DOSYA / Kaç paket geldi geçti, ekonomide iyileşme oldu mu?

Yeni ekonomik reformlar bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanacak. Peki, şimdiye dek kadar ilan edilen reform programları ekonomideki sorunları çözdü mü? İktisatçılar DW Türkçe’ye değerlendirdi.

Türkiye’de özellikle son yıllarda ‘reform’ söylemi sık sık tekrarlanıyor. Yeni ekonomik reform paketi ise bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanacak. Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan pakette, yabancı yatırımcılar için güvencelerin ve finansman koşullarının iyileştirilmesine dönük adımların öne çıkması bekleniyor.

En son 10 Nisan 2019’da Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak ‘Yapısal Dönüşüm Adımları’ adı altında bir reform paketi açıklamıştı. Açıklanan programda gıda enflasyonunun düşürülmesi, sürdürülebilir büyüme ve istihdamın sağlanması, bütçe disiplini gibi hedefler yer alıyordu. Türkiye’nin önünde dört buçuk yıl seçimsiz bir dönem olduğunu vurgulayan Albayrak, bu süre boyunca reformların durmadan devam edeceğini belirterek yabancı yatırımcıları Türkiye’ye davet etmişti. Peki, şimdiye dek açıklanan reform paketleri, Türkiye’deki ekonomik sorunlara ne kadar çözüm oldu?

'Sorunlara çözüm geliştirilmedi'

DW Türkçe’ye konuşan Kadir Has Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özgür Orhangazi, 2018 döviz krizinden bu yana bir dizi reform paketi veya ‘yeni’ diye adlandırılan ekonomi programlarının açıklandığını belirterek, “Bütün bu paket ya da programların hepsi, ekonominin temel yapısal sorunlarını tespit edip bunlara yönelik bütünlüklü bir politika çerçevesi geliştirmekten ziyade bir dizi vaat, beklenti yahut hangi ekonomik modele veya çerçeveye dayandığı belli olmayan bir dizi hedeften oluştu” diyor.

Türkiye’deki makroekonomik gidişatın 2018’deki döviz krizinden bu yana sıcak paraya bağımlı hale geldiğini ifade eden Orhangazi, bunun da ekonomiyi yüksek faiz ve döviz kıskacına soktuğunu belirtiyor. Orhangazi, “Bu paketlere baktığımız zaman da ne bu faiz, döviz kıskacının nasıl çözüleceğine dair bir çerçeve şimdiye kadar sunuldu. Ne bunların geri planında yatan üretimin ithalata bağımlılığını azaltacak ve her döviz şokunun enflasyonda sıçramaya yol açmasını önleyecek bir politika geliştirildi” diye konuşuyor.

Paketlerin ilan edilmesinin ardından gelen dönemde Türkiye ekonomisi yüksek faiz, düşük değerli Türk lirası, yüksek enflasyon ve yavaşlayan bir ekonomiyle birlikte artan işsizlikle karşı karşıya kaldı. 

Son verilere göre 2019'da yüzde 11,84 olan yıllık enflasyon, Şubat 2021’de yüzde 15,61 seviyesine çıktı. Aynı dönemde gıda enflasyonu yüzde 10,89'dan 18,40’a yükseldi. Pandemide başlayan işten çıkarma yasağına rağmen Ocak ayı itibarıyla işsizlik yüzde 12,2, genç nüfusta işsizlik yüzde 24,7 gibi çift haneli rakamlarda olmayı sürdürüyor. 2018'de 9,4 milyar dolar olan net doğrudan yabancı yatırım girişi ise 2019’da 6,1 milyar, 2020'de 4,6 milyar dolara geriledi.

Türkiye ekonomisinin uzun bir süredir yeterli istihdam yaratma kapasitesine sahip olmadığını belirten Orhangazi, büyüme temposunu artırmak için ise 2017’den beri düşük faiz ve kamu bankaları aracılığıyla kredi genişlemesi politikasının uygulandığını ifade ediyor. Orhangazi, bunun da her defasında dışa bağımlılık nedeniyle döviz sıkışmasına neden olduğunu söylüyor.

'YEP reform diye duyuruldu'

DW Türkçe’ye konuşan İstanbul Kültür Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sinan Alçın’a göre, her yıl açıklanan üç yıllık ekonomi programları da uluslararası kurumlara ve yatırımcılara güven vermekten uzak. 2006 yılından beri uygulanan ve ekonomik hedeflere ilişkin üç yıllık perspektifler sunan Orta Vadeli Program’ın adının, Berat Albayrak göreve geldiğinde Yeni Ekonomi Programı (YEP) olarak değiştirildiğini hatırlatan Alçın, açıklanan programın ise reform beklentilerini karşılamadığını söylüyor.

2018’in başında makroekonomik verilerde kötüleşmenin başladığını, reformların ise seçim sonrasına ertelendiğini ifade eden Alçın, “Seçimlerin ardından hükümetin oluşması zaman alınca da reform beklentileri arttı. Diğer yandan ABD ile yaşanan Rahip Brunson krizi neticesinde Ağustos ortasında güçlü bir kur şoku yaşandı. Bu kur şoku sonrasında da Eylül ayında o zamanki Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak yeni bir programla çıktıklarını söyledi. Adı da Yeni Ekonomi Programı. Ama aslında 2006’dan o zamana uygulanagelen Orta Vadeli Program’ın bir anlamda isim değişikliğine uğramış hali idi” diye konuşuyor.

Hazine ve Maliye eski Bakanı Berat Albayrak en son 10 Nisan 2019’da ‘Yapısal Dönüşüm Adımları’ adı altında bir reform paketi açıklamıştı.

Orta Vadeli Programlar uygulanmaya başladığından beri programda yer alan hedeflerin tutmadığını kaydeden Alçın, “Türkiye’nin her dönem içinden geçtiği özel koşullar sebebiyle yıllık olarak bu programın revize edildiğini gördük. Bu da bir süre sonra bir geleneğe dönüştü. Bir nevi bir spor toto takibine dönüşmüş durumda. Dolayısıyla bu programların da bir yapısal reform niteliğinden uzak olduğunu söyleyebiliriz” diyor.

Açıklanacak yeni reform paketi ise İnsan Hakları Eylem Planı’nın ardından geldi. 2019’daki ekonomik reformlar da Yargı Reformu Stratejisi ile eş zamanlı duyurulmuştu.

'Sıcak para çekilecek'

Prof. Orhangazi, son birkaç yıldır demokrasi ve insan hakları konusunda bir reform yapılırsa yabancı yatırımcının Türkiye’ye geleceği ve ekonominin yeniden büyümeye başlayacağına dair çok indirgemeci ve yanlış bir denklem kurulduğunu düşünüyor. 

Reform paketleriyle demokrasinin dış sermaye için savunulduğu bir durum oluştuğunu dile getiren Orhangazi, “Nitekim insan haklarının da öyle tepeden ilan edilen bir eylem planıyla gelmeyeceği de çok aşikâr olsa gerek. İlla ki demokrasi kısmını katacaksak halihazırda zaten uygulanmayan AİHM kararlarını buna eklememiz gerekiyor” diye konuşuyor.

Sinan Alçın’a göre de hukuk reformu açıklamalarına paralel hazırlanan pakette, yabancı yatırım ve sıcak parayı çekmek için hamleler yer alacak.

Peki, reform paketi nasıl olmalı?

'Büyüme stratejisi değiştirilmeli'

Prof. Alçın, yapısal reformu ayıran temel niteliğin üretim ilişkilerini değiştirecek ölçüde önlemler olduğunu söylüyor.

Alçın,“Nitelikli üretimin, nitelikli iş gücünün ikame edildiği bir yapı mesela yapısal olabilir. Ama herhangi bir kesimi daha fazla teşvike dönük alınacak önlemler teşvik önlemleridir. Teşvik paketidir. Pandemi döneminden sonra neredeyse iki ayda bir benzer teşvik paketleri açıklandı. Bunlar ekonominin o an içinde bulunduğu konjonktürel dalgalanmanın yarattığı olumsuz etkileri giderici makyajlar sadece” diyor.

Yakın tarihe bakıldığında, son yapısal reformun 2001 yılında uygulanmaya başlanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı olduğunu aktaran Alçın, programda mali disiplin, şeffaflık, öngörülebilirlik amaçlarının yer aldığını vurguluyor. Ancak programda yer alan verimliliğe dayalı büyüme stratejisinin, ucuz iş gücü ve doğal kaynaklara dayalı bir büyüme olduğunu ve uzun vadede geniş halk kesimlerinin yoksullaşmasına yol açtığını söylüyor.

Alçın’a göre Türkiye ekonomisinde bir yapısal reform yapılmaya başlandığında ilk sıralara yazılacaklar, genç istihdamının artırılması ve verimliliğe dayalı üretim stratejisinin hızlıca terk edilerek nitelikli üretime doğru bir dönüş olmalı. İhracat da ucuz Türk lirası üzerinden kurgulanmak yerine Türkiye’nin nitelikli ürün de satabildiği bir yapıya dönüştürülmeli. Alçın, nitelikli sektörler güçlendiğinde gelir bölüşümünün de daha adil hale geleceğini savunuyor.

Sorunlar doğru tespit edilmeli'

Orhangazi’ye göre de başarılı bir reform programı için öncelikle sorunların doğru tespit edilmesi gerekiyor. Bunun yapılabilmesi için de katılımcı bir planlama perspektifinin gündeme gelmesi gerektiğine işaret eden Orhangazi, “Şu anda zaten böyle bir şeyin gündeme gelebilmesi için gerekli politik ortamın olmadığı açık. O yüzden reform kelimesi son dönemde Türkiye’de içi boş bir kavrama dönüşmüş durumda” ifadelerini kullanıyor.

ABD’deki Halkbank davasının yaklaştığına ve küresel koşulların değiştiğine işaret eden Orhangazi’ye göre açıklanacak reform paketinin ne kadar etkili olacağı belirsiz. Orhangazi “Şu anki gidişatı belirleyecek olan ABD Merkez Bankası’nın önümüzdeki dönemde ne yapacağı. tahvil piyasalarına müdahale edip etmeyeceği, küresel faizleri aşağı indirip indirmeyeceğine bağlı olarak biraz daha bizim dışımızda seyredecek gibi görünüyor” diyor.

 

Pelin Ünker © Deutsche Welle Türkçe

Ekonomi Haberleri