Haftanın Seçkisi: 'Şeylerin Ağırlığı'ndan 'İki Hitler Bir Marilyn'e
Kısa Dalga kitap köşesinden merhaba. Feminizm, dünya edebiyatı, araştırma-inceleme gibi farklı kategorilerin yer aldığı seçkimizle bir kez daha karşınızdayız. Birlikte düşünmek başka olasılıkları unutmamak için. Bu haftanın seçkisi şöyle:
110
Marianne Fritz, “Şeylerin Ağırlığı”
Marianne Fritz’in “Şeylerin Ağırlığı” adlı, Jaguar Kitap tarafından Gül Gürtunca çevirisiyle basılan bu kitabı köşemizin bu haftaki ilk konuğu. Sebald, Jelinek gibi yazarların hayranlığını kazanan yazarın bu ilk romanı ayrıca, 1978’de Robert Walser Ödülü’nü kazanmış ve Türkçede ilk kez yayımlanıyor. Kitap hakkında şu bilgilere de yer verebiliriz: “Savaşların ve ölümlerin yarattığı travmaların ağırlığı altında kalmış Berta’nın, yakın arkadaşı Wilhelmine ve kocası Wilhelm arasında geçen öyküsü, aynı zamanda çalkantılarla dolu bir yüzyılın hızlandırılmış özeti gibidir. Fritz’in, parçalanmış zihinlere parçalanmış anlatımlar gerekir anlayışıyla kaleme aldığı Şeylerin Ağırlığı, görünüşte basit ama detaylara indikçe girift bir hale gelmesiyle âdeta modern bir Yunan tragedyasına dönüşür.” Fritz ile tanışmak isteyen okurun dikkatine sunarız.
210
Dilek Kurban, “Ulusaşırı Adaletin Sınırları: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye’nin Kürt Meselesi”
Bölgesel insan hakları mahkemeleri, devlet şiddeti, hukuki mobilizasyon ve yargı siyaseti, özel olarak da otoriter rejimler alanında çalışan Dilek Kurban bu kitabında: “Ulusaşırı Adaletin Sınırları’nda uluslarüstü mahkemelerin, etno-politik çatışmalar bağlamında, azınlıklara fiziksel şiddet ve politik baskı uygulayan otoriter rejimleri etkili bir şekilde denetleyebilmek için sahip oldukları olanakları ve önlerindeki engelleri sorguluyor. Bu amaçla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye’de devam eden Kürt çatışmasıyla ilişkisini ele alıyor.” Kitap ayrıca, “Türkiye örneğinden hareketle, insan hakları bağlamında uluslarüstü mahkemeler ve hukuki seferberlik konusundaki çalışmalar için yeni sosyo-hukuki araştırma yolları öneriyor.” Hem Türkiye siyasetinin güncel meselelerinden Kürt sorununa odaklanan hem de ulusaşırı adalete dair hukuki araştırma önerileri sunan bu kitabı, konuya meraklı okura hatırlatmak isteriz. Metin, İletişim Yayınları tarafından, İdil Özcan çevirisiyle basıldı.
310
Bülent Özçelik, “Yürü Bir Gerçeğe”
Bülent Özçelik’in Ayrıntı Yayınları tarafından basılan bu kitabı hakikatin oldukça aşındığı bir çağda ona sahip olmanın önemini hatırlatan bir metin olarak çıkıyor karşımıza. “Yürü Bir Gerçeğe” kitabında yazar:“ Hakikat algımızdaki parçalanmanın yarattığı siyasi ve kültürel sonuçları, ‘kamusal alan’, ‘kamusallık’ ve ‘kamusal tartışma’ gibi kavramları merkezine alarak tartışıyor. Arendt’in, görünür olduğumuz ve birbirimizin gerçekliğine dokunduğumuz bir iletişim biçimi olarak betimlediği kamusallığın koşulları uzun zamandır yavaş yavaş ortadan kalkıyordu. Özçelik’in vurucu bir biçimde ifade ettiği gibi, şeylerin sahtesine ya da sanal olanına, kendisinden daha fazla değer atfedildiği günümüzde, kamusal bir iletişimin koşulları iyice sarsılmış ve hatta neredeyse yok olmuş durumda. Özçelik, böyle bir kamusal iletişimin olanaklarını zedeleyen yeni koşulları ince bir biçimde analiz ediyor…” Çağımızın önemli sorunlarından birini tartışmaya açan metni, bu hafta sizler için köşemize taşıdık.
410
Charlotte Perkins Gilman, “Erkeğin ve Kadının Dini: Babalarımızın İnancı ve Annelerimizin İşi Üzerine Bir Çalışma”
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki kadın hareketinin öncü teorisyenlerinden; feminist, sosyolog, kurgu yazarı, eğitmen ve yayıncı kimlikleriyle tanınan Charlotte Perkins Gilman bu kitabında: “Kurumsal dine ve erkeğin inşa ettiği bir dinin gündelik yaşam üzerindeki sonuçlarına yönelik cesur bir eleştiri getiriyor. Gilman bu kitabıyla seküler etiğin geliştirilmesi yoluyla, dinin mitik bir öte dünya beklentisine değil; bugünün dönüşümüne yönlendirilebileceğini öne sürüyor. ‘Dinin, ahlakın ya da etiğin bizi neden iyi yapamadığı’nı sorgulayan yazar, erkek güdümlü bir ideolojinin ölüme odaklanan bir din yarattığını ve bu dinin dünyadaki yaşamı iyileştirmeye yönelik herhangi bir çabayı nasıl engellediğini gösteriyor.” Akademim Yayınları tarafından, Esmanur Coşkun çevirisiyle basılan bu kitap, toplumsal cinsiyet ve din ilişkisine dair önemli bir tartışma yürütüyor metni bu nedenle gündeme taşıdık.
510
Muhsin Ertuğrul, “Moskova Notları”
Modern Türk tiyatrosunun kurucusu kabul edilen Muhsin Ertuğrul’un bu kitabında şöyle söz ediliyor: “Muhsin Ertuğrul, dönemin “tiyatro mabetleri” olarak gördüğü Almanya, Fransa, İsveç, ABD gibi birçok ülkeye araştırma gezileri yapmış, buralarda gördüklerini de gazete ve dergilere yazmıştır. Ama ‘tiyatro sanatının en yüksek mertebesi’nde olduğunu düşündüğü Sovyet Rusya’ya 1925 ve 1934’te yaptığı ziyaretlerin ve oradan yazdıklarının yeri ayrıdır. Zira bu metinlerde Sovyet sanatçılarının tiyatro ve sinema alanına getirdikleri yenilikleri anlatmakla kalmaz, oradaki büyük inkılabın müzikten gündelik hayata, tarımdan eğitime hayatın her alanındaki yansımalarını, sıradan ‘amele’lerin radikal dönüşümünü de coşkuyla kayda geçirir. Moskova’nın bütün sinema ve tiyatrolarına, kütüphane, müze, konser ve opera salonlarına kolayca girer. ‘Tamir ve badana hastalığı’na yakalanmış Moskova’da en çok amele sınıfının şimdiye kadar her yerde dışlandığı yüksek sanatla buluşmasının örneklerine hayranlık beyan eder…” Seyahatname veya gezi türünde değerlendirilebilecek bu metin okuru usta tiyatrocunun gözünden bir yolculuğa çıkarıyor, metinde ayrıca Nergis Ertürk’ün kitaba dair yazdığı bir sunuş yazısı bulunuyor. Can Yayınları tarafından basılan bu kitabı da konuya meraklı okura anımsatmak isteriz.
610
Sam Shepard, “Büyük Cennet Düşü”
Modern Amerikan edebiyatının önde gelen isimlerinden kabul edilen, Sam Shepard’ın bu kitabından şöyle söz ediliyor: “Büyük Cennet Düşü’nde yer alan on yedi öyküde bize gerçekle hayalin birbirine karıştığı, kimi zaman ayırt edilemez hale geldiği manzaralar sunuyor: Evini terk eden bir adam, yolun ortasında yaralı bir şahinle karşılaşan kadın, verdiği partide misafirlerden birine silah doğrultan bir başkası. Zalimlikle uysallığın, hüzünle sevincin birbirine geçtiği öykülerde, ister gerçek bir araba yolculuğu ister bir hayat yolculuğu olsun, hep bir yolda olma hali söz konusu. Öykücülüğü, oyun yazarlığı, oyunculuğu ve yönetmenliğiyle çok yönlü bir yaratıcı kimliğe sahip Sam Shepard, okuru bu yolculuğa birlikte çıkmaya davet ediyor.” Kitap hakkında The New York Times Book Review şu yorumu yapmış: ““Her açıdan olağanüstü... Shepard bu derlemesiyle en saf haliyle bir hikâye anlatıcısına dönüşüyor.” Kitap, Everest Yayınları tarafından, Oben Karasaka çevirisiyle yayımlandı.
710
Adam Andrusier, “İki Hitler Bir Marilyn”
Zadie Smith’in, “banliyölerde büyümek, takıntılar ve daha pek çok şey üzerine çarpıcı, matrak bir anı-roman” olarak bahsettiği bu kitap, Domingo Yayınları tarafından, Sevda Deniz Karali çevirisiyle yayımlandı. Adam Andrusier’in kendi büyüme hikâyesi olan bu metin hakkında şu bilgilere de yer verebiliriz: “ ‘Yine mi Naziler!’ diye yakınıyor Adam’ın annesi, kahvaltıda babası gene Nazi İmparatorluğu’nun suçlarını heyecanla anlatmaya başlayınca. Ya da kayak tatiline gelmiş Alman bir aileye, Nazilerin yıktığı sinagoglarla dolu kartpostal koleksiyonunu gururla gösterdiğinde. Her yıl bütün aileyi zorla İsrail halk dansları kampına götürdüğünde de tek çıldıran annesi değil. Derken Adam'ın önünde tüm bu hezeyandan sıyrılmak için bir yol beliriyor. Yaşadıkları ücra Londra banliyösüne taşınan bir ünlüden imza kopararak atıyor ilk adımını. Çok geçmeden Sinatra’dan Mandela’ya kadar herkese yazmaya, onlarla tanışmaya başlıyor. Artık her şeyi gölgede bırakan bir tutkusu var…” Çağdaş dünya edebiyatı takipçisi okurlarımız için metni bu hafta seçkimize taşıdık.
810
“Trans Çalışmaları / Feminist Kuşatmalar”
Trans ve feminist literatür için önemli bir kaynak olarak bilinen bu metin, Susan Stryker ve Stephen Whittle tarafından derlenmiş. Metin ayrıca ayrıca Judith Butler’ın da katkısını içeriyor. Dipnot Yayınları tarafından, İlkay Özküralpli çevirisiyle basılan kitaptan şöyle bahsedilmiş: “S.J. Kessler ile W. McKenna’nın bu kitaptaki ezber bozan yazılarında dedikleri gibi: ‘Şu an sahip olduğumuz tüm bilgiler, değişimden korkanların dertlerinin ‘toplumsal cinsiyet’ ayrışmasından ziyade cinsiyet atfı olduğu iki cinsiyetli bir dünyanın gündelik toplumsal cinsiyet inşasına dayanmaktadır. Yeni bilimsel bilgilere ulaşmaya ve gündelik yaşamda yeni gerçeklikler inşa etmeye ancak düzeltilemez önermelerimizle yüzleşmeye, onları anlamaya ve yeniden tanımlamaya cesaret ederek başlayabiliriz.’”
910
Christine Ulivucci, “Fotoğrafların Anlattığı: Aile Belleğini Yeniden Okumak”
Christine Ulivucci bu kitabında, aile fotoğraflarını, otoportreleri, tatil, ev ve manzara fotoğraflarını okumayı öğretiyor, görüntülerin mahrem sırlarımızı, yaralarımızı nasıl içinde barındırdığını ve bizi nasıl iyileştirebileceğini gösteriyor. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından, Zehranur Yılmaz Kahyaoğulları çevirisiyle basılan bu metnin peşine düştüğü sorular şöyle: “Neden bazı insanlar tüm zamanlarını çevrelerinin fotoğrafını çekerek geçirirler? Fotoğraflar neden bazı ailelerde daha göz önündeyken başka ailelerde ortada görünmez? Fotoğraflar ailemizin bilinçdışıyla ilgili neleri açığa vurur?” Fotoğraf ve bellek ilişkisine meraklı okur için kitabı bu hafta köşemize taşıdık.
1010
Emma Steinkellner, “Çaylak Cadı ve Açgözlü Karanlık”
İllüstratör, yazar ve karikatürist kimlikleriyle tanınan Emma Steinkellner, çizgi roman dalında önemli ödüllerden kabul edilen, Eisner’a aday gösterilen Quince’in çizeri ve “Çaylak Cadı” yazarın yayımlanan ilk çizgi romanı olarak karşımıza çıkıyor. Yabancı Yayınevi tarafından, Bilgesu Yaprak çevirisiyle basılan kitabın konusu ise şöyle: “Moth Hush, yeni keşfettiği güçlerine yavaş yavaş alışıyordu ama okuldaki zorbalarla başı dertteydi. En iyi arkadaşı Charlie bile onunla sürekli alay edilmesinin nasıl bir şey olduğunu tam olarak anlamıyordu. Üstüne bir de annesi okuldaki en şapşal öğretmenle görüşmeye başlayınca işler daha da kötüleşmişti. Madem Moth bir cadıydı, büyüyle kendini özgüvenli, havalı ve son derece popüler yapabilmeliydi. Büyükannesinin eşyaları arasında bulduğu gizemli tılsım belki de tüm sorularının cevabı olacaktı. Sonuçta ne ters gidebilirdi ki?”