Cumartesi Anneleri: ‘Babama sarılabileceğim anları hayal ettim'

Cumartesi Anneleri'nin eyleminde Edip Aksoy'un kızı Beritan Aksoy'un mektubu okundu: 'Babama sarılabileceğim anları hayal ederek büyüdüm.'

Kısa Dalga - Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için Galatasaray Meydanı’nda 1995 yılından beri oturma eylemi yapan Cumartesi Anneleri/İnsanları 1006’ncı haftada da meydandaydı.

Bu hafta yapılan basın açıklamasında gözaltında kaybedilen Edip Aksoy ve Orhan Cingöz'ün akıbetini sordu.

Gazete Duvar’dan Ferhat Yaşar’ın haberine göre, Edip Aksoy'un kızı Beritan Aksoy'un gönderdiği mektubunu Zeynep Yıldız okudu.

‘Babamın kayboluşunun ardından hissettiğim duyguları paylaşmak istiyorum’

Beritan Aksoy, mektubunda babasının kaybedilmesinin ardından yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Babamın akıbetini öğrenme ve adalet arayışım yıllardır sürüyor. Bu arayış sadece kişisel bir kaybın peşinde koşmak değil, aynı zamanda hak ve adaletin tesisi için verilen bir mücadeledir. Cumartesi Anneleri olarak yıllardır Galatasaray Meydanı’nda, Koşuyolu Yaşam Anıtı önünde toplandık, sessizliğimizle haykırdık, adalet istedik. Sesimizi duymayanlara inat hep birlikte dimdik durduk. Her hafta bu meydanlarda kaybolan her bir canın hikayesini yeniden hatırlatıyoruz. Bende bugün sizlerle babam Edip Aksoy’un kayboluşunun ardından hissettiğim duyguları paylaşmak istiyorum.

‘Ona sarılabileceğim anları hayal ederek büyüdüm’

Babasız büyümek, her gün babamın varlığını hissetmeden yaşamak anlatılması zor ve derin bir acı. Babam gözaltında kaybedildiğinde henüz bebektim ve onun yokluğunun üzerimde bıraktığı boşluk büyüdükçe daha da derinleşti. Babamın kaybolduğu gün, o gün sadece babamı değil aynı zamanda çocukluğumu, güven duygumu ve ailemizin bütünlüğünü kaybettim. Babamın yokluğu hayatımın her anında benimle birlikte oldu. Onun yanında olamamak, anılar biriktirememek, yaşadığım sevinçleri ve üzüntüleri onunla paylaşamamak içimde dolmayacak bir boşluk bıraktı. Babamla birlikte olabileceğim, onunla konuşabileceğim, ona sarılabileceğim anları hayal ederek büyüdüm.

Bu hayallerden biri de babamla beraber çekilmiş bir fotoğrafımın olmasıydı. Doğum günümde bir arkadaşım bu hayalimi gerçekleştirdi. Fotomontajla babamın kucağında olmamı sağladı. Ne kadar acı değil mi? Bu benim hayatım boyunca aldığım en anlamlı, en güzel doğum günü hediyesi… Aynı fotoğraf karesinde olmanın verdiği mutluluğu tarif edemem ama babamı sadece fotoğraflarda görmek nerede olduğunu, başına neler geldiğini bilememekte bir o kadar acı, derin bir yara. Bu acıyı yaşayan herkesin yüreği bir, talebi bir; Adalet. Babamın gözaltına alındığı o gün, hayatı durduran o an, bir çocuğun hayatından koparılan bir babanın hikayesi, aslında hepimizin hikayesi. Babasız büyümenin getirdiği zorluklar ve acılarla başa çıkmaya çalışırken, aynı zamanda güçlü ve kararlı olmayı öğrendim. Onun hatırası benim için her zaman bir ilham kaynağı oldu. Babamın kaybolması, beni adalet arayışında daha da kararlı kıldı ve bu mücadelede yalnız olmadığımı bilmek bana güç verdi.”

Adalete ulaşmaya çalışıyoruz

Kayıp yakınlarının 1006’ıncı hafta açıklamasını Sebla Arcan okudu. Bu haftanın açıklaması şöyle:

“29 yıldır soruyoruz: Edip Aksoy ve Orhan Cingöz nerede? Gözaltında kaybedilen insanlarımız için hakikat ve adalet arayışımızın 1006. haftasındayız. 1006 haftadır, hukukun, delillerin, tanıkların işe yaramadığı; hukuki süreçlerde cezasızlığın kurala dönüştüğü, tüm başvuru yollarının hilelerle sonuçsuz bırakıldığı koşullarda hakikati duyurmaya, adalete ulaşmaya çalışıyoruz. 1006 haftadır ısrarla söylüyoruz: Gözaltında kaybetmenin, uluslararası tanımına uygun şekilde ayrı bir suç olarak Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) tanımlanmaması, kayıp dosyalarının zamanaşımına sürüklenmesine ve cezasız bırakılmasına neden oluyor. Gözaltında kaybetme, uluslararası ceza hukukunda zamanaşımına tâbi olmayan insanlığa karşı suç olarak nitelendirilmektedir. İç hukukta da insanlığa karşı suç kapsamında düzenlenmesi durumunda, zamanaşımına uğraması mümkün olmayacaktır.

Beyaz Toros’la götürdüler

1006. haftamızda inkâr ve cezasızlık uygulamaları nedeniyle 29 yıldır talepleri karşılıksız bırakılan Aksoy ve Cingöz ailelerinin hakikat ve adalet arayışına eşlik ediyoruz. 31 yaşındaki Edip Aksoy, Diyarbakır’da tütün ticareti yaparak ailesinin geçimini sağlıyordu. Uzun yılların ardından dünyaya gelen bebeği 40 günlük olmuştu. Edip Aksoy, 7 Haziran 1995 sabahında bebeğiyle vakit geçirdikten sonra Melikahmet’teki dükkânına gitmek üzere evden ayrıldı. Edip Aksoy, öğlene doğru tütün almak için Diyarbakır’a gelen köylüsü 23 yaşındaki Orhan Cingöz’le buluştu. Birlikte saat 12.00 civarında Diyarbakır Dağkapı’daki Yeşilçınar Çay Bahçesi’ne gittiler. Burada arkadaşları ile birlikte oturup sohbet ederken, çay bahçesinin önünde Beyaz Toros marka bir araç durdu. Araçtan inen sivil giyimli, silahlı ve telsizli üç kişi yanlarına geldi. Kendilerini polis olarak tanıtan bu kişiler, Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ün kimliklerini alıp “İfadeniz var, karakola gideceğiz” diyerek, onları Beyaz Toros’la götürdü.

JİTEM sorguladı, sonra infaz etti

Gözaltına alındıklarını ve Beyaz Toros’la götürüldüklerini gören çok sayıda tanık vardı. Ancak bu yaşananlar inkâr edildi. Ailelerin ve İnsan Hakları Derneği’nin bugüne kadar ilgili kurumlara yaptığı tüm başvurular sonuçsuz bırakıldı. Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’den bir daha haber alınamadı. Olaydan 10 yıl sonra, 2005 yılında JİTEM elemanı Abdulkadir Aygan’ın itirafları basına yansıdı. Abdulkadir Aygan, itiraflarının bir bölümünde JİTEM’in Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’ü sorguladıktan sonra infaz ettiğini, bedenlerini Silopi Yolu üzerinde bir dere kenarına gömdüğünü söyledi. Abdulkadir Aygan, olay yerini detaylarıyla tarif etti. İnsan Hakları Derneği bunun üzerine olay yerinde incelemelerde bulundu, topladığı bilgilerle 6 Temmuz 205’te Silopi Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurdu. Savcılık, Abdulkadir Aygan’ın söz ettiği yerde 28 Haziran 1995’te gömülen iki kişiye ait ceset bulunduğunu ve belediye aracılığıyla Kimsesizler Mezarlığı'na defnedildiklerini tespit etti. Aileler de soruşturma dosyasındaki ölü beden fotoğraflarının Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’e ait olabileceğini beyan etti.

Vazgeçmeyeceğiz

Savcılık kararı ile açılan söz konusu mezardan dört kişiye ait kemikler çıktı. Alınan kemik örnekleri kimliklendirme çalışması için İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Ancak Adli Tıp Kurumu, yapılan DNA testi sonucunda kemiklerin Aksoy ve Cingöz aileleriyle eşleşmediğini açıkladı. Gözaltında kaybedilişlerinin 29. yılında yargı makamlarını Edip Aksoy ve Orhan Cingöz dosyasında yeniden etkin bir soruşturma ve kovuşturma başlatarak maddi gerçeği açığa çıkarma ve adaleti sağlama görevlerini yerine getirmeye çağırıyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin, Edip Aksoy ve Orhan Cingöz için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.” (Haber Merkezi)

Gündem Haberleri