CHP İstanbul Milletvekili Oğuz Kaan Salıcı, TBMM Genel Kurulu’nda Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı kurulmasını öngören kanun teklifi üzerinde söz aldı. Konuşmasında İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan Salıcı, “Filistinlileri önce yerinden eden, güvenli bölge ilan ettiği Refah şehrinde de sivillerin kaldığı çadırları bombalayan ‘Terörle mücadele ediyorum’ diyerek dünyayı enayi yerine koyan Netanyahu yönetimi soykırım, savaş ve insanlığa karşı suçların failidir; er ya da geç bu suçlardan yargılanacaklardır. İsrail’le ilişkileri ırkçıların yer aldığı Netanyahu’nun şahin savaş kabinesiyle düzeltenler, Avrupa’dan Filistin devletini tanımalarını açık açık isteyemeyenler, İsrail’le ticareti kısıtlamak için 15 bin çocuğun ölmesini ve seçim yenilgisini bekleyenler Filistin’de iki devletli adil bir çözüme katkı sunma noktasında son derece yetersiz kalmışlardır” dedi.
İspanya, Norveç ve İrlanda’nın Filistin devletini tanıma kararının son derece sevindirici olduğunu belirten Salıcı, “Slovenya’dan, Malta’dan, Portekiz’den de Filistin’i tanıyacakları yönünde olumlu mesajlar gelmektedir” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Teşkilatı Vakfı kurulmasına ilişkin kanun teklifini eleştiren Salıcı, “Dünyanın gündemi Filistin’ken Türkiye’de Dışişlerinin şirketleşmeyi konuşması son derece trajikomiktir. ‘Dışişleri Teşkilatı Vakfı’ adıyla gizlenen istek ‘Dışişleri anonim şirketi’dir. Bu yasa teklifinin ilk amacı birilerine kaynak aktarma çabasıdır. İkinci amaç ise alternatif Dışişleri bürokrasisi yaratma ve partizan diplomatlarla kadrolaşma çabasıdır” dedi.
“Dışişlerini zaten SETA’cı bakan yardımcıları atayarak vakfa çevirdiniz”
Salıcı, şunları söyledi:
“Dışişlerini zaten SETA’cı bakan yardımcıları atayarak vakfa çevirdiniz. Türkiye Maarif Vakfını kurdunuz, vakfa bakanlıktan bütçe aktararak Sayıştay denetimindeki kaynağı dışarı çıkardınız. Daha dün gece Maarif Vakfına Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden 5,7 milyar lira aktardınız. Eğer Dışişleri Vakfını illa kuracaksanız Hazine’den para aktarmakla uğraşmayın, devletin parası bu defa Hazine’de kalsın. Zaten SETA’nın yöneticileri başkan yardımcısı, Avrupa Birliği de SETA’yı fonluyor; vakfı illa kuracaksanız kaynağı da SETA’dan aktarın. Devleti temsil eden Dışişlerine TÜGVA, TÜRGEV, Ensar muamelesi yapmayın. Türk Dışişleri beş yüz yıla dayanan hariciye geleneğiyle sayısız başarılara imza atmış bir kurumdur.”
Türkiye’nin bir Dışişleri Vakfına ihtiyacı olmadığını söyleyen Salıcı, “Ama neye ihtiyacı vardır onu söyleyeyim: Yurt dışına sattığımız savunma sanayisi ürünlerimizin takibini yapacak bir mekanizmaya ihtiyacı vardır” dedi.
"Satılan silahların takibini yapacak mekanizma gerekli"
Savunma sanayi ihracatının geçen yıl 5,5 milyar dolara yükseldiğini bundan memnuniyet duyduklarını belirten Salıcı, ancak ihracat yapıldıktan sonra o ürünlerin takibini yapacak bir yapı kurulması gerektiğini belirtti. Salıcı, Hamas’ın 7 Ekim'de İsrail'e düzenlediği saldırılarında Türkiye’de üretilen insansız hava araçlarının kullanılması örneğini de verdiği konuşmasında şunları dile getirdi:
“Hamas’ın yayınladığı videolarda Türkiye’de kurulu Assuva Savunma Sanayi şirketi tarafından üretilen Proton Elic RB-128 model insansız hava araçları kullandığını gördük; buyurun fotoğrafı. Türkiye’de, İstanbul’da üretilmiş, biz üretmişiz, Hamas bunu saldırılarda kullanmış. Bu da propaganda videosundan alınmış olan bir fotoğraf. Şirketin sahibi Remzi Başbuğ da bunu kabul ediyor ve diyor ki ‘Dronenun Hamas’ın eline nasıl ulaştığını ben bilemem. Ben 30’dan fazla ülkeye ihracat yapıyorum, Kore’deki müşterimiz gelir, bizden 40 tane alır, gider. Biz bunu Kore’de satacağını düşünerek veririz.’ Doğru. Peki, Kore’deki müşteri bunu alıp Kore dışında satarsa ne olacak örnekte olduğu gibi? Bilemiyoruz, ne olacağını bilemiyoruz. Başka ne diyor firmanın sahibi? ‘Adam satın aldıktan sonra üzerine silah koyabilir’ diyor. Türkiye’den satılan yani firmanın Kore’ye sattığı üzerinde silah olan, mühimmat olan bir hava aracı değil. Doğru mu? Doğru. Kore’ye sattım, Hamas’a gitti, üzerine roket taktı, İsrail’i vurdu. Bizim bu işte bir sorumluluğumuz var mı?
“Sakız satar gibi silah satılmaz”
Silah satışı sakız satışına benzemez, öyle sakız satar gibi silah satılmaz. Diyelim ki yabancı bir ülkeye sattın, sonra o da başkasına sattı, bu da bir düşman unsurunun eline geçti, o da bizim sınırımızı, yurt dışındaki üslerimizi ya da bizim elçiliğimizi vurdu; ne olacak, bunun hesabını kim verecek? Eğer böyle bir durumla -bunu bir uyarı olarak kabul edin- karşılaşırsak, muhtelif boşluklardan kaynaklı böyle bir durumla karşılaşırsak sizi orada oturtmazlar. Eğer böyle bir durumla karşılaşırsak o nedenle ya da bu nedenle kontrolü yapılmadığı için Türkiye’den yapılan bir silah satışı modifiye edilerek başka bir gerekçeyle eğer dönüp bizim güçlerimizi, elçiliğimizi, sınırımızı, askerimizi vurursa bunun altında kalırsınız.
“Kendi ürettiğimiz silahın bizi vurmamasının garantisi var mı?”
Bizim ürettiğimiz silahla bizim insanımızı vururlarsa bunun altında kalırsınız. Yarın, öbür gün, kendi ürettiğimiz silahların bizi vurmamasının bir garantisi var mı? Yabancılara sattığımız askeri teçhizatın, dünyanın başka bir bölgesinde, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak şekilde kullanılmasına karşı bir önleminiz var mı? Satıldığı ülkelerin dışında başka bir yerde kullanılmasını engelleyecek etkin bir takip mekanizmamız var mı?
Yeni bir yapı kuracaksak savunma sanayisinin ihracat izin sürecini yeni koşullara göre düzenleyen, hukuki boşlukları kapatan, takibi etkinleştiren bir yapı kuralım. Dışişleri Vakfında araba kiralamayla, emlak komisyonculuğuyla uğraşacağımıza memleketin ciddi meseleleri var, onlarla uğraşalım.” (ANKA)