'Adorno ve Teoloji'den, 'Feminist Eleştiri ‘Arayışlar ve Müzakereler'e...
Kısa Dalga kitap köşesinden merhaba. Bu hafta da sizler için kitap rafları arasında dolaştık, yeni çıkan metinleri inceledik ve merak ettiğimiz kitaplardan oluşan seçkimizi hazırladık. Birlikte düşünmek, başka olasılıkları unutmamak için.Bu hafta seçkimizde yer eden kitaplar şöyle:
110
Christopher Craig Brittain, “Adorno ve Teoloji”
Toronto Üniversitesi’ndeki Trinity College’da, Hıristiyan Etiği, Afet Çalışmaları, Din Felsefesi, Çağdaş Hıristiyan Düşüncesi, Cemaat Çalışmaları, Din ve Toplum ve Anglikan Teolojisi alanında dersler veren, Christopher Craig Brittain, “Adorno ve Teoloji” adlı kitabında, Adorno’nun teoloji ve din üzerine yazılarını açık ve erişilebilir bir şekilde sunup, analiz ediyor. Adorno felsefesine dair bir giriş kitabı olarak da okunabilecek bu metin, Ayrıntı Yayınları tarafından, Arda Bilgin çevirisiyle basıldı.
Biraz daha bilgi için tanıtım bülteninden şu cümleleri ekleyebiliriz: “Kitap, Adorno’nun düşüncesine genel bir giriş içerir ve onun Walter Benjamin’in çalışmaları ve Yahudi teolojisiyle ilişkisini, bilimsel pozitivizmle (Karl Popper) yüzleşmesini, “Kültür Endüstrisi” ve ideolojiye yönelik eleştirilerini inceler. Bu konuların tümü, teoloji içerisindeki çağdaş tartışmalarla nasıl bağlantılar kurduklarına dikkat edilerek incelenmiştir.”
Demet Gülçiçek ve Emine Erdoğan tarafından derlenen bu kolektif kitap “Türkiye’de feminist eleştiri ne tür bir iş yapar? Kendini nasıl eleştirir?” sorularından yola çıkılarak hazırlanmış. Kitaba katkı sunan isimler ise şöyle: Aksu Bora, Atilla Barutçu, Clare Hemmings, Deniz Gündoğan İbrişim, Ezgi Burgan, Feyza Akınerdem, Gülhan Balsoy, Kimberlé Williams Crenshaw, Leslie McCall, Özlem Güçlü, Sara Ahmed, Sumi Cho. Feminist eleştiri alanında zihin açıcı olabileceğini düşündüğümüz bu metin, Metis Yayınları tarafından basılıyor.
Tanıtım metninde Aksu Bora kitaptan şöyle bahsediyor: “Feminist Eleştiri, Donna Haraway’in sözünü, “feminist nesnellik, basitçe, konumlu bilgiler demektir”i merkezine alarak bilginin konumluluğuna ilişkin farklı düzeylerde ama ortak bir tartışma yürütüyor. Derlemelerde pek sık rastlamadığımız bir nitelik: Her yazı başka bir yerden, başka bir hikâye anlatıyor ama bütün yazılar aynı gövdeye bağlanıyor: Feminist bilgi, konumlu bilgidir. “Eleştiri” kelimesinin düşündürdüğü negatif etkinlikten çok, kitaptaki yazılar eleştiriyi üretken bir faaliyet olarak kuruyorlar. Konumluluğun ve bilmenin anlamını, feminizmin nasıl “çalıştığını” –ki bence bu feminizmin öznesi probleminden çok daha ilginç ufuklar açar– gösteriyorlar. Tam zamanında.”
“Büyük Erdemler Risalesi”, “Hayat Yaşamaya Değer”, “Cinsellik, Aşk ve Ölüm” kitaplarıyla tanıdığımız André Comte-Sponville bu sefer “Felsefe Nedir?” kitabıyla karşımıza çıkıyor. Düşünürün bu kitabı da İletişim Yayınları tarafından yayımlanıyor ve çevirisi İsmet Birkan’a ait. Hem yazarın düşüncesini takip eden okur hem de felsefe meraklıları için kitabı bu hafta sizlerle paylaşmak istedik.
Tanıtım bülteninden biraz daha fikir alabiliriz: “Antikçağ’dan modern zamanlara, Platon’dan Nietzsche’ye, Descartes’tan Kant’a, felsefeciler hep sorular sordu ve insanı, dünyayı, hayatı anlamlandırmaya çalıştı. İnsan nedir? Ahlâk gerekli midir? Bilgi neye yarar? Zamanımızın ünlü felsefecilerinden André Comte-Sponville de bunun gibi birçok sorunun izini sürerek felsefenin düşünme biçimini tartışıyor. Felsefe tarihinde iz bırakmış önemli isimleri ve akımları; ayrıca varlık, insan, Tanrı, bilgelik, erdem, güzellik, siyaset, sanat gibi felsefi düşüncenin ana tartışma konularını sunuyor. Felsefeyi felsefe yapan şeyin ne olduğunu sorgulayıp buna kendi üslubunca yanıt veriyor: Felsefe herkes içindir ve herkes kendi bilgeliğine giden yolu arşınlar.”
Çağdaş Japon edebiyatının gelecek vaat eden yazarlarından kabul edilen, Hiroko Oyamada’nın bu kitabı Siren Yayınları tarafından, H. Can Erkin çevirisiyle basıldı. The New York Times’ın “sürreel ve büyüleyici” olarak tanımladığı metin aynı zamanda Akutagawa ödülünün de sahibi. Dünya edebiyatını takip eden okurlar için bu hafta kitabı köşemize taşıdık.
Tanıtım bülteninin şu cümleleri dikkat çekiyor: “Oyamada, geçici işini bırakarak tayini çıkan eşiyle taşraya taşınan Asa’nın hikâyesini anlatıyor. İşsizliğin hayatında açtığı boşluğu keşfederken bir tavşan deliğinden aşağıya yuvarlanan Asa, kendi yaşamını, yaşamında oynadığı rolü irdeliyor ve bir seçim yapmak zorunda kalıyor. Gündelik hayatın kanıksanmış fakat rahatsız edici ayrıntılarıyla ince ince örülü Çukur, çocukluktan yaşlılığa, evden işe uzanan zorunlu rotalarda, özgünlüğe pek değer vermeyen bir dünyada sınırlarda bir kadının portresini çiziyor.”
Gürsel Korat’ın “Kristal Bahçe” kitabı genişletilmiş yeni baskısıyla Everest Yayınları tarafından basıldı. Türkçe edebiyatın önemli kalemlerinden Korat’ın bu kitabını, köşemizi takip eden okurlara hatırlatmak istedik.
Tanıtım bülteninden şu cümlelere bakabiliriz: “Gürsel Korat Kristal Bahçe’de, edebiyatın yazarından yayıncısına, tarihçisinden okuruna dek tüm “taraflarına” ve kavramlarına incelikle, sözünü sakınmadan dokunuyor. Kendisini de bir yazar olarak merceğe koyan Gürsel Korat yeni maddeler ve monogramlarla zenginleştirilmiş bu basımda yine o “kristal bahçede” özenli adımlarla dolaşıyor.”
Müge İplikçi, “Columbus’un Kadınları” adlı kitabında da yine kadınlara odaklı bir hikâye anlatmayı seçmiş. Yazar bu kitabında; memleketlerinden, köklerinden uzak kalan ya da kalmak zorunda olan kadınları; onların hayatlarını sürdürme çabalarını ve bu hayatın sınırlarını devamlı zorlamaya çalışmalarını anlatıya taşıyor. Metin Can Yayınları tarafından yayımlandı. Türkçe edebiyat takipçileri için kitabı gündemimize aldık.
Kitap hakkında biraz daha fikir için tanıtım bülteninden şu cümleleri ekleyebiliriz: “Evet, onun hakkında bugüne kadar hiçbir şey yazmadım. Yazsaydım ‘tarih’i çarpıtırdım belki de. Şimdi ona ihanet ettiğimi sanıyorsunuz değil mi? Asla. Ruhumun en derin noktasına kadar onu sevdim ve ona inandım. Beni aldatan asıl oydu. Bensiz düşleri ve bir türlü yetişemediğim tutkularıydı sonumuzu getiren. Belki de tarihin ta kendisi. Ancak şu da bir gerçek ki bu ‘tarih’ ne onun tarihiydi ne de benim. Aslında ikimiz de sahnenin dışındaydık.”
Kiraz Özdoğan bu kitabında, Fransa’da kurulan, üyelerinin tarımla ve çeşitli zanaat pratikleriyle uğraştığı, politik ve kolektif bir eko-tarım deneyimi olarak bilinen Longo Maï komününü kendi deneyim ve gözlemlerinden yola çıkarak anlatıyor. Dünyada başka türlü de yaşanabileceğini hatırlatan bu kitap, Yeni İnsan Yayınları tarafından basıldı.
Tanıtım bülteninden şu cümleler dikkat çekiyor: “Kiraz Özdoğan, Güney Fransa’daki komünde, bizzat yaşayarak bu pratiği deneyimlemiştir. Kurucularıyla görüşmüş, yaşamını komünde sürdürenlerle birlikte yaşamış ve gelip gidenlerin görüşlerini alarak bu özgün eseri yazmıştır. Bu çalışmanın, Türkiye’deki deneyimlere büyük katkı sağlayacağını ve tartışmalara geniş bir açı kazandıracağını düşünüyoruz.”
“Cinsiyetler Arası Toplumsal İlişkiler ve Kesişimsellik”
Gülnur Acar Savran tarafından derlenen, “Cinsiyetler Arası Toplumsal İlişkiler ve Kesişimsellik” başlıklı bu kitap, çalışmalarının odağına “cinsiyetler arası toplumsal ilişkiler” kavramını alan bir grup feminist akademisyen ve aktivistin 2000 yılından bu yana kaleme almış olduğu çeşitli yazılardan oluşuyor. Kitaba katkı veren isimler şöyle: Colette Guillaumin, Christine Delphy, Xavier Duneza, Danièle Kergoat, Paola Tabet, Elsa Galerand, Danielle Juteau, Jules Falquet.
Tanıtım bülteninde kitap hakkında şuna dikkat çekilmiş: “Cinsiyetler arası toplumsal ilişkiler ekolü, sınıf, cinsiyet ve ırk egemenliklerine aynı biçimde yaklaşır ve üçünü de emek, el koyma, sömürü terimleriyle açıklar. Bu üç egemenlik biçiminin birbiriyle eklemlenmesini eştözlülük, aynı tözden oluş kavramıyla açıklar bu yazarlar. Bu kavramdan anlaşılması gereken, esas olarak, somut duruma göre iki ya da üç farklı toplumsal ilişkinin birlikte etkimesi, birbirinde gerçekleşmesidir. Türkiye’de pek tanınmayan bu akımın yazılarından belli başlı örekleri bir arada sunan bu kitap Türkiyedeki feminist literatüre önemli bir katkı niteliğinde.”
Notos Dergi’nin 94. Sayısı Anton Çehov başlığıyla raflarda yerini aldı. Bu sayıda Çehov öykülerini odağa alan dergide ayrıca çağdaş edebiyatın tanınan ve sevilen Portekizli yazarlarından José Eduardo Agualusa ile Türkçedeki iki kitabı, “Unutmanın Genel Teorisi” ve “Yaşayanlar ve Diğerleri” üstüne bir söyleşi yer alıyor.
Derginin bu sayısına katkı veren bazı isimler şöyle: Mark Aldanov, Armağan Ekici, Sabri Gürses, İvan Bunin, A. Ömer Türkeş, Lev Livoviç Rabenek ve Feridun Andaç’ın yazıları; Vuslat Çamkerten, Virginia Elena Patrone ve Serra Ataman’ın desenleri yer alıyor.
Chris Naylor-Ballesteros, “Bavulumdaki Kırık Fincan”
Bu hafta çocuklar için seçtiğimiz “Bavulumdaki Kırık Fincan” çağımızın önemli sorunlarından göç meselesini çocuklara anlatmak için iyi bir metin gibi görünüyor. Kitabın hikâyesi göçmenlerle düşmanlaştırmadan ilişki kurmayı hayvanlar üzerinden anlatıyor. Kitap, Melike Hendek çevirisiyle, Domingo Yayınevi tarafından basıldı.
Tanıtım bülteni kitap hakkında biraz daha fikir verebilir: “Kimsenin tanımadığı bir hayvan elinde kocaman bir bavulla çıkageldiğinde, etraftaki diğer hayvanlar haliyle meraklanıyor. O bavulun içinde ne olabilir? Çay fincanı mı? Peki. Masa ve sandalye mi? Hadi o da tamam. Bir ev ve ağaçlı bir tepe mi? Yok artık, bu yabancı ne dediğinin farkında değil herhalde.”