Kısa Dalga kitap köşesinden tekrar merhaba. Raflarda yerini alan yeni kitaplardan seçerek oluşturduğumuz köşemizle bir kez daha karşınızdayız.Birlikte düşünmek, başka olasılıkları unutmamak için.Bu hafta sizler için seçtiğimiz metinler şöyle:
110
Ülker Gökberk, “Hafıza Kazısı, ‘Bilge Karasu’nun İstanbul’u Walter Benjamin’in Berlin’i’”
Kısa Dalga kitap köşesinin bu haftaki ilk konuğu Walter Benjamin ve Bilge Karasu’nun yollarını kesiştiren Ülker Gökberk’in “Hafıza Kazısı, ‘Bilge Karasu’nun İstanbul’u Walter Benjamin’in Berlin’i’” metni. Metis Yayınları tarafından basılan bu kitapta, “Bilge Karasu ile Walter Benjamin arasında bir bağ olabilir mi? Birbirinden farklı ve uzak görünen bu iki isim arasında ortak noktalar var mıdır? İkisini karşılaştırmak mümkün müdür?” şeklindeki sorulara yanıt aranıyor. Tanıtım bülteninde de söz edildiği gibi, “Hafıza Kazısı Bilge Karasu’nun Lağımlaranası ya da Beyoğlu başlığı altında toplanmış metinlerini Walter Benjamin’in Bin Dokuz Yüzlerin Başında Berlin’de Çocukluk ve hafıza ile ilgili diğer metinleriyle birlikte okuyan ve Karasu’nun metinlerindeki tarihsel hafıza katmanlarını araştıran bir çalışma” olarak karşımıza çıkıyor. Karasu ve Benjamin takipçileri için ilginç olabilecek bu metni dikkatinize sunarız.
Türkiyeli okurun, “Babamı Kim Öldürdü?”, “Eddy’nin Sonu” adlı kitaplarıyla tanıdığı Edouard Louis’nin, “Şiddetin Tarihi” adlı kitabı Can Yayınları tarafından, Ayberk Erkay çevirisiyle basıldı. Tanıtım bülteninde metinden şöyle söz edilmiş: “2012, Paris. Édouard Louis arkadaşlarıyla yediği Noel yemeğinden sonra gece yarısı evine dönerken, yolda tanıştığı bir adamın ısrarına dayanamayıp onu evine davet eder. Reda ona çocukluğunu ve babasının Cezayir’den kaçarak nasıl Fransa’ya geldiğini anlatır. Gecenin geri kalanını sohbet ederek, gülerek geçirirler. Fakat bir süre sonra işler değişir: Reda bir anda tarifsiz bir şiddetin failine dönüşürken, Édouard’ın payına düşense seçmediği bir hikâyenin kurbanı, seçmediği bir acının taşıyıcısı olmaktır.Şiddetin Tarihi, o gece yaşananların izini sürerken, şiddetin kökenlerini, doğasını ve onu tırmandıran dinamikleri, göçmenlik, ırkçılık, eril şiddet ve travma üzerinden anlamlandırmaya çalışan bir araştırmaya girişiyor.”
Yazarın takipçileri açısından sevindirici bulduğumuz bu kitap haberini de sizlerle paylaşmak isteriz.
LASTESIS Kolektifi’nin Şili’de kadına yönelik sistematik şiddeti protesto eden “Yoluna Çıkan Tecavüzcü” performansı ilk kez 2019 yılının sonunda sergilenmişti. Bu şarkı, sadece birkaç gün içinde dünyanın pek çok yerinde kadınlar tarafından sahiplenilerek sokaklara taşındığında feminist bir marşa dönüştü ki Türkiye’de de sokaklarda bu performansın yankılandığına şahit olduk. Tanıtım bülteninde de bahsedildiği gibi, “Patriyarkal sistemin şiddetinin hüküm sürmediği hiçbir yer olmadığı için, kadınlar kendi hikâyelerini yazmaya başladıkları anda birbirlerini buldular.” İşte bu öfkenin nedenine, dünyada bedenleri karşılaştıran performansa ve hikâyesine odaklanıyor metin.
Otonom Yayıncılık tarafından, Bilge Tanrısever çevirisiyle basılan bu kitabı dikkatinize sunarız.
Jürgen Habermas, “Kamusallığın Yeni Bir Yapısal Dönüşümü ve Müzakereci Demokrasi”
Jürgen Habermas bu kitabında, 20. yüzyılın sosyal teoride en etkili eserlerinden biri olan “Kamusallığın Yapısal Dönüşümü”nün temel tezlerini günümüz medya ve sosyal medya koşullarında yeniden tartışmaya girişiyor. Buna bağlı olarak, politik kamusallığı çökertmesinden endişe ettiği sağ popülizme karşı, müzakereci demokrasinin olanaklarını sorguluyor."Kamusallığın Yeni Bir Yapısal Dönüşümü", çağın olağanüstü üretken filozofu Habermas’ın kamusal entelektüel kimliğinin altını çizen bir olgunluk eseri olarak tanımlanıyor.
İletişim Yayınları tarafından basılan kitabın çevirisi, Tanıl Bora’ya ait. Son günlerde de çok tartışılan “kamusallık” kavramına Habermas üzerinden bakmak isteyen okur için kitabı gündemimize aldık.
Mine Yıldırım, “Din veya İnanç Özgürlüğünün Kolektif Boyutu”
“Din veya inanç özgürlüğü meseleleri akademide, siyaset alanında ve medyada sürekli analiz, tartışma ve istişare konusu olmaktadır. Bu meseleler ulusal, bölgesel veya uluslararası bütün seviyelerde ve istikrar, çatışma, güvenlik, eğitim ya da ayrımcılık gibi çok çeşitli konularla ilgili olarak ele alınmaktadır. Bu meseleler kadınları, erkekleri ve çocukları olduğu gibi, din veya inanç cemaatlerini ve başka çeşitli toplulukları da ilgilendirmektedir. Bu alanda özellikle kolektif haklar –mülkiyet, hayır işleri, yayın ve toplantı gibi– ana tartışma ve çekişme konusunu oluşturmaktadır. Peki ama ulusal, bölgesel ve uluslararası seviyedeki kolektif taleplerin temeli neye dayanmaktadır?” Bu sorudan yola çıkan Mine Yıldırım’ın metni, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından basıldı. Konuya meraklı okur için bu hafta kitabı köşemize taşıdık.
1970’li yılların sosyo-ekonomik koşullarını, dönemin toplumsal gerçekçi anlayışının etkisiyle dile getiren Şakir Erez bu kitabında, mevsimlik tarım işçilerinin dünyasını, köylülerin hayat koşullarını, emek sömürüsünü, tarımsal üretim biçimlerini, insanların yeni yeni sınıfını tanıyıp, direnmeye meylettiği bir dönemin etnografik izler de taşıyan anlatısını okurla buluşturuyor. Toplumsal gerçekçi öykülere meraklı okurun dikkatini çekeceğini düşündüğümüz bu kitabı da bu hafta gündemimize aldık. Kitap Dorlion Yayınları tarafından basıldı.
Fenomenolojinin kurucusu kabul edilen, Edmund Husserl, 1936 yılında başlıksız kısa bir metin kaleme alır, bu el yazması Eugen Fink tarafından “Geometrinin Kökeni” başlığıyla 1939 yılında yayımlanır. Husserl geometrinin kökenini ele alıyor gibi görünse de aslında bir bilimin esas anlamını ve hem ortaya çıkışının hem de geleneğinin transandantal koşullarını inceler. Türkiye’de fenomonoloji çalışmaları açısından oldukça önemli olan bu metin, Ayşe Meral çevirisiyle Albaraka Yayınları tarafından basıldı. Kitap hakkında dikkat çeken bir ayrıntı da Jacques Derrida’nın bu metin için yazdığı kapsamlı önsöz. Konuya meraklı okur için gözden kaçırılmaması gereken bu metni meraklısına hatırlatırız.
Eserlerinde Antonio Gramsci, Georg Simmel, Theodor Adorno, Hannah Arendt, Jacques Derrida gibi isimlerin izlerini takip edebildiğimiz bir düşünür olan Bauman’ın bu kitabından tanıtım bülteninde şöyle söz ediliyor: “Akışkan modernitenin gelmesiyle birlikte, üreticiler toplumu tüketiciler toplumuna dönüşmüştür. Bu yeni tüketim toplumunda, bireyler aynı anda hem metaların teşvikçisi hem de teşvik ettikleri metalar haline gelmişlerdir. Bunlar hem mal hem pazarlamacı, hem ürün hem seyyar satıcıdır. Hepsi, geleneksel olarak pazar terimiyle tanımlanan aynı sosyal alanda yaşarlar. Göz diktikleri sosyal ödülleri elde etmek için geçmeleri gereken sınav, kendilerini dikkatleri üzerlerine çekebilecek ürünler olarak yeniden biçimlendirmelerini gerektirir. Tüketicilerin metalara bu incelikli ve yaygın dönüşümü, tüketici toplumunun en önemli özelliğidir. Şu anda içinde yaşadığımız tüketiciler toplumunun gizli gerçeği, en derin ve en sıkı korunan sırrıdır.”
Metin, Tellekt Kitap tarafından, Kübra Oğuz çevirisiyle basıldı. Türkiye’de de fikirleri sıklıkla tartışılan Bauman’ın kitabını da bu hafta gündemimize aldık.
Behçet Necatigil, “Şiirinizin Tadına Geç Vardım, ‘Edebiyat ve Sanat Dünyasından Necatigil’e Mektuplar’”
Behçet Necatigil’in mektup kitapları dizisinin bir parçası olan bu metin, Yapı Kredi Yayınları tarafından basıldı. Edebiyat ve sanat dünyasından onlarca ismin yer aldığı derlemede, 1940’lı yıllardan itibaren Necatigil’e yazılmış mektuplar yer alıyor. Mektuplar Necatigil’in dostluklarının, kendinden önceki ve sonraki kuşaklarla ilişkilerinin yanı sıra dönemin edebiyatçılarının birbirleriyle fikir alışverişlerini, çalışma düzenlerini ve alışkanlıklarını da sergiliyor.
Tanıtım bülteninde kitaptan verilen örneklerden biri şöyle: Gülten Akın’dan Necatigil’e: “Son günlerde çalıştığım yerdeki bazı zorunlu ilgilerden duyduğum korku, tiksinme yalnız başıma altından kalkabileceğim ağırlığı aşmıştı. Size sığındım…”
8 dile çevrilen ve yayımlandığı ülkelerde büyük ilgi gören, “İşte Bunlar Hep Astronomi” dizisinin üçüncü kitabı olan bu metin, Domingo Kitap tarafından, Şiirsel Taş çevirisiyle basıldı. Metnin sayfa ve kapak uygulaması ise Bahadır Erşık’a ait.
Bu hafta çocuklar için gündeme aldığımız bu kitaptan tanıtım bülteninde şöyle söz ediliyor.
“Evrende kendini yalnız hissetmek mi? Unut Bunu !
Tek yapman gereken İşte Bunlar Hep Astronomi’nin kapağını kaldırmak.
Artık bir balondan uzay roketi yapabilir, uzaydaki en tuhaf galaksileri keşfedebilir ve evrenin neden kabaran bir üzümlü keki andırdığını anlayabilirsin.
Gökyüzüne dair büyüleyici gerçekler ve yıldızlar kadar parlak çizimleriyle İşte Bunlar Hep Astronomi tüm “aklı havadalar” için geliyor!”