Değer Akal
Almanya ile Türkiye arasında ekonomik ve diplomatik temaslar hız kazanıyor. Başkent Berlin bu hafta Türk ve Alman iş dünyası temsilcilerini buluşturmayı hedefleyen İstanbul Ekonomi Zirvesi'ne ev sahipliği yapacak.
Türkiye Büyükelçiliği'nin himayesinde, Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası (TD-IHK) işbirliği ile 29 Eylül'de The Ritz - Carlton Berlin'de yapılacak ekonomi zirvesi "Avrupalı şirketler için Türkiye'deki yatırım fırsatları" gündemiyle düzenleniyor.
Zirve neden Berlin'de yapılıyor?
İstanbul Ekonomi Zirvesi İcra Kurulu Başkanı Abdullah Değer, bu yıl yedincisi düzenlenen zirvenin neden ilk kez Türkiye dışında ve özellikle de Almanya'da düzenlendiğini DW Türkçe'ye anlattı.
Türkiye'nin en fazla ihracat yaptığı ülkenin Almanya olduğuna dikkat çeken Abdullah Değer, "Uluslararası düzenin sahne olduğu değişim, jeopolitik ve jeoekonomik gelişmeler, Türkiye ve Avrupa'nın iş birliğini zorunlu, iki tarafı da birbirine mecbur kılıyor" diye konuştu.
"Siyasi görüş ayrılıkları olabilir, tabii ki her ülke, her kıta, kendi menfaatlerini korumak ister, bu doğal ve taraflar birbirlerine saygı duymak zorunda. Ancak şartlar aynı zamanda bizlerin, Türkiye ile Avrupa'nın, karşılıklı ticaret yapmamızı da gerekli kılıyor, coğrafya bunu emrediyor" ifadelerini kullanan Değer, özel sektör olarak bu alandaki işbirliğinin güçlendirilmesine katkı sağlamayı umduklarını, bu nedenle de zirveyi Berlin'de düzenlediklerini söyledi.
Alman iş insanlarına Türkiye'de yatırım yapma fırsatlarını anlatmak istediklerini vurgulayan Değer, "Tedarik zincirlerindeki bozulmalar, yeni bir dünya düzeninin inşasına yol açıyor. Gıda, enerji, lojistik gibi birbirine bağlı bir çok alanda yeni işbirlikleri, şirket evlilikleri yapılabilir. İki ülke arasında ticari ilişkileri derinleştirip dünyanın içinde bulunduğu durağan halden beraber ve daha güçlü çıkabiliriz. Bir de Türk ve Avrupalı partnerler, üçüncü pazarlarda ortak projeler, işbirlikleri yapabilir" dedi.
Batı'nın ihtiyatlı yaklaşımı aşılabilir mi?
Enflasyonun dizginlenemediği Türkiye ekonomisi zorda. AKP hükümeti yurtdışında hem yatırım hem mali kaynak arayışında, bunun için de yüzünü yeniden Batı'ya çevirdiği yönünde mesajlar veriyor. Ancak en önemli ticaret ortağı Almanya dahil Batı'daki pek çok hükümet ve özellikle özel sektör temsilcileri, Türk ekonomisinin bu noktaya gelmesinden AKP hükümetini sorumlu tutuyor, Türkiye'de yatırım yapmaya soğuk bakıyor.
İstanbul Ekonomi Zirvesi İcra Kurulu Başkanı Abdullah Değer ise "Bugünkü fotoğrafa bakarak aldanmamak gerekiyor, bu geçici bir süreçtir, Türkiye bundan güçlenerek çıkacaktır. Türk toplumundan bunu aşacak irade, güç ve potansiyel mevcut ve bizler bunu Avrupalı partnerlerimizle de yapmak istiyoruz" görüşünde.
Zirve için Türkiye'den yaklaşık 150 iş insanıyla Berlin'e geleceklerini, Almanya'dan da yaklaşık 150 iş insanı ve siyasetçinin zirveye davet edildiğini anlatan Değer, bundan sonra Berlin zirvelerini de tıpkı İstanbul'da düzenlenen zirveler gibi geleneksel hale getirmeyi hedeflediklerini de dile getirdi.
Geçen hafta zirveye Alman Maliye Bakanı Christian Lindner ile birlikte Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in de davet edildiği, hatta Şimşek'in yine aynı günlerde, 28-29 Eylül tarihlerinde, Almanya Başbakan Olaf Scholz'un yanı sıra AB Konseyi Başkanı Charles Michel ve yaklaşık 300 uluslararası konuğun katılacağı, küresel ekonominin geleceğinin tartışılacağı, Berlin Küresel Diyalog (Berlin Global Dialogue) toplantısına da katılacağı konuşuluyordu.
Ancak Abdullah Değer, Şimşek'in Berlin'deki İstanbul Ekonomi Zirvesi'ne katılamayacağının kendilerine iletildiğini söyledi. Alman Maliye Bakanlığı Sözcüsü de Lindner'in bu zirveye katılmayacağı bilgisini paylaştı. Alman tarafının, siyasilerin ve özel sektör temsilcilerinin, zirveye ne ölçüde ilgi göstereceği zirve günü belli olacak.
Scholz Erdoğan'ı ağırlamaya hazırlanıyor
Ankara-Berlin hattında diplomatik ziyaretlerin de önümüzdeki haftalarda ivme kazanması bekleniyor. Almanya Başbakanı Olaf Scholz, 28 Mayıs'taki ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinden galip çıkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı arayarak tebrik etmiş ve kendisini Almanya'ya davet etmişti.
Erdoğan'ın bu ziyaretinin gerçekleşmesi için taraflar arasında bir süredir görüşmeler yürütülüyor. DW Türkçe'nin edindiği bilgilere göre, Erdoğan'ın bazı bakanlar eşliğinde Kasım ayında Berlin'e gelmesi için hazırlıklar yapılıyor.
Son yıllarda, Erdoğan'ın iç politikada Türkiye demokrasisinde gerilemeye yol açan otoriterleşme hamleleri, dış politikada ise stratejik yönelimi hakkında soru işaretlerine yol açan Batı karşıtı söylem ve gerilim politikaları, Almanya-Türkiye ilişkilerinin de kötüleşmesine yol açmıştı.
Seçimler sonrası başlayan yeni dönem
Erdoğan, 2020 yılı sonu itibariyle ABD ve AB'nin arttırdığı izolasyon ve yaptırım baskısı sonrasında dış politika hamlelerinde "U dönüşüne" yönelmiş, gerilimi tırmandıran söylem ve adımlarından geri adım atmıştı. Batılı ülkeler ile Ankara arasında bu süreçte tansiyon düşmeye, güvenin yeniden inşası için de karşılıklı olarak adımlar atılmaya başlandı. Ancak Alman hükümeti, diyaloğu sürdürmeyi istemekle birlikte ilişkilerin nasıl devam edeceğini netleştirmek için Türkiye seçimlerini bekleme kararı almıştı. Erdoğan'ın galibiyet ilan ettiği Mayıs 2023 seçimlerinden sonra ise yeni bir süreç başlamış oldu.
Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit'in Schloz'un Erdoğan'ı seçim başarısından dolayı tebrik ettiği telefon görüşmesine ilişkin açıklaması, Berlin'in yeni dönemden beklentilerine ışık tutar nitelikteydi.
Hebestreit, "Şansölye, Almanya ve Türkiye arasındaki, özellikle de NATO müttefikleri olarak yakın bağların altını çizdi. Her iki taraf da, hükümetler arasındaki iş birliğine yeni bir ivme kazandırma amacıyla yaklaşım sergilenmesi ve ortak öncelikler üzerinde erken bir aşamada mutabık kalma konusunda anlaştı" ifadelerini kullanmıştı. Tarafların, Doğu Akdeniz'de iyi bir gelişme sağlanması, NATO'da hâlihazırda bekleyen kararlar ve Türkiye'nin Avrupa Birliği ile ilişkileri konularında birlikte çalışmak istedilerine dikkat çeken Heberstreit, Başbakan Scholz'un bu amaç doğrultusunda Erdoğan'ı Berlin'e davet ettiğine vurgu yapmıştı.
Almanya, ekonomisindeki durgunluk ve artan düzensiz göç ile mücadele ederken iç siyasetini de etkileyebileceği için aslında Türkiye ile ilişkilerinde artık kriz istemiyor. Erdoğan'ın 2020 yılında olduğu gibi "kapıları açtık" diyerek Avrupa'ya yeni bir göç krizinin fitilini ateşleme ihtimali, oy oranlarını ciddi boyutta artıran aşırı sağcı AfD'yi daha da güçlendirebileceği gibi, AB'yi de istikrarlaştırabilecek bir risk faktörü olarak değerlendiriliyor. Ayrıca Ukrayna savaşı nedeniye jeopolitik önemi artan ve NATO'dan daha da fazla uzaklaşması istenmeyen Türkiye'nin aynı zamanda Alman ekonomisi için taşıdığı önem de yadsınamaz boyutta. Bütün bu etkenler, Almanya'yı AKP hükümeti ile stratejik alanlarda, mümkün olan ölçüde, işbirliği ve diyaloğu muhafaza etmeye zorluyor. Ancak Scholz hükümeti, bunu yaparken Erdoğan'ın otoriter yönetimini meşrulaştıracak ve güçlendirecek adımlardan kaçınmak istiyor.
Gözler Habeck'in Türkiye ziyaretine çevrildi
Ankara'nın en çok önem atfettiği konu ise zordaki Türkiye ekonomisini canlandırabilecek adımların atılması. Türkiye'nin en çok ihracat yaptığı Almanya ekonomisinde yaşanan durgunluk Türk iş dünyasını endişelendiriyor. Türk hükümeti, AB ile ilişkilerinin ivme kazanmasını, özellikle de Gümrük Birliği modernizasyonu müzakerelerinin başlatılmasını istiyor.
Bu nedenle Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck'in Erdoğan'ın Berlin ziyareti öncesinde yapacağı Türkiye ziyaretine büyük önem atfediliyor. Habeck, bir değişiklik olmaması halinde 26 Ekim'de Türkiye'yi ziyaret edecek ve bu ziyaret sırasında Ankara'da iki ülke arasında Ekonomik ve Ticaret Ortaklık Komisyonu (JETCO) toplantısının yapılması öngörülüyor.
"Tek başına para politikalarında rasyonele dönüş yeterli görülmüyor"
Türkiye, hukuk devletindeki gerileme nedeniyle Alman iş dünyasında oluşan güvensizliği aşmaya, Alman yatırımları için yeniden bir cazibe merkezi haline gelmeye çalışıyor.
Peki, Türkiye bunu hangi adımları atarak başarabilir mi? Mehmet Şimşek'in Hazine ve Maliye Bakanı olması, Hafize Gaye Erkan'ın başkanlık koltuğuna oturduğu Merkez Bankası yönetimi ve politikalarındaki değişiklikler, Alman yatırımcılarını ikna etmek için yeterli mi? Bakan Şimşek'in görevini devralırken "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır" sözleri Almanya'da nasıl yankı buldu?
Bu soruları, Almanya'nın ve özellikle Alman ekonomi dünyasının nabzını en iyi tutan isimlerden TÜSİAD'ın Berlin Direktörü Alper Üçok'a yönelttik.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Üçok, "Yeni yatırımların gelmesi için Merkez Bankası faizleriyle para politikalarında rasyonel politikalara dönmüş olmak yeterli görülmüyor. Diğer alanlarda da dış politika ve yapısal reformlar, hukuk devleti alanında da rasyonele dönüş beklentisi var" dedi.
Türkiye'ye son 10 yılda ne Almanya'dan ne de AB üyesi ülkelerden Greenfield olarak adlandırılan, istihdama ve üretime yönelik fabrika ya da üretim tesisi kurmak gibi ciddi yatırımlar geldiğini, Volkswagen'ın yatırım planında olduğu gibi planlanan yatırımların da askıya alındığını anımsatan Üçok, gelinen noktada Alman yatırımcılar için AB üyesi Romanya ve Bulgaristan gibi daha cazip imkanlar sunan ülkeler bulunduğuna işaret etti.
Alman yatırımcıları hangi adımlar ikna eder?
Türkiye'nin yeniden daha cazip hale gelmek için adımlar atması gerektiğini anlatan Üçok, "Bizim Türkiye olarak sadece parasal politikalar alanında değil, diğer alanlarda da rasyonel politikalara döndüğümüzü, gerçekten Batı'ya yöneldiğimizi gösterecek adımlar atmamız gerekiyor. Yatırım çekmek istiyorsak hem ekonomimizi AB'ye entegre hale getirmemiz lazım hem de ekonomik yapısal reformlar, istihdam piyasaları, vergi sistemi, hukuk sistemi gibi konularda ilerleme sağlamamız lazım" diye konuştu.
Yabancı yatırımcılar, Türkiye'de yatırım yaptıkları sektördeki kuralların, yönetmeliklerin ve kanunların bir günde, aniden değişmesinden şikayetçi, sürekli getirilen yeni vergilerin şirketleri rekabet edemeyecekleri, ürünlerini satamayacak noktaya getirdiğine işaret ediyorlar ve bu faktörlerin yol açtığı "öngörülemezlik" nedeniyle de Türkiye'ye yatırım yapmanın herhangi bir cazibesinin kalmadığına dikkat çekiyor.
"Mevcut konjonktür Türkiye için aslında çok büyük fırsatlar yaratıyor. Ancak ne yazık ki öngörülemezlik ve yapısal reform eksiklikleri Türkiye'nin yatırımları çekememesine yol açıyor” görüşünü aktaran Alper Üçok, değerlendirmelerini şöyle tamamladı:
"Avrupa'da, Almanya'da, çok önemli sektörler dönüşüm içerisinde. Bunların bir çoğu enerjinin çok fazla kullanıldığı sektörler. Bazısı da kalifiye eleman, işgüçü eksikliği nedeniyle dönüşüm sağlamak zorunda olan sektörler. Ve Türkiye kimya, cam, kağıt, metalurji, demir çelik, gübre sanayisi gibi bütün bu alanlarda, Avrupa'dan, Almanya'dan çıkmak isteyen, yeni bir lokasyon arayan firmalar açısından yatırım çekebilecek cazip bir ülke olabilirdi. Ama ne yazık ki yapısal reformlarda ilerleme sağlanamaması nedeniyle değil."