Tayfun Kahraman: İstanbul’u plan plan, bina bina bilen adam

Alanında otorite olması, biraz da İstanbul’u plan plan, bina bina bilmesinden, kanun maddelerinin fıkralarını gerektiğinde bellediğinden çıkarıp masaya koymasından geliyor. Televizyonda bir haber, bir film izlerken, izlediğinden çok fondaki mekana dikkat kesilince, bu kaçınılmaz oluyor

EMEL ARMUTÇU


Şehir plancısı, akademisyen, bürokrat. Yıllardır en içinden çıkılmaz kent planlaması/hukuku metinlerinin efendisi; yıllardır TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi yönetiminde, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nda, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde pek nadir bulunan uzmanlığını konuşturdu.

Ayrıca planlama medyasında da yer aldı; Planlama Dergisi'nin editörlüğünü yaptı. Diğer tutuklanan arkadaşları gibi, Gezi'den önce de sonra da aynı yerdeydi; Haydarpaşa'nın, Validebağ'ın kurtarılmasında, korunmasında önemli bir rol oynadı.

Gezi döneminde hem Kültür ve Turizm Bakanlığı Koruma Bölge Kurulu'nda uzman, hem de mesleği ve hayata bakışı gereği Gezi'de, yani parkın, insanlar, ağaçlar yararına korunması tarafındaydı.

Olaylar ve korkular büyürken hükümet ile protestocular arasında bir iletişim sağlanması için çalışanlar arasında yer aldı. Bu görüşmeler için araç gönderilerek alındı, toplantılara katıldı. Sonrasında bakanlıktaki görevinde ancak bir yıl daha kalabilirken, 9 yıl sonra uzlaşma sağlayabilmek amacıyla aynı masaya oturduğu hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamasıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Oysa sadece işini yapıyordu, işi de bir şehir plancısı, meslek odası temsilcisi olarak, kent merkezinin son yeşil alanlarından birinde ortaya çıkması muhtemel tahribatı önlemekti.

FELSEFE OKUYACAKTI, PLANLAMANIN FELSEFESİNE DALDI

14 Mayıs 1981 tarihinde İzmir'de, Bulgaristan'dan 1972 yılında Türkiye'ye göçmüş bir ailenin üçüncü çocuğu olarak doğdu. İnşaat ustası babası, hamur işlerinde uzman annesi ve iki kardeşiyle, bir ucu İzmir'deyse bir o kadarı Bulgaristan'da kalmış geniş, birbirine bağlı, uzun sofralarda buluşulan bir aileye mensuptu.

(1988 İlkokul birinci sınıf - Yıldırım Beyazıt İlkokulu - İzmir)

Eğitim hayatının daha ilk yıllarında öğretmenlerinin dikkatini çeken, kentte iyi okullarda okutulması önerilen bir çocuktu; hem ailesinin hem öğretmenlerinin gözbebeğiydi. İzmir Atatürk Lisesi'ni bitirdikten sonra, çok okuyan, düşünen bir genç olarak Boğaziçi Felsefe'ye girmek istedi.

Ancak Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nin kampüsü aklını çeldi, ayrıca biri kulağına, planlamanın da bir felsefesi olduğunu fısıldadı, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü'ne girdi. Aynı okulda kent planlama alanında yüksek lisans yaptıktan sonra, bir de İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi doktorasını tamamladı.

İSTİSNA MEKAN: HUKUKUN EŞİĞİNDEKİ KENT

Sonradan anlaşılacaktı ki felsefeyi sevse de uygulamacı yanı ağır basıyordu. Planlamanın sadece teorisine değil, uygulamasına ve hukukuna da derin dalışlar yaptı, alanındaki nadir - uzmanlardan biri oldu. Ve felsefeyi de çalışmalarında kullandı; karmaşık felsefi metinlerin içinden kolayca çıkabildiği gibi, sürekli değişen, güncellenen sıkıcı kent hukuku metinlerinden de çıkabildi.

(26. Dünya Şehircilik Günü Kolokyumu: Yoksulluk, Kent Yoksulluğu ve Planlama - 2002 yılı)

Nazi Almanyası'nın Anayasa Hukukçusu Carl Scmitt'in "olağanüstü hal", İtalyan siyaset felsefecisi Giorgio Agamben'in "istisna hali" kavramlarının izini sürerek, kentin 'istisna mekan'larını yeniden kavramsallaştıran bir kitap da yazacaktı. İstisna Mekan: Hukukun Eşiğindeki Kent adını verdiği kitap, kent mekanları üzerindeki otoriterliği sorguluyordu. Afete karşı dönüşüm adı altında, asıl büyük risk taşıyan binaları değil, tamamen 'rantsal duygular'a hitap edenleri dönüştürmeyi buna örnek olarak gösteriyordu. Planlama mesleğinin hem akademisinde hem uygulamasında hem yönetimi ve organizasyonlarında yer aldı.

HABERİ DEĞİL FONDAKİ MEKANI İZLEYİNCE…

Alanında otorite olması, biraz da İstanbul'u plan plan, bina bina bilmesinden, kanun maddelerinin fıkralarını gerektiğinde bellediğinden çıkarıp masaya koymasından geliyor. Televizyonda bir haber, bir film izlerken, izlediğinden çok fondaki mekana dikkat kesilince, bu kaçınılmaz oluyor. Bir de planlara itiraz etmede gayet mahir olduğunu, konuyla ilgili herkes biliyor.

İlgilendiği alanın yansıması mı bilinmez ama aşırı derecede, belki insanı çatlatacak kadar soğukkanlı bir insan kendisi. Yani birlikte çalıştığı arkadaşı Can Atalay'ın tam tersi! Yıllar önce satın alacakları ev için kaparo alan, sonra da satışı iptal edip kaparoyu iade etmeyen emlakçıya sakin sakin 'peki' demiş. Dava açarak bir süre sonra hakkını almış. Yani sakin, soğukkanlı olması, öfkelenmemesi, mücadele etmediği anlamına gelmiyor; o Validebağ, Gezi gibi, Kuzey Ormanları'nın, Haydarpaşa'nın da sakin gücü. Her şeyi hukuk aracılığıyla çözmeyi seçenlerden. Gezi'den sonra bir ay Gaziantep'e sürülse de yıllar sonra tutuklansa da hukuk...

O yüzden o da içerideki zamanını çalışmaya, mesleğine devam etmeye ayırıyor, diğer davadaşları gibi. Hem ceza aldığı davayı, hem de İstanbul'da başına kimbilir neler gelmesi muhtemel çeşitli alan ve binaların dosyalarını... İstanbul Büyükşehir Belediyesi de en kısa sürede işinin başına döneceğini söylüyor.

BABAM ORADA YEMEK YİYOR MU?

Tutuklandığında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde kent planlama dersleri vermesinin yanı sıra İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı görevini yürütüyordu. Yani İstanbulluların depreme karşı güvenliği ona emanetti. Üç yaşındaki kızı Vera ise annesine...

Babası ve "Can dayısının' beklenmedik bir iş sorunu çıkmış, bu sorunu çözmek için bir süre başka bir yerde misafirlikte olacaklardı. Vera şimdilik böyle bilecekti.

Kapalı görüşte yan tarafta annesiyle görüşen Can Atalay'ı gören Vera, ikna olur gibi oldu. Ancak açık görüşte babasıyla uzun masalarda görüşüp herhangi bir yemek servisi olmayınca, "Babam orada yemek yiyor mu?" diye sorgulamaya başladı. Yetişkin insanların anlayamadığı şeyleri çocuklara anlatmak imkansızdı. En son 23 Nisan'da beraber uçurtma uçurmuşlardı; babası şimdi uçurtmaları vurdukları yerdeydi.

Yine de umudunu hiç yitirmedi; ne Tayfun ne de eşi Meriç Kahraman, arkadaşları Can gibi, Mücella gibi... Sonuçta iş gereği değilse de mesleki sorumluluk gereği oradaydı. Hayatı elleriyle, tırnaklarıyla kazanan bir ailenin çocuğu olarak, rantın karşısında, hayatı elleriyle, tırnaklarıyla, zihinleriyle kazanan insanların; börtü böceğin, kuşların, ağaçların yanında durdu.

Sosyalist düşünceyle tanıştığından itibaren, özgürlükçü, toplumcu düşüncelerle yetişen ve öyle yaşayan bir şehir plancının yapması gerekenleri yaptı; tıpkı toplumcu bir mimar ya da hak savunucusu bir avukatın yaptığı gibi.

Şehir betonlaşmasın diye, çocuklar parklarda oynayabilsin, uçurtma uçurabilsin diye...

YARIN: Osman Kavala: Hayatı boyunca kesintisiz bir nezaket


1. BÖLÜM: Mücella Yapıcı: O, bulunduğu ortamı güzelleştirme insanı

2. BÖLÜM: Can Atalay: Zor zamanların kahramanı

3. Bölüm: Tayfun Kahraman: İstanbul’u plan plan, bina bina bilen adam

4. Bölüm: Osman Kavala: Hayatı boyunca kesintisiz bir nezaket

Özel Haber Haberleri