CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Emir, şunları söyledi:
''Çevre Bakanlığı’nın Çukurambar’da 15 milyon TL’ye kiraladığı, 15 katlı binayla ilgili olarak sayın Şimşek ‘Daha önceden yapılmış bir sözleşme yok’ demişti. Söz konusu olan memurların servis araçları olduğunda sözleşmeye uymayabiliyorlar. Ama söz konusu olan bir yandaş holdinge ait bina ve o binaya da yılda 15 milyon TL kira vermek söz konusu olunca tasarrufu unutuyorlar. Tasarruf Bilgi Sistemi’ne bunu da yazsınlar. Bilsinler ki Tasarruf Paketi’ni tek tek takip edeceğiz. Ne kadar samimi olduklarını hep birlikte izleyeceğiz.
“Bu geziyi kim finanse ediyor sayın Bakan”
Ulaştırma Bakanı Uraloğlu’nun bir fuara bir özel jetle gittiğini öğrendik. Özel jetle gidiyor. Bugün de oradaki işleri bitecek, geri dönecek. Bu jet kimin? Kamu parasıyla mı gidiyorsunuz? Cumhurbaşkanlığına ait uçaklardan birisi mi? Özel jeti kiraladınız mı? Yoksa bir firmanın karşıladığı bir jet mi? Bu geziyi kim finanse ediyor sayın Bakan? Kimin uçağına biniyorsun? Açıkça söyleyeceksin. Siz Ulaştırma Bakanısınız. Milyonlarca dolarlık ihaleler veriyorsunuz. Bu ihalelerin de neredeyse yarısı 21/B ile yapılıyor. Pazarlık usulü. ‘Gel kardeşim’ deyip veriyorsunuz ihaleyi. Birilerine milyarlarca dolar kazandırıyorsunuz. Onu yaptığın bir firmanın uçağına binip gittiysen çok ayıp ve yanlış. Son derece suç sayılabilecek bir şey. Buna rüşvet denir. Kamu kaynaklarıyla gittiyseniz onu da açıklayın. İşte o zaman da Tasarruf Paketi’ne karşı gelmiş olursunuz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?
''Çay üreticisini 17 liralık fiyata mahkum etmeyin, emeğinin hakkını verin''
Hükümet çay taban fiyatını 17 TL olarak belirledi. Bu, maliyeti dahi karşılamayan bir rakamdır. Çay üreticisini açlığa mahkum edecek bir fiyattır. Bunu kabul etmiyoruz. Çay üreticisinin yanındayız. Çay üreticisini 17 liralık fiyata mahkum etmeyin, emeğinin hakkını verin. Hiç olmazsa masrafını karşılayın. Hangi fiyatı verirlerse versinler, çay üreticisi mecburen emek çektiği, para harcadığı ve başka bir seçeneği olmadığı için o çayı topluyor. Bir şekilde pazara ulaştırıyor. Siz de bunun rahatlığıyla dilediğinizce ve vicdansızca fiyat belirliyorsunuz. Bu yoldan vazgeçin.
''Milli Eğitim Bakanı’nı şu görüntüden sorumlu tutuyoruz''
ÇEDES projesi, MEB kaynaklarının vakıflara, tarikatlara aktarıldığı ve çocuklarımıza milli eğitim sistemi dışında kimi ideolojik saplantıların, düşüncelerin aşılandığı bir kavrama dönüştü. Gaziosmanpaşa’da Küçükköy Kız Anadolu Meslek Lisesi’ndeki şu görüntüye bakıp rahatsız olmayacak bir tek kişi var mı? Bir tek anne, baba var mı? Güya Filistin’e destek olacaklar, İsrail’in yaptığı soykırıma ses yükseltecekler. 7-8 yaşındaki çocukları yatırıp üstlerine beyaz kefen örtüyorlar. Bir başka çocuğa da dua ettiriyorlar. Çağ dışı mı dersiniz ilkel mi dersiniz pedogojik cinayet mi dersiniz çocukların psikolojisiyle oynama, psikolojik travma mı dersiniz... İstediğiniz kelimeyi beğenin. Ama bunda eğitim, bilim, akıl yok. Milli Eğitim Bakanı’nı şu görüntünün oluşmasından sorumlu tutuyoruz, gereğini yapmasını bekliyoruz.
''Demirören kimi gayrimenkullerini bu borcu karşılığında veriyormuş''
Demirören Medya Grubu’na 6 yıl önce bir medya grubunu satın alsın diye Ziraat Bankası’ndan 800 milyon dolar kredi verildi. Ziraat Bankası’nın görevi çiftçiyi desteklemek. Yapıyor mu? Yapmıyor. Çiftçiyi, üretimi unutmuşlar. Demirören’e medya kuruluşu alsın diye kredi veriyorlar. Bu zaten bir skandal. Peki Demirören parasını ödüyor mu? Ödemiyor. Bunun hesabını kim soruyor? Hiç kimse. Biz buradan soruyoruz, Demirören duymuyor. Bu borç 2 defa yapılandırıldı. Buna rağmen ödemiyor. Şimdi de anlıyoruz ki Demirören kimi gayrimenkullerini bu borcu karşılığında veriyormuş. Her şeyi bilen, ekonomi dehası olan, dünyadaki tüm ekonomistlerin tersine ‘faizi sıfırlarsam enflasyonu düşürürüm’ zanneden kişi kendi bataklığında gayrimenkul fiyatlarına tavan yaptırdı. Demirören’in gayrimenkullerinin bir kısmı hak ettiğinin çok üstünde sanki bir şey vermiş gibi borcuna tekabül alınıyor. Çifte kazanç. Demirören, devletin kasasından düşmüyor. Bu pazarlık bitmiyor, bu borç ödenmiyor. Milletin kemiğini, iliğini emmeye devam ediyorlar.
"Cumartesi Anneleri’nin talebi anayasal"
Cumartesi Anneleri, ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda, terörün tırmandığı durumlarda, ciddi sorunların yaşandığı yıllarda anneler evlatlarını kaybettiler. Evlatlarından haber bile alamadılar. Evlatlarının cenazesini bulamadılar. Evlatlarını bir mezara koyamadılar, başında bir Fatiha okuyamadılar. Cumartesi Anneleri, 1995 yılından beri alandalar. Galatasaray Meydanı’nda her cumartesi saat 12.00’de ‘Çocuklarımızı bize bulun. Çocuklarımız öldüyse kemikleri bulun’ dediler. Son derece anayasal, haklı ve de kutsal bir talep. Bir annenin feryadı. Bundan daha doğal ne olabilir?
Galatasaray Meydanı’nda darp ettirdi, coplattırdı, gaz sıktırdı, gözaltına aldırdı. Ondan beri de Galatasaray Meydanı, annelere kapalı. Şimdi ise barikatların arasından belirli sayıda anne alınıyor. Biz onlara ‘utanç barikatları’ diyoruz. Orada çocuklarını arıyolar, çocuklarının kemiklerini talep ediyorlar. Süleyman Soylu, bu kanunsuz emri verdikten sonra üç defa AYM karar verdi. AYM ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı anayasal bir haktır. Soylu, gerekçesi açıklanmadan bu hakkı engellemiştir, kanunsuz emir vermiştir’ dedi. AYM’nin bu kararını önemseyen var mı? Bugün itibarıyla dünyadaki hak arama mücadelesinde sürekli yapılan en uzun eylem olma niteliğine kavuşuyor. Önümüzdeki cumartesi 1000. haftasına girecek. İktidar sahiplerine, İçişleri Bakanı’na ve Cumhurbaşkanı’na sesleniyoruz. İvedilikle meydanı annelere açın. Anneler, çocuklarının akıbetini öğrenmek, kemiklerine ulaşmak istiyorlar. Anneler, çocuklarını kimin öldürdüğünü bulmak istiyorlar. Anneler, adalet, yargılama istiyorlar. Bunun için annelerin elinden tutacağınız yerde onları bırakıyorsunuz. Bu anneleri zorluyorsunuz. Anneleri polis marifetiyle darp ettiriyorsunuz. Bunu yapmayın. Bizim, Türkiye’nin, dünyanın gözü cumartesi günü saat 12.00’de Galatasaray Meydanı’nda Cumartesi Anneleri’nde olacak.
"Sonra da diyorsun ki Türkiye’ye sivil anayasa yapalım"
Anayasa açık. Bu Anayasa’dan biz utanıyoruz diyorlar. Niye utanıyorlar? Çünkü askeri anayasaymış. Doğru, anayasa bir darbe ürünü olarak yapıldı. Biz de bundan rahatsısız. Ama Anayasa'nın 34. maddesinde askerler biler yazmış. ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşleri bir haktır. Önceden haber vermeksizin yapılabilir.’ AYM kararları var. Sen buna uymuyorsun. AYM kararına uymayıp anneleri haksız, hukuksuz bir biçimde Galatasaray Meydanı’na almıyorsun. Sonra da diyorsun ki ‘Türkiye’ye sivil anayasa yapalım hep beraber.’ Buna kargalar bile güler. Anayasa ihlalini bir an evvel kaldırın. Anneler, Galatasaray Meydanı’na girsin. Biz de sizin samimiyetinizi görelim." (ANKA)