Muhammed Kafadar
20 Temmuz Cumartesi günü Kıbrıs'ın ikiye bölünmesinin 50'nci yıldönümü. Geçen yarım asırda bir başlayıp bir duraksayan müzakere sürecinin ardından Ada'da çözüme hâlâ yaklaşılamadı.
Türkiye, 20 Temmuz 1974'te dönemin Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios'a yönelik 15 Temmuz tarihli darbeden beş gün sonra Ada'ya asker çıkardı. O tarihte Atina'da iş başındaki cunta rejimince desteklenen darbe Kıbrıs'ın Yunanistan ile birleşmesini hedefliyordu. Siyasi çalkantı sırasında aşırı milliyetçi EOKA adlı örgüt üyelerinin karıştığı saldırılarda çoğunluğu Kıbrıslı Türk yüzlerce sivil öldü.
Ada'daki Türk nüfusun hakları ve Akdeniz'deki çıkarlarını korumak isteyen Türkiye 40 bin askerle harekât başlattı, 16 Ağustos'a kadar süren çatışmalarda iki taraftan siviller dahil yaklaşık 5 bin kişi hayatını kaybetti. Çatışma dönemini izleyen günlerde yaklaşık 170 bin Rum, Ada'nın kuzeyindeki evlerini terk ederek güneye, 40 bin kadar Türk de tersi istikamette göç etmek zorunda kaldı. Ada 180 kilometre boyunca uzanan, genişliği beş metreden yedi kilometreye kadar değişen bir ara bölge ile birbirinden ayrıldı.
Geçen sürede taraflar uzlaşıya en çok 2004 yılında dönemin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Kofi Annan'ın ismiyle anılan Annan Planı'yla yaklaştı. Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne (AB) üyeliğini de göz önünde tutan plan uyarınca İsviçre modeline benzer bir federal devlet kurulacak, 1983'e tek taraflı ilan edilen "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti"nin varlığı sona erecekti. Nisan 2004'te yapılan referandumda Kıbrıslı Türklerin yüzde 65'le "evet" dediği planı Rum tarafı yüzde 75 oyla reddetti.
DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Nicosia Üniversitesinden Profesör Andreas Theophanous, geriye dönüp baktığında planın Rumlar için kabul edilemez olduğunu savunuyor. "Bizim açımızdan çok dengesizdi, Kıbrıslı Rumların en küçük endişelerini bile tatmin etmekten uzaktı. Bu plana evet diyemezdik" diyor.
Federal devlet formülünden uzaklaşıldı
Ancak gelinen noktada hem Ankara hem Ersin Tatar yönetimindeki Kuzey Kıbrıs bir federal devlet formülünden uzaklaşmış durumda.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şubat 2021'de TBMM'de yaptığı bir konuşmada "Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs'ta çıkış yolu kalmamıştır. İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz. Artık federasyon mederasyon diye bir şey yok, geçin artık o işi" ifadeleriyle müzakereye kapıyı kapatmıştı.
BM arabuluculuğundaki Kıbrıs müzakerelerine baş danışman sıfatıyla katılan Profesör John McGarry, DW Türkçe'ye verdiği demeçte "Çözüm için umut verici bir tablo bulunmadığını" söyledi. Öngörülebilir gelecekte iki devletli formülün kabul edilmesinin ise imkansıza yakın olduğunu ifade eden McGarry, Ankara'nın aksi yöndeki açıklamalarına rağmen eğer bir uzlaşıya varılacaksa bunun için en makul formülün Birleşmiş Milletlerin de desteklediği "iki bölgeli, iki toplumlu federasyon" olacağını dile getirdi.
Theophanous'a göre ise şu aşamada bu gerçekçi bir yaklaşım değil. "Ada'daki Türk askeri varlığı, ortak hedef eksikliği ve federal devletin tanımına dair muğlaklıkların" böyle bir çözüme ulaşmayı zorlaştırdığını, bu olsa bile kurulacak yeni yapının ömrünün ne kadar süreceğinin belirsiz olduğunu ifade eden Theophanous, önceliğin ilişkilerde kademeli normalleşmeye verilmesinden yana.
Tatar hükümeti tanınma için çalışıyor
Doğrudan müzakerelere dönmek yerine önce diyalog ortamı yaratılmasını ve daha ufak, kademeli adımlarla toplulukların sonraki sürece hazırlanmasını öneren Theophanous, Akdeniz'de enerji iş birliğinin böylesi bir yaklaşıma zemin oluşturabileceği görüşünde.
Geçtiğimiz yıllarda Kıbrıs Cumhuriyetinin düzenlediği doğalgaz arama lisansları Ankara-Atina-Lefkoşa hattında gerilime neden olmuş, Türkiye'nin de kendi sondaj gemileri ile bölgede faaliyet göstermesi sonucu Doğu Akdeniz'de askeri tansiyon artmıştı.
Ankara ve AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyetinin tanıma olmaksızın diyaloğa girebileceğini, bu yolla gerginlik ihtimalinin azalanacağını savunan Theophanous yine de hiçbir Kıbrıs liderinin adanın resmen ikiye bölünmesini kabul edemeyeceğini, böylesi bir adımın "hainlik" suçlamalarına yol açacağını belirtti.
McGarry'nin çözüm önerisi ise taraflar arasında müzakerelerin kesildiği 2017 yılındaki pozisyonlara dönülerek görüşmeleri buradan tekrar başlatmak.
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis de geçtiğimiz günlerde verdiği bir mülakatta zaman geçtikçe çözüm şansının azaldığını belirterek müzakere masasına geri dönebilmeyi umduğunu söyledi. Ancak hiçbir şekilde iki devletli formülü tartışmayacaklarını ekledi.
Hristodulidis, "Herkes için kabul edilebilir bir çözüme ulaşabileceğimize inanıyorum" dese de diğer taraftan Tatar hükümeti uluslararası tanınma için yoğun çaba gösteriyor. Türk Devletleri Teşkilatının 2022'de Kuzey Kıbrıs'a gözlemci üye statüsü vermesi dikkat çeken gelişmelerden olmuştu.
Uzmanlara göre son yıllarda oluşan bu yaklaşım farkı Ada'da çözümü imkansızlaştırıyor. Kıbrıs Cumhuriyetinin tüm adanın temsilcisi olarak AB üyeliğine kabul edilmiş olması ise Akdeniz'in bu en stratejik bölgesinde bir uzlaşı olmadıkça Türkiye'nin Birlik'e katılımının veto engelini aşamayacağına işaret ediyor.