Kısa Dalga - Adalar'da minibüs isyanına bir ses de oyuncu ve senarist Levent Kazak'tan geldi.
Adalar'da yaşayan Kazak, ilçedeki minibüs sorunuyla ilgili İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu'na mektup yazdı.
Kazak, İmamoğlu’nun sürece dahil olmasını isteyerek ilçede yaşayanların görüşlerinin dikkate alınması gerektiğini söyledi.
Kazak’ın yazdığı mektubun tamamı şöyle:
Sayın Ekrem İmamoğlu’na ve Çok Sayın Kamuoyuna Açık Mektup,
"Bir adalı olarak, son günlerde kamuoyunu meşgul eden azman minibüs sorunuyla ilgili, halk ile kurumlar arasında düzgün bir iletişim kurulamadığı görüşündeyim. Yanlış bilgiler havada uçuşuyor, ortam buram buram provokasyon kokuyor. Sadece kamuoyunun değil, İBB tarafının da eksik bilgiye sahip olduğu düşünüyorum, ki aksi gerçekten kabul edilemez. Objektif olmakta zorlanacak dahi olsam, adalarda olan biteni mümkün mertebe kendi görüşlerimi ve düşüncelerimi dışarda bırakarak, kimse üzerine alınmasın, B’ye anlatır gibi aktaracağım. Önce sorunlardan en önemsiziyle, yani sorunun kendisi ile başlayacak, sonra da gelinen vahim noktaya geçeceğim.
Adaların ulaşım sorunu nedir, nereden kaynaklanıyor?
Tarih içinde uzun bir yolculuğa çıkabileceğiniz, doğasıyla, ormanlarıyla, yürüyüş ve bisiklet yolları, mimari zenginlikleri ile her gün kendi nüfusunun 4-5 katı kadar turist kabul eden Büyükada, ki bu 70-80 bin kişiye tekabül edebiliyor, özellikle yaz aylarında büyük sorunlar yaşıyor. Faytonların gidişinden sonra, sorunu elektrikli araçlarla çözmeye çalışan İBB, yaz aylarında ihtiyaç 10-15 katına çıkınca çaresiz kalıyor, hayat kilitleniyor. Turist sayısı arttıkça, evine ya da işine gitmek isteyen adalılar her gün 2-3 saat süren kuyruklarda beklemek zorunda kalıyor. Bu sorun deniz yolları için de geçerli; hafta sonları, özellikle bayramlarda gemiler ücretsiz olunca, rahat bir nefes almak için adalara gelen kalabalık adalıların çıkış ve girişlerini imkansız hale getiriyor. “Adalara gidin!” teşvikiyle ulaşımın bedava olması büyük sorunlar doğuruyor. En vahimi tuvalet sorunu. Mesela Büyükada’da bir adet umumi tuvalet var (rakam ile “1”, ingilizce “one”). Yaz aylarında Büyükada’da 50 bin kişiye bir tuvalet düşüyor ki, bu Guinness Dünya Rekorları Kitabı’na geçmeli. Şehrin betondan kaçmak isteyen ziyaretçiler, doğanın tam göbeğinde yürüyüş yapabilecekleri nadide bir alanı açık hava tuvaletine çevirmek zorunda kalıyor, ada halkı ise apartman girişlerini, aralıklarını, bahçelerini umumi hela olmaktan korumak için türlü yöntemler icat ediyorlar.
Bilmeyenler için söylüyorum, adalarda akülü bisiklet, motor türü şeyler kullanılabiliyor ama bunlar da yasal değil. Toplu taşıma çözüm olarak sunuluyor ama yetmiyor. Adayı çevreleyen Nizam ve Yılmaztürk caddeleri sözde cadde ama aslında küçük bir sokak genişliğindeler, adanın tabiatı gereği bazı noktalarda yol 3 metre genişliğine kadar daralabiliyor. Tüm adayı taşıyan bu daracık yolu adalılar, işe, alışverişe gidenler, dönenler, öğrenciler, bisikletliler, akülü bisikletliler, akülü motorlular, bir işten diğerine giden esnaflar, küçük elektrikli taksiler, küçük elektrikli otobüsler, elektrikli polis araçları, çöp kamyonları, diğer kamu araçları, köpekler, kediler, martılar, kirpiler, mamalara çöken kargalar, pazarcılar, sucular, korsan vasıtalar ve tabii ki her gün adaya ziyarete gelen 40-50 bin kişi paylaşıyor. Sığmıyoruz!
Peki bu soruna İBB’nin çözüm önerisi ne oldu?
İBB iyi niyetle bu sorunu çözmek istiyor. Şu andaki mevcut elektrikli (akülü) taksi ve elektrikli otobüs sistemi aslında çok iyi çalışıyor ama yaz nüfusu 100 binleri bulunca yapılacak hiçbir şey yok, yetmiyor. Faytonlar kalktıktan sonra gelen bu elektrikli araçlara dört senedir ruhsat alınamadı. Alternatif olarak (şimdilik) 12 adet azman minibüs getirildi. Bunlar eski Magirus’lara benzeyen, Sarıyer-Beşiktaş, Kartal-Pendik arası çalışan minibüslerin bire bir aynıları, fakat elektriklisi. Bu taşıtlar adayı tanımayan, adaya hiç adımını atmamış bir ekip tarafından onaylanmış belli ki.
Adalılar İBB’nin çözüm önerisine neden sıcak bakmıyor, bakamıyor?
En büyük neden, çözüm diye sunulanın bir çözüm olmaması. Bu azman minibüsler yollara sığmıyor, iki minibüs yan yana geçemiyor; eşyanın tabiatına aykırı, yukarıda tarifi yapılan yollara sığmıyorlar. Olmuyor. Geçerken tüm yayaları, bisikletlileri yolun dışına itmek zorundalar.
Çirkin değil, çok çirkinler. Şimdi çirkinlik izafidir diyen olacaktır ama bu onların güzelliği! Bu durum için geçerli değil bu laflar, ansiklopedide çirkinlik maddesine bakarsanız karşısında azman minibüs çıkar. Dünyaya sirayet eden bir çirkinlik.
Kapasiteleri cüsseleri ile aynı oranda değil, şu anda hizmet eden minik otobüslerin taşıma kapasitesi ile aynı, ikisi de 13 kişi. Fark yok. Ama hacim olarak onların tam üç katı.
Adalar bir yaya bölgesi, SİT alanı. Sadece turizm odaklı çözümler doğru değil, ada sakinlerinin yaşamlarını, düşüncelerini gözetmek, adanın tarihi, kültürel ve doğal yapısını koruyarak ilerlemek gerekiyor. Adaların yaşam kültürünü, ekosistemini ezerek geçilemez.
Protestolarda ne oldu?
İlk protestolara 16 bin nüfuslu ilçede (muhtemelen yazlıkçılar hariç) 5 bine yakın imza toplandı, protestolara 27 Mayıs’ta ara verildi ve olması gerektiği gibi ada kent konseyinde bir toplantı yapıldı. Adalıların, Adalar belediye başkanın katıldığı toplantıda İETT Genel Müdürü İrfan Demet, tuhaf ihaleler sonucu bu araçları almak zorunda kaldıklarını, adalıların herhangi bir itirazıyla karşılaşmayan, mevcut küçük otobüslerin tescillerini uzatmaya çalışacaklarını söyleyerek ulaşım konusunda bundan sonra hep beraber karar verileceğinin sözünü verdi ve minibüsleri geri çekti. Üç gün evveline kadar da her şey yolundaydı. Tam bayram öncesi İETT sözünü tutmadı ve bu azman minibüsleri tekrar çalıştırmaya başladı. Protestolar yine başlayınca hiç olmaması gereken oldu ve İETT çevik kuvvetle halkı karşı karşıya getirdi. Adalılar bayramın ilk gününden beri gözaltına alınıyor, dayak yiyor. Bugün darp raporu alanlar var. Adalar belediyesi ise tam olarak halk ile İBB arasında kalmış durumda, hareket edemiyor.
Sonsöz:
Sayın İmamoğlu,
Sürekli telaffuz edilen değişim rüzgârlarının lafta kalmamasına, bu esintiyi yaşamlarımızda da hissetmeye ihtiyacımız var. Adanın geleceğini belirleyecek böylesi kritik bir kararda Adalılar da söz sahibi olmalı ve katılımcılık esasına göre hareket edilmelidir. İETT verdiği sözü tutmalı, halk ile çevik kuvveti karşı karşıya getiren bu provokasyona son vermelidir. Ada halkının bir “istemezük!” tavrı sergilediği, bunun entel/dantel söylemden ibaret olduğu yanılgısından kurtulup, araçla amacın yer değiştirmesine izin verilmemelidir. Esas niyeti unutup araçlara yönelim hastalığından tez vakitte kurtulmamız gerekir. Adalılar gayet rasyonel, çözüm odaklı, doğayla uyumlu bir yaklaşım sunmakta ve bunu dışardan yapılan bir gözlem ile değil, içerde yaşayarak söylediğimi eklemek isterim. Yaşanan bu iletişim bozukluğunun ve dahi İETT’nin yürüttüğü bu berbat bir kriz yönetim politikasının ivedilikle son bulması gerekir. Sorunu yaşayan ile otoritenin bir araya gelip çözüm araması, sadece adaların değil, tüm ülkenin geleceğini olumlu yönde etkiler, zıplatır. Adaların bu konuda örnek olmasını, sizden sürece bizzat katılıp, bu sorunun diyalogla çözülmesine önayak olmanızı rica ediyoruz. Teşekkür ederiz."