HDP’nin eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da aralarında bulunduğu 108 sanıklı Kobani davasının bugünkü duruşmasında eski HDP milletvekili ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak, savunma yaptı.
Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından görülen davanın duruşmasına Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatların yanı sıra izleyiciler katıldı.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre, duruşmada ilk sözü alan Kışanak, Kobani iddianamesinin, kamuoyunda Atadedeler suç örgütü davasında 5 bin 600 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan eski ağır ceza mahkemesi başkanı Bahtiyar Çolak tarafından kabul edildiğini hatırlattı.
Kışanak savunmasında şunları söyledi:
"Siyasi saiklerle açılan bir dava olduğunu herkes biliyor ve AİHM kararıyla netleşti. Neden siyasi saiklerle açıldığına dair size taleplerimi ilettim ama hepsini reddettiniz. Bir çetenin liderinin kabul ettiği iddianameyi kendime zul olarak görüyorum ve reddediyorum. Adalete olan saygınız varsa, bu işlemlerin yeniden baştan başlatılması gerekiyor. Size hangi belediyelere, hangi kayyımların atandığını sordum ve burada ayrımcılık bir durum var. Demokrasi için mücadele eden bir partinin önünü kesmek ve kendi bekasını sürdürmek isteyen bir iktidar var. Eğer ben tutuklanmasaydım, iktidar DBB’ye kayyım atamayacaktı. Belediyeye el koyan iktidar, beni cezaevine gönderen, sahte delil çıkaran kim? Polis, emniyet bunları araştırın diyorum, reddediyorsunuz.
Türkiye’de demokrasi ve hukuku savunmak sadece bizim mi görevimiz? Bu dava olmazsa kayyım şu an orada oturamayacak. İçişleri Bakanına yazın; ‘2015’ten bu yana DBB’ye kaç müfettiş görevlendirdi?’ Ama bir tane yolsuzluk, hırsızlık iddiası bulamamıştı. O yüzden bu kumpas dosyaları hazırlanarak hakkımızda tutuklama kararı verildi. Anayasa orada dururken, demokrasi kılıfına bürünen ve faşizmini bunlara rağmen dayatanlara biz de hesap sorarız. Türkiye’de denetim diye bir şey yok. Bu ülkenin altına gerçekten dinamit koyuyorsunuz. Bir ülkenin huzuru demokratik hukuktur. Bunu rafa kaldırıyorlar, siz de bunun önünü açarak devam ediyorsunuz. 6 yıldan beri kamuoyunun gözü önünde siyasi operasyon yapılırken, İmamoğlu'na yapılan şeyin de siyasi bir karar olduğunu söylemek gerek. Dünyanın hiçbir yerinde yerel demokrasiye bu kadar müdahale edilmemişti. Türkiye’de yerel demokrasi yok. Bize kayyım darbesi yaptıklarında maddeler eklediler. Türkiye kurulduğundan bugüne sit alanlarının yönetimi ile ilgili yerel yönetimlerin dahil olduğu yerel komiteler vardı, bunu da değiştirdiler.
Bu kadar çürümüş bir sisteme sadece Kürtlerin iradesini yok sayanlara rıza gösterenlere de yuh olsun. Ben kendim iki liralık faturasız bir harcama gördüm ve buna tepki gösterdim. Bu tepkim için bugün buradayım. Ama kayyımlar sahte fatura düzenleyip parayı cebine indirdiler ama hesap sormadılar. Yazık değil mi bu halkın parasına, yandaşlara peşkeş çekilsin diye mi alınıyor. Hırsızları, kayyımları, yolsuzları doldurdunuz oraya, halkın iradesini gasp ettiniz ama bana ‘terörist’ diyorsunuz. Önce gidin alnınızdaki kara lekeyi temizleyin, kayyımlarınızdan hesap sorun. Ben belediye eş başkanı olduğumda ailemden tek bir kişi bile gelmedi, izin vermedim. Sorun bakalım ne kadar yandaş doldurmuşlar oraya, neleri çarçur etmişler. Bunun hesabını soramazsınız bu çürümüş yönetim her şeyi bitirir. Her şey bir yalanla başlar, bir hırsızlıkla başlar. Halkın iradesini gasp ettiler, yerel demokrasiyi rafa kaldırırlar, barış ihtimalini kaldırmaya teşebbüs ettiler.
Kadınları yönetimden uzaklaştırdılar. Sabah akşam seçme ve seçilme hakkını veren ilk ülke olmasıyla övünürken, yerel yönetimlerde kaç kadın var bir baksanıza. Ayıp değil mi? Neden kadınlar kent yönetimine gelemiyor? Yerel yönetimlerdeki kadınların varlığı başlı başına güvenli. Kadın haklarının en iyi ifadesini kadınlar yapabilir. O yüzden eşit temsiliyet gerekiyor. Yerel yönetimlerde kadın temsiliyetini yükselttik ama kayyım ne yaptı. Erkek kayyımların yaptığı en başarılı iş ise kadın dairelerinin feshetmek oldu. Bütün bunları ortadan kaldırmak için kadın kurumlarını kaldırdılar, kadın şiddetini önleme, kadın yoksulluğunu önleme, kendi ihtiyaçlarını gündeme getirme imkânlarını ortadan kaldırdılar. Kadın cinayetlerinin artışı ile durumu görüyoruz. Demokrasi çoktan gömüldü, üstüne Fatiha okundu. Kentin kimliğini değiştirme maharetine girdiler. Türkiye’de beka hesabı var ya sırf cebini doldurmak ve gerçek hesapları hırsızlıktır. Biz böyle bir ülkede yaşıyoruz? Hak ettik mi bunu?”