İçişleri polisin görüntüsünün alınması yasağında ısrarcı

İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğünün polislerin görüntü kaydının alınmasıyla toplumda polis aleyhine algı oluşturulduğunu savundu.

Alican Uludağ

İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğünün polislerin görevlerini yaparken ses ve görüntülerinin kayda alınmasını yasaklayan genelgesini iptal eden Danıştay 10. Dairesi'nin kararına itiraz etti. Kararın bozulması istenen dilekçede, basın ve yayın organlarının yanı sıra sosyal medya aracılığı ile olayların tümünü yansıtmayacak şekilde polisin zor kullandığı anların kayıt altına alınarak polis aleyhine algı oluşturulmaya çalışıldığı savunuldu.

Emniyet Genel Müdürlüğü, 27 Nisan 2021 tarihinde yayımladığı "Ses ve Görüntü Kaydı Alınması" konulu genelgede polislerin görüntüsünün alınmasının engellenmesi istenmişti. Basın meslek örgütleri ile barolar, genelgenin iptali istemiyle dava açmıştı. Dönemin Hatay Barosu Başkanı Ekrem Dönmez'in de açtığı davada Danıştay 10. Daire de 27 Aralık 2023 tarihinde genelgenin iptaline karar vermişti. Genelgenin hukuka aykırı olduğu belirtilen kararda, "Genelge ile getirilen düzenlemelerin temel hak ve hürriyetler içerisinde bulunan haberleşme hürriyeti ile basın hürriyetine yönelik kural ve sınırlamalar getirdiği" savunuldu. Kararda, "Bu haliyle yasama organının tasarrufu niteliğindeki kanun yerine yürütme organına dâhil davalı idarece Genelge niteliğinde bir düzenleyici işlem ile adı geçen temel hak ve hürriyetlere yönelik sınırlama getirilmesinde Anayasamızın 7. ve 13. maddelerine uyarlık bulunmadığı kanaatine varılmıştır" tespitlerine yer verilmişti.

İçişleri ve Emniyet'ten iki ayrı itiraz

İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü, Danıştay'ın iptal kararının yürütmesinin durdurulması talebiyle Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na itiraz etti. İçişleri Bakanlığı Hukuk Hizmetleri Genel Müdürlüğünün 29 Mayıs 2024 tarihli itiraz dilekçesinde bu kararın bozulması istendi.

Genelgelerin birer "icrai işlem" değil, "iç düzen işlemi" oldukları için bunlara karşı idarî yargıda iptal davası açılamayacağı savunulan dilekçede, mevzuat hükümleri ile özel hayatın gizliliği ve korunmasının güvence altına alındığı savunuldu. Özel hayatın gizliliği ve bu kapsamda kişisel verilerin korunması konusu her şeyden önce insan onuruna saygı ve kişilik haklarına dayandığı kaydedilerek "Bireyin kişisel verileri üzerindeki hakkı yeteri kadar korunmazsa, demokratik bir toplum düzeninin ortaya çıkması ve korunması da güçleşecektir" denildi.

Dilekçede, polisin müdahale ettiği olaylarda olayın tarafı olmayan şahıslar tarafından alınan ses ve görüntü kaydının, yetkili makamlara suç ihbarı amacı dışında kullanılabileceği, polisi hedef haline getirebileceği belirtildi. Elde edilen verilerin değiştirilerek veya yönlendirilerek suç örgütlerine kolaylıkla servis edilebildiği iddia edilen dilekçede, "Bu nedenle görevi gereği olaya müdahale eden bir polisin, müdahalesi orantılı dahi olsa, yalnızca silah kullanırken bile görüntü altına alınması, toplumsal infial yaratabilecek şekilde kitlelere ulaştırılabilmektedir" ifadeleri yer aldı.

Dilekçede, terörle mücadelede görev alanların kimliklerinin açıklanmasının Terörle Mücadele Kanunu suç olarak düzenlendiğine de dikkat çekildi.

"Polis aleyhine algı oluşturulmaya çalışılıyor"

Vatandaşların çektiği görüntülerin delil olarak kullanılmayacağını savunan Bakanlık, dilekçesinde "Bir kısım basın ve yayın organları ile birlikte kişilerin sosyal medya kurumları aracılığıyla da olayların tümünü yansıtmayacak şekilde, yalnızca polisin zor kullandığı an kayıt altına alınarak toplumda polis aleyhine algı oluşturulmaya çalışılmaktadır" görüşüne yer verdi. Polislerin, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu (PVSK) 16'ncı maddesi uyarınca zor kullanma yetkisi olduğu anımsatılan dilekçede, ancak bu yetkinin sınırlarının aşılıp aşılmadığı hususunun yargı makamlarınca denetlenebildiği vurgulandı.

Ses ve görüntü kaydı alma hakkının Anayasa ile güvence altına alınan, basın ve yayın organları hakkında bu yönde kısıtlayıcı bir hüküm bulunmadığına işaret edilen dilekçede üçüncü kişiler tarafından, herhangi bir olayla ilgili yalnızca olayın bir kesitini kayıt altına alarak sosyal medya araçları ile kitlelere servis edilmesi halinde, toplumda devlete ve polise karşı ayrıştırıcı bir tutum sergilenmiş olacağı ileri sürüldü. Dilekçede "Basın ve yayın organlarının, gerçeğe aykırı ve kanunlarda belirtilen sınırların ihlali niteliğinde yayın yapmaları halinde sorumlulukları söz konusu olacaktır. Ancak üçüncü kişilerin, tüm bu sınırlardan ve sorumluluklardan muaf bir şekilde, olayların yalnızca görmek istedikleri boyutunu kayıt altına alarak sosyal medyaya servis etmeleri halinde, toplumsal güven ve düzeni sağlamak güçleşecektir" denildi.

Genelgenin, polisin kanundan kaynaklanan yetkilerinin hiyerarşik amiri tarafından açıklanması niteliğinde olduğu ileri sürülen dilekçede, Danıştay kararına TCK 134'üncü maddesi ile düzenlenen 'Özel Hayatın Gizliliğini İhlal' ve 135'inci maddesi ile düzenlenen 'Kişisel Verilerin Kaydedilmesi' suçları gerekçe gösterildi.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?

Gündem Haberleri