Merkez Bankası, faizi aylarca sabit tuttuktan sonra sürpriz bir kararla bir puan indirmişti. Dünya gazetesi yazarı Alaattin Aktaş, "İktidar geçen yıl eylülde bir tercihte bulundu. Kendince getirisi olan ve seçim kazandıracağı umulan bir tercih. Bu doğrultuda temelde bir karar alındı ve Merkez Bankası faizi indirilerek piyasa canlı tutulmaya çalışıldı. Ama çok maliyetli bir tercihti bu. Öyle birlerinin ezbere söylediği gibi Merkez Bankası faizi indirilince diğer faizler inmedi; hele hele kredi faizleri hiç inmedi" dedi.
Aktaş, yazısında özetle şu bilgileri aktardı:
"Bir yıl öncesi, ağustos ayı... Hazine’nin iç borç anapara stoku 1.2 trilyon, bu borç için ödenecek toplam faiz de 699 milyar lira. Anapara-faiz dengesi makul...
Bu yıl ağustos ayı... Hazine’nin iç borç anapara stoku 1.7 trilyon, bu borç için ödenecek toplam faiz ise 2.4 trilyon lira...
Anapara-faiz dengesi geçen yıl makul ise bu yılkinin tanımı yok. Eğer bu yılki makul ise geçen yıl şahane bir durumdaymışız da fark edememişiz.
İç borcun anaparası bir yılda yüzde 45 oranında 524 milyar lira artarken, bu borcun faiz yükünde ortaya çıkan yüzde 243 oranındaki 1.7 trilyonluk artışı nasıl izah edeceğiz?
Ya da bu artışı izah edebilecek biri var mı? Artışın niye bu boyutlara vardığı tabii ki belli de önemli olan bunu mantık çerçevesinde izah edebilmek...
Hazine’nin iç borç yükü anlamında nereden nereye geldiği, daha doğrusu savrulduğu ortada. Veriler Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ait. Hazinecilerin kendilerinin bile tahayyül edemeyecekleri bir duruma gelinmiş. Düşünsenize, hep borç harç idare etmek zorundasınız; son bir yılda borcunuz 500 lira civarında artmış ama bu borç için ödeyeceğiniz faiz 1.700 lira artış göstermiş. Hiç kendinizi sorgulamaz mısınız, benim borcum 500 lira artarken faiz yüküm niye 1.700 lira arttı, diye...
Bu borcu hiç kimse cebinden ödemeyecek, ödeyemez zaten. Trilyonlarca liralık borçtan söz ediyoruz çünkü. Ağustos başı itibarıyla yaklaşık 1.7 trilyon lira olan iç borç anapara tutarı ile 2.4 trilyon lira olan faiz tutarı hemen üç beş yıl içinde ödenmeyecek. Ama bu borç öyle torunlarımıza kalacak kadar da uzun vadeli değil. Birkaç kuşak sonrasına kalmayacak bu borç. Üstelik borç anaparası da sabit değil ki; bir yandan borçlanma da devam edecek. Hem de böylesine yüklü faiz ödemesini döndürebilmek için daha fazla borç alınacak.
Yüklü borç anapara ve faiz ödemesi, bu ödemeleri karşılayabilmek için yeniden borçlanma, bu borçlanma sonucu borç anapara ve faizinin daha da artması... Yani kedi kuyruğunu yakalamak için dönüp duracak!
Liralaşma liralaşma denilmesine bakmayın, bu süreçte tam tersi yapıldı. TL cinsi tasarruf edenler; yani döviz almayanlar, altın almayanlar, gayrimenkul alacak kadar parası olmayıp bankada mevduat tutanlar hep cezalandırıldı. Bu durumda olanlara enflasyonun çok altında faiz verildi. Çıkış yolu olarak kur korumalı mevduat gösterildi.
Hadi üç kuruş tasarrufu olan vatandaş cezalandırıldı da Hazine bundan nasibini almadı mı, en büyük zararı Hazine gördü. Enflasyonu yükseltme politikası, evet yanlış yazmadım, enflasyonu yükseltme politikası sonucu Hazine’ye borç verenler “Bir dakika, bu ortamda ya TÜFE’ye endeksli borç veririm ya da dövize endeksli” dedi. Hazine’nin borç stokunda TÜFE’ye ve dövize endeksli kağıtların payı daha da arttı. Bankaların karı bu yıl niye rekorlar kırıyor ve bunu kim sağladı sanıyorsunuz! Hazine’nin borçlanma yapısındaki değişikliğe bir başka gün detaylı olarak değinirim.
Toplam iç borç stoku içinde TÜFE’ye ve dövize endeksli kağıtların payı geçen yıla göre çok fazla artmış değil aslında. Ama bir borç ödeme projeksiyonu yaparken TÜFE’yi gelecek yıllar için yüzde 20 dolayında almak da var, yüzde 80’ler dolayında almak durumunda kalmak da. Aynı şekilde doları 8-10 lira civarında almak da var, 20-25, hatta 30 lira olarak almak da...
Beklentileri bozarsanız olacağı bu!"