Bu yazı dün yayılan yazımın devamı niteliğindedir. Daha önceki yazımda gelir ve servet eşitsizliklerinin boyutunu, servet vergisi tarihi ve servet vergisi önerileri üzerinde durmuştum. Bu yazımda ise daha çok servet vergisi etrafında ortaya çıkan sorunları ve servet vergisinin önemi üzerinde duracağım.
Servet vergisi uygulamasına dönük olası sorunlar
Servet vergisine dair birtakım uygulama problemleri öne çıkarılmaktadır. Bunlar (i) vergiye tabi servetin kapsamının ve değerinin nasıl belirleneceği (ii) sermayenin akışkanlığı ve sahipliğinin tespiti problemi (iii) likidite sorunu (iv) servet vergisinin sermayenin birikim sürecini aksatması ve (v) servet vergisinin, serveti rastgele politik müdahaleye açık hale getirmesi
Bunları sırasıyla ve kısaca açıklarsak problemlerin içeriğine dair daha sağlıklı bir fikrimiz olur.
(i) Vergiye tabii servetin kapsamını belirleme ve değerleme konuları servet vergisinin önemli uygulama problemleri olarak ifade edilir. Her şeyden önce servetin kapsamı ve uygulanacak verginin niteliğinin belirlenmesi gerekir. Bunun için önce basit bir şekilde finansal ve finansal olmayan (özellikle emlak/mülk) varlıklar ayrımı yapmak gerekir. Tüm varlık türlerini kapsayan kapsamlı ve artan oranlı bir servet vergisi ile finansal olmayan (emlak veya mülk) varlıklara uygulanan vergi arasındaki temel fark, ikincisinin belirli varlık kategorilerini, özellikle de servetlerin önemli bir bölümünü temsil eden finansal varlıkları kapsam dışı bırakmasında yatmaktadır. Emlak veya mülk vergisi sadece konutlar için değil aynı zamanda ticari alanlar, depolar ve işletmelerin sahip olduğu diğer gayrimenkuller için de geçerli kılınsa bile, finansal varlıkları içermemektedir. Finansal varlıklar (özellikle hisse senedi, tahviller, diğer değerli kâğıtlar gibi) servet vergisinden çoğu zaman muaf tutulmaktadır. Dahası, makine, ekipman ve patentler gibi maddi olmayan varlıklar gibi işletmelerdeki yatırımların değerine katkıda bulunan birçok unsur, bu tür mülke dayalı vergi sistemleri kapsamı içinde değildir.
Servetin kompozisyonunun farklı gelir gruplarına göre farklılaşması da servet vergisinin kapsamını daraltan bir unsura dönüşür. İnsanlar zenginleştikçe daha fazla finansal varlıklar edinir. İnsanların önemli bir kısmının serveti büyük oranda gayrimenkulden oluştururken, bu oran daha zengin gruplarda çok daha düşüktür. Dolayısıyla vergilendirmede bu servet kompozisyonu dikkate alınmalıdır. Servet vergisinin kapsamı, bu yüzden, belirli gruplar için daha yaygın bir varlık setini içermelidir.
Servet vergisine konu olan varlıkların değerinin nasıl belirleneceği de önemli bir konudur. Özellikle varlık sahiplerinin bu değer üzerinde farklı beklentileri olabilir veya kriz dönemlerinde varlık fiyatlarını belirleme sorunu nispeten daha kompleks hale gelebilir. Fakat vergilendirme sırasında ilgili varlığın değerinin nasıl belirleneceği özellikle piyasa değerleri, borsa değerleri, adil fiyatlama ve uzman görüşleri ile bunun üstesinden gelinebilecek bir problem olduğunu düşünüyorum.
(ii) Sermayenin ve özellikle finansal sermayenin akışkanlığından kaynaklanan vergilendirme problemleri yaygın bir şekilde ifade edilmektedir. Finansal varlıkların vergilendirmede göz ardı edilmesinin akla gelebilecek tek gerekçesi, bu tür varlıklara sahip olan bireylerin vergi kaçırmak için çok sayıda yola başvurabilecekleri ve bu nedenle servet vergisinin uygulanmasının mümkün olmayacağıdır. Fakat tüm bu iddialara rağmen, finansal kurumların finansal varlıklardan elde ettikleri faiz ve temettü gelirlerini açıklamaları zorunlu tutulursa; bu da sadece varlıklardan elde edilen gelirlerin değil, varlık değerlerinin de raporlanmasını zorunlu kılar. Bu gereklilik, sermaye hareketlerine ilişkin mevcut anlaşmalar gözden geçirilerek uluslararası düzenlemeleri de kapsayacak şekilde genişletilebilir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya ve Japonya gibi ülkelerin, özellikle finansal varlıkları içeren özel servetlere başarılı bir şekilde özel vergiler uyguladığını belirtmek gerekir.
Fakat yine de sermayenin kaçmak ve gizlenmek için çok sayıda yollar denediğini biliyoruz. Servet vergilerinden kaçınma her zaman bir girişim olmuştur, örneğin 17. yüzyılda İngiltere ve İskoçya'da “pencere vergisi” serveti vergilendirmeye yönelik girişimlerden biriydi. Pencere sayısına bağlı olarak ev sakinlerine bir vergi konmuştu. Fakat verginin istenmeyen bazı sonuçları oldu. Vergi yükümlülüklerini azaltmak için birçok insan pencerelerini tuğlalarla ördüler.
Sermayenin vergilerin daha düşük olduğu yerlere kolayca taşınabildiği bir dünyada yaşıyoruz (vergi arbitrajı). Türkiye’de varlıkları vergilendirilen biri, bunları Kanada ya da İngiltere'ye taşıyabilir ve bunu vergi kurumuna da bildirilmeyebilir. Bu açıdan servetin kime ait olduğunun bilmek de zordur. Bu ülkeler de aynı şeyi yaparsa, varlıklarını Cayman Adaları'na ya da vergilendirmeyi reddeden bir ülkeye taşıyabilir. Bu sonuçtan kaçınmak için tüm ülkelerde benzer bir verginin (global servet vergisi) yanı sıra uluslararası bir işbirliği gerekir, böylece her ülkede tutulan varlıklar dünyanın dört bir yanındaki vergi makamlarına bildirilebilir. Buna uymayı ve diğer egemen hükümetlere gelir bilgisi sağlamayı reddeden ülkelere yaptırım uygulanabilir; örneğin, yüksek gümrük vergileri konabilir veya uluslararası piyasalardan borçlanma maliyetleri artırılabilir.
(iii) Likidite sorunu servetin vergilendirilmesi konusunda karşılaştığımız problemlerden bir diğeridir. Likidite, bir kişinin elindeki nakit parayı ifade eder. Eğer likit varlıklarınız yoksa, çok fazla servetiniz olsa da bazı varlıklarınızı satmadan servet vergisini ödeyemezsiniz. Fakat bu sorunun da eğer vergilendirilecek servet düzeyi iyi belirlenirse varlıkların vergilerini ödemek için fırsat ve zaman bulmaları konusunda bir zorluk yaşanacağını zannetmiyorum. Zaten bu tür vergiler konulduktan sonra insanların likit tutma eğilimleri de zamanla adapte olacaktır. Bu yüzden de, likite dönüştürmenin varlık fiyatlarını aşağı çekeceği türden bir kaygının da geçerli olacağını düşünmüyorum.
(iv) Servet vergisinin insanların sermaye biriktirme motivasyonunu etkileyebileceği yönünde bir argüman ileri sürülmektedir. Sermaye biriktirme süreçleri ve insan motivasyonu daha kompleks bir içeriğe sahip. İnsanların bu süreçte sadece varlık yığma motivasyonu ile hareket etmediği açık, içinde güç, statü, hayatın anlamı ve sınırlılığına dönük kaygılar var. Fakat mevcut kapitalist yapının insan motivasyonlarını daha marazi hale getirdiği çok açık. Sermaye biriktirmek başlı başına ne etik ne sosyal ne de insani bir eylemdir. Bunun doğru bir içeriğe sahip olması toplumun tüm kesimleri için de faydalı bir nitelik kazanabilir. Zenginlerin yaşlandıklarında değil sadece, daha önce de faydalı olabileceklerini göstermek için servet vergisi bir fırsattır. Zaten eşitsizlik düzeyi o kadar yaygın bir hal aldı ki, zenginlerin kendileri artık servet vergisi veya genel anlamda gelir vergilerinin yükselmesini talep ediyorlar.
(v) Devletin servet vergileri üzerinden insanların özgürlük alanlarına müdahalesinin daha hoyrat ve rastgele politik müdahalelere zemin oluşturacağı düşüncesi de servet vergisi konusunda çekincesi olanların dillendirdiği bir argümandır. Ben de devletin insanların özgürlük alanlarına fazlaca girmesine karşıyım. Fakat özgürlüğün sosyal bağlamını unutmamak gerekir. Servet biriktirmek de sosyal bir bağlam içinde gerçekleşir. İktisadi değer üretimi iktisadi aktörleri birbirine zorunlu hale getirmektedir. Dolayısıyla, bu aktörlerin mutlulukları birbirlerini ilgilendirmelidir. Ortak üretimden işçilerin daha fazla faydalanması için servetin bir kısmını almak ve bunu yeniden dağıtım mekanizmaları ile insanların pozitif özgürlüklerini artıracak şekilde kullanmak önemli ve gereklidir. Devletin servet vergisi yasal sınırlar içinde belirlenmelidir, bunun dışında ihtiyari politik alanlar elbette yasa ile sınırlıdır.
Burada kritik nokta devleti özgürlük karşıtı konumlandırma ile eşitsizliğin yaratığı onca probleme ihmal etmek arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. Bu tür eşitsizlikleri gidermenin tek yolu devletin müdahalesidir, bu müdahale sadece yasa karşısında özgürlüğü değil fiili, yani pozitifi özgürlüğü, artırıcı bir niteliktedir. Devlete dönük kaygılar dogma olmaktan çıkmalıdır. Eşitsizliğin sistematik yıkıcı etkileri (sosyal, siyasi, ekolojik ve ekonomik) çok net bir şekilde ortaya çıktıkça, servet vergisi doğal olarak eşitliği sağlamanın bir enstrümanı haline gelir.
Servet vergisi neden önemli
1980'lerden bu yana, refah devletine ve artan oranlı vergilendirmeye yönelik tehdit sadece bir retorik olmanın ötesine geçerek bir dizi düzenleme ve uluslararası anlaşmalarla fiili bir yapıya dönüştü. Bu yeni düzenlemelerin özü, bir ülkenin ulusal altyapısından ve eğitim ve sağlık gibi sosyal sistemlerinden kamunun çekilmesi ve özel iktisadi aktörlerin de kar elde etmelerini sağlayan sermayenin sınırsız hareketine imkan vermesidir. Bu çerçeve, söz konusu aktörlere servetlerini farklı yetki alanlarına zahmetsizce taşıma özgürlüğü verirken, bu varlıkları daha geniş vergi sistemi doğrultusunda adil bir şekilde takip edecek ve vergilendirecek herhangi bir mekanizma sunmamaktadır. Böylece, iktisadi elitlere ve şirketlere servetlerini vergilendirmeden kaçınabilecekleri imkanları sunan bir ayrıcalık sistemi olarak ortaya çıkarmaktadır.
Finansçıların ve yatırımcıların ekonomi üzerinde edindikleri kontrol, finansal akımlarının serbestleştirilmesiyle birlikte şirket birleşmeleri/satın almalar ile sürekli büyüyen emperyal bir nitelik kazandı. Sorun, bu grupların siyaseti yönetme ve medya güçleri ile insanların eğilimlerini yönlendirme ve böylece kendi perspektiflerini ülkenin uzun vadeli çıkarları yerine ikame etmeleri ile sonuçlanmasıdır. Fakat bu aslında kapitalizmin kendi fonksiyonelliğini kaybetmenin tohumlarını da ekmek anlamına geliyor. Çünkü servetin bu denli temerküzü ve sistemi kontrol etme çabası gelir üretme sürecinin de ihmal edilmesine, arka plana itilmesine neden oluyor. Bu hem sistemin finansallaşması üzerinden (finans kendi gündemi içinde, reel ile bağı zayıflıyor) hem de eksik talep probleminin yaygınlaşması ile ortaya çıkıyor. Tüketicilerin kapitalist çarkın ürettiği mal ve hizmetleri satın almak için yeterli paraya sahip olmasına bağlıdır. Vatandaşların çoğunluğunun cebindeki reel gelir artmazsa, sonuç mal stokları, yatırım ve üretimde yavaşlama ve artan işsizlik olur. İşsizlik miktarı, sadece zenginlere değil, kapitalizmin kendisine yönelik önemli bir tehdittir. Nihayetinde kapitalizm, tüm vatandaşlarının yaşamlarını ne ölçüde iyileştirdiğine göre değerlendirilecektir. Servet üzerinden daha adil bir vergi rejimi bu anlamda hem finansallaşmayı yavaşlatma hem de yeniden dağıtım mekanizmaları ile talep problemini hafifletme imkanı sunabilir.
Servetin yüksek oranda yoğunlaşması neden bir sorundur? Çünkü bu durum büyük oranda demokratik toplumun kendini geliştirme imkânlarını elinden alınması ile sonuçlanmasına neden olur. Servet sahipleri sadece iktisadi olanı değil, siyasi olanı da belirlemeye çalışırlar. Varlıklı kişiler/gruplar politik sonuçlar üzerinde orantısız bir etkiye sahiptirler. Süper zenginler, kamu politikalarını etkileme kabiliyetleri nedeniyle daha çok oligarklar gibi davranıyorlar. Günümüzün en zengin insanlarının çoğu kendi çabaları ile değil, miras yoluyla zengindirler. İktisatçı L. Thurow bugünkü toplam servetin yaklaşık %50-%70’ine yakının miras yoluyla ortaya çıktığını, yani kalıtsal bir niteliği olduğunu belirtiyor. Bu kişiler de hanedanlıklarını sürdürmek için politikaya daha fazla müdahale eğilimi içine giriyorlar. Diğer yandan, çalışanlar siyaseti etkileyebilecek iktisadi güçten yoksundurlar ve karşıt bir etki yaratmak için yalnızca küçülen sendikalarına güvenebilirler. Dolayısıyla servetin temerküzü sosyal refahın önünü kapatan bir nitelik gösterir, bu yüzden servet vergisi ile bunun kısmen de olsa törpülenmesi gerekir.
Servetin kalıtsallığı sosyal mobiliteyi azaltan bir faktör. Ebeveynlerin serveti büyük oranda çocuklarının sosyal refahını da belirliyor. Daha eşit İskandinav ülkelerinde ebeveynlerin göreli geliri ile çocuklarının yetişkin olduklarında göreli gelirleri arasında sadece zayıf bir ilişki var. Buna karşılık, son derece eşitsiz olan ABD'de kuşaklar arası hareketlilik çok daha azdır. Yani fakir bir anne babanın çocuğu olarak doğarsanız muhtemelen fakir kalırsınız; zengin bir anne babanın çocuğu olarak doğarsanız (en üst beşte birlik veya onda birlik dilimde) muhtemelen zengin olursunuz. Eşitsizlik bir sosyal inşa olduğundan, yani eşitsizliğin kendisi bir zemin olduğundan, bu tür durumların gerçekleşme olasılığı daha da artar, yani kişisel hikayeler olmaktan çıkar yapısal örgülere döner. Servet vergisi bu tür eşitsizliklerin kalıcılığını engellemek için ön-dağıtım mekanizmaları (eğitim, yaşam koşulları, çalışma koşulları, sağlık gibi alanlarda yapılacak yatırımlarla) hayata geçirecek kaynakları bularak, hem mevcut eşitsizliği hem de bunun zamana yayılmasını önleyebilir.
Servet vergisini eleştirenler tarafından önerilen alternatif önerilerin çoğu (örneğin asgari ücretin artırılması, daha cömert sosyal programlar ve işçi sendikalarına daha fazla destek) global bir servet vergisinin işlevlerini görmez. Çünkü yalnızca artan oranlı bir servet vergisinin artan servet eşitsizliği sorunuyla baş edebilir niteliktedir. Daha yüksek bir asgari ücret ve işçi sendikalarına daha fazla destek, servetin bölüşüm piramidinin en tepesinde yoğunlaşmasını azaltamaz.
Gelir vergilerinde reform yapmak bile sınırlı bir yardım sağlayacaktır. Gelir üzerinden alınacak bir vergi bunu başaramaz çünkü gelirin büyük bir kısmı hisse senetlerine, tahvillere ve genellikle vergilendirilmeyen gayrimenkullere bağlanmıştır. Bu yatırımlardan elde edilen kazançlar yalnızca varlıklar satıldığında vergilendirilir. Dolayısıyla kazançlar vergiden muaf olarak birikir ve servet eşitsizliği artmaya devam eder. Sadece bir servet vergisi bunun olmasını engelleyebilir. Yani gelir vergisi, temel bölüşüm sorunu olan gelir eşitsizliği sorununu çözer, ancak servet eşitsizliği sorununu çözemez. Aksine, servet eşitsizliğini devam ettirir çünkü sadece servetin getirisini ya da servetten elde edilen gelir akımını vergilendirir. Büyük servet varlıkları azaltılmadığından, servet büyük getiriler elde etmeye devam etmektedir.
Varlıklı olanlar sadece daha fazla servete sahip olmakla kalmaz, aynı zamanda gelirlerine oranla daha fazla servete sahiptirler ve aynı zamanda nüfusun geri kalanından daha farklı servet türlerine sahiptirler. Çok sayıda ülkede yapılan akademik çalışmalara göre hanelerin yaklaşık %20-%30’unun sıfır veya negatif servete sahip olduğunu, ortadaki %60 kesimin ise servetinin büyük oranda oturdukları konut ve belirli düzeyde mevduat olduğunu göstermektedir. Oysa zenginlerin varlıklarının çok daha küçük bir bölümü (ülkeden ülkeye değişse de) %20-%40 arasında konut, kalanını, yani %60-80’nini finansal varlıklarda tuttuğunu göstermektedir. Finansal varlıkların da risk ağırlığının yüksek olduğu görülüyor. Yani zenginlerin varlıkları sisteme yüksek düzeyde sistemik risk de yüklüyor; özellikle hedge fonlar, yatırım fonları, türev ürünler iktisadi sistemi sürekli tehdit altında tutan düzeneklere dönüşüyorlar. Sistem adeta alt katlarında borçlu yoksulların, üst katlarında kumar oynayan zenginlerin yaşadığı bir bina gibidir. Bu, kriz potansiyelini oldukça yükselten bir durumdur. Herhangi bir kriz anında zenginler sadece kendi varlıklarını değil, diğerlerinin sınırlı varlık fiyatlarını da aşağı çekerler, bu da sınırlı varlıklarını tamamen yitirmelerine neden olur. Bu anlamıyla, sınırlı ve çeşitlendirilemeyen varlık sahiplerinin finansal güvenliği de yoktur. Bu yüzden, servet vergisi hem zenginlerin risk alma motivasyonunu aşağı çekecek hem de sınırlı varlık sahiplerinin daha kolay varlık edinme ve borçlanma eğilimlerini azaltma imkanı sunacaktır.