Erkek çocuklar pembe giyip, bebekle oynarsa cinsiyet karmaşası mı yaşar? Peki ya “Cici kızlar” prenses yerine korsan olmak isterse? Oyunların, oyuncakların, kitapların, renklerin, kıyafetlerin cinsiyeti olur mu? Uzmanlar, cinsiyetçi roller ve rol modellerle çocuk büyütmenin toplum sağlığı ve dengesi açısından çok tehlikeli olduğunun altını çiziyor. Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Fatma Varol, “4-6 yaş dönemi en önemli yaş dönemi. Cinsiyetçi yargılarla büyütülen çocuklar şiddete meyilli birer yetişkin olabilir” uyarısında bulunuyor.
Psikiyatrist Deniz Arık Binbay ise “Kızların ikincil hizmet eden, erkek çocuğun ise birincil, kıymetli, aktif, girişken ve hizmet edilmesi gereken, her şeyi bilen, hak sahibi bir role çocukluktan itibaren itilmesi, toplumsal denge ve toplum sağlığı açısından çok sakıncalı” diyor.
Oğlunuz daha tay tay yaparken komşu kızın yanağından makas almayı öğretmek, “Büyüyünce alalım mı sana o kızı” türevli sorular yöneltmek ya da pipisini amcalara göstermesi için maaile tempo tutmak, erkekler ağlamaz, cici kızlar asla bunu yapmaz demek!
İşte bunlar hep cinsiyetçi tuzaklar! Çoğu zaman farkında bile olmadan bu cinsiyetçi tutumları, yargıları, onların bilinçaltına tatlı tatlı, usul usul kazıyoruz. Yaptığınız espri o an herkese şirin gelebilir, söylediğiniz cümle çok masum görünebilir ama kazın ayağı hiç de öyle değil! Siz aslında erkek üstünlüğüne vurgu yapıyor, altan altta kızların alınabilecek birer nesne olduğunu öğretiyorsunuz. Yani toplumun onlara biçtiği kaftanı kendi ellerinizle giydiriyorsunuz.
Uzmanlar, bu yaklaşımın toplum sağlığı ve dengesi açısından çok tehlikeli olduğunun altını çiziyor. Tam da bu bakış, kendine her şeyi hak gören, kadına şiddet uygulayan erkekler yetiştiriyor. Son yıllarda çokça tartışılan, kimi zaman kafa karıştıran toplumsal cinsiyet, cinsiyetçilik, cinsiyet eşitliği gibi kavramlar, toplumdaki kemikleşmiş rolleri sorgulatıyor. “Erkek aklı, kız naifliği” gibi kalıpları reddeden alternatif sesler, her kesimden yükseliyor. Cinsiyet eşitliğini, “kökü dışarda” bir ideoloji olarak tanımlayanlara rağmen…
Anatomi kaderimiz midir? Erkekler pembe giyip, bebekle oynarsa cinsiyet karmaşası mı yaşar? Peki ya “Cici kızlar” prenses yerine korsan olmak isterse? Oyunların, oyuncakların, kitapların, renklerin, kıyafetlerin cinsiyeti olur mu? Cinsiyetçi roller ve rol modellerle çocuk büyütmenin tehlikeleri neler?
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Fatma Varol, Psikiyatrist Deniz Arık Binbay, yazdığı çocuk kitapları Japonya, Kore, Almanya’da basılan karikatürist – yazar Behiç Ak; romanları birçok dile çevrilen Feminist Yazar ve Çevre Bilimci Buket Uzuner, Kısa Dalga Podcast dinleyicileri için cevapladı. Bir kenara not edilmesi gereken, özellikle anne babaların farkındalıklarını artıracak dikkat çeken tavsiyelerde bulundular.
Cinsiyetçilik ve cinsiyet eşitliği
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Doç. Dr. Fatma Varol, kavram karmaşasını önlemek için önce doğru tanımlamalar yapmak gerektiğine inanıyor.
“Biyolojik cinsiyet, anne karnında gelişen, kadın ya da erkek olmayı tanımlayan cinsiyet tanımıdır. Toplumsal cinsiyet ise doğduktan sonra gelişen bir süreç. Kızların, erkeklerin nasıl olduğu ile ilgili bir takım özelliklerin belirlenmesi, saçların nasıl olacağı, kadınların uzun saçlı olduğu, kızların da bu nedenle saçlarının uzatıldığı, erkeklerin daha kısa saçlı olması gerektiği ile ilgili ya da giysiler, renk seçimleri, aksesuarlar, gibi bazı özellikler. Cinsiyetçilik ise bir cinsin diğerinden daha üstün olduğunu savunan bir görüş, ideolojidir. Her iki cinsin farklı özellikleri olsa da tabi ki kadın ve erkek birbirinin aynı değil ama bu haklar, yaşamla ilgili koşullar, sunulan imkanlar anlamında kadın ve erkeğin birbirinden ayırt edilmemesiyle ilgili bir kavram, cinsiyet eşitliği.”
Penise vurgu yapıp erkek üstünlüğünü onaylıyorsunuz
Gündelik hayat içinde fark etmeden cinsiyetçi tuzaklara düşüyoruz. Kimi zaman çok masum görünen bir espri bile çocuğun bilinçaltına tehlikeli mesajlar veriyor. Sıkça yapılan hatalara birkaç örnek veriyor Doç. Dr. Varol:
“Hadi pipini amcalara göster örneği, bu kız çocuklarına yapılan bir şey değil. Erkek çocuklarına yapıldığında, penise vurgu yapılan ve erkek cinsiyete sahip olmanın daha üstün, ayrıcalıklı daha değerli bir şey olduğunu çocuğun zihnine sokak vurgulayan bir etki. O kadar doğal ve espriyle karışık gelen, günlük hayatın içinde kanıksanmış, alışılmış süreçler ki, kimse bunu çok uzun süreler sorgulamadı. Ne kadar çok ağladın, erkekler ağlar mı? O kadarcık düştün, dizin azıcık sıyrılmış, bu kadar ağlamaya ne gerek var! Erkek adam dayanıklı olur! Burada çocuğa ‘Erkek olmak demek dayanıklı olmak demek. Acıya katlanmak ve üzüldüğünü, canının yandığını göstermemek demek.’”
Kibar ve uyumlu erkekler akran zorbalığına maruz kalıyor
Sadece kızların değil erkek çocukların da dezavantajlı olduğunu söyleyen Doç. Dr. Varol “Erkek çocukların da omuzlarına fark etmeden çok fazla yük yüklemiş oluyoruz. Onları da sıkıştıran, zorlayan bazı rollerin içinde kalma zorunluluğunu yaratıyorsunuz. Daha kaba, öfkeli durumlar sergileyen, gerektiğinde kavgacı tutuma giren erkek çocuklar sanki daha hayatta kalabilecek ya da toplumun istediği bireyler olabilecek gibi. Ama bu arada daha nazik kibar ve uyumlu özelliği olan erkekler dışlanabiliyorlar, akran zorbalığına maruz kalıp farklı tanımlarla karşılaşabiliyorlar. Her iki cinsiyeti de olumsuz etkileyen bir süreç” diyor.
4-6 yaş dönemine dikkat
Bu yanlış mesajlar, hangi yaş grubunda daha etkili ve bu kültürün aktarımında anne mi yoksa baba mı kilit noktada.? Doç. Dr. Varol şöyle cevaplıyor:
“4-6 yaş dönemi en önemli yaş dönemi. Büyüme süreçleriyle, ruhsal gelişimin bu zaman dilimine rastgelen kısmında artık kız ve erkek çocuklar kendi bedeni ve üreme organıyla ilgili daha fazla farkındalığa sahip oluyor. Bu yaş döneminde çocuğun nasıl bilgilendiği, meraklarının nasıl giderildiği, cinsiyetle ilgili tutumların nasıl olduğu daha önem kazanıyor. Eğer bu dönemde bir cinsiyete ait özelliklerin daha üstün olduğu ile ilgili olay yaşar ya da bir takım söylemlerle karşılaşırsa, birinin daha ayrıcalıklı olduğu ile ilişkili ki burada daha çok ataerkil toplumlarda yaşadığımız için erkek cinsiyetinin üstünlüğünün vurgulanma riski daha fazla aileler içinde. Anneden de babadan da aktarılıyor aslında ama Türk toplumunda çocukların büyüme süreçlerinde annelerin anneler ilk 6 yaşta daha etkili. “
Cinsiyetçi yargılarla erkek çocuk büyütmek toplum için tehlikeli
Gelecek nesli yetiştiren anne babalara büyük görevler düştüğünün altını çizen Doç. Dr. Varol, cinsiyetçi yargılarla büyütülen çocukların gelecekte şiddete meyilli birer yetişkin olabileceğini vurguluyor:
“Bunu topluma baktığımızda görüyoruz. Ne kadar çok şiddet durumunu görüyoruz. Erkek ve kadın arasında cinsiyete dayalı olayları, sorunları, ölümleri. Gerçekten bunları durdurabilmek, azaltabilmek, şimdiki anne babaların çocuklarını nasıl yetiştirdiği ile çok yakından ilişkili. Çünkü biz gelecek nesli yetiştiriyoruz. Çocukluktan yetişme süreçlerine baktığımızda orada yetiştiriliş biçimlerinde, cinsiyetçi tutumları görebiliriz. Kadın olduğunda ne oluyor, ezilmiş güçsüz kılınmış, önemsenmemiş, değer verilmemiş kadın eğer bir erkek çocuğa sahip olursa o erkeği tıpkı böyle yetiştiriyor. ‘Kalk abine su getir’. Bu aile neyi mesaj veriyor, kız çocuk için erkeğe hizmet eden, onu daha üstte gören, uyumlu olan, ses çıkarmayan itiraz etmeyen role girerek büyüyor. Erkek çocuk da her şeye hak görebilirim diye düşünüyor, bunu benim için bazı kadınlar yapmalı annem ya da kız kardeşim. Büyüdüğünde de eşinden bekliyor.”
Eyvah kız olmaya mı özeniyor!
Oyunların, çocukların dünyasındaki önemine, kız ve erkek oyunu diye ayırmanın da cinsiyetçi dile hizmet eden bir yaklaşım olduğunu belirtiyor Doç. Dr. Varol:
“Kızlar belli oyunları daha çok sevebilir, tercih edebilir. Erkek çocuklarının oyun seçimi farklı olabilir ama neden erkekler bebekle oynayamasın ya da kızlara arabalarla? Oyun aslında çocuğun dünyayı deneyimlediği, birey olmayı öğrendiği, tabii ki kız ya da erkek olmayı da öğrenmeyi geliştirdiği önemli bir alan. Erkek çocuk bebekle oynadığında kıza özeniyor anlamına gelmez. Biz cinsiyetçi bakış açısıyla çocuğun oyununa bakarsak o zaman şöyle bir yargıda bulunabilir, ‘Eyvah kız olmaya mı özeniyor, burada bir sorun var’ diyebiliriz. Oyunun ya da kitabın cinsiyete dair şeyleri belirginleştirmesi ve çocukların zihnine sokulması çocuk ruhsal gelişimi için sakıncalı.”
Cinsiyetçi yaklaşım gebelikten başlıyor
Psikiyatrist Deniz Arık Binbay ise cinsiyetçi bakış açısının daha gebelikten itibaren başladığını hatta daha geriye bile götürebileceğimizi anlatıyor:
“Çocuk fikri anne babanın aklında, zihninde oluşmaya başladığı andan, cinsiyetini düşünmeye başladıkları andan itibaren bazı aktarımlar oluyor. Anneye gebeliğinde ‘kız mı erkek mi’ diye sormaya başlarlar. Kız cevabından sonra ‘Neyse o da evlat!’ gibi talihsiz bir yanıt alındıktan sonra, o annenin zihninde etki olmaması mümkün değil. Bebek tekme attığında; erkek olacaksa futbolcu olacak, kızsa bu çok fena olacak denir. Doğduğu andan itibaren onun çıplaklığına bakış değişiyor. Kız çocuksa pek ortalıkta altı değiştirilmez. Erkek çocuksa açıla açıla, gösterile gösterile değiştirilir. Erkek çocuk deniz kenarında çıplak gezdirilir, kız çocuksa mutlaka bir şey giydirilir.”
“Kızlar hanım hanımcık erkekler akıllı güçlü”
Binbay da, cinsiyetçi dilin oyuncaklardan çizgi filmlere, kitaplara kadar her yerde karşımıza çıktığından ve bunun sakıncalarından bahsediyor:
“Kızların hanım hanımcıklığı, sevimliliği, güzelliği, ev işlerinde becerikliliği; erkeklerin aklı, gücü, girişkenliği her fırsatta vurgulanıyor. Kızların ikincil hizmet eden, erkek çocuğun ise birincil, kıymetli, aktif, girişken ve hizmet edilmesi gereken, her şeyi bilen, hak sahibi bir role çocukluktan itibaren itilmesi, toplumsal denge ve toplum sağlığı açısından çok sakıncalı.
Masallarda kurtarılan prensesler! Prensesler, pasif, bekleyen, el üstünde tutulurken aslında nesneleştirilen ve becerileri azımsanan karakterler. Prenslere baktığımızda hep güçlü, cesur, savaşçı özellikleri ile öne çıktıklarını görürüz. Çizgi filmlerde de aynı karakterler var.
Agresif erkekler, sevimli, çıtı pıtı kızlar. Oyuncakçılara girdiğimizde kız ve erkek çocuklarının oyuncaklarının farklı reyonlarda sergilendiğini görüyoruz. Kız çocuklarının oyuncaklarının arasında tren, araba bulamazsınız. Fırın, çamaşır makinesi, mutfak gereçleri gibi oyuncakları da erkek oyuncakları arasında bulamazsınız. Halbuki aslında oyun her çocuğun en önemli işidir. İlerde nasıl biri olacağını, ne iş yapacağını deneyimler çocuk.”
Prensesler ne iş yapar, prensler sadece prenses mi kurtarır?
Anne babalar hangi küçük manevralarla, cinsiyetçi tuzaklara düşmekten kurtulur ya da ezber bozar? Deniz Arık Binbay, çok işe yarayacak basit ama etkili tavsiyelerde bulunuyor:
“Çizgi filmleri birlikte izleyip yeri geldiğinde bu konuda ne düşündüğümüzü söyleyebiliriz. Çocuğunuz hangi karakteri neden sevmiş. Prenses olmak isteyen bir kıza şu sorulabilir; Prensesler ne iş yapar? Nasıl geçinir? Sence ne işe yarar? Ne üretir? Veya bu prens ne yapar? Prenses kurtarmak dışında neler yapar? Bunları konuşmak, bu karakterleri gündelik hayatın içine doğru çekebilmek önemli.
Alternatif hikayeleri, masalları bulup okuyabiliriz. Ve oğlumuz niye pembe giymesin, kızımız neden maviyi sevmesin, kıza tren araba, oğlana temizlik seti, bebek alabilmek mümkün. Ebeveynlerin en büyük korkularından biri, erkekler pembe giyerse, bebeklerle oynarsa, ya da kızlar kamyonla oynarlarsa kamyon şoförü olurlar mı, cinsel kimlik karmaşası yaşarlar mı? Gey mi olurlar? 3-4 yaşında erkek çocuğuna ruj sürmüşse ailede bir panik havası olur. Eyvah bizim çocuk acaba farklı mı? Aslında hayatı öğreniyor yalnızca, çocuklar her şeyi deneyimliyor. Bunlar aslında cinsiyetten bağımsız şeyler.”
Referans olarak anne babaya bakar
“Tek sorumlu anne babalar değil ama çocuk nihayetinde onları referans alacak” diyen Binbay ebeveynlere düşen sorumlulukları anlatıyor:
“Anne babanın yaklaşımı, tutumu, duruşu çok önemli. Nihayetinde dönüp referans olarak bakacağı yer orası olduğu için anne babalara ekstra bir sorumluluk düşüyor. Evdeki rollere de bakmak lazım. Biz evde nasıl ebeveynleriz? Ramazan reklamlarındaki gibi miyiz? Anne elinde tepsi ile yemeklerle salona girer, baba koltuğunda oturmuş gazete okuyordur ve sadece yemeğe gelerek eşlik eder. Böyle bir aile yapısı içerisindeysek çocuğa ne anlatırsak anlatalım söylenenler eylemin çok gerisinde kalacaktır. O nedenle eylemlerimize de dikkat etmeliyiz.”
Kız çocuklarını sevemeyen anneler görüyoruz
“Erkekliğin üstünlüğü inancıyla bu rollerle ve rol modellerle büyütülen kız ve erkek çocuklar ilerde nasıl yetişkinler oluyor diye düşünülebilir. Bir çok arızalar çıkıyor. Kadın erkek ilişkileri de baştan sakatlanıyor. Her şeyi eşine sorma ve danışma ihtiyacı hisseden eğitimli kadınlarla karşılaşıyoruz. Hem cinslerini sevemeyen kadınlarla karşılaşıyoruz. Kız çocuklarını içten içe küçümseyen, sevemeyen anneler olabiliyor. Kendi gördüğü eziyeti geline yaşatmak isteyen kayınvalideler görüyoruz.
Erkelerde de başka türlü şeyler oluyor. Duygularını saklamak ve her an güçlü durmak zorundalar. En ufak bir problemde kendilerini başarısız, yetersiz hissediyorlar. O nedenle çökmeye meyilli, bir taraftan da bunu kabul edemeyen erkekler görüyoruz. Mesela tedaviye çok geç başvurur erkekler. Kadınlara göre daha seyrek diyebilirim. Bir yandan da eşinin kararlarına saygı duyamayan, giyimine, çalışıp çalışmayacağına, bedenine müdahale etme hakkı gören erkekler görüyoruz.”