MEHVEŞ EVİN
Marmaris’ten Hisarönü Burnu’na doğru kilometrelerce giderken yanan ormanlardan geri kalan tepelere, dağlara baktıkça kahrolmamak mümkün değil. Bir zamanlar ağaçların arasında görülmeyen köyler, kızıl bir çıplaklığın ortasında kalmış. Doğayla iç içe yaşayan, baldan geçinen köylerde hayat artık çok zor.
Marmaris, geçen yılki korkunç yangınlarda ormanlarının yüzde 60’ını yitirdi. Kalan ağaçların kesimi halen tamamlanmamış, faaliyetler sürüyor.
Evet, yanan ağacın bile ticareti yapılabiliyor. Oysa, orman mühendislerine göre yanan ağaçların bir kısmının bırakılması gerek. Bir yıl içinde uygun şekilde, uygun türlerle yeniden ekimin yapılması, ekosistemin kendini toparlaması için bir fırsat.
Malum, “fırsat” kelimesi, AK-MHP yönetiminde paraya hızlı tahvil etmekle eşanlamlı oldu. Doğanın, halkın yaşam hakkına gelince fırsat değil de “istemezükçülük” adını alıveriyor!
Marmaris’in derdi, orman yangınlarından ibaret olsa keşke. Kızılbük Sinpaş GYO örneğinde olduğu gibi, Milli Park’ın içine uzanan vahşi inşaat projeleri… En mutena koylarının yerli/yabancı zenginlere ayrılıp, deniz ve kara ekosisteminin canına okunup, halkın neredeyse denize ulaşacak bir yerinin kalmaması.
Tehlikenin büyüğü, ülkenin her yanında olduğu gibi parsel parsel, koy koy özelleştirilmesi, kanunlara aykırı olarak en değerli alanlarına imar izni verilmesi...
EN DEĞERLİ YERLERİN TALANI HIZLANDI
Paris Anlaşması’nı onaylayan, iklim kriziyle ilgili önlem alacağını hatta 2053’te “karbon nötr” olacağını açıklayan Türkiye, Glasgow’da ağaç ve tarım alanlarının korunması için de bir bildirgeye imza attı.
Fakat en kritik iki adım olan fosil yakıtı azaltmak ve biyoçeşitliliği korumak bir yana dursun, iklim krizini körükleyecek faaliyetler iyice azıya alındı…
Örneğin Datça- Bozburun bölgesi, Özel Çevre Koruma bölgesi. Buna rağmen Hisarönü mahallesi Kirseburnu körfezindeki 142 no’lu parsel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan’ın dünürü Ayşe Sevda Peker için imara açıldı.
Arazinin 2012 yılından görüntüsü
Şubat ayında meslektaşım Bahadır Özgür’ün ortaya çıkarttığı bu skandalın üzerinden dört ay geçti, yetkililerden ses yok. Muğla Büyükşehir Belediyesi (CHP) imarın iptali için dava açtı .
Kirseburnu’nda, azmaklarla çevrili 25 dönüm arazi hem doğal, hem arkeolojik SİT alanı. Mutlak koruma altındaki su samurlarının, Akdeniz fokunun, sığla ağacı gibi endemik pek çok canlının yaşam alanı, şimdi “kardeşin dünürü” uğruna beton dökülerek paramparça ediliyor!
AĞAÇLARI BETON ATARAK KURUTUYORLAR
Ramsar Anlaşması'na göre mutlaka korunması gereken bir sulak alan olmanın ötesinde, azmağın kıyısında Bizans’tan kalma bir iskele ve belki daha fazlası da bulunuyor.
28 Ocak’ta imar planına itiraz edip dava açan Marmaris Kent Konseyi, 14 Nisan’da da 142 no’lu parseldeki tarihi yapının tescili için Muğla Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvurdu. Oradan da ses yok…
Bu hafta sonu Marmaris’in çevre gönüllüleriyle birlikte Azmakbaşı’na, yani 142 nolu parsele gittik. Ortada inşaat firması tabelası yok çünkü zaten imar plan değişikliği henüz kesinleşmedi, davalar sürüyor.
Ne görsek beğenirsiniz?
25 dönümlük alanda dolgu yapılmaya başlanmış…
Deprem yönetmeliği bahanesiyle bataklık araziye iki metrede bir, sıvı beton şırıngayla zerk edilmiş…
Ağaçlar kesilmiş, kalan okaliptüsleri, kızılçamları kurutmak için dibine beton atılmış…
Yetmedi, Sinpaş GYO’nun dinamitle patlattığı dağlardan geldiği belli olan kırmızı taş toprak bir güzel betonun üzerine atılıp, yükseltilmiş…
Deredeki antik yıkıntıların üzeri hafriyatla örtülmüş…
Azmağa da beton atılmış…
Peki bu kıyım, neyin uğruna?
Güya “yaşlı bakımevi” yapılacakmış! Tarım arazisi dışında kullanılması yasak olan, denizin dibinde, azmakların arasındaki bataklıktan başka yer mi yok? Marmaris Belediyesi, bu amaçla yapılacak yapı için yer göstermiş ama zaten mesele o değil.
Projeye göre rekreasyon alanları, parklar, yollar bir de çok ilginç bir detay var: Yat limanı!
Yaşlı bakım evinde kalanların huzurla yatlarını çekip seyretmesi için mi?
Yoksa bakım evi bahanesiyle bir güzel villalar oturtup, bir avuç zenginin yatını demirlemesi için mi?