Orta Avrupa ülkesi Macaristan'da düzenlenen seçimlerde, otoriterlikle eleştirilen Başbakan Viktor Orban'a karşı altı muhalefet partisinin çıkardığı ortak aday Peter Marki-Zay ağır bir yenilgi aldı. Öyle ki, Orban'a karşı ilk kez ortak adayla yarışan muhalefet partileri, seçimi kazanmak bir yana, 2018'de aldıkları toplam oyun altına düştü; parlamentodaki sandalye sayısı da azaldı.
Peki bu sonuçların arka planı ne? Muhalefet ittifakı, aday tercihinde ve kampanya stratejisinde ne hata yaptı?
'SEÇMEN ORTAK ADAYA YÖNLENDİRİLEMEDİ'
Uzun yıllardır Budapeşte'de yaşayan gazeteci Tarık Demirkan'a göre, bu sonucun tek sebebi muhalefet partilerinin dile getirdiği gibi 'seçim sisteminin demokratik olmaması' veya 'maddi imkânların bulunmaması' değil. Demirkan, BBC Türkçe için kaleme aldığı analizde, hem ittifakta yer alan sağ ve sol partilerin seçmenlerini ortak adaya yeterince yönlendiremediğini, hem de muhalefet liderleri arasındaki uyumsuzluğun etkiyi azalttığını vurguluyor.
'JOBBIK SEÇMENİ ORTAK ADAY NEDENİYLE PARTİYİ CEZALANDIRDI'
Buna göre, bir zamanlar ülkenin ikinci büyük partisi olan radikal sağcı Jobbik, sol partilerin de yer aldığı ittifakı seçmenine yeterince anlatamadı. Jobbik tabanının sol partilerle iş birliğine sıcak bakmadığı sinyallerinin parti üst yönetimi tarafından ciddiye alınmadığını belirten Demirkan, "Sonuçta 3 Nisan'da sandıktan çıkan büyük hezimet, Jobbik tabanının parti yönetimini cezalandırdığını ortaya koydu; Jobbik partisinin güçlü olduğu bölgelerden ortak muhalefete yeteri kadar destek gelmemişti" ifadelerini kullandı.
'SOL PARTİLER DE JOBBIK ADAYLARINA DESTEK VERMEDİ'
Demirkan, "Elbette partiler arasındaki "kan uyuşmazlığı" tartışması sadece Jobbik seçmeni ile sınırlı değil. Sol partilerin seçmenleri arasından da ortak listelerdeki Jobbik adaylarına oy çıkmadığı kanısı çok yaygın. Sonuçta muhalefet partileri bir önceki seçimlerde tek tek aldıkları oy miktarı ile karşılaştırıldığında 2022 seçimlerinde ittifak olarak tam bir milyon daha az oy aldı. Yani siyaset aritmetiğinde 5+1=6 sonucunu vermedi, partilerin tabanlarının hazımsızlığı toplam oyları artırmadı, tersine azalttı" diye yazdı.
'ADAY, DENETİMSİZ BİR SÜREÇLE BELİRLENDİ'
Macaristan'da muhalefetin ortak aday belirleme sürecinde demokratik olmak adına uyguladığı ön seçimlerin de 'denetimsiz bir aday belirleme süreci'ne dönüştüğünü belirten Demirkan, "Bu yöntemle muhalefetin ortak adayı haline gelen Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı çok tartışıldı. Kampanya sürecindeki hataları, yanlış açıklamaları nedeniyle birçok kez seçmenden özür dilemesi, muhalefetin Orban karşısındaki başbakan adayının ağırlığını azalttı" ifadelerini kullandı.
'KENDİ ARASINDA BİLE ANLAŞAMAYAN BİR MUHALEFET'
Demirkan'a göre, muhalefet liderleri arasındaki uyumsuzluk da seçmende güvensizlik yarattı:
"Muhalefet liderleri ön seçim sürecinden başlayarak, seçim kampanyası boyunca bir türlü kendi aralarında bir koordinasyon oluşturamadılar. Pek çok kez aynı konuda farklı görüşler dile getirildi. Elbette bu farklılıkların temelinde partilerin farklı ideolojilere dayalı politikalarının birbirinden hayli uzak olması yatıyordu. Ama muhalefet liderlerinin seçim gafları sadece bunlarla açıklanabilecek türden değil.
Ülkeyi birlikte yönetmeye, ağır memleket sorunlarını çözmeye aday liderlerin belli bir konuda birbirinden farklılıklar içeren açıklamalar yapması seçmende elbette güvensizlik yarattı. Muhalefet liderleri bunun farkına vardıklarında tamamen geri plana çekilip kampanyanın görünürdeki temsil yüzünü sadece Peter Marki-Zay'a bıraktılar, ancak muhalefetin ortak başbakan adayının her konuda bol bol açıklama yapması ve bunların bir kısmının muhalefetin bileşenleri tarafından savunulamaması sorunlara neden oldu.
Seçim kampanyası boyunca zaman zaman muhalefet liderleri alttan alta diğer liderleri eleştiren açıklamalar da yaptılar. Bu ise seçmenin "kendi arasında bile anlaşamayan" partilere duyduğu güveni azalttı."
'UKRAYNA SAVAŞINDA REFLEKS GÖSTERİLEMEDİ'
Orban'ın Ukrayna'daki savaşı kampanya sürecinde kendi lehine çevirebildiğini, muhalefetin ise bu konuda gelen eleştirilere karşı savunma stratejisinin ötesine geçemediğini belirten Demirkan, "Negatif seçim kampanyası mı, program ağırlıklı pozitif kampanya mı?" sorusunu da şöyle yanıtladı:
"Muhalefetin başarısızlığında belki de en önemli unsurlardan biri kampanyanın üzerine oturtulduğu ana ilkeydi. Viktor Orban'ın sadece seçimlerde de değil, yıllardır her fırsatta sürdürdüğü kampanyaların en temel özelliği halkı bölen, düşman yaratan, toplumu kamplara ayıran 'negatif' kampanyalar olmasıydı.
Bu kampanyalar karşı tarafı aşağılayan, zan altında bırakan, güvenilmezlik kuşkuları yaratan, farklılıkları dışlayan ve sonuçta kendi taraftarlarının saflarını, yaratılan korku çemberinde sıkılaştırmayı hedefleyen çalışmalardı.
'DERLİ TOPLU BİR İKTİDAR PROGRAMI OLUŞTURULAMADI'
Muhalefet son seçim kampanyasında Orban'ı kendi silahıyla vurmayı denedi. Birleşik muhalefetin tüm seçim faaliyetleri Orban rejiminin olumsuzlukları ve yolsuzluk, hırsızlık iddiaları üzerine kuruldu. Muhalefet iktidara gelirse neyi nasıl yapacağı üzerine derli toplu bir program ortaya koyamadı. Elbette Orban'ın da sunduğu hiçbir program yoktu ama onun güvencesi, masaya koyduğu yıllardır denenen, sınanan kendi şahsıydı. Muhalefet ise bir kumar oynadı, Orban'ı eleştirmekten başka yapacaklarıyla ilgili masaya somut bir dayanak sunamadı.
Bu ise birbirinden ayrı kamplar halinde, kendi gerçeklerini yaşayan kesimleri birbirine yakınlaştırmaktan, henüz kararsız seçmeni ikna etmekten, toplumu bütünleştirmekten ziyade ayrışmayı derinleştirdi ve bundan kazançlı çıkan da, bu işi çok daha iyi yapan Viktor Orban oldu."