Nilay Örnek anlatıyor: Bizim büyük muhalefetsizliğimiz

Kitap - Konuk - Kahve'nin konuğu Nilay Örnek: “Herkes cinnetini başkasında geçiriyor. Bir sıkışmışlık var. İçimize sindiremediğimiz bir sıkışmışlık. Bir bedel ödüyoruz ama bu bedel bizim yaptığımızın bir şeyin karşılığı değil. Yapmadığımız bir şeyin, şeylerin vergisini ödüyoruz. Ödedikçe de bitmiyor, ilerisi görünmüyor. İş yerinde sinirlenip evde karısını döven korkak adamlar misali, hemen her birimiz cinnetimizi başkasında geçiriyoruz.”

Yeşim Özdemir’in hazırlayıp sunduğu 3K: Kitap-Konuk-Kahve programının bu haftaki konuğu Gazeteci-Yazar Nilay Örnek…

Uzun yıllar medyada birçok farklı alanda çalışan Nilay Örnek şimdilerde “Nasıl Olunur?” podcast serisiyle geniş kitlelere ulaşıyor. Kafa Dergisi’nde “İyi Şeyler Kafası” köşesine devam ediyor. Ve yine çeşitli alanlarda içerikler üretmeye devam ediyor.

“Bütün İyiler Biraz Küskündür” kapağıyla Cannes’da…

2017 yılında Artemis Yayınları’ndan çıkan ilk kitabı “Bütün İyiler Biraz Küskündür”ün ardından, 2019 yılında ikinci deneme kitabı olan “Her Umut Ortak Arar” yine Artemis Yayınları’ndan çıkıyor…

Her iki kitabında da kapak tasarımları öne çıkan yazarın “Bütün İyiler Biraz Küskündür” kitap kapağı özel tasarımıyla Cannes’da yarışıyor ve Gümüş Ödülü’ne layık görülüyor. Kitabın tasarımcıları Yiğit Karagöz ve Uğurcan Ağaoğlu…

Editörlüğünü İclal Aydın’ın yaptığı “Bütün İyiler Biraz Küskündür” kitabında, yazarın değimiyle Türkiye’deki “gerçek iyilerin” küskünlüklerine odaklanan Nilay Örnek, okurlarla yoğun bir “duygudaşlık” paylaşıyor.

“Çoğumuzun kalbi kırık ve bu bizi yavaşlatıyor”

Programın konsepti gereği yazarların, kitaplarından kısa bir alıntı okudukları bölümde Örnek, alıntısını “Bütün İyiler Biraz Küskündür” kitabından yapıyor:

“…Ülke insanı yaş gününü kutlarken bile utandırıyor. Şöyle doya doya ‘iyi ki doğdun’ ya da ‘iyi ki doğdum’ dedirtmiyor. 20 yaşındaki kızını bir saldırıda kaybeden annenin mektubunu okuyordum geçenlerde. ‘Temmuz aylarını hiç sevmem’ diyordu. Neler yaşıyoruz ki insanı Temmuz’a bile küstürüyor. Oysa insan Temmuz’a küser mi? Sanki bütün kötü dönemlerden ortaya karışık bir şeylerler yapılmış da bize yaşatılıyor. Darbe teşebbüsü de görüyoruz, Lale Devri de. Ortaçağ aklını da yaşıyoruz, Orwell’in 1984’ünün içinden de geçiyoruz. ‘Bir çocuğunun sorumluluğunu alabilir miyim’ diye on düşünüp bin tartarken kahretsin ‘onlarca çocuk bana emanetmiş gibi’ de hissedebiliyoruz. Bir gün zeytin ağaçlarına sahip çıkmak zorundayız, diğer gün bu ülkenin tecavüz edilen çocuklarına. Bir gün haksız yere cezaevinde olduğunu düşündüğümüz gazeteci arkadaşlarımız için orada olmak zorundayız. Diğer gün şortla gezdiği için dayak yiyen bir genç kız için…
İlerlemek bir yana uyanık kalmazsak elimizdeki her şeyi kaybedecek gibiyiz. Peki Napıcaz? Çoğumuzun kalbi kırık ve bu bizi yavaşlatıyor... Ayrıldık, ayrıştık, yıprandık, işsiz, mesleksiz, huzursuz, kimi zaman kahkahasız, kimi zaman umutsuz kaldık. Peki ne yapacağız? Belki de önümüze bakıp önce, fark yaratabileceğimiz en yakınımızdaki durumla başlayacağız! Gülmekle başlayıp çabalayacağız. Atmosfer, en sıradanı, en su yüzüne çıkanı, en hoyratı alkışlarken ve bizler pasif agresif bu akışı izlerken, Türkiye
de bütün gerçek iyilerin, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışanların kalbine birer leke düşüyor. İşte bu kitap da bir nevi benim memleket derdim, benim anlama çabam, olan bitenden kaçarken sığındığım bazı insan-limanlar ve benim çözüm önerilerim…”

“Samimiyetsizlik beni çok yorar”

“Bütün İyiler Biraz Küskündür” kitabında, sosyal medyada sürekli paylaşılan “unutmadık” etiketiyle ilgili bir yazıdan; “Her gün bir ‘unutmadık’ isyanı ya da ‘unutmayacağız’ sözüyle hatırlıyoruz aslında unuttuklarımızı. Nasıl ki ayrılık da sevdaya dahilse bir şey yapmamak da unutmaya dahildir herhalde, belki. Meğer ne hafızamız varmış kardeşim. Her gün sosyal medyada bir başka ‘unutma’ ya da ‘unutmadık’ var. Sosyal medyada karalar bağlıyoruz ama Soma’yı 365’in en az 300 gününde anmadık. Kimseye yardım etmedik, sorumluların ya da tekme atanların ceza alması için tveet atmaktan başka bir şey yapmadık. Bence biraz unuttuk. Hakkında ‘unutmadık’ yazdığımız pek çok şey gibi…” alıntı aktaran Yeşim Özdemir’e, Nilay Örnek şöyle cevap veriyor:

“Samimiyetsizlikten, vasatlıktan, vasatlığın yüceltilmesinden, keskin-kesin sözler söyleyenlerin bir şey zannedilmesinden o kadar yoruldum ve o kadar sıkıldım ki. ‘Unutmadık’ yalanından da çok sıkılıyorum. Samimiyetsizlik beni çok yorar. Bunu da samimiyetsiz buluyorum. Hani işte ‘unutmadık’ vs. Kardeşim yani unuttun, unuttun. Böyle bir şey yazmana da gerek yok kimse sana onun hesabını sormuyor. Unuttun yani. Bunu kabullenip bir şeyler yapmalıyız. Ben çok iyisini yapıyorum demiyorum. Ama en azından ‘unutmadık, ben süperim, şahaneyim, en büyük direnişçi benim’ diye apoletler takıp gezmiyorum. Bunun hatalı olduğunu düşünüyorum.”

“Sevgisizlik çok yer kaplıyor”

2019 yılında Artemis Yayınları tarafından basılan ikinci kitabı “Her Umut Ortak Arar” kitabının kapak tasarımı da ilk kitabı gibi beğeni topluyor. Kitabın kapak tasarımı Uğurcan Ataoğlu ve Sadi Tekin’e ait.

İkinci kitabı “Her Umut Ortak Arar”da da deneme yazılarıyla bireysel ve toplumsal sorunlara odaklanan Nilay Örnek, kitabında “Sevgisizlik çok yer kaplıyor” başlıklı yazısında, eleştiri kültürünün bozulmasına ilişkin şu satırları yazıyor:

“…Koca bir eleştiri kültürünü iki kavrama indirgedik: ‘Beğendim-Beğenmedim’

Her şeyin ‘iyi-kötü’ gibi basit kriterlerle değerlendirildiği, her şeye olumsuzla giriş yapılan sığ ortam, iş üretenin doğru eleştiri almasını da engelliyor. Her şey ya ‘çok kötü’ ya ‘çok iyi' deniliyor, arası yokmuş gibi… Hemen her iş, binlerce olumsuz bileşen içinde, negatif bir ortamda yapıldığından en küçük bir eleştiriye, yararlı uyarıya bile zihinler kapanıyor, tepkisellik artıyor. Eleştirilerimizi yitirdik. Laf sokmayı eleştiri, sloganı düşünce, tacizi yorum, kabalığı tepki zanneder olduk.”

Nilay Örnek konuya ilişkin “Sevgisizlik çok yer kaplıyor” diyor ve ekliyor:

“Beğenimizi sunmakta cömert insanlar değiliz. Belki yüz yüze geldiğimizde ya da direkt mesajlardan biraz daha cömertiz de ortalamada değiliz. Bir restoranda gittiniz onu beğendiğinizde oturup da Foursquare’a ya da onun gibi bir sosyal medya aracına döşenmiyorsunuz. ‘Ay çok beğendim, çok güzeldi, şöyleydi, böyleydi.’ İnstagram’a da döşenmiyorsunuz. ‘Parasını verdim, kalktım. Zaten hak ettiğim oydu’ diyorsunuz. Ama kötü bir şeyin zerresini gördüğünüzde oturuyorsunuz, oraya yazıyorsunuz, buraya yazıyorsunuz. Ve hep negatifler kalıyor. Pozitif bir şeyler yazılı olarak kalmıyor.”

“Bizim büyük muhalefetsizliğimiz”

“Bizim büyük muhalefetsizliğimiz” başlıklı yazısında toplumdaki yersiz öfke patlamalarına değinen Örnek, şöyle yazıyor:

“Herkes cinnetini başkasında geçiriyor. Bir sıkışmışlık var. İçimize sindiremediğimiz bir sıkışmışlık. Bir bedel ödüyoruz ama bu bedel bizim yaptığımızın bir şeyin karşılığı değil. Yapmadığımız bir şeyin, şeylerin vergisini ödüyoruz. Ödedikçe de bitmiyor, ilerisi görünmüyor. İş yerinde sinirlenip evde karısını döven korkak adamlar misali, hemen her birimiz cinnetimizi başkasında geçiriyoruz.”

Bu satırlara ilişkin yorumu sorulduğunda ise Örnek şöyle cevaplıyor:

“Şimdi, bugün aç; sanki erken emeklilik gerçekten gelecek kuşaklar için iyi bir şey değil. Ama bunun suçlusu erkenden emekli olmak isteyenler ve olanlar mı? Y ada memur zammı. Çok küçük, yüzde yirmibeş, hadi karar versinler ertesi gün yüzde otuz, hadi iki gün sonra karar verseler yüzde elli olsa kime yarar. Ama öğretmenler avukatalara, avukatlar doktorlara mı kızmalı? ‘O bizden fazla alıyor da öyle de böyle de.’ Hakikaten herkes başkasında suçu ararken, cinnetini başkasında geçirirken asıl hedefe hiç bir şey söylemiyor. Kardeşim bunun sorumlusu ben miyim, o mu, bu mu? Yani gerçek hedefi bir belirle ona kız, kızacağına kız…”

Yayında, kitaplarında da sık sık değindiği diğer meselelere değinen Nilay Örnek, yoğun çalışma temposu içinde, yeni kitap çalışmalarının olduğununun da müjdesini veriyor…

PODCASTİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ

Söyleşi Haberleri