Bir gıdanın güvenli olup olmadığını anlamak mikrobiyoloji, gıda kimyası, toksikoloji ve enstrümantal analiz gibi alanlarda bilgi sahibi bir uzman olmayı ve üründe de bir laboratuvar analizi yapmayı gerektirir.
Sadece etiket bilgilerine bakarak gıdaların niteliği hakkında bir yorum ya da değerlendirme yapılamaz. Böyle bir değerlendirme yanlıştır, yanıltıcıdır. Etiket bilgileri ürünün gerçek niteliği hakkında çok az bilgi verir. #GıdaDedektifi
Gıda güvenliği açısından değerlendirme yapan kişi ya da kurumun yaptığı değerlendirmeden herhangi bir maddi çıkar temin etmiyor olması da şarttır, ön koşuldur. Oysa sosyal medya bu koşuldan "muaf" bir alan ve ayrıca firmaların reklam ve pazarlama departmanı gibi iş görüyor.
İki yıl önce Gıda dedektifi hesabının sosyal medyada yazdığım bir mesaj hakkında yaptığı yoruma verdiğim yanıtla başlayan bir tartışmada, sosyal medyada ürün tanıtımı/reklamı yapma ve tüketicilerin yanıltma sorunu üzerine aşağıdaki yazıyı yazmıştım.
Sosyal medyadaki tartismada ve daha sonra yazdığım yazıda gıda dedektifinin para karşılığı tanıtımını ya da reklamını yaptığı ürünlerden bazılarının, örneğin sitede çok yanlış bir şekilde tanıtımı yapılan ürünlerden biri olan polenin içerdiği sağlık sorunlarına dikkat çekmiştim.
Sosyal medyadaki tartışma ve yazıdan sonra gıda dedektifinin para karşılığı ürünlerini tanıttığı firma kamuoyunu yanıltıcı ve bilimsel olmayan bilgiler vererek firmayı zarara uğrattığım gerekçesiyle dava açtı. GıdaDedektifi ve firma yetkilileri aralarındaki çıkar ilişkisini ise yalanlamadı. Dava sürecinde firmanın talebiyle oluşturulan bilirkişi raporunda yazdığım yazıların ifade özgürlüğü kapsamında olduğu ve kamuoyunu polen içeren ürünlerin oluşturabileceği sağlık zararı hakkında bilgilendirme amacı taşıdığı belirtilmesine rağmen dava bitmedi.
Firma kanımca bilirkişi raporunu beğenmediği için, mahkemeden davaya 3 yeni bilirkişi daha atanmasını talep etti. İki yıldır devam eden davanın duruşması 31 Mayıs'ta görülecek. Amacım davaya dikkat çekmek değil o nedenle detaya girmeyeceğim. Ancak milyonlarca çocuğun sağlığını ilgilendiren, ciddi bir sağlık riski yaratabilecek bir duruma dikkat çekmenin dava konusu olmasını da kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Halk sağlığı firma çıkarlarından önce gelir. Aradan geçen iki yılda polen içeren ürünlerin kontrolsüz bir şekilde tüketilmesinin çocuklar, hamileler, yaşlılar başta olmak üzere insanlarda ciddi bir sağlık riski oluşturabileceği çok sayıda bilimsel yayında daha dile getirildi. Ama ülkemizde bu konuda değişen bir şey olmadı.
Polen içeren ürünleri kontrol etmesi gereken kurum Tarım ve Orman Bakanlığı. Bakanlık bu konuda Takviye Edici Gıdalar Yönetmeliği hazırlamıştı. Ancak çocuklara polen satışını yasaklayan bir hüküm içeren bu yönetmeliği 2 yıldır yürürlüğe koymuyor nedense.
Yönetmelik taslağında yer alan ve çocuk sağlığını korumaya yönelik hükmü dava sürecinde dile getirdik. Ancak taslak yürürlükte olmadığı için neredeyse alay konusu oldu. Meselenin çocuk sağlığı açısından önemini anlatmaya çalıştığım bir diğer yazım linkte.
Akademik literatürde polen meselesi çocuk sağlığı üzerinden tartışılıyor oysa.. Gıda güvenliğine dair kamuoyunda var olan kaygıyı artırmak istemem. Bu sorunların bir çözümü oldugunu vurgulamak isterim.
Gıda güvenliğini sağlamak için: Sağlık Bakanlığı’nın sularda, Tarım ve Orman Bakanlığı'nın ithal edilen gıdalar dahil tüm gıdalarda sağlık zararı oluşturabilecek her etkeni kontrol etmesi ve gerekli önlemleri alması esastır. Yapılacaklar bellidir...
Bu konuda yapılan çalışmaların şeffaflıktan uzak olması toplumda kaygı yaratıyor. Bu kaygı sosyal medyada çok takipçisi olan kişiler tarafından istismar edilmeye, maddi çıkar teminine kapı aralıyor. Tüketiciler bu çıkar ilişkisinin çok problemli olduğunu fark etmeli.
Kamu kurumları görevini layıkıyla yapmadığında ise yerel yönetimlerin, meslek odalarının, sivil toplum örgütlerinin ve akademisyenlerin meseleye müdahil olması ve oluşan kaygıyı giderecek çözümler geliştirmesi, açıklamalar yapması gerekiyor.
Suskunluk, siniklik ya da görmezlikten gelmek doğru bir tavır değil. Böyle tavırlar güvenilir bilgiye erişimi zorlaştırdığı gibi yanlış ve sahte bilgilerin ya da doğruluğu tartışmalı kişisel kanaatlerin hızla çoğalmasına yol açıyor. İfade özgürlüğü kıymetli elbette ve herkesin görüşlerini söyleme hakkı var. Ancak kamuya sesleniyorsak, kamuoyunu ilgilendiren konularda konuşuyorsak ifade özgürlüğü bize bilme sorumluluğunu, konuştuğumuz alanda bilgi sahibi olma sorumluluğunu yükler.
Bu sorumluluk uzman olarak görülen kişilere uzmanlık alanına giren bilgiyi kamuya açık kılma, halkın o alandaki bilgisini artırma ve böylece halkın meselelere bilgi sahibi olarak müdahil olmasını sağlama sorumluluğunu da yükler.
Yani uzman konuştuğundan ziyade halkı konuşturan, sorun çözenden ziyade halkı sorunun çözümüne müdahil kılan (ve elbette kendi de müdahil olan) kişidir. Bütün bu süreçte aslı rehberimiz ise bilimdir. Kamuoyuna saygıyla duyururum. #GıdaGüvenliği #GıdaDedektifi