Kısa Dalga Kitap köşesinden bir kez daha merhaba. Bu hafta da sizler için yeni çıkan kitapları takip ettik ve bir seçki hazırladık. Her zaman söylediğimiz gibi, birlikte düşünmek, başka olasılıkları unutmamak için. Bu haftanın kitapları şöyle:
110
Rachel Carson, “Bizi Saran Deniz”
Rachel Carson, Livera Yayınevi tarafından, İsmail Ferhat Çekembasılan tarafından çevrilen “Bizi Saran Deniz” adlı bu kitabında, insan türünün tarihinde ve şimdisinde önemli yer tutan, yerkürenin önemli bir parçası olan denizlere odaklanıyor. Metinde şöyle söz edilmiş: “‘Bizi Saran Deniz’de Rachel Carson, denizlerle kurduğumuz özel ilişkiye değinmeyi ihmal etmeden yerkürenin ve denizlerin oluşumundan başlayarak yaşadığımız dünyayla ve en çok da denizlerle ilgili temel meselelere odaklanıyor. Bilimsel açıklamalardan şaşmadan ilerleyen Carson aynı zamanda usta edebiyatçıları aratmayan üslubuyla kitap boyunca okurların merakını her daim diri tutmayı başarıyor.” Doğa varlıklarıyla ilişkimizin sorgulanması gerektiği bir zamanda bu kitabın önemli olduğunu düşünerek, bu hafta metni seçkimize ekledik.
210
Ayşe Parla, “Kırılgan Umut: Türkiye'de Göç ve Aidiyetin Sınırları”
Ayşe Parla’nın, 2019 yılında Stanford Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımlanan “Precarious Hope: Migration and the Limits of Belonging in Turkey” (Kırılgan Umut:Türkiye’de Göç ve Aidiyetin Sınırları) kitabı, Amerikan Antropoloji Derneği bünyesindeki Siyaset ve Hukuk Antropolojisi Derneği’nin Mansiyon Ödülü’nü de kazanmış bir metin olarak karşımıza çıkıyor.
Parla’nın bu kitabının konusundan şöyle bahsedilmiş: “Doğu Bloku’nun çöküşünden sonra, ekonomik sebeplerle Türkiye’ye göç etmeyi seçen Bulgaristanlı göçmenlerin deneyimlerini yansıtan Parla, onların makbullük hiyerarşisi içindeki yerine bakıyor ve devletin bu hiyerarşiyi var eden kriterlerine dikkatimizi çekiyor. Umudun ve güvencesizliğin ontolojisine eğilirken göçmenlerin kendi sesine, sözüne yer veren ‘Kırılgan Umut’, hem farklı göçmenlik kategorileri hem de aidiyet hissi üstüne düşünmek için yeni bir zemin, incelikli bir bakış açısı sunuyor.”
Göç konusuna meraklı veya bu konu hakkında çalışan okurlarımız için seçtiğimiz kitap, İletişim Yayınları tarafından, Yunus Çetin çevirisiyle basıldı.
310
Joseph Conrad, “Gençlik”
Joseph Conrad’ın “Gençlik”i Everest Yayınları tarafından, Hasan Fehmi Nemli çevirisiyle yayımlandı. Kitaptan şöyle söz ediliyor: “Polonya asıllı İngiliz yazar Joseph Conrad, sonradan öğrendiği İngilizceyle yazdığı eserlerle klasikler arasına girmiş; Virginia Woolf, James Joyce, Graham Greene, George Orwell ve Ernest Hemingway gibi birçok büyük yazarı etkilemiştir. Bunun yanı sıra usta bir denizci olan Conrad, çoğu eserinde bu sayede keşfettiği fırtınalı dünyaları anlatır. Gençlik de, yazarın yirmi yıllık denizcilik tecrübesini yansıttığı hikâyelerinden biri. Conrad bizi bu kez, ilk kez Doğu’ya yolculuk yapan denizci Marlow’un gözünden bu büyük macerada yaşanan zorluklara ve mücadeleye ortak ediyor.” Bu kitabı da Conrad metinlerini takip eden okurlarımız için gündeme aldık.
410
André Gide, “Dar Kapı”
1947 yılı Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibi olan André Gide’nin, 909 yılında kaleme aldığı “Dar Kapı” hakkında şu bilgilere yer verilmiş: “Normandiya’nın masalsı ve pastoral atmosferine, dar bir aile çevresinde bütün yoğunluğuyla yaşanan bir aşk gerilimine götürüyor. Jérome’un Alissa’ya duyduğu tutkulu aşk ile Alissa’nın Tanrı’ya duyduğu aşk arasındaki metafizik bir gerilim bu. Yazarın 1902 tarihli L’Immoraliste (Ahlaksız) yapıtındaki egoizmin karşısında bu kez Dar Kapı’nın aşk için kendinden vazgeçmeye hazır, aşk için acı çeken karakterleri dikiliyor. Ne var ki, Gide bütün dram tablosunun altında, söz konusu metafizik bağlılıklara ilişkin keskin bir hicvi de ince ince örüyor. Kaybetme korkusu, hayal ile gerçek arasındaki kopukluk, yürek ile aklın diyalogu, aşk üzerine başyapıt kabul edilen Dar Kapı’nın uğraklarını oluşturmaktadır.” Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından, Devrim Çetinkasap çevirisiyle basılan bu kitabı da yine çağdaş dünya edebiyatı meraklısı okur için seçtik.
510
Sadık Aslan, “Baştan Başa”
Sadık Aslan’ın Dipnot Yayınları tarafından basılan, “Baştan Kara” adlı bu kitabının konusundan şöyle edilmiş: “Sadık Aslan’ın öyküleri boylu boyunca uzanan Amanos Dağlarından geliyorlar. Sorkê köyünün toprak yolundan geçip. Amanosların yamaçlarına serpilmiş köylerin cılız ışıklarını getiriyorlar. Çocuklar sabırsızlıkla koşup ellerini ayaklarını suya daldırmaya başlıyor. Akan su aralıklarla gölcükler oluşturmuş. Avluya sonradan eklenmiş bir terasta oturuyoruz. İki karakol arası uzanan sınır telleri tam karşımıza düşüyor. Çocuklar köşede yine toprakla oynuyorlar. Asfaltta kulağı okşar biçimde yumuşak bir akış sesiyle ilerleyen araçlara dalıyoruz.” Türkçe edebiyat takipçisi okurların dikkatine sunarız.
610
“Kadına Karşı Ayrımcılık: Hukuk, Toplum, Devlet ve CEDAW”
Kolektif bir metin olarak karşımıza çıkan bu kitap, Gökçeçiçek Ayata, Pınar Çağlı, Sevinç Eryılmaz tarafından derlendi ve Zoe Kitap tarafından basıldı. Kitabın konusundan şöyle bahsediliyor: “’Kadınlara karşı ayrımcılık’ çok geniş kapsamlı ve disiplinlerarası bir kavram. Bu kitapta yer alan katkılar bu gerçeğin ışığında, kadına karşı ayrımcılık sorununa odaklanan incelemelerden oluşuyor. Ve bu yaklaşım, kadının insan haklarına ilişkin uluslararası temel normatif bir düzenleme olan Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (kısa adıyla CEDAW) bağlamında derinlemesine inceleniyor.” Kadın hakları konusunun her dönem güncel olduğu bir dünyada yaşarken, bu kitabın “kadının insan hakları” bağlamında önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle kitabı bu hafta gündeme aldık.
710
Taner Akçam, “Yüzyıllık Apartheid”
Taner Akçam’ın Aras Yayınları tarafından basılan “Yüzyıllık Apartheid” adlı bu kitabı, “Türkiye tarihinin hatırlanmak istenmeyen, halının altına süpürülen karanlık yanlarını temel alan bir muhasebe metni” olarak tanımlanmış. Türkiye’nin ortak belleğine eleştirel bakan bu kitaptan ayrıca şöyle söz ediliyor:
“Taner Akçam, bu çalışmasında Cumhuriyet’in genellikle kurtuluş, kuruluş ve bağımsızlık temaları etrafında ele alınan ilk dönemini, etnik, dinsel, dilsel ayrımcılıkların kurumsallaştığı, pek çok uygulaması günümüzde de devam eden bir Apartheid rejimi olarak tartışıyor ve eşitlik, adalet ve özgürlük ilkeleri üzerinde yükselecek bir gelecek için bu döneme farklı merceklerle bakmamızı öneriyor. Rejimin toplumu kast sistemini andırır kategorilere ayırdığına ve bunu yasal ve örtük düzenlemelerle sürdürdüğüne dikkat çeken Akçam, Cumhuriyet’in ilk çeyreğinde, Apartheid’le dışlanan kesimlerin Şeyh Sait Ayaklanması gibi olaylarda eşitlik ve özgürlük ekseninde nasıl bir araya geldiğini göstererek genelgeçer yargıları kırıyor.” Tarih, bellek ve yüzleşme konularına meraklı okur için gündeme aldığımız bu kitabı hatırlatmak isteriz.
810
Marga Minco, “Acı Otlar”
Marga Minco’nun, 1957 yılında yayımlanan ilk kitabı olan “Acı Otlar”, hem Hollanda’da hem de Hollanda dışında büyük yankı uyandırmış ve o dönemin önemli edebiyat ödülü Vijverbergprijs‘i kazanmış. Uluslararası bir bestseller olan kitap, bugüne kadar onlarca farklı dile çevrilmiş. Kitap hakkında şu bilgileri de ekleyebiliriz: “Hollanda Nazi işgali altında, kendi halinde bir Yahudi ailesi kaygısız bir iyimserlikle, ‘burada bir şey olmaz’ diyerek olan biteni izliyor. İkinci Dünya Savaşı birçok romana, öyküye, filme konu oldu. Ama galiba siyasetin ve savaşın uzağında güvenli bir sığınak bulduğunu zanneden insanın trajedisini kimse Marga Minco kadar etkileyici anlatmadı. ‘Acı Otlar’, içinde bulunduğumuz yanılsamayı bize gösteren küçük bir başyapıt.” Doğan Kitap tarafından, Leyla İleri çevirisiyle basılan bu kitabı da konuya meraklı okur için gündeme aldık.
910
Anna Lowenhaupt Tsing, “Dünyanın Sonundaki Mantar: Kapitalizmin Enkazlarında Yaşam İmkânı Üzerine”
Amerikalı antroplog yazar Anna Lowenhaupt Tsing’in, 2015 yılında, matsutake mantarının küresel meta zincirinin hikâyesini anlattığı “The Mushroom at the End of the World: On the Possibility of Life in Capitalist Ruins” adlı bu kitabı, kapitalizmin yaşamın her alanına sızdığı bir çağda temel bir metin olarak karşımıza çıkıyor. Kitapla ilgili şu bilgilere de ulaşabiliyoruz: “Uygarlığın temel ilkelerinin ötesine geçen gerçek hikâyeler anlatmanın yeni yollarını bulma vakti geldi. İnsan/Doğa ayrımından kurtulduğumuzda, tüm varlıklar yeniden hayat bulabilir, kadınlar ve erkekler dar görüşlü bir akılcılığın sınırlarına hapsolmaksızın kendilerini ifade edebilir. Artık gecenin karanlığında bir fısıltıdan ibaret olmayan bu hikâyeler, aynı anda hem gerçek hem masalsı bir nitelik taşıyabilir. Yarattığımız bu felakette hâlâ bir şeylerin canlı kalmış olmasını başka türlü nasıl açıklayabiliriz ki?”
Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan metnin çevirisi, Erdem Gökyaran’a ait.
1010
José Mauro de Vasconcelos, “Şeker Portakalı”
José Mauro de Vasconcelos’un klasik metni, “Şeker Portakalı” Can Yayınları tarafından, Emrah İmre çevirisiyle 40. yıla özel tekrar basıldı. Her dönemde çocuk ve genç okurların üzerinde etki bırakan “Şeker Portakal”ını henüz okuma şansı bulamayanlar için hatırlatmak isteriz. Kitapla ilgili çeşitli mecralarda yayımlanmış birkaç yorumu da ekleyelim:
“Çocukluğu ve çocuk dünyasını seviyorsanız, bir çocuk yüreğinin duyarlığını tanımak istiyorsanız, yoksulluğun ve onun ardından gelen yoksunlukların, aşağılanmaların, kaçınılmaz katı koşulların dünyasına girmekten çekinmiyorsanız Şeker Portakalı’nı okuyun.”
Veronique (La Vie Catholique Dergisi)
“Ağlamanız, gülmeniz ve düş kurup yaşamanız için sizleri Zézé ile başbaşa bırakıyorum. Ama sonunda da, bu kitabın kapağındaki resme yüreğiniz sızlamadan bakamayacağınızı söylüyorum.”