MHP lideri Devlet Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kapatılması gerektiğine dönük çağrısıyla Türkiye’de yargının bağımsız olmadığına ilişkin son üç yıldır dile getirilen endişeleri zirveye taşıdı.
Bu üç yıl; Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne işaret ediyor. Bu sistemde yürütmenin tek elde toplandığını ve bu elin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu hatırlatan hukukçular, Bahçeli’nin çıkışları üzerinden Erdoğan’ın sistemi gözden geçirmesi ve yargı bağımsızlığının "büyük tehlike" içinde olduğunu görmesi gerektiğini vurguluyor.
Çünkü hukukçulara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Bahçeli’nin AYM’nin kapatılması gerektiğine dönük çıkışına suskun kalması "Türkiye’de yargı tamamen siyasetin güdümündedir. Yargı, iktidar ne derse onu yapacak" şeklinde bir itiraf niteliğinde.
Bahçeli’nin AYM’nin kapatılmasına dönük çıkışı, AYM’nin HDP’nin kapatılmasıyla ilgili Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı iddianamesini "usulen eksik ve yanlış" bulup iade etmesinin hemen ardından geldi. Bahçeli; mahkeme kararıyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada "Tıpkı HDP’nin kapatılması gibi AYM’nin kapatılması da ertelenemez bir hedef olmalıdır" dedi.
Siyasette Bahçeli’ye tepkiler "Meclis de kapatılsın dememesi için bir neden yok" noktasına gelirken, hukukçular; aslında Bahçeli’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle demokrasilerdeki kuvvetler ayrılığı ilkesinin Türkiye’de ortadan kaldırıldığına "ayna tuttuğunun" özellikle muhalefet tarafından görülmesi gerektiğine vurgu yapıyor.
Siyaset bilimci ve hukukçu Prof.Levent Köker; buradan hareketle DW Türkçe'ye AYM’nin anayasadan kaynaklanan dört temel görevi olduğunu hatırlatıyor. Bunlar; kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemek, bireysel başvuruları karara bağlamak, siyasi partileri denetlemek, Yüce Divan sıfatıyla cumhurbaşkanını ve bakanları yargılamak.
Köker; "Kimse demokratik hukuk düzeninin hakim olduğu bir ülkede AYM'nin kapatılmasını söyleyemez. Bunu söyleme; demokratik düzen değil de, başka bir düzen olsun demektir" açıklamasıyla Bahçeli’nin çıkışının bütün ayrıntılarıyla gözden geçirilmesini istiyor.
Köker; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni ve sivil anayasa çağrılarının da hatırlanması gerektiğine vurgu yapıyor. "Yeni Anayasa isterken; AYM’siz bir düzen mi istiyorlar. Böyle bir hazırlık mı var. Bahçeli’nin çıkışları Türkiye’de tedirginliği artırmıştır" diyor.
"Erdoğan, Bahçeli'ye dur demeli"
Anayasa profesörü Ergun Özbudun; "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yargıyı teslim alışını izliyoruz. Bahçeli konuşuyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan suskun. O neden konuşmuyor, neden Bahçeli’ye söz söylemiyor. Onu neden durdurmuyor. Acilen durdurmalı" çıkışında bulunuyor.
Bahçeli’nin "AYM kapatılsın" sözlerini "inanılmaz" bulan Özbudun, eleştirilerini "Türkiye’de demokratik hukuk düzenin teminatı anayasal kurumlardır. AYM kapatılsın demek, yargı bağımsızlığına doğrudan müdahalenin açıklanmasıdır. Bireylerin, kurumların temel hak ve özgürlüklerinin korunacağı, güvence altında olacağı bir hukuk düzeninden çıkışın ilanıdır. Büyük trajedi içindeyiz" sözleriyle sürdürüyor.
Eski cumhuriyet savcılarından Ömer Faruk Eminağaoğlu, Bahçeli’nin sözlerinin "faşist yönetim anlayışının dışavurumu" olarak görülmesini istiyor. Anayasa mahkemelerinin 2. Dünya Savaşı’ndan sonra demokrasi ve hukuk isteyen ülkelerde hızla kurulup, yaygınlaştığını hatırlatan Eminağaoğlu, "Hitler, Mussolini gibi faşist yönetimleri sınırlandıran kurum ve organların olmaması, bu yönetimlerin aldığı kararlar yüzünden dünya savaşının yaşanmasına ve milyonlarca insanın ölmesine yol açtı" diyor.
Türkiye’de AYM’nin yokluğunun 27 Mayıs sürecini yaşattığını, AYM’nin 1961 Anayasası ile kurulduğunu anlatan Eminağaoğlu, o günden bugüne her olağanüstü yönetimin kendini sınırlayan AYM’nin yapısından rahatsız olduğunu söylüyor.
AYM’nin hukuk devletlerinin "olmazsa olmazı", Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvurunun ilk adımı açısından da "vazgeçilmezi" olduğunu söyleyen Eminağaoğlu, Bahçeli’ye ve içinde bulunduğu Cumhur İttifakı’na eleştirilerini şöyle dile getiriyor:
"Bugün AYM'nin 15 üyesinin 15'ini bile Bahçeli'nin ortağı olduğu iktidar belirliyor. Çok ilginç, varlık nedeninden bu kadar uzaklaşan bir AYM'nin varlığı bile Bahçeli'yi tedirgin ediyor. Bahçeli'nin bu sözleriyle bir kez daha ortaya çıkan, 2. Dünya Savaşı öncesindeki Mussolini ve Hitler'in faşist yönetim anlayışlarından farkı olmadığıdır."
Soylu da kavgalı
Bahçeli, iktidar cephesinden AYM’ye karşı tavır alan ilk isim değil. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da AYM’yle kavgalı.
Bakan Soylu ile AYM Başkanı arasındaki kavga, AYM’nin "Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez" diyen yasal düzenlemeyi hak ihlali görüp, iptal etmesiyle başlamıştı. Bakan Soylu, AYM Başkanı Zühtü Arslan’a "Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git, gel bakalım. Ben kendi arabamla tek başına gitmeye varım, sen var mısın" çıkışında bulunmuştu.
İçişleri Bakanı Soylu, AYM Başkanı Arslan’a dönük eleştirilerini sürdürürken mahkemenin 2016’da "Bu Suça Ortak Olmayacağız" başlıklı bildiri imzalayan ve "terör örgütü propagandası" suçundan ceza alan "Barış Akademisyenleri" için verdiği hak ihlali kararını da gündeme getirmişti.
Soylu "Terör örgütü bildirisi bu. AYM, bildiriye düşünce özgürlüğü diyor. AYM kararını eleştirmek hakkım" demişti. Bakan Soylu, AYM’nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatına uymasını eleştirirken de "Bizim AYM, AİHM’in şubesi midir? Nedir bu batıcılık anlayışı" çıkışında bulunmuştu.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ne oldu?
Türkiye’de üç yılı geride bırakan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde AYM yine en yüksek yargı organı. AYM’nin üye sayısı yeni sistemde askeri yargıtay ve yüksek idare mahkemelerinin kaldırılmasıyla 17’den 15’e düşürüldü. AYM’nin üç üyesi meclis, 12 üyesi de cumhurbaşkanı tarafından atanıyor ancak atamaların aslında hepsini cumhurbaşkanının yaptığına ilişkin eleştiri; Türkiye’de yargı bağımsızlığı tartışmalarının zeminini oluşturuyor.
Çünkü cumhurbaşkanının atadığı 12 üyenin sekizi Danıştay, Yargıtay ve Yüksek Öğrenim Kurumu’nın (YÖK) belirlediği adaylar arasından seçilirken, dördü doğrudan cumhurbaşkanınca atanıyor. YÖK’ün üyelerinin de cumhurbaşkanı tarafından atandığına dikkat çeken hukukçular, "Cumhurbaşkanı YÖK üyelerini belirliyor. O üyeler de AYM’ye üye belirliyor. YÖK üyelerinin bağımsız olması mümkün mü" sorusunu yöneltiyor.
Hilal Köylü / Ankara
© Deutsche Welle Türkçe