Avukatlar isyanda... Eğitim yetersiz, ücretler düşük... Barolar Birliği Başkanı Sağkan: Avukatın sorunu, vatandaşın sorunu

Avukatlar isyanda... Eğitim yetersiz, ücretler düşük... Barolar Birliği Başkanı Sağkan: Avukatın sorunu, vatandaşın sorunu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ile 27 Nisan'da gerçekleştirecekleri ' Büyük Savunma Mitingi’ni, iktidarın yeni Anayasa ısrarını, yasama organının sıkıntılarını, AİHM'in Demirtaş, Osman Kavala kararlarına uyulmaması ve Can Atalay'a uygulanan hukuksuzluğu konuştuk.

BERNA CAN

27 Nisan'da gerçekleşecek olan 'Büyük Savunma Mitingi' için Sağkan “Bugüne dek hep yurttaşlarımızın hakkını savunmak için sokağa çıktık. Şimdi kendi haklarımızı savunmak için sokağa çıkıyoruz” derken, iktidarın yeni Anayasa girişimleri için de 'yeni Anayasa’ya ihtiyaç olmadığını' asıl değişmesi gerekenin HSK'nın yapısı ve Cumhurbaşkanı'nın ağırlığınının kaldırılması gerektiğini ifade etti.

PARANTEZ'İ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN

Hatay Milletvekili olarak seçilmiş ancak Gezi Davası’ndan tutuklu bulunan TİP Milletvekili ve aynı zamanda bir hukukçu olan Can Atalay'ın mazbatasının verilmemesini de değerlendiren Sağkan'a göre 'bir hukuksuzluk sarmalı' olan konu, AİHM'ne taşınacağını öngördüğü bir dava. AİHM'in Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala kararlarına da değinen TBB Başkanı Sağkan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymamanın Türkiye'ye yakın zamanda yaptırımların önünü açacağı uyarısında bulundu.

Kısa Dalga'dan Berna Can'ın Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan'la gerçekleştirdiği söyleşiden öne çıkan satır başları şu şekilde:

27 NİSAN BÜYÜK SAVUNMA MİTİNGİ: “27 Nisan Cumartesi günü başlayacak olan bir mitingimiz var. Aslında bu miting tabii Türkiye'deki avukatların yaşadığı sosyoekonomik sorunlarla ve avukata dönük şiddetle ilintili, avukatların gündelik yaşamında yaşadığı problemlerle ilgili bir miting. Biz yıllardır bunları dile getiriyoruz ancak çözümüne dönük somut adımları hiç göremedik. Tabii dışarıdan bakıldığında ise vatandaş açısından neye tekabül ettiğini de konuşmak gerekiyor.”

AVUKATIN TEK BAŞINA VARLIĞI YARGILAMAYI ADİL YAPMAZ: Bizler savunma makamını temsil ediyoruz avukatlar olarak ve avukatın olmadığı bir yargılamanın adil bir yargılanma olduğundan da bahsedemeyiz. Ancak avukatın tek başına varlığı da bir yargılamayı adil yapmaz. Aksine bazı hak ihlallerini meşrulaştıracak bir görüntüye de bürünebilir. Yani bilgisiyle, birikimiyle donanımlı bir avukat değil de sadece orada bir cübbenin varlığından ibaretse aslında o yargılamanın yarattığı hak ihlallerini de meşrulaştıran bir görüntüye de bürünebilir avukat ve faydadan çok zarar da verebilir bir avukatın varlığı. O nedenle güçlü bir avukatın varlığı ancak savunma hakkının etkin anlamda kullanılması anlamına gelir. Haliyle Türkiye'de avukatların sorunu aslında vatandaşın savunma hakkı sorunu demektir.

Çünkü başına bir dert geldiğinde, sabaha karşı bir kişi gözaltına alındığında ilk ulaştığı kişi kendisini güvence altına alacak, bir işkence veya kötü muamelenin önüne geçebilecek ve bilgi birikim donanımıyla ona hukuki yardımda bulunacak olan avukat oluyor. Ve bu avukatın yeterli donanıma sahip olmaması o durumda bulunan bir vatandaşa zarar verebilecek bir duruma da dönüşebiliyor. O sebeple avukatın sorunu aslında yurttaşın sorunu. Tabii bu sorun o kadar büyüdü ki artık katlanılamaz bir hale almaya başladı.

TEMEL SORUN EĞİTİMDE YETERSİZLİK: Şu anda Türkiye'de 92 tane hukuk fakültesi var. Yani dünyanın hiçbir yerinde böyle bir hukuk fakültesi sayısı göremezsiniz. Bu sadece Türkiye'dekiler bu arada. Bir de yurt dışından denklikle gelenler var ki bu şekilde yaklaşık 110'un üzerinde fakültenin mezunlarının sisteme girdiğine şahit oluyoruz. Türkiye'de şu an 190 bin avukat ve 26 bin 800 de stajyer avukat var.

İŞÇİ AVUKATLIĞI DENEN BİR MODEL ORTAYA ÇIKTI: Bizim mesleğimiz bağımsızlık temelinde yükselen bir meslek. Avukatlığın en önemli unsurudur bağımsızlık. Bu bağımsızlık unsurunun yitirildiği, asgari ücretle dahi iş bulamayan binlerce gençten bahsediyoruz. Kendi bürosunu açmak isteyen ofis dahi açamıyor şu anda. Birlikte ailesiyle yaşadığı evden bir odasını home-office’e çevirerek avukatlık yapmaya çalışıyor ve aylık kazancı bir asgari ücreti dahi maalesef bulamıyor. Diploması var, bir şekilde mecbur kalmış, hiçbir iş bulamamış. Evinin bir odasını büro gösterip vergi levhası sahibi olmuş. Haliyle bu kişiler işsizlik verilerine de yansımıyorlar. Ancak Türkiye'de çok büyük bir üniversiteli işsiz sorunu var şu anda.

KURUMSAL HAFIZA ORTADAN KALKTI: TBB Başkanlığı görevine 2021 Aralık ayında geldiğimizden bu yana üçüncü Adalet Bakanı'yla çalışıyoruz. Türkiye'deki yönetim sisteminin de en büyük sorunlarından birisi bu. Müsteşarlık makamının kalkmasıyla birlikte kurumsal hafızanın bakanlıklarda, bürokraside yok olmasıyla beraber bu çalışmalar her bakan değişiminde tekrar başa sararak ilerlemek durumunda. Bu sistemsel bir sorun.Bu da sistemin önemli sorunlarından birisi. Bakanlığın kapılarının bize kapalı olduğunu söyleyemem.

EKONOMİK KAOSTAN BAĞIMSIZ DEĞİL: Ne zaman randevu talep etsek Adalet Bakanı da, Bakan Yardımcıları da bizlere randevu verirler. Sorunların da farkındalar. Şu anki Adalet Bakanımız da avukat, bir önceki de avukattı, ondan önceki Adalet Bakanımız da avukattı. Baktığımızda bakanların avukat olduğu bir sistemde derdimizin daha kolay çözülebileceğini düşünüyor olmamız gerekir. Ancak ta Avukatların içerisinde bulunduğu ekonomik sorun kısmı ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik büyük kaostan bağımsız da bir sorun değil.

YENİ BİR ANAYASA'YA İHTİYAÇ YOK: Bütün siyasi tartışmalardan ari olarak oturup baktığımızda bir hukukçu olarak Anayasanın yargı başlığında değişmesi gereken hükümler olduğuna inanıyorum. Bu arada hiç yönetim modeline girmeyeceğim. Yani güçlendirilmiş parlamenter sistem mi, başkanlık sistemi mi. Hiç bundan bahsetmeyeceğim. Bu basamağı ayrı. Ben sadece yargı kısmının muhakkak ki tekrar düzenlenmesi gerektiğine inanıyorum.

HSK'NIN YAPISI DEĞİŞMELİ: Türkiye'de yargının bağımsız olmasını istiyorsak, öncelikle Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun yapısını düzenlememiz gerekiyor. HSK'nın yapısını bağımsız kılmayan hiçbir düzenlemeden yargı bağımsızlığı bekleyemeyiz. Hani görüyoruz ya insan hakları, eylem planları, yargı reformu, strateji belgeleri vs. hiçbirisinden yargı bağımsızlığı çıkmaz.

Öncelikle HSK'nın içerisinden Adalet Bakanının ve Bakan Yardımcısının çıkması gerekiyor. Hakimler ve Savcılar Kurulu'nun üyelerinin belirlenmesindeki Cumhurbaşkanı ağırlığının mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde büyük bir uzlaşıyla bu üyelerinin belirlenmesinin yönteminin Anayasayla korunması gerekiyor.

YENİ ANAYASA NİYE?: Yani mevcut anayasa hükümlerine uyulmazken yeni bir Anayasayla neyi yapacağız? Son olarak Can Atalay örneği ortada. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği bir karar varken, Anayasa Mahkemesi kararına uymayan ilk derece mahkemesi ve Yargıtay Üçüncü Ceza Dairesini gördük. Bu uymamanın karşılığında da hiçbir yaptırım olmadığını görüyoruz. Herkesin temel sorusu şu: Mevcut Anayasaya uyulmazken yeni bir Anayasayla Türkiye ne kazanacak?

TEMEL SORUN: Maalesef biz evrensel hukuk prensipleri temelinde yükselen bir hukuk devleti olmaktan hızla uzaklaştığımız gibi bir kanun devleti dahi olamaz hale geldik. Aslında bunu iyi görmek gerekiyor. O yüzden bu tartışmalar ben Türkiye'nin çok ağır gündemleri varken kendi adıma Anayasa tartışmalarını şu an çok anlamlandıramıyorum.

HUKUKSUZLUK SARMALINA DÖNÜŞTÜ: Biliyorsunuz, Anayasa Mahkemesi'nin yeni başkanının yemin töreni var. Gündemi belirlemek başkanın yetkisinde. Biz hızlı bir şekilde üçüncü başvurunun karara bağlanmasını bekliyoruz ama Yargıtay'ın bu tutumu devam ettikçe bu bir hukuksuzluk sarmalına dönüştü artık. Konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne muhakkak ki yansıyacak. Bu topraklarda çözelim bu sorunu. Bu sorun Avrupa'nın herhangi bir mahkemesinin aldığı bir kararla çözülmek zorunda kalmasın. Oraya yaslanmak zorunda kalmayalım.

YAPTIRIMA DÖNÜŞECEK: Bakın, Hollanda'da meclis kararı aldı. Gümrük birliğinin genişletilmemesi yönünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması nedeniyle tavsiye kararlarını aldılar. Bu bir yerde yaptırımlara dönüşecektir. Bakın, siz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin bir ülke olarak, Türkiye olarak tarafısınız. İmzalamışsınız altını bu kararın. Şimdi 'ben buradan çıkan kararları uygulamıyorum' dediğinizde bir müddet beklerler ama en sonunda yaptırımlar gelir.

Bu birliğin kararlarını uygulamadığınız zaman ve buna bir ses çıkmazsa, birlik bunu tartışmaya açacaktır. Eğer Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları tanınmıyorsa neden böyle bir sözleşme var? Neden bu sözleşme doğrultusunda bir mahkeme oluşturulmuş? Ve ihlal kararları uygulanmıyorsa birliğin genel varlığı tartışmaya açılır. Buna müsaade etmezler. Yaptırımlar yakın zamanda başlar.”

Podcast