Hrant Dink’in katledilişinin 17’nci yılı: Bu devlette cezasızlık bir gelenek

Hrant’ın arkadaşlarından Bülent Aydın, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın cinayettin Ankara'nın koridorlarında kalmayacağını mutlaka aydınlatılacağını söylediğini hatırlattı ve ekledi: Hepimiz biliyoruz ki olaylar böyle gelişmedi. Bu devlette cezasızlık bir gelenek. O refleks burada da işledi.

ÇAĞRI SARI


Sabiha Gökçen'in Ermeni olabileceğine yönelik yaptığı bir haberden sonra hedef haline getirilmişti Hrant Dink. "Türklüğe hakaret" ile suçlandı. Tahditler, hakaretler ve linç girişimleri arasında bir yazı yazmıştı:

“Şu çok açık ki, beni yalnızlaştırmak, zayıf ve savunmasız kılmak için çaba gösterenler, kendilerince muradlarına erdiler. Daha şimdiden, topluma akıttıkları kirli ve yanlış bilginin tesiriyle Hrant Dink'i artık "Türklüğü aşağılayan" biri olarak gören ve sayısı hiç de az olmayan önemli bir kesim oluşturdular… Benim için asıl tehdit ve asıl dayanılmaz olan, kendi kendime yaşadığım psikolojik işkence.

‘Bu insanlar şimdi benim hakkımda ne düşünüyor?’ sorusu asıl beynimi kemiren. Ne yazık ki artık eskisinden daha fazla tanınıyorum ve insanların "A bak, bu o Ermeni değil mi?" diye bakış fırlattığını daha fazla hissediyorum. Ve refleks olarak da başlıyorum kendi kendime işkenceye.

Bu işkencenin bir yanı merak, bir yanı tedirginlik. Bir yanı dikkat, bir yanı ürkeklik. Tıpkı bir güvercin gibiyim...”

Gazeteci Hrant Dink, 10 Ocak 2007’de yazmıştı bu yazıyı ve “Bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz” demişti.
Yanıldı.

Sokak ortasında bir cinayet işlendi ve devletin ilgili her kademesinin bildiği bir suikast önlenmedi. Ya da önlenmek istemedi. "Öldür" emrini verense hiç "bulunamadı."

Hrant’ın arkadaşlarından Bülent Aydın, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın cinayettin Ankara'nın koridorlarında kalmayacağını mutlaka aydınlatılacağını söylediğini hatırlattı ve ekledi: "Hepimiz biliyoruz ki olaylar böyle gelişmedi. Bu devlette cezasızlık bir gelenek. O refleks burada da işledi."

Adalet isteyenler bugün yine Şişli'de olacak. Cezasızlığa tepki gösterecek... Bir kez daha "biz bitti demeden bu dava bitmez" diyecek...

Hrant’ın arkadaşlarından Bülent Aydın ile konuştuk...

Bülent Aydın

Sizi 17 yıl öncesine götüreceğim… Hiç unutulmadı elbette acı dolu o gün, süreç ama genç okuyucularımız için anlatır mısınız o zamanki Türkiye iklimini.

2 binli yıllardan söz ediyoruz. O gün üç dört yaşında olan çocuklar bugün üniversite öğrencisi genç oldu ve onların bir kısmı Agos önünde olacak. İki binli yıllar Hrant Dink'in de önemli aktörlerinden birisi olduğu, demokrasi talebinin yükseldiği yıllardı. Hrant Dink, yaşamı boyunca 1996 yılından beri yayında olan Agos gazetesinde barış ve demokrasi çabalarına katkıda bulunan önemli bir gazeteciydi.

Ermeni sorunuyla ilgili, bu ülkenin geçmişinde yaşananlarla ilgili, hem hakikat dilini hem barış dilini kullanarak, yüzleşmeyi talep eden ve bunu kendi kişisel özelliklerinin de yardımıyla ona söz veren, mikrofon uzatan, her yerde yapmaya çalışan bir insandı ve bu sesi karşılık bulmuştu. Yani her zamanın bir ruhu var biliyorsunuz, o yılların ortamı bugünden oldukça farklıydı fakat bu yüzleşme çabalarından ve genel olarak demokrasi taleplerinden rahatsız olan odaklar yine Hrant’ın da yazılarında değindiği gibi bu dalganın önünü kesmek için daha önce ve daha sonra da olduğu gibi milliyetçiliği kullandılar.

Hrant Dink “Azınlıklar”ın sözcüsü olarak görünüyordu. Sakıncalı olarak mimlenmiş aydınlardan bir tanesiydi. Hrant’ın ölümüyle başka bir döneme geçilmiş gibi oldu. Sadece gazete yazıları değil üniversite konferanslarında, televizyonlarda o günlerde yaygın olan açık oturum programlarında sadece Ermeni meselesi değil, barış meselesi de, Kürt meselesi de Türkiye'nin çeşitli meseleleri hem gündeme geliyor hem de bunlar açık seçik konuşuluyordu. O dönem demokrasi talepleri öyle bir hale getirmişti ki toplum inisiyatif almıştı.

'Erdoğan bu cinayetin Ankara'nın koridorlarında kalmayacağını söylemişti'

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan o gün Başbakandı… Aileyi ziyaret etti. O günün iktidarı yine AKP’ydi ama aktörler farklıydı. İktidarın bu cinayet karşısında o günkü tutumunu da anımsatır mısınız?

Eski dönemin iktidarı yeni dönemin iktidarı ile mücadele içindeydi. Eski rejim, açık veya gizli iktidarla mücadele halindeydi. Hrant Dink cinayeti sadece 19 ocak işlenmiş bir cinayet olarak görülemez. Evet bir hazırlık süreci, bir linç sürecinden geçtikten sonra, hedef haline getirip yalnızlaştırıldıktan sonra bu cinayet işlendi ve bu birkaç yıla yayılan bir süreçti. Toplumun gözünün önünde bu süreç yürürken, o dönem iktidar bu gelişmeleri engelleyici onun hayatını koruyucu bir şey yapmadı. Uyduruk davalar açılarak, yargılandı ve mahkum edildi, hedef haline getirildi.

Dönemin iktidarı, bu cinayeti kendilerinin iktidarını yıpratmak açısından da meydana gelen bir olay olarak gördüğü söylenebilir. Bu konuda demeçler verildi. Evet, dönemin Başbakanı Dink ailesini ziyaret etti. Cinayettin Ankara'nın koridorlarında kalmayacağını mutlaka aydınlatılacağını söyledi. Fakat maalesef hepimiz biliyoruz ki olaylar böyle gelişmedi. Bu devlette cezasızlık bir gelenek. O refleks burada da işledi. Yıllar ve yıllar boyunca ihmali, kastı söz konusu olan resmi kişilerin, kamu görevlerinin yargılanması için izinler verilmedi. Darbe girişiminden sonra iktidar içerisinde farklı kesimler arasında kamplaşma ve mücadele söz konusu olunca, kamu görevlerinin yargılanması söz konusu olabildi.

Söz dava konusuna geldi. Buradan devam edelim. Çok uzun sürdü. Onlarca duruşma görüldü. Cezalar verildi. Yargıtay onayladı. Süreç tamamlandı mı?

Şöyle özetlemek mümkün. Cinayetten sonra temmuz ayında Trabzon tetikçi grubun içinde Ogün Samast’ı yönlendiren azmettiren Yasin hayalinde olduğu yargılanma başladı. Bu ilk aşama diyebiliriz. Müsamere gibi sürdü bu yargılanmalar. Beşinci yılında da skandal bir kararla dava bitti.

Ama adalet mücadelesi devam etti. Gerek Hrant’ın arkadaşlarının gerek müdahil avukatlarının ailesinin ısrarlı talepleri ile süreç devam etti. Cinayetten 10 yıl sonra, 2016 yılının sonlarına doğru kamu görevlerini yargılanması dediğimiz ikinci aşama oldu. İkinci aşamada üst düzey polis ve jandarma mensupları, istihbarat mensupları, emniyet ve birtakım bakanlık müfettişleri de yargılandı. Hrant Dink’in tam 131 duruşması oldu. Önceki yıl Mart ayında karar verildi. Karar verildikten sonra ki bu karar şöyleydi. Yine bugüne kadar görülmemiş bir şekilde yani hiçbir siyasi cinayet davasında olmadığı kadar çok sayıda insan bu davada yargılandı. Çoğunluğu da hüküm giydi. Bu devletin bu cinayetteki rolü, bu yargılanan ve hüküm giyen kişileri o dönemde bulundukları görevler açısından da düşünülebilse; kararla kesinleşmiş fakat şöyle de bir eksiklik oldu, bütün dava süreci boyunca müdahil avukatların ısrarlı taleplerine rağmen, adalet açısından da gerekmesine rağmen bu cinayetin öncesiyle cinayet süreci ve sonrası birbirinden kopuk olarak ele aldı. Hrant Dink bir gazeteci bir gazeteci, bir aydın. Dink hepimiz Ermeni olduğu için ırkçılık saikiyle öldürüldü. Dolayısıyla bu karanlığı üzerine hiç gidilmedi. Agos’un önüne gelip Hrant’ı ölümle tehdit eden gösteriler oldu. Genelkurmay Başkanlığı çok sert ifadeler içeren bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin hemen arkasından Dink İstanbul valiliğine çağrıldı. MIT mensuplarının da bulunduğu o toplantıda had bildirildi. Kendi tabirleriyle söylüyorum bunu. Dolayısıyla bir mekanizma söz konusu. Hrant’ın ırkçılığı eleştirmek için kaleme aldığı bir yazıdaki bir cümlesi yanlış yorumlanarak, Türk düşmanı olduğuna hüküm veren bir mahkeme kararı çıktı. Bilirkişinin ve Yargıtay savcılığını itirazına rağmen “yani bunun böyle anlanması mümkün değil” diye Hrant Dink’in cezası onaylandı. Bu aslında onun “vur” emiydi. Bütün bunlar hiç görülmeden sadece 19 Ocak gününden itibaren, tetikçi ve çevresinden başlayarak sonra devletin çeşitli kademelerine kadar genişleyen bir dava olarak sürdü. Bu günlerdeyiz.

Hrant davası iki ayrı biçimiyle sürüyor

Dava Yargıtay'da esas olarak onaylandı, bazı sanıklar açısından da bozuldu ve bu bazı beraat eden veya zaman aşımı nedeniyle cezalandırılmayan bazı sanıklar içerisinde dönemin İstanbul Emniyet Müdürü, İstanbul Emniyet İstihbarat Müdürü gibi yani Hrant Dink’e yönelik tehdidi en yakından bilen ve ama yetkileri olduğu halde, korunması için hiçbir şey yapmayan kişiler de var.

Davanın ilk gününden itibaren bu hükme itiraz ettik ve adalet talebini yineledik. Süreç şöyle devam ediyor: 2 ayrı dava halinde sürüyor. Yargıtay’da bozulan sanıklar açısından bir dava sürüyor. 14. Ağır ceza da devam ediyor. İkinci bir dava açıldı. “Örgütlü faaliyet suç” diyerek, 17 yıl yaklaşık hapis yattıktan sonra tahliye edilen tetikçi alelacele bu davaya eklendi. Bunun da tabii bir sebebi var. Tetikçinin tahliye edilmesi yani daha cinayet davası çözülmeden. Büyük bir infialle karşılandı. Belki hatırlarsınız, çok soğuk yağmurlu bir günde Agos önünde büyük bir kalabalık toplanarak bu durumu protesto etti. Alelacele ortalığı da sakinleştirmek için o da bu söz ettiğim ikinci davaya eklendi.

Örgüt üyesi olmadan, örgütün çıkarları için faaliyet göstermek gibi sadece bizde olan bir ceza maddesi ile yargılanıyor. Fakat geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi bu maddeyi kaldırdı yürürlükten. Dolayısıyla bugün acayip bir durum söz konusu.

Sırt sıvazlama adalet bekleyenlere vurulmuş bir tokat gibiydi

Tetikçi tahliye oldu. Dava bile tam olarak bitmeden bu kişinin serbest bırakılması nasıl bir mesaj?

Tetikçi Samsun’da yakalanmış ve emniyetinde götürülmüştü. Eline bayrak tutuşturuldu ve sırtı sıvazlandı. O görüntüler bu cinayetin ardından adalet bekleyenlere vurulmuş bir tokat gibiydi. Aynı bunun gibi oldu. Siyasi bir cinayetten bahsediyoruz biz. Yaşı küçük bir tetikçinin işlediği adli bir vaka değil. Yaşı küçük bir tetikçinin işlediği adli bir vaka değil bu.
Daha dava bitmeden aramıza yeniden karıştıysa bu tetikçi, davadan adalet bekleyenlere ikinci bir tokat gibi oldu aslında.

Daha önce bu cinayet Ergenekon’a bağlanmaya çalışıldı, sonra ‘FETÖ’ denildi. Karar da öyle verildi…

Siyasi çıkar odakları değiştikçe davanın seyri de değişti. Türkiye nasıl ki dünkü Türkiye'den farklıysa yarın ki Türkiye de bugünkünden farklı olacak ve bütün bu davalar bütün bu adaletsizlikle sonuçlanan davalar tabii ki tekrar gündeme gelecek. Yani hem başkanı hem heyeti 5 defa değişti bu davanın. Heyet değiştikçe davanın seyri de değişti.

Yargılamalar mevcut iktidarın zaten kavga halinde olduğu ve mahkum da ettiği cemaat sanıkları ile sınırlandırıldı. Elbette onların kastı, ihlali zaten bu dava süreci boyunca dosyalarda görüldü. Duruşmalar boyunca bu tartışıldı ama onlarla sınırlı değildi. Cinayete ilişkin deliller, belgeler gizlendi saklandı, üstü örtüldü.. Örneğin Trabzon’da emniyet istihbarat müdürü olan, dolayısıyla bu cinayette önemli bir sanık olarak yargılanan kişi bu cinayet sırasında aynı zamanda bu cinayet ile ilgili soruşturmayı yürütenler arasındaydı. Terfi etmişti ve emniyet istihbarat Daire Başkanı olmuştu yani… Nitekim bu dava bugüne kadar sürüyorsa kamuoyunun bu konudaki hassasiyeti, ülke içinde olsun ülke dışında olsun devam ediyorsa, bu hassasiyetin hala söz konusu olduğuna inanıyorum.

‘Öldür’ diyenin ortaya çıkarılması lazım

Bugün bir anma var. İlk kez Hrant’ın katili dışarıdayken bu anma gerçekleşecek. Siz Hrant’ın arkadaşı olarak ne hissediyorsunuz? Hangi duyguya sahipsiniz?

Tetikçinin bu kadar yıl yatmasından çok, hep şu sorunu öne çıkardık ki bugün de aynı durumdayız. Esas olarak “öldür” diyenin ortaya çıkarılması lazım.

Bu cinayetin üzerindeki karanlık perdenin kaldırılması için bu cinayete yol açan mekanizmanın ortaya çıkarılması lazım. Çünkü bu ilk siyasi cinayet değil Türkiye'de. İlk gazeteci cinayeti de değil. İlk defa da ırkçılık saikiyle bir Ermeni mensubu öldürülmedi. Bütün bunların 100 yıllaşan bir geçmişi var. Dolayısıyla bu kötülük tetikçiyle sınırlandırılmış bir kötülük değil, bugün de aynı yerdeyiz. Biz bütün duruşmalar boyunca “öldür” diyenler yargılansın dedik.

Hrant için adalet istedik ve “biz bitti demeden bu dava bitmez” dedik. Bir kez daha adalet talebini yükseltmek için, yan yana olmak için, tekrar Agos’un önünde Hrant’ın vurulup düştüğü yerde olacağız.

Gündem Haberleri