EMEK EREZ - SÖYLEŞİ
Coğrafyamız, geçtiğimiz yaz orman yangınlarıyla sarsıldı. İklim kaynaklı sorunların nelere sebep olabileceğini, yaşamımızın bir gecede nasıl değişebileceğini açık bir şekilde deneyimledik.
Devletin ve politikacıların meseleye bakışı, yangınları söndürmedeki yetersizlik dahası böylesine bir felaket karşısında bile rahatlıkları çok şey söylüyordu. Sonuçta, dünyanın sorunları için kimden çözüm beklenmeyeceğini bir kere daha görmüş olduk.
Kapitalist şirketler ise daha yangınlar devam ederken, kazanma hırsıyla, kâr eksenli bir bakışla durumu kendi lehlerine çevirmeye çalıştılar. Yangınlar pek çok kayıpla sona erdi. Yanan mekânların nasıl dönüşeceği, sonrasında ne olacağı, orada kimlerin olduğu, ne yapıldığı sorusu da bir süre sonra konunun birebir içinde olmayanların gündeminden düştü.
Kazım Kızıl’ın "Yavşağın biri çıktı, yerleşik hayata geçelim dedi!" adlı, son günlerde çok konuşulan videosu (daha çok belgesel olarak yorumlanmış olsa da kendisi video olarak tanımlıyor) orman yangınlarının yaşandığı alanlarda çalışan kesim işçileri ile yapılan sohbeti izleyiciyle buluşturuyor.
Video, hem kesim işçilerinin çalışma koşullarını hem de işçi sınıfının güncel sorunlarını bir arada düşünmemizi sağlıyor. Ayrıca, videodaki sohbetin kahramanları Sefa, Sait ve Sezai yaptıkları yorumlarla coğrafyamızın ve dünyanın içinde bulunduğu sorunlara, bunların tarihsel nedenlerine ve neler yapılabileceğine dair içeriden bir bakış sunuyorlar. Bu sohbet, bazen ekonomik krizin yaşamı nasıl zorlaştırdığına, bazen mülkiyet eleştirisine bazen de dünyanın her gün yükselen sınırlarının anlamına çıkarıyor yolumuzu.
Sefa'nın "Hayatı dolu dolu yaşamak güzeldir. Kimseyi kırmadan, kimseyi üzmeden. Hepimizin insan olduğumuzu hatırlayarak yaşamak daha güzeldir. Boşver..." sözleriyle başlıyor video...
Kazım Kızıl ile videonun nasıl ortaya çıktığını, kesim işçilerinin koşulları hakkında kendi gözlemlerini, Sefa, Sait ve Sezai’yle yollarının nasıl kesiştiğini ve videoya gelen yorumları konuştuk.
Belgesel fikri nasıl ortaya çıktı, süreçten biraz bahsedebilir misiniz?
Öncelikle “belgesel” tanımını çok doğru bulmuyorum bu video için. O ormanların ne zaman, nasıl yandığı, yanan alanlardaki ağaçların nasıl ihaleye açıldığı, o ihaleleri kimlerin aldığı, toplanan odunların nerelere gittiği, kimi zengin ettiği yani kısaca rantın arka planını bu videoda gördüğümüz güvencesiz, sigortasız çalışan kişilerin etrafında incelemiş olsaydım, o zaman evet belgesel derdim. Ama şu an benim için “video” demek daha doğru. Bunu bilinçli olarak tercih ettim, bunun nedenleri var tabii. O ayrı bir konu.
Sorunuza gelirsek, yazın yaklaşık 12 gün boyunca Akdeniz ve Ege’deki yangınları takip ettik Deutsche Welle News ekibi olarak. Beni çok etkilemişti bu yangınlar. Sonrasında da oradaki ekolojik durumu takip ediyordum.
Bir gün haberlere bakarken yanan ormanlardaki ağaçları kesip toplayan kişileri gördüm. Ekipmanlarımı arabaya koyup gittim. Yerleşim yerine çok yakın oldukları için onları bulmak zor olmadı. Üç gün boyunca onları takip edip sohbet ettim. Daha uzun süre kalmayı istedim ancak başka planlanmış çekimlerim olduğu için üç günle yetinmek zorunda kaldım. Kısaca böyle çıktı diyebiliriz.
Sefa, Sait, Sezai… Kapitalizmin ağır şartlarında hayatta kalmaya çalışan, ezilen, pek çok insanın sesi oldular. Yollarınız nasıl kesişti, hikâyeleri hakkında kısaca bilgi vermeniz mümkün mü?
Ben tarz olarak çok planlı programlı çalışmaya alışkın değilim. Şimdiye dek çektiğim belgesel veya video haberlerin çoğunun süreci doğaçlama şekilde gelişti. Zaten ilgimi çeken, hakkında az çok fikir sahibi olduğum, yani çok yabancısı olmadığım konuları çektiğim için genelde kameramı alıp gidiyorum, diyebilirim. Kesişmeler de böyle oluşuyor.
'SAİT GELİRKEN EŞİNİN YÜZÜĞÜNÜ BOZDURMAK ZORUNA KALMIŞ'
Sait ve Sezai daha önceleri de ülkenin değişik yerlerinde bu işi yapan kişiler. Nerede iş varsa oraya gidiyorlar. Sefa’nın asıl işi bu değil, daha çok turizmle ilgileniyor. Ancak sezon başlamadığı için kış aylarında bu işe başlamış. (Hikâyelerine dair daha çok bilgi var ancak bunlar biraz hassas: Cezaevi süreçleri filan gibi.)
Sait, eşi, çocuğu ve yeğenleri ile Mardin’den gelmiş. Gelirken eşinin yüzüğünü bozdurmak zorunda kalmış. Şimdi o yüzüğü yerine koyacak kadar bile kazanamıyor, nedeni ise son aylarda hızla artan enflasyon.
'EN TEMEL İHTİYAÇLARI BİLE KARŞILANAMIYOR'
İş cinayetlerinin gündemden düşmediği bir coğrafyada yaşıyoruz. Buna rağmen belgeselde görüyoruz ki kesim işçilerinin çalışma koşullarında neredeyse hiçbir güvenlik önlemi yok, yaşamla ölüm arasında incecik bir çizgi var. Sadece iş koşulları değil yaşam da çok zorlu, çadırda kalma zorunluluğu, su, elektrik, tuvalet bile yok. Bu açıdan sahada siz neler gözlemlediniz?
Asıl işi bu olanlar için “konar-göçer” bir iş diyebiliriz. Gençleştirme, yangınlar veya başka sebeplerle nerede kesilecek ağaç varsa oradalar. Her gittikleri yerde ev tutacak imkânları olmuyor. Hem ekonomik olarak hem de bazen yakın bir yerleşim yeri bulamamak gibi lojistik nedenlerle.
Videoda anlatıldığı için tekrar etmek gibi olacak. Fiziksel olarak oldukça zor şartlar. Telefonu şarj etmek bile başlı başına bir sorun. Ya kahvehaneye ya da benzin istasyonuna gitmek zorunda kalıyorlar.
Sefa videoya almadığım bir konuşmasında kahvehaneye gittiklerinde çay içmek zorunda olduklarını, bir telefon şarj etmek için ortalama 30-40 lira verdiklerini anlatıyordu. En temel ihtiyaçlar bile sağlanamıyor. Ana yol kenarında, yerleşim yerinin deyim yerindeyse dibinde yer alıyorlar ve yaklaşık 15 metre ileride elektrik var. Ancak geçici bir hat bile çekilmiyor. Temiz suya erişim de yok, Orman İşletme Müdürlüğü vasıtasıyla gelen kısıtlı suyun da “itfaiye suyu” olduğunu ilettiler.
Bunun dışında ağaç kesmek için kullandıkları elektrikli testerelerini saymazsak, tamamen kas gücüyle çalışıyorlar. Ve odunlar, tomruklar inanılmaz ağır olabiliyor. Bir de üstüne yağmurlardan dolayı ıslanıp ağırlaştıklarını düşünürsek, gerçekten zorlu bir iş. Zaten video boyunca bunu, yani sürekli odunları, tomrukları taşımalarını defalarca kez görüyoruz.
'SİGORTALARININ OLMADIĞINI SÖYLEMEME GEREK BİLE YOK'
Eldiven dışında neredeyse hiçbir ekipman kullanmıyorlar. Nedeniyse çoğunlukla ekonomik. Daha önce aldıkları eldivenlerin fiyatları inanılmaz yükselmiş durumda. Gözlük veya maskeden bahsetmek bile deyim yerindeyse komik kalıyor. Sigortalarının olmadığını söylememe gerek bile yok sanırım.
Fiziksel zorlukların yanında psikolojik olarak da oldukça zorlu. Düşünün, gün boyu birbirine benzeyen yüzlerce binlerce odunu, tomruğu durmadan oradan oraya taşıyorsunuz. Yani bir nevi Sisifos gibi. Bir yerde Sezai’nin buna dair haykırışını duyuyoruz: “Sanki olduğu yerde duruyor gibi geliyor! Üç harfli filan mı var arkadaş, bi daha geri mi taşıyoruz?” diyor. Sisifos’taki kaya yerine odun, dağın zirvesi yerine dağın dibi var burada. Süreklilik hali ise baki. Bu da psikolojik açıdan oldukça zorlayıcı tabii.
Zorluklar saymakla bitmez.
SEFA: SORUNLARIMIZA ÇÖZÜM OLMAYACAKAS VİDEONUN DA ANLAMI YOK
Metin boyunca güçlü bir sistem eleştirisiyle karşılaşıyoruz. Sorunlar ortada, sorumluların kim veya ne olduğu hiçbir şekilde gizlenmiyor. Sefa, “direneceğimiz yerde başkasını eziyoruz” diyerek çözümü de gösteriyor aslında. Bu çekincesiz, cüret eden tavır fikrimce videonun etkili taraflarından, siz ne dersiniz?
Sefa’nın ben dahil kimseye eyvallahı yok. Hatta bir yerde gazetecilik/videoculuk üzerine karşılıklı atışıyoruz baya. Sefa’nın “gazabı”ndan ben de nasibimi alıyorum. “Sorunlarımıza çözüm olmayacaksa video çekmenin bir anlamı da yok” diyor. (Tüm bu tartışmaları kamera kayıttayken yapıyoruz ancak o kısmı koymadım, konunun öznesi ben olmadığım için.)
Videonun etkili tarafının ne olduğu izleyiciye göre değişiyor bence. Bir arkadaşım belirli bir sınıfla özdeşleşen kedi-köpek bakmanın aslında sadece o sınıfa ait olmadığını Sezai üzerinden gördüğünü, bundan çok etkilendiğini söyledi mesela.
Son olarak, video epey olumlu eleştiri aldı çünkü çağımızın sorunları ve bu sorunların kaynakları çok net ifade edilmiş bana kalırsa. Video paylaşıldıktan sonra Sefa, Sait ve Sezai ile görüşme şansınız oldu mu? Onlar ne düşünüyorlar video ve yorumlar hakkında?
Sefa ile görüştüm, videoyu paylaştıktan sonra. Kendisi sezonun açılmasıyla birlikte asıl mesleği olan hizmet sektörüne geçtiğini söyledi. Bir restoranda çalışıyormuş şu an. Sezai ve Sait’in ise ormanda çalışmaya devam ettiklerini iletti. Hem Youtube hem de Instagram’daki yorumları okuduğunu da söyledi.