Kısa Dalga - CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile karşılıklı ziyaretlerinin ardından başlayan normalleşme süreci siyaset gündeminde ilk sırada yer alıyor.
T24 yazarı Murat Sabuncu'yla söyleşi yapan CHP lideri, siyasette normalleşme süreci, Sinan Ateş, kayyım, tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı ziyaretine ilişkin birçok konuya yanıt verdi.
MHP'nin Sinan Ateş cinayetinde sınıfta kaldığını söyleyen Özel, Demirtaş’ı cezaevinde ziyaretinin sembolik değil, çalışma toplantısı şeklinde olmasını planladığını anlattı. Özel, normalleşmenin de şimdilik iyi niyet çabasından ibaret olduğunu söyledi.
Özel'in söyleşisinin ilgili kısmı şöyle:
“Normalleşme şu an bir tek 28 Şubat generallerini kapsadı"
- Özgür Bey; Kobani davası, orada çıkan cezalar arkasından Hakkari’ye kayyım… Tüm bunlar “Normalleşme Kürtleri kapsıyor mu?” diye düşündürüyor. Ne dersiniz bu konuda?
Şu anda normalleşme kimseyi kapsamıyor ki. Yani şu anda normalleşme bir tek ileri yaşlarından dolayı adli tıp raporları bir yıldır bekleyen 28 Şubat generallerini kapsadı. Onun dışında bir de Cumhuriyet Halk Partisi’nin gölge bakanları Ak Parti’nin bakanlarıyla şimdiye kadar 4-5 randevuda buluştu, önemli konularda bilgi alıyoruz ve kendi siyasetimizi ona göre şekillendirme noktasında daha yakından takip etme imkânı buluyoruz. Bir de Sinan Ateş’in eşinin randevusu. Bunun dışında ne normalleşmesi? Mesela Gezi mi normalleşmiş? Yani Anayasa Mahkemesi ya da AİHM kararları mı uygulanmış? Ekonomi mi normalleşmiş? ODTÜ’nün festivali, liselerin mezuniyet törenleri mi normalleşmiş? Yani şu anda Türkler için de bir normalleşme yok Kürtler için de bir normalleşme yok. Normalleşme bizim iyi niyetli çabalarımızdan ibaret şu anda. Bir de karşılıklı yıllardır yapılmayan görüşmeler bir gidiş bir geliş yapıldı. Benim anladığım normalleşme bu değil. Onu açık söylemek lazım. Ama şöyle bir şeyi de doğru bulmam, izin vermem yani, Türklerle ilgili konularda demokratik kazanımlar elde edilip Kürtler bunun dışında bırakılmaya kalkarsa buna en çok ben itiraz ederim. Yani normalleşme olacaksa hatta en çok dezavantajlılar için olacak. Yani en yoksullar için olacak, en mağdurlar için olacak. Bu ülkede demokratik açıdan en büyük mağduriyeti yaşayanlar Kürtler. Ben şöyle söyleyeyim, Manisa’dakiler belediye başkanı seçebiliyor. Osmaniye’dekiler seçebiliyor, Rize’dekiler seçebiliyor ama Diyarbakır’dakiler seçemiyor. Seçerse kayyum atanıyor mesela veya Hakkari’dekiler. Geçen dönem neredeyse HDP’nin bütün belediyelerine kayyum atandı. Normalleşme başlayacaksa kayyum siyasetinin terk edilmesiyle başlamalı Kürtlerin nezdinde.
- Bir ara sizin Edirne Cezaevi’nde Selahattin Demirtaş’ı ziyaret edeceğinize dair haberler çıktı. Gerçekleşecek mi bu?
Uygun bir zamanda ziyaret edeceğim. Onu doğru bir zaman, doğru bir zeminde yapmak istiyorum. Çok faydalı bir ziyaret olarak, sembolik değil de adeta bir çalışma toplantısı olarak Sayın Demirtaş’la bunu yapmak istiyorum. Ziyaret edeceğim ama henüz takvimlendirdiğimiz, kararlaştırdığımız bir tarih yok.
- Tekrar kayyum konusuna dönecek olursak… Hakkari’deki kayyuma tepki verdiniz. Oraya gidip alanda bir çalışma yapma fikriniz var mı?
İlk günden beri çok kuvvetli ekiple oradaydık, tepkimizi de söyledik. Ben bayramdan sonra Diyarbakır ve Mardin ziyareti yapmayı düşünüyorum. Ahmet Türk geldi benim çayımı içti onun bir çayını içmek isterim. İlk kez Hasankeyf’i aldık CHP olarak. Hasankeyf’i ziyaret etmek istiyorum zaten bekliyorlar. Diyarbakır’da temaslarda bulunup, Hasankeyf Belediyesi’ni ziyaret edip Mardin’de de Ahmet Türk’ün bir kahvesini içmeyi düşünüyorum. Kayyum dayanışmasının biraz daha proaktif bir mesele olabileceğini düşünüyor, istiyorum. Orada bazı mesajlar verebilirim kendi adıma. Hakkari’de ihtiyaç duyulduğu anda arkadaşlarımız zaten hep takipte ve hepimiz takipte kalacağız.
“Sinan Ateş’in kanını yerde bırakırlarsa, millet bunu yanlarına bırakmayacak”
- Sayın Özel; Sinan Ateş cinayetinin peşini CHP hiç bırakmadı. Eşi ile gecikmeli olarak Cumhurbaşkanı da görüştü. İddianamesinden konuyu takip eden yargı mensuplarının durumuna siyasi müdahalelerin olduğu açık. Cumhur İttifakı ortaklarının birbirlerine karşı bu durumu manevra alanı olarak kullandıkları da görülüyor. Nasıl yorumluyorsunuz?
Bunun kabul edilebilir, hazmedilebilir bir tarafı yok. Yani bir hukuk devletinde bir siyasi cinayet işlenecek. O cinayet belli bir yere kadar gidecek ama bazı siyasilere dokununca duracak. Hatta iddianamesi için seçimlerin geçmesini bekleyecek. Sonra iddianame çıkacak. İddianamede de dağ fare doğuracak. Emin olun Murat Sabuncu iddianameyi bekliyordu gazeteci olarak; “Bakalım neler öğreneceğiz” diye bilmediğimiz. Ama Murat Sabuncu o iddianameyi yazsaydı daha kuvvetli bir iddianame hazırlardı. Bir gazetecinin bildiklerinin, toplumun açık kaynaklardan edinilen bilginin gerisinde bir iddianame çıktı ortaya. O yüzden bu hukuki de değil insani de değil ahlaki de değil. Yani sadece siyaseten bunu eleştirmek doğru değil. Ben Sinan Ateş’in eşi Ayşe Hanım’la yaptığım her görüşmede şunu söylemişimdir, bunu siyasi olarak kullanmaktan korkarım, endişe ederim. Çünkü bunun sizi zora sokacağını düşünürüm. Sınırları siz belirleyin. İddianame çıkana kadar Ayşe Hanım ile insani bir ilişkimiz vardı ama iddianame çıktığı gün Ayşe Hanım’da bıçağın kemiğe dayandığını gördüm. Geldi dedi ki ‘Özgür Bey bugüne kadar çok anlayış gösterdiniz, bizi hiç zorlamadınız bizim istediğimiz kadar konuşup siyaset yapmadınız ama ben bu iddianamede o çok iyi bildiğim birilerinin isimleri yer almayınca çıldırdım artık, Allah aşkına evlatlarıma sahip çıkın. İstediğinizi söyleyin’ dedi. ‘İstediğinizi konuşun artık’ dedi. Biz yine de dikkatli bir dil kullanmaya özen gösteriyoruz ama geçtiğimiz günlerde de iki çocuğunu aldı geldi. Sonra dedi ki ‘bana cumhurbaşkanı randevu vermişti veriyordu ama bir müdahale oldu iptal edildi’. Biz de tekrar devreye girdik ve bir hatırlatmada da bulunduk ve zaten Ak Parti tarafı da planlayacak birkaç gün içinde dediler. Sonra da benimle görüştüğü gün benden çıkınca Sayın Ayşe Ateş’i kabul etti Cumhurbaşkanı. Şimdi burada bence bir kere bu işte MHP sınıfta kaldı. Neden kaldı? Hani diyelim ki olmaz da her partinin başına şu gelebilir, bir suç işlenebilir. O suçun mağduru kendi partinden biri olabilir. Failleri de kendi partinden olabilir. Bu suç yönetim kademelerine de uzanabilir. Burada eğer gerçekten kanunlara saygılı bir siyasi partiyseniz ve hukuku savunuyorsanız, yaşam hakkını savunuyorsanız nereye giderse gitsin kimseye bir koruma kalkanını almaksızın, bu işin ucu kime giderse gitsin dersiniz suçlular bedelini öder. Belki partiniz de başta bir bedel öder ama sonra kamuoyu ve vicdan sizin hakkınızı teslim eder. MHP bence bu konuda şu ana kadar hiç iyi bir sınav vermedi ve Ayşe Ateş’in isyanı da ona. Suçlular gizleniyor, iddianameden isimler çıkarılıyor, savcı bir yönetici tarafından tehdit ediliyor ve bu vicdanları yaralıyor. AK Parti de bu süreçte sınıfta kaldı diyemem ama bugüne kadarki performansıyla o da bu sınavı geçemeyecek gibi görünüyordu ta ki Ayşe Ateş’e randevu verene kadar cumhurbaşkanı. Onlarda da iddianame gecikti, savcı değişti falan birçok şey oldu. Hatta çıkan iddianameyi Adalet Bakanı sahiplendi, iddianameyi savundu falan lüzum yoktu.
Şöyle söyleyeyim, şu ana kadarki görüntüsüyle sınıfta kaldı diyeyim başına. Buradan sonra MHP’ye bir sihirli değnek değer de, “Bu işin ucu kime gidiyorsa gitsin kardeşim” derse Devlet Bey; iş değişir. Bu işten kimse ne Devlet Bey’i ne MHP’yi kurumsal olarak suçlayamaz ama birileri bir şekilde korunmaya ve kollanmaya devam ederse kurumsal olarak bu ayıbın parçası olurlar. Bunu taşıyamazlar.
“Cumhurbaşkanı uçağıyla değil, tarifeli uçakla giderim”
- Cumhurbaşkanıyla Kıbrıs’a gidecek misiniz?
Ben Kıbrıs’a gideceğim. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 40’ıncı yılında gittiğimde, “bu sene Barış Harekatı’nın 50’nci yılı ve ben 50’nci yılda geleceğim” diye cumhurbaşkanına, başbakana, meclis başkanına ve oradaki siyasi akrabalarımıza da gideceğimi söylemiştim. Cumhurbaşkanı söylediğinde de dedim ki, “Biz de zaten oraya gidiyoruz.” Hatta biz 1974 Kıbrıs Gazisi götürecektik ama otel ve uçak meseleleri yüzünden bunu 174’e indirmek zorunda kaldık. Ben 174 gazi ve bütün MYK ile birlikte gidiyorum. Orada da birlikte olacağız, tabii Cumhurbaşkanı’yla devlet protokolünde ama biz oraya gitmeyi çoktan planlamış ve aylar öncesinden hazırlanmıştık. Cumhurbaşkanı uçağıyla zaten gitmem yani. Bir tarifeli uçakla giderim.