25 Mart’a kadar açık kalacak sergi dolayısıyla bir mesaj paylaşan Oruçoğlu, “Sergi, farklı sınıf ve kategorilerden kadınların portrelerini ve yaşamlarını yansıtıyor. Benim bir anlamda, kopup geldiğim ülkeden, Avrupa ve Avustralya’dan edindiğim izlenimlerin renge ve figüre dönüşmesinden ibarettir. Yaşama ve onun bir parçası olan kadına nasıl baktığımı anlatıyor. Ziyaret eden, etmeyen herkese teşekkürler” dedi.
"Çağımızın Papirusçusu"
“Muzaffer Oruçoğlu Anlatıyor” söyleşi kitabının yazarı da olan arkadaşı İbrahim Ekinci, sergi açılışında Oruçoğlu’nun resmi hakkında şu değerlendirmeyi yaptı:
“Ben daha önce hakkındaki bir yazımda onu ‘Çağımızın Papirusçusu’ olarak niteledim. Bu nitelememin nedeni resmi ve tekniğinin yeni ve modern ifade imkanlarıyla derinleştirilmiş bir mağara resmini andırmasıdır. Günümüz insan dertlerini karşılıyor ama bütün bilgeler gibi sözünü durmadan damıtan, öze – töze inen ve tam da bu serüvenin götürdüğü yerde süsten soyunarak, fazladan arınarak mağara resminin sadeliğine yaklaşıyor. Antik çizgiler taşıyor. Mısır papiruslarına benziyor. Bu nedenle onun resmi için ‘Günümüzün dertlerini anlatmak için dört bin yıl öncesinden laf aramak bu olsa gerek’ diye yazmışım.
Oruçoğlu’nun resminde figürler şekil olarak sadeliğe, ifade olarak en derin ve karmaşık çıkarımlara yaklaşır. Bir şey savunduğunu iddia edebilirim ve bunu en çok hayvan – insan resimlerinde görürüm. Oruçoğlu, doğaya doğru yürümektedir. Sadece coğrafyadaki doğadan bahsetmiyorum, insanın, hayvanın, ağacın, taşın doğasına inmeye çalışıyor. Bunlar arasındaki aynılık üzerinden bir barış ve birlik türküsü söylüyor bence.
Bir süre önce, kadınlar hakkındaki coşkun söyleminden abuk subuk çıkarımlar yapılmasının onu fena yaraladığını sanıyorum. Muhtemelen biraz da bu yüzden, burada “yaşama ve onun bir parçası olan kadına nasıl baktığını anlatan” bir kadın resimleri sergisi açıyor.
Kadınlar, bizim ülkemizde, benim şahsen tek güvencem. Onların asla teslim olmayacaklarını biliyorum. Büyük mücadeleci portreler izliyoruz. Serginin, İslamcı tasallut mızraklarının kanattığı kadınlarımıza adanması ayrıca kıymetli. Buradaki resimler için tebriklerimi iletirim. Hayatımıza kattıkları için teşekkür ederim.”
Muzaffer Oruçoğlu kimdir?
Muzaffer Oruçoğlu, 18 Mart 1947’de, Kars’ın Göle kazasına bağlı Büyük Zavot köyünde doğdu. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık Lisesine gitti. Bir yıl sonra, Fen Fakültesi Matematik Astronomi bölümüne girdi. 1967’de içlerinde İbrahim Kaypakkaya’nın da olduğu 9 arkadaşıyla birlikte, Amerikan 6. Filosuna karşı yayınladıkları bildiri gerekçesiyle Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’dan atıldı. 68 öğrenci hareketlerine katıldı. 1969’da Değirmen Köyündeki toprak işgaline katıldı ve tutuklanıp Silivri cezaevine konuldu. 1972’de TKP(M-L) kurucuları arasında yer aldı. 1973’de İstanbul’da yakalandı ve ömürboyu hapse mahkum edildi. Tutsaklık yıllarını şiir ve roman yazarak geçirdi. 13 yıl tutsaklıktan sonra askere alındı. Askerden 40 gün sonra, Mayıs 1986’da firar edip, Yunanistan’a kaçtı. Fransa’da iltica etti. Yeniden roman yazmaya ve resim yapmaya başladı. Politik ve edebiyat dergilerin de makaleleri yayınlandı. 1988’ de evlenerek Avustralya’ya yerleşti. Bu kıtada ilkin iki yıllık resim ve heykel kolejini (Greensborough TAFE COLLEGE - NMIT) bitirdi. Daha sonra Royal Melbourne Teknoloji Enstitüsüne (RMIT) bağlı, PUBLİC ART bölümünde üç yıl Resim ve Heykel eğitimi yaptı.
Şimdiye kadar toplam 6 ülkede yetmişe yakın kişisel resim sergisi açtı. 13’ü roman, 8’si şiir, 2’si masal,1'si siyasal tarih olmak üzere toplam 36 kitabı yayımlandı. 2011 yılı Abdullah Baştürk işçi edebiyat ödülü, Grizu 4 ciltlik romanına verildi. Halen Avusturalya’da yaşamaktadır (Kısa Dalga)