Fransa'da Pazar günü yapılan parlamento seçimlerinin ilk turundaaşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi oyların yüzde 33'ünü alırken sol partilerin oluşturduğu Yeni Halk Cephesi yüzde 33 ile ikinci, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'a destek veren merkez sağ ittifak ise yüzde 20 oy oranıyla üçüncü oldu.
Seçimlerin ikinci turu, 7 Temmuz Pazar günü yapılacak.
Aşırı sağcıların ilk turu önde tamamlayıp ikinci tur sonunda mecliste mutlak çoğunluğa sahip olma riski, Fransa Cumhurbaşkanı'nı tutumunu gözden geçirmeye zorlayacağı şeklinde yorumlanıyor. Ancak ortaya çıkan tablo sonrası, yeni başbakanın mutlaka RN sıralarından olma zorunluluğu yok.
Peki Fransa'yı önümüzdeki dönemde nasıl siyasi bir gündem bekliyor? Muhtemel senaryolar neler?
Yeni başbakan kim olacak?
Ülkede 1958'de kabul edilen Beşinci Cumhuriyet Anayasası, başbakanı seçme ve atama konusunda cumhurbaşkanına herhangi bir anayasal kısıtlama getirmiyor. Ancak yine de pratikte, parlamentodaki çoğunluğu dikkate almak zorunda. Zira başbakan parlamentonun desteğine sahip değilse, Ulusal Meclis'in güvensizlik oyu vermesi kuvvetle muhtemel. Bu durumda hükümet, istifasını Cumhurbaşkanı'na sunmak zorunda.
Ulusal Birlik partisi, Ulusal Meclis'te çoğunluğu elde ederse Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un, RN parti lideri Jordan Bardella'ya başbakanlık teklif etmesi gerekecek. Ancak 28 yaşındaki Bardella, hükümet sorumluluğunu üstlenmek için parlamentoda mutlak çoğunluğu elde etmeyi şart koşuyor. Aksi takdirde siyasi programını hayata geçiremesi mümkün görünmüyor.
Bardella'nın başbakan olarak atanması durumunda Fransa, tarihindeki dördüncü "kohabitasyon" sürecine girmiş olacak.
"Kohabitasyon" nasıl işliyor?
Cumhurbaşkanı ve başbakan farklı siyasi kamplardan geldiğinde Fransa'da yürütme gücü bölünmüş oluyor. Bu durumda cumhurbaşkanı ve başbakanın, "kohabitasyon", yani "birlikte yaşama" adı verilen süreçte ülkenin menfaatleri doğrultusunda birlikte çalışması gerekiyor.
İlk "kohabitasyon" 1986 yılında Sosyalist Cumhurbaşkanı François Mitterrand döneminde kurulmuştu. Parlamento seçimlerini kaybettikten sonra Mitterrand, 1986'da Gaullist Jacques Chirac'ı, 1993'te ise Edouard Balladur'u Başbakan olarak atadı. Sosyalist Başbakan Lionel Jospin ise 1997'den 2002'ye kadar muhafazakâr Cumhurbaşkanı Chirac'a döneminde görev yaptı.
Ancak iktidarın iki farklı siyasi kamp arasında paylaşılması, genellikle daha fazla siyasi sürtüşmeye yol açıyor. Karar alma süreçleri daha karmaşık ve yavaş hale geliyor. Birlikte yönetimin başarılı olup olmaması, başbakan ve cumhurbaşkanının birlikte nispeten uyumlu çalışıp çalışmamasına bağlı.
Kohabitasyonda hükümetin ne kadar manevra alanı var?
Yürürlükte olan 1958 tarihli Beşinci Cumhuriyet Anayasası'nda "birlikte yaşama" esasları ayrıntılı olarak düzenlenmiş durumda. Kohabitasyon sürecinde, cumhurbaşkanının bazı görevleri geçici olarak başbakana devredilecek. Bu durumda genel politika çizgilerini Macron değil, yeni başbakan belirleyecek.
Özellikle iç politika açısından, hükümetin "birlikte yaşama" durumunda geniş bir manevra alanı söz konusu. Dış politika ve güvenlik politikası açısından ise uluslararası ilişkilerden sorumlu olan cumhurbaşkanı ile yetkilerin paylaşılması öngörülüyor.
Mitterrand dönemindeki ilk kohabitasyon denemesinde de görüldüğü üzere özellikle iç politika ve ekonomi politikası, cumhurbaşkanı ve başbakan arasında güç mücadelesine yol açabiliyor.
Her ne kadar cumhurbaşkanının imzası olmadan hiçbir hükümet kararnamesi yürürlüğe giremese de bu ret, hükümetin projesini durdurmak yerine sadece geciktirebilir.
Macron ve Bardella birlikte çalışabilir mi?
Gözlemcilere göre RN, istifa edene kadar Macron'u köşeye sıkıştırmaya çalışacak. Ancak Ulusal Birlik partisinin hükümet çalışmalarının tamamen bloke etmesi de aleyhte bir sonuç da doğurabilir. Bu nedenle Macron ve Bardella'nın asgari müştereklerde uyum sağlamaya çalışacakları tahmin ediliyor.
Eğer Cumhurbaşkanı yeni hükümetin planlarını reddederse bunu gerekçelendirmek zorunda kalacak. Bu durumda Macron'un Anayasa Konseyi'ne daha sık çağrıda bulunarak yasaların yürürlüğe girmeden önce anayasaya uygunluğunun kontrol edilmesini istemesi kuvvetle muhtemel. RN'nin bazı tartışmalı projelerinin Anayasa Konseyi engeline takılmasına, daha şimdiden kesin gözüyle bakılıyor.
RN nispi çoğunluğu kazanırsa ne olacak?
Mutlak çoğunluğun çok altında kalması halinde ise RN, muhtemelen hükümete girmekten kaçınacak.
Başka hiçbir ittifak da çoğunluğu sağlayamazsa, Cumhuriyet bloke edilmiş olacak. Bu durumda cumhurbaşkanı, Avrupa Parlamentosu seçimleri sonrası Haziran'da yaptığı gibi parlamentoyu yeniden feshedemeyecek. Zira anayasa, ikinci kez aynı yetkinin kullanılabilmesi için aradan bir yıl geçmesini öngörüyor.
Macron tarafından geçen Haziran başında feshedilen parlamentoda, kendisini destekleyen merkez partiler sadece nispi çoğunluğa sahipti. Bu nedenle hükümet, önemli yasalar için Fransız anayasasının 49/3 maddesine defalarca başvurdu. Bu madde hükümete, Ulusal Meclis'te oylama yapılmaksızın bir yasayı geçirme yetkisi veriyor.
Tabii 24 saat içinde yasa hakkında bir gensoru önergesi verilip kabul edilmezse.
Ancak bu anayasa maddesi, Fransa'da oldukça tartışmalı. Yeni bir kohabitasyon hükümetinin, tüm yasama dönemi boyunca sadece madde 49/3'e güvenerek icraat yapması pek mantıklı ve olası görünmüyor.
Bloke edilmiş meclis için çıkış yolu var mı?
Siyasi partiler, hiçbir ittifakın çoğunluğa sahip olmayacağı bir senaryo karşısında nasıl bir tavır sergileyeceklerine dair net bir açıklama yapmaktan kaçınıyor. Ulusal Birlik partisinin "doğal lideri" konumundaki sağ popülist politikacı Marine Le Pen, böyle bir senaryoda tek çıkış yolunun erken cumhurbaşkanlığı seçimi olduğunu vurguluyor.
Ancak 2027'de görev süresi dolan Macron, anayasal açıdan istifaya zorlanamıyor.
Fransa'da "bloke edilmiş bir cumhuriyet" için net bir yol haritası ya da çözüm önerisi mevcut değil. Seçimden sonraki siyasi dinamikler, bu konuda belirleyici olacak. Prensip olarak herhangi bir partiye üye olmayan "teknokratlar hükümetinin" atanması da mümkün. Ancak bugüne kadar buna ilişkin tarihsel bir model bulunmuyor.
Cumhurbaşkanı'nın olağanüstü yetkileri var mı?
Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, son çare olarak anayasanın 16'ncı maddesini devreye sokabilir. Bu madde, cumhurbaşkanına kriz durumlarında devletin devamlılığını sağlamak için olağanüstü yetkiler veriyor.
Bu durumda cumhurbaşkanı, parlamentonun onayı olmadan yasalar çıkarabilir ve kararnameler yayınlayabilir. Ancak sürekli bir "siyasi kriz moduna" neden olacağından 16'ncı madde Macron için üç yıl boyunca makul bir seçenek olmaktan uzak görünüyor.