Seçimlerden sonra kurun bir miktar serbest bırakılması ve 20 TL’nin altından 26 TL’nin üzerine gelmesi ile KKM hesaplarına ödenecek kur farkında büyük miktarlı bir artış olacağı bekleniyordu.
Şimdiye kadar Hazine ve MB’nin ayrı ayrı ödediği, bundan sonra ise tamamen MB tarafından ödenecek kur farklarının MB bilançosunda “zarar” olarak görüneceği ve bunun da para basılarak karşılanacağı açık… Enflasyondan kaçalım derken yine enflasyon yaratıcı bir sonuç!
PODCAST DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Fakat dün çıkan yeni tebliği hükümetin de KKM’den bir an önce kurtulma arayışında olduğunu gösteriyor. Resmi Gazete’de yayımlanan tebliği KKM’de vadesi dolan kısım için TL mevduata dönüştürme hedefi getiriliyor. Tebliğdeki önemli 4 unsuru şöyle sıralayabiliriz:
- Bankalara, TL'den açılan KKM'lerde % 50'lik TL vadeli mevduata çevirme yükümlülüğü getirildi.
- Dövizden açılan KKM'lerin vadeli TL hesabına çevrilmesi için % 5'lik hedef konuldu.
- Bankalar hedefi tutturamazsa aradaki fark kadar düşük faizli tahvil almak zorundalar.
- Döviz hesaplarına uygulanan zorunlu karşılık oranları da 4-6 puan artırıldı.
Merkez Bankası’nın kararları hem KKM’yi azaltmayı hem de brüt rezervleri artırmayı planlıyor. Rezerv artışı için bankalardaki döviz mevduatının karşılık oranları yükseltiliyor. Ekonomist Uğur Gürses, buradan “kabaca 7 milyar dolarlık rezerv artışı olabileceğini hesapladı.
Fakat asıl sorun TL mevduat faizlerinin çok düşüklüğü ve KKM’den TL vadeli mevduata dönüşümün nasıl teşvik edileceği?
KKM sahibi gerçek ve tüzel kişiler, TL mevduata dönüşüme nasıl ikna edilecek?
TL mevduat faizleri enflasyonun 30 – 40 puan altındayken vatandaş KKM’den çıkıp vadeli TL mevduata niye geçsin?
Bankaların bunu yapabilmek için tek enstrümanları var o da faiz artışı ile teşvik etmek. Bu uygulamanın başarılı olabilmesi için TL mevduata reel faiz vermeleri gerekecek. Vermeyen ucuz menkul kıymet tesisi ile cezalandırılacak. Böylece TL mevduat faizlerinin de bir miktar artışı hedeflenmiş oluyor. TCMB, kendisi politika (TL) faizini artıramadığı için, buna Erdoğan izin vermediği için yine yan yollara sapmış oluyor. Sıkılaştırma da politika faizi üzerinden değil mevduat faizleri üzerinden denenmiş oluyor.
Menkul kıymet tesisi ile zorlamak… Yine kuru faizi aynı anda kontrol etmek girişimi… Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, çok doğru bir tespit yapıyor: “Resmi Gazetede TCMB’den bankalara menkul kıymet tesisi, zorunlu karşılık ve TL’ye dönüşümün desteklenmesi hakkında yayımlanan tebliğler, yine faiz ve kurun birlikte kontrol edilmesinin yollarını arıyor ki dengeleri bozmadan mümkün olmuyor. Aynı zamanda sadeleşme sözde kalıyor.”
Bu yanıyla Nebati dönemi zihni sinir uygulamalarından kolay kurtulamayacağız gibi görülüyor. Yine de KKM’den kurtuluşun hükümetin gündeminde yakıcı, acil bir sorun olarak yer alması önemli.
Fakat bir başka boyutu var konunun… MB’nin yeni kararlarının mevduat faizlerinden artış sonucu vereceği beklenirken, Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’la görüşerek, şirketlerin krediye erişim sorununu ilettiği ve çözüm istediği haberleri var. Teyitli haberler değil ama olası…
Meselenin çatallaştığı yer de burası… MB, sıkılaştırmaya yönelirken Erdoğan gevşeme talep ediyor.
Ayşe Teyze ile Ali Rıza Bey Amca’nın parası
TL vadeli mevduat faizlerinde son bir iki ay içinde 15 – 20 puan düşmesinin önceki Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati döneminde başlayan tasarruf soygununun devamı anlamına geldiğini Kısa Dalga olarak birçok kez gündeme getirdik. MB’nin son kararlarının bu büyük tasarruf soygununu ne kadar önleyeceğini bekleyip göreceğiz. Son zamanlarda iktisatçılar da mevduat faizini artık sadece bir gösterge olarak hatırlatıp geçmeyi bıraktılar ve bu konunun büyük bir sorun alanı oluşturduğunu yazmaya başladılar.
Anısı sonsuz olsun ekonomi yazarı Güngör Uras (ki kendisiyle uzun yıllar birlikte çalışma fırsatım oldu. Geçtiğimiz Cuma günü anması yapıldı) ekonomi konularını Ali Rıza Bey Amca veya Ayşe Teyze adlı iki hayali karaktere anlatır gibi anlatırdı. Bu vesileyle kendisini de analım… İşte onun Ayşe Teyze’si ile Ali Rıza Bey Amca’sının tasarrufu yağmalanıyordu. İşin bu tarafına pek değil ama enflasyon bu kadar yüksek iken ve yükseliyorken TL mevduat faizlerinin düşmesinin yaratacağı sorunlara dikkat çekenler çoğaldı.
Ekonomim Yazanı Fatih Özatay, “Kısıtlar altında risklerle dans” başlıklı önemli yazısında ekonomideki “can yakıcı” sorunları sıraladıktan ve yeni ekonomi yönetiminin de yaptıklarından söz ettikten sonra, sözü hazırlığı süren yeni ekonomi programına getiriyor ve şöyle diyor:
“En başta söylenecek risk şu: Mevduat faizleri bunca düşmüşken, yani lira cinsinden tasarruf yapmak bu kadar caydırılıyorken bu program kendinden umulanı nasıl gerçekleştirecek? Dolayısıyla, bir olası patlama noktası, enflasyonun çok altındaki mevduat faizlerinin yaratacağı sorunlar…”
Gazeteci, ekonomi yazarı Barış Soydan da “TL Bombası” başlıklı yazısında bu konuyu ele alıyor ve özetle diyor ki:
“TL, elinde bulunduran için bir bombaya dönüşmüş durumda, atsan
atılmıyor, satsan satılmıyor. (…) Ortalama mevduat faizi Merkez Bankası’nın verilerine göre yüzde 27’ye inmiş durumda. Peki enflasyon kaç? Resmi enflasyon yüzde 48, gayri resmi enflasyon yüzde 100’ün üzerinde. Enflasyon bu kadar yüksekken paranızı mevduat faizine koymak erimesini göze almak demek. Dövize koyduğunuzda da durum değişmiyor. Ekonomi yönetimi doların 27 liranın üzerine geçmesine izin vermediği için paranız enflasyon karşısında yine eriyor. Kur korumalı mevduatta da durum farklı değil orada da faiz enflasyonun çok altında. Dolara kurulan baraj kur korumalı mevduatın getirisinin de enflasyonun altında kalmasına neden oluyor.
Borsa, anlayanlar için bir seçenek gibi. Ama çok yükseldi. Kar realizasyonları gelebilir
Otomobil alımı karlıydı, düzenleme geldi
Konut karlıydı fiyat artışı yavaşlıyor, kirada sınır var
TL’yi elinde tutsan değer kaybediyor
Mevduat yapsan değer kaybediyor
Gidip harcama yapmak en mantıklısı…
Peki ekonomi yönetimi bunu mu istiyordu?
TL’nin değerinin düşük tutulması enflasyonu azdırıyor.”
Evet, TL’yi elinde tutanın eli yanıyor ama Ali Rıza Bey Amca ile Ayşe Teyze’nin tasarrufu, alın teri, kefen parası, devlet bankalarında vadeli mevduat olarak duruyor, orada… Benim dikkat çektiğim de bundan sonraki kısım: Bu para orada alım gücünü kaybediyor ama birileri kazanıyor: O parayı ucuza kapatıp kredi olarak pazarlayan bankalar ve ucuz kredi olarak kullanan şirketler.
Çünkü, enflasyon diyelim 50 iken mevduatına yüzde 27 faiz alan nasıl kaybediyorsa, enflasyon yüzde 50 iken yüzde 30’dan kredi alan da kazanıyor demektir.
Ekonomiyi yönetmek, Erdoğan’a para bulmak olunca…
Gazeteci Recep Canpolat, teyitli olduğunu da belirterek, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in iki hafta kadar önce istifasını Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a sunduğunu yazdı. Konu, büyük yankı uyandırdı. Borsada düşüş hızlandı. Günün ilerleyen saatlerinde Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, haberin doğru olmadığını, “kasıtlı” yayıldığını duyurdu.
Tam olarak ne olup bitti, anlaşılamadı. Haberin yankı uyandırmasının nedeni, elbette beklenmesiydi; Şimşek, Erdoğan’la çalışamaz, yerel seçimler yaklaşırken Erdoğan, Şimşek’e enflasyonla mücadele programı filan uygulatmaz, Ağbal’a birkaç ay tahammül etti, Şimşek’e de çok uzun tahammül etmez tahminleri, yorumları, beklentileri…
Bir de şu var… Herkes de biliyor ki mevcut ekonomi yönetimi piyasalarda tam bir inisiyatif, tam bir yetki sahibi olduğu izlenimini veremiyor. Bunun en baş nedeni, politika faizindeki düşük artışın yarattığı söylenti…
“Erdoğan izin vermediği için ciddi ölçüde artıramıyorlar,
“Erdoğan yüzde 20’ye kadar artış izni verdi,
“Yüzde 25’e kadar verdi… “
Bu gibi söylentiler hem tam istediklerini yapamıyorlar, dolayısıyla iktidar içinde muhtemelen bir itişme yaşanıyordur yorumlarına yol açıyor hem de yeni ekonomi yönetiminin piyasalardaki itibarını aşındırıyor. Gazeteci Erdal Sağlam da konunun bu tarafına değinmiş. Yazısında şöyle diyor:
“Piyasalar artık yeni ekonomi yönetiminden somut adım atmasını bekliyor. Somut adım atılmadıkça bir yandan ‘yeni yönetimin kalıcı olmayacağı’ şüphesi ortaya çıkıyor, o nedenle de yeni ekonomi yönetiminin piyasa nezdindeki itibarı darbe yiyor.”
Sorun şu: Erdoğan ekonomiyi tamamen siyasetinin ihtiyaçlarına koşmak istiyor. Özetle ekonomi yönetimi demek, Türkiye’de bir süredir artık Erdoğan’ın projelerine, harcamalarına, onun ücret artışları üzerinden yapmak istediği dağıtımlara, onun teşviklerine, uluslararası operasyonlarına para yetiştirmek, ekonomide onun istediği tabloyu sağlamak, sürekli yüksek büyümeye odaklanmak demek. Bu motivasyonla birçok alan ihmal edildi, birçok alanda derin sıkıntılar birikti, stres oluştu. Şimdi yerel seçimler var. Hiç kimse Erdoğan’ın seçim planlarına aykırı işlere izin vereceğini beklemiyor. Peki bu böyleyse yeni ekonomi yönetimine ne kadar inisiyatif alanı açacak?
Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi yönetiminden beklentisi de belli… Faiz artırması filan değil, döviz bulmasını istiyor. Eğer döviz bulursa, kur yükselişi duracak, enflasyona geçişkenliği olmayacak, enflasyon kontrol altına alınacak, ödemeler dengesi krizinden uzaklaşılmış olacak.
İşte bu tablo nedeniyle yeni ekonomi yönetiminin geleceği hakkında, piyasalar, yatırımcılar diken üstünde gözüküyorlar.
Fakat biz vatandaşların bilmesi gereken şu: Eğer Şimşek - Gaye Erkan seviyesinde istifalar, görevden almalar olursa, bu, çok kritik gelişmelere yol açar. Türkiye’nin bir ödemeler dengesi krizinden kaçınması imkansızlaşabilir.