MEHVEŞ EVİN
Kabus geri mi dönüyor? Yoksa zaten hiç mi gitmedi? Yenikapı ve Zeytinburnu’nda denizde görülen kirlilik, geçen yılki gibi bir müsilaj faciası endişesine yol açtı. TBMM Müsilaj Araştırma Komisyonu’nun (Marmara Denizi Olmak Üzere Denizlerimizdeki Müsilaj Sorununun Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Araştırma Komisyonu) dört aylık çalışma sonrasında sunduğu rapor, denizlerimizdeki kirlenmenin neden ve çözümlerine dair eksikliklerle dolu.
Sevinç - Erdal İnönü Vakfı’nın yürüttüğü MAREM (Marmara Environmental Monitoring) Proje Lideri, Hidrobiyolog M. Levent Artüz, konunun en ehil isimlerinden. Artüz, hem “Müsilaj raporu”nu hem de Karadeniz’deki sıcaklık artışına dair sorularımızı Kısa Dalga için cevaplandırdı. Raporda müsilaja neden olan asıl sorunların es geçildiğini, Ergene deniz deşarjına değinilmediğini söyleyen Artüz, Karadeniz’in de Marmara gibi yok olma sürecine girdiğine dikkat çekti.
Sayın Artüz, TBMM Müsilaj Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı raporu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rapordan edindiğim izlenim açıkçası “dağın fare doğurduğu” yönünde! Yaşadığım hayal kırıklığının sebebi, sonunda geç olsa da, TBMM işe el attı diye beslediğim umuttan olsa gerek!
400 sayfa, 157 maddeden oluşan bu raporun nesine değineyim? Müsilajın ana sebepleri es geçilmiş; iş ağırlıkla iklim değişikliğine bağlanmış; Karadeniz’in fazla gelen su bütçesi dolayısı ile çok ciddi bir akıntı rejimine sahip bu denizimizde “durgunluk” gibi bir bahane ortaya atılmış; bunca zamandır yapılmış olan yanlış uygulamalar es geçilip, bundan sonra kirletilmemesi konusunda sadece genel dilekler dile getirilmiş.
Yani sanırsınız bugüne kadar hiçbir suçlu yok, suç ağırlıkla küresel veya değiştiremeyeceğimiz coğrafi/jeolojik yapının eseri!
Rapordaki başka önemli eksiklikler var mı?
Marmara Denizi’nin bağrına saplanan bir hançer olan Ergene Deşarjı’nın da raporda yer almamış olması çok ciddi ve umut kırıcı bir eksiklik. Yerleşim büyüklüğü ve nüfus bakımından en büyük payı kapsayan İstanbul megapolünün sorunlarının bugüne kadar neden halledilmeyip, bugünlere gelindiğinin irdelenmemesi de bir başka bir eksiklik.
Somut bir önermenin yer almadığı, 157 maddenin çoğunun zaten ilgili bakanlıkların temel görevleri olan unsurların “yapılsın” diye tavsiye edildiği bir metin söz konusu rapor.
Açıkçası, metne bakıldığında ilk çıkan sonuç, ilgili bakanlıkların görevlerini yapmadıkları ve komisyon tarafından nazikçe görevlerini yapmaya çağırıldıkları yönünde!
Rapor, denizlerimizin kurtarılması adına size umut verdi mi?
Esasında bu raporu tek başına değil, mutlaka söz konusu komisyonun diğer üyelerinin bu metne olan şerhleri ile birlikte değerlendirmek gerek. Bildiğim kadarı ile komisyonun bir bölümü bu raporda yazan unsurlara katılmıyor. Ben, söz konusu şerhler olmadan söz konusu raporun komisyonun değil, komisyonun sadece bir bölümünün yaklaşımı olarak algılıyorum.
Tüm bu belirttiklerimin bağlamında, tümü ile bize ait bu denizimizin korunup, sakınılacağı ile ilgili umutlarım açıkçası ciddi anlamda sönüyor.
Karadeniz'de deniz suyu yüzeyi sıcaklığının önceki yıla göre 2 derece yükseldiği açıklandı. Bu sıcaklık artışı neden kaynaklanıyor?
Deniz suyu sıcaklıklarının normal atmosferik şartlar dışında artışının temel sebebi, güneş ışınlarının absorbsiyonunda deniz suyunun davranışı olarak ortaya çıkar. Yani arıtılmamış ve/veya yeterli arıtılmamış atıkların yarattığı askıda katı maddeye bağlı bulanıklık, hem güneş ışınlarının daha derine ulaşmasını engeller, hem de tıpkı güneşin altındaki koyu renk kaptaki suyun ısınması gibi, deniz suyu yüzey sıcaklıklarının artmasına neden olur. Bu bağlamda çokça yapıldığı gibi deniz ortamını leğenin içindeki su olarak algılamamak gerek. Deniz ortamı ele alındığında bu durum “deniz suyu sıcaklıklarında artış” olarak nitelenemez, bu deniz suyu yüzey sıcaklıklarında artıştır.
İkinci ve esas unsur, varsa yüzey suyunda sıcaklık artışlarının uzun dönemli olarak incelenmesi ve ona göre modellenmesi gereğidir. Ancak bu uzun dönem ölçüm sonuçlarının ortalama değerleri üzerinden sağlıklı bir kanıya varabiliriz.
Bu bağlamda, ilk sırada Marmara Denizi olmak üzere, bizi çevreleyen farklı karakterdeki denizlerde özellikle üst tabaka ve yüzey deniz suyu sıcaklıklarında, bulanıklığa bağlı sıcaklık artışlarında ciddi yükselmeler gözlendiği biliniyor.
Yüzey suyu sıcaklık artışlarının deniz ekosistemine etkisi nedir? Sıcaklık artışı, Marmara gibi Karadeniz'in de 'çöküşü'ne işaret mi?
Sudaki sıcaklık artışının akut etkilerinin başında, gazların deniz ortamında çözünebilirlik şartları, yani tuzluluk ve sıcaklık artışı ile ters orantılı olarak, canlıların yaşamlarını sürdürüp, üreyip çoğalabilecekleri ana unsur olan suda çözünmüş oksijen miktarında azalma geliyor.
Karadeniz kendi iç dinamikleri bakımından ciddi kirlilik yükü altında bulunduğu kadar, Marmara Denizi’nin aşırı kirletilmesinden de çok büyük bir oranda etkilenen bir deniz. Özellikle Karadeniz biyoçeşitliliği, bu denizin kendi iç dinamiklerinden daha fazla, Marmara Denizi’nin kirletilmesinden etkileniyor.
Özellikle 2020 senesinin Aralık ayında devreye giren, Ege Denizi’ne akan dünyanın en kirli akarsularından biri olan Ergene Nehri’nin kirletici unsurlarına 50 kilometre yol kat ettirip, Tekirdağ/Yenice açıklarından yine Marmara Denizi’ne, derin deniz deşarjı adı altında, 47.5 metre derine basmaya başlanması ile Karadeniz’in de aynı Marmara Denizi gibi yok olma sürecine girdiğini söyleyebiliriz.
Acilen ne yapılmalı?
Acilen yapılması gereken tek bir şey var. O da doğal ortamları “alıcı ortam” olarak kullanmamak. Yani yönetmeliklere girmiş olan “bertaraf” kelimesi yerine atıkları arıtmak, geri kazanmak. Derin deniz deşarjı gibi saçma isimler uydurmadan, “deşarj” kelimesini mevzuattan çıkartmak.