CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Konuşması öncesinde, uzun süre sonra CHP grubundaki milletvekili sayısındaki ilk artışı yaşayacaklarını söyleyen Özel, İYİ Parti’den istifa ederek partisine katılan İstanbul Milletvekili Ayşe Sibel Yanıkömeroğlu’na CHP rozeti taktı.
Özel, konuşmasında özetle şunları söyledi:
“Ayşe Hanım çağrımıza uydu ve baba evine geldi. Aslında kurultay sonrasında büyük bir heyecan olmuştu ancak yerel seçim gündemiyle birbirine girmemesi için ve yerel seçimde sadece CHP’nin değil, Türkiye İttifakı’nın kampanyasını yürüttüğümüz için başlatmamıştık. Şimdi buradan CHP Genel Başkanı olarak tüm gençleri, kadınları, Türkiye’de hangi siyasi görüşte olursa olsun artık umudun değişimde olduğunun ve artık hep birlikte baba ocağına gelmenin...Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu parti olduğu için baba ocağı, yeni bir üye kampanyasını başlatıyoruz, hep birlikte baba ocağının kapılarını ardına kadar açıyoruz. Gençlerin gözündeki ışıltıyı görüyorum, bütün Türkiye’de görüyorum. Gençlik Kolları Başkanım; gençleri davet edin. Gençleri CHP’ye gelmeye, üye olmaya; bayrak asmaya, broşür dağıtmaya değil bu partide siyaset yapmaya, bu partiyi geliştirmeye, güçlendirmeye ve iktidara taşımak için gençleri davet edin. CHP’ye üye olmayan ancak ilgi duyan gençlere buradan sesleniyorum: Gelin, bu partiye kaydolun, siyaset yapın size çok ihtiyacımız var.
"CHP iktidarında kanunlar kararlar başkanlığı’na levent bayraktar’ın resmini asacağım”
Yüreğimizde bir ateş yanıyor. Levent Bayraktar’ı anlatırken kapalı grupta da hepimiz çok duygulu anlar yaşadık. Hayatımda tanıdığım en dürüst, en çalışkan insanlardan bir tanesiydi. Grubumuzun müdürüydü, partimize emeği, önceki Genel Başkanımıza katkısı çoktur. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kendisine emeği çoktur. Bu muhteşem insan; parlamento hukukunu çok iyi bilen, içtüzüğü çok iyi bilen, biz parlamentoda görev yaparken takıldığımız ya da takılmamız olası her noktayı önceden düşünen, ‘Özgür Özel ne kadar içtüzüğe hakim’ deniyorsa aslında o işin görünmez kahramanı Levent Bey’dir. Benim en büyük hayalim; onu yürütmede olduğumuz sırada, güçlendirilmiş bir parlamentoda parlamentonun ya da başbakanlığın ‘kanunlar kararlar başkanı’ yapabilmekti. Ancak maalesef o günleri göremedi. Ben 31 Mart seçim başarısının milletvekillerimize ve grubumuza düşen payını kendisine atfediyorum, ruhu şad olsun. Bir gün CHP iktidarında kanunlar kararlar başkanlığına onun bu resmini asmak üzere, Grup Müdür Vekilimiz bu resmi buradan alsın. İktidar olduğumuz gün kendisinden isteyeceğim.
"Birileri aksini söylese de bu meclis tek sandıkla kurulmuş meclistir”
Dün, TBMM’nin 104’üncü kuruluş yıl dönümünü birlikte kutladık. Birileri aksini söyleyip tarihi bir gaf yapmış olsa da bu Meclis belki de dünyada tek sandıkla, demokrasiyle kurulmuş meclistir. Bu ülke, Meclis’ten sonra kurulmuş ülkedir. Bu Meclis, savaşı yürütmüş meclistir, Cumhuriyet’i ilan etmiş meclistir. Biz de Ata’mızın vasiyetine uygun olarak ilk kongremiz olan Sivas Kongresi’nden bu yana millet iradesine saygılı olduk, saygılı olmaya da devam edeceğiz. Bu vesileyle savaş koşullarında Millet Meclisi’mizde bulunan mebusların gündemiyle ilgili bir bilgiyi sizlerle ve vatandaşlarımızla paylaşmak isterim: Savaşın en çetin günleridir. O günlerde, 1921 yılında Büyük Millet Meclisi’nde Yazı İşleri Sorumlu Müdürü Necmeddin Sahir Bey, mebuslara anket yapar. Birileri CHP anket yaptırınca, ‘Parti anketle mi yönetilir’ diyordu ya... Bütün mebuslar yanıtlar, hiçbir yerde yayınlanmaz. 1992’de vefat edene kadar bilinmez ama o anket sonuçları 2004 yılında nihayet Meclis kayıtlarına girer. Bir şey Meclis kayıtlarındaysa CHP’nin genel başkanı, grup başkanvekilleri onu bilirler.
"Zengin ve adil bir Türkiye’yi inşa etmenin yolu üç alanda adaleti sağlamaktan ibarettir”
‘Kazanılacak olan milli istiklal mücadelemizin bereketli ve verimli olması neye bağlıdır’ sorusuna en çok verilen yanıt, ‘Adalet, adil yönetim ve yasaların egemen kılınması’ der. Ankete en çok verilen ikinci yanıt da ‘Ekonomik gelişmeler belirleyici olacaktır’ der. Cumhuriyetimizin kurucu kadroları, bu beklentileri karşılamak için çalıştı, mücadele etti, milletimizi tebaa olmaktan çıkardılar, yurttaşlık hakkını verdiler, kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkı verdiler, medeni ve çağdaş bir toplumu var etmek için büyük devrimler yaptılar, üretime dayalı bir ekonomiyle genç Cumhuriyetimizin ilk 15 yılda yüzde 196 büyümesini sağladılar. Ancak Cumhuriyet’in ilk dönemlerindeki devrimci anlayışından uzaklaşan Türkiye; yanlış politikalardan, yanlış hedeflemelerin sonucunda yerinde sayan, sorunlarını aşamayan bir ülke haline geldi ve son 20 yılda bunu iliklerimize kadar hissettik. Bu nedenle 1921’de yapılan anketten çıkan toplumsal beklentiler, milletvekillerinin 1921’de, daha cumhuriyet ilan edilmeden ‘Bu millet ne ister’ dediğinde, ‘Adalet, iyi yönetim ve yasaların hakimiyetini, ekonomik gelişmeler iyiye gitsin ister’ denmişti. Halen daha sorulduğunda anketlerdeki en üstte çıkan iki cevap da budur. O yüzden zengin ve adil bir Türkiye’yi inşa etmenin yolu ve önümüzdeki görev üç alanda adaleti sağlamaktan ibarettir. İlki hukukun üstünlüğüyle yönetilen bir ülke ve mahkemelerdeki adalet. İkincisi eşit haklar, eşit yurttaşlık için sosyal adalet. Üçüncüsü de adil gelir paylaşımıyla ekonomik adalet.
"En üstteki cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar herkes bu Anayasa’ya bağlı olacak”
Biz, bu ülkeye bu adalet gelene kadar, bu adaleti getirene kadar, mahkemedeki adaletten herkes memnun olana kadar, sosyal adalet; her yurttaş Kürdü, Türkü, Alevisi Sünnisi bu ülkede yaşayan herkes kendini eşit yurttaşlar olarak okuyana değil hissedene kadar ve kimsenin hakkını kimsede bırakmadan bu ülkede ekonomik adaleti sağlayıp önce açlığı sonra da yoksulluğu bitirene kadar, sonuna kadar çalışacağız ve mücadele edeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti bir anayasa devletidir. Sahip çıktığımız maddelerin yanında elbette eleştirdiğimiz, değiştirilmesini istediğimiz maddeler olabilir ama bu ülkede eğer devlet olacaksa, yani insanların canı ve malı güvende olacaksa en üstteki cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar herkes bu Anayasa’ya bağlı olacak. Bir ülkede meri anayasanın işine gelen kısımlarını uygulayıp, oradan güç alıp, yetki alıp kullanıp işine gelmeyen kısımlarını ihlal edersen bu hak bir kişide değil, herkeste olur. Orada devlet, anayasal düzen ortadan kalkar ve keşmekeş, karmaşa olur. İşte o zaman beka sorunu olur.
"Anayasa’ya uymak AİHM ve AYM kararlarına uymakla olur”
Anayasa’ya uymak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararlarına, bağlayıcılığına uymakla olur. Örneğin, önümüzdeki günlerde 1 Mayıs geliyor. 1 Mayıs Taksim’de kutlanması gereken, hak olan işçi bayramıdır. 1 Mayıs’ta işçiler Taksim’e çıkmak, Taksim’de kutlamak, kanlı 1 Mayısların yasını, matemini, gelecekteki güzel günler için mücadeleyi orada yaşamak istiyorlar. Bir zamanlar Taksim 1 Mayıs’a yeniden açıldığında övünenler, şimdi yasaklıyorlar, izin vermiyorlar, Taksim’e gitmek isteyenlerin karşısına dikilip kendisi de birer emekçi olan, kamu personeli olan polise kanunsuz, Anayasa’ya aykırı emirler veriyorlar. Yetmez, bu konuda DİSK AYM’ye gitti. Mahkemeyi kazandı, daha önce başka mahkemeleri de kazandı. Yargı, ‘Taksim 1 Mayıs’ta açık olsun’ derken hâlâ Taksim’i 1 Mayıs’ta kapalı tutmak bir kompleksten, bir evhamdan, bir vehimden, boşa bir kaygıdan başka bir şey değil. Siz Taksim meydanını egemenliğiniz bayrağı görürseniz ve oraya insanların çıkmasını size karşı bir şey sanırsanız zaten siz aslında egemen değil, muktedir değilsiniz demektir.
"Taksim’i 1 Mayıs’a açın”
Oysa o Taksim açıksa; işçileri öğrenciler, Cumartesi Anneleri, hak araya herkes çıkıp, hakkını arayıp oradan evine dönebiliyorsa sen muktedirsin demektir. Ordu gücüyle, jandarmayla, polisle, panzerle korunmaya başlandıysa egemenlik, egemenlik elden gitmiş demektir. Onun için buradan çağrım: Özgüvenle, işçilere inanarak, güvenerek Taksim’i 1 Mayıs’a açın. Kontrol noktalarında polisin yanında DİSK, üzerimize düşerse CHP, birer görevlisiyle kontrol noktasından başlayarak, tansiyonu düşürerek içeriye bir tek 1 Mayıs dışı pankart sokmayarak ve orayı bir kutlama, bayrama yakışan, kanlı 1 Mayısların matemine yakışan şekilde kutlanmasına izin vermek ve 1 Mayıs’ın salimen Taksim’de kutlanmasını sağlamak bugünkü iktidarın kendi için yapabileceği en doğru iştir. Yasaklarsanız, engellerseniz o zaman belki o gün o meydanın işçilere bırakılmasını bir başka 1 Mayıs’a bırakırsınız ama o 1 Mayıs’ta artık siz olmazsınız çünkü bittiniz, tükendiniz demektir. Karar alıcılara sesleniyorum; ben kefilim, orada olacağım işçilerle birlikte bir kişinin burnu kanamadan 1 Mayıs’ın kutlanmasına ve o meydanın boşalmasına kefaleti ben koyuyorum. Taksim’i 1 Mayıs’a açın 31 Mart’ın mesajını aldığınızı anlatın, özgüvenli olduğunuzu gösterin. 1 Mayıs’ta Taksim’in kazanılması bu ülkenin yeni iklimine hizmet edecektir. Emekçilerin elini havada bırakmayınız.
“Yaşlı insanları bu zor günlerinde hapishanede tutmak yakışmaz, bu da güç değil”
“Yaşları 80-90 arasında olan yaşlı insanı, 28 Şubat’tan hesap soruyoruz diye bu zor günlerinde hapishanede tutmak yakışmaz, bu da güç değil” diyen Özel, yine hasta tutuklu 83 yaşındaki Makbule Özer’in durumuna da değindi. Özel, şöyle konuştu:
“Bu da terörle mücadele değil aksine o terör örgütünü güçlendirirse, senin yaptığın böyle uygulamalar güçlendirir. 83 yaşında Türkçe bilmeyen şifacı kadını bilmeden muayene ettiği birisi için hapse atmak taban bulur terör örgütüne. Güçsüzleştirmek için demokrasi, kendine güvenmen lazım. Hatta bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif edelim. Güçlü demokrasilerin siyasetçileri hastanın ve hükümlünün siyasi görüşüne partisine kördür. Sadece insan ve hasta görüyle bakmadan yapılan her şey hak ihlalidir. Diğer partilerle görüşelim böyle bir komisyonun kurulmasını talep edelim, kurmazsa partimiz kursun. Biz siyaset üstü bir şekilde tüm siyasi partileri hasta, tutuklu ve hükümlüler konusunda iş birliğine davet ediyoruz. Ancak Çetin Doğan, tutuklu komutanlar, Makbule Özer gibi kişilerin bu komisyonu bekleyecek ne vakti ne dayanabilecek takati vardır. Orada görev yürütmededir.
“O gün 68 bin öğretmen varsa Ecevit’in atamadığı bugün Erdoğan’ın atamadığı 1 milyon 100 bin öğretmen var”
22 yılın sonunda bugün Türkiye’de 1 milyondan fazla atanmayan öğretmen var. Atanmayan öğretmenlere hiç sıkılmadan kusuru üstlerine atarak ve kendilerini masumlaştırarak atanamayan öğretmenler diyor. O gün 68 bin öğretmen varsa Ecevit’in atamadığı bugün Erdoğan’ın atamadığı 1 milyon 100 bin öğretmen vardır. 23 bin 900 öğretmenin atanması asla kabul edilemez. Mülakatın derhal kaldırılması, gençlerin talebine uygun olarak 100 bin öğretmen atamasının yapılması gerekiyor. 28 Nisan’da Ankara Ulus’ta bir mitingleri var. Ben o gün Cumhuriyet tarihinde ilk kez yapılan ve bizim belediyemizin kazandığı Mesir Şenliklerinde Manisa’da olmak durumundayım. Ama atanmayan öğretmenlerin mitingi için sözüme değer veren herkesi o mitinge destek olmaya davet ediyorum.
“Hatay'ı yüzde 60'la almaya ant içiyorum”
Hatay çok yüreğimizi yaktı. 6 Şubat'ta yüreğimizdeki yangın sönmez. Hatay’da bir seçim yapıldı. Büyük hukuksuzluklarla ilçede, ilde ve maalesef YSK'da Hatay'ın iradesi gasp edildi. Aynı örnek AK Parti ve MHP lehineyken sayılan oylar sayılmadı. Geçersiz oy rakamı farktan büyükse geçersizlere baktılar, 15 kat büyüktü, bakılmadı. Bir tek torba açılmadı. 3 bin 900 ölüye oy kullandırttılar, açıp baksalar görecekler, kapağını açmadan reddettiler. Tarih önünde kendilerini çok zor bir duruma soktular. Biz Hatay'a sahip çıkacağız, Hatay'ı asla yalnız bırakmayacağız. Önümüzdeki haftalarda Hatay'da belediye ve iktidarı nasıl takip edeceğimizi; nasıl yapıcı, net ve sert bir muhalefet yapacağımızı; nasıl Hatay'da bundan sonra gelecek seçimi de öyle küçük farkla değil, Hatay'ı yüzde 60'la almaya buradan ant içiyorum, söz veriyorum.
“Antakya’da bir deprem konutu için vatandaştan 6 milyon 750 bin lira para istenmekte”
Şu anda, Hatay'da yedi ilçede rezerv alan krizi yaşanmakta. Eğer zemin etüdünde bir sorun yoksa, zemin sağlamsa biz hak sahiplerinin haklarının orada ya da çok yakında, yani orayı ranta çevirip, birileri için rezerve edip depremzedelerin başka yere yollanması asla kabul edemeyeceğimiz bir durumdur. Bunun için sosyal devlet olarak bakmak, haklara saygılı olmak lazım. Ayrıca biz seçimlerde Hatay'daki her bir deprem konutunun bir aileye ilk konutun, tek konutun bedava verileceğini söylerken birileri bir yıl içinde evlere girme garantisi veriyordu. Bir yıl içinde 100 depremzededen sadece 11'i şu ana kadar evlere girebilmiş durumda. 89'u konteynerde, çadırda. Bir yılın üzerinden de neredeyse iki ay geçti. O söz tutulmadığı gibi, biz olsaydık bedava olacak evler, örneğin Antakya'nın 600 Evler bölgesinde bir mütevazi deprem konutu için 6 milyon 750 bin lira vatandaştan para istenmekte. Taksitlendirip, faizlendirip dünyanın borcu insanların sırtına yüklenmektedir. Bunu takip ediyoruz, bu bir sosyal devlet değildir.
Önümüzdeki günlerde bu konuyu siyasi muhataplarımla görüşeceğim ancak zeminde sorun yoksa, yerinde dönüşüm ve o mahallede konut verilmesini çok yakından takip edeceğiz. Rezerv alan bilimsel yapıldığında saygı duyduğumuz ama sağlam zeminde de olsa, ‘Ben sizi değersiz bir yerde rezerv alana attım. Burayı yandaşa rezerve ettim’ rezaletini deşifre edeceğim, metrekare metrekare göstereceğim. Buna asla kalkışmayın, kul hakkına girmeyin. Kul hakkını da yedirmem Hatay’ın hakkını da yedirmem.
"Mesut Kocagöz’ü özgürlüğüne ve kepez’e kavuşturun”
Kepez Belediye Başkanımız, AK Parti döneminde yapılan bir teleferiği işleten şirketin geçmişte genel müdürü olduğu için, sonra ayrıldı, üstüne üç kere denetim geçirmiş, bakım geçirmiş olan teleferikte maalesef bir vatandaşımız hayatını kaybetti. Biz suçluların kamu görevlisi de olsa kovuşturulmasını, soruşturulmasını, suçluysa cezalandırılmasını savunuyoruz. Başkanımız kendisinden sonra üç kez denetlenmiş teleferiğin kazasından sorumlu, olacak iş değil. Tutuklama siyasi. İtirazlarımız da reddedilmişti ama şimdi delil durumu değişti. Yeni bir video ortaya çıktı. Videoda görevli arızayı görüyor, sistem otomatik kapatıyor. Bir süre telefonla konuşuyor, bakıyor ve sistemi açmaması gerekirken manuel çalıştırıyor ve kaza oluyor. Hemen durdurup koşarak ayrılıyor oradan. Ve maalesef dosyada sistemin otomatik kapattığı sistemi manuel başlatan kişinin ifadesi: ‘Seçimler yaklaşıyordu. ‘Seçimlerden önce teleferik hemen çalışsın’ dediler. Üç aylık olması gereken bakımı, 15 günde yaptırdılar. Sorumlusu da Mesut Kocagöz’dür.’ Oysaki genel müdür falan değil, o sırada Kepez Belediye Başkan Adayı. Ortaya çıkıyor ki sistem durmuş, bu ifadenin sahibi çalıştırmış. Mutlaka yeni bir itiraz yapılacak. Artık vicdan diyorum, artık insaf diyorum, yeter artık biraz edep diyorum ve Mesut Kocagöz’ü özgürlüğüne ve Kepez’e kavuşturun diyorum.
"Iğdır tuzluca tam bir pusui, tam bir tuzak”
Iğdır Tuzluca’da, daha önce de başka belediye başkanlarına yapılan bir hukuksuzluk bu sefer de CHP’ye uygulandı. Belediye Başkan Adayımız Cemal Kurnaz aday adayı oldu, dosyasını aldık, her şey tamam. Aday gösterdik, incelendi ve aday olmasında hiçbir engel olmadığına ilişkin temiz kağıdı dosyasına girdi, ilçe seçim kurulu baktı, aday yaptı. Askıya çıktık, ilan edildi, itiraz olmadı, adaylığı kesinleşti. Iğdır Tuzluca’dakiler gittiler, kendisine partimizin adayı olarak oy verdiler. Seçimden sonra ‘Bu kişi belediye başkanı olamaz’ itirazıyla mazbata kendisine verilmedi, ikinciye verildi. Seçimi yenilese haksızlık ama hiç olmazsa Tuzluca’nın yeniden karar vermesi sağlanacak. Madem engel bir hal var ki yok, sen bunu nasıl gidiyorsun zamanında görmeyip aday yapıyorsun, CHP’nin bir başkasını aday göstermesini istemiyorsun. Tam pusu, tam tuzak. Bu hukuksuzluk akıl alır gibi değil. Mazbatayı alan kişi de nasıl oluyorsa ‘bana ver’ diye itiraz ediyor, ikinciye mazbata veriliyorlar. Mazbatayı alan kişiye de partisine de derhal bu haksızlığı durdurmak, istifa etmek, seçimlerin yenilenmesini sağlamak gerekir. CHP böyle bir mazbata alsa, alana ‘Nasıl yaptın bunu’ derim. Ama birileri içlerine sindiriyorlar.
"Seçimlerden bugüne durmadan milletimizin karşısındayız”
Biz CHP olarak 31 Mart yerel seçimlerindeki sonuçlardan sonra, o günden bugüne durmadan milletimizin karşısındayız. Başarıyı nasıl okuduğumuzu, bu başarı öyküsünde kimin, nasıl haklarını teslim ettiğimizi ve bunu bir zafer değil bir görev olarak gördüğümüzü, zaferin bu ülkeyi yeniden demokrasiye kavuşturduğumuzda, bu ülkeyi yeniden hukuk devleti yaptığımızda, kuvvetler ayrılığının olduğu günde ve bunun doğal sonucu olarak güçlü bir parlamentoyla bu ülke zenginleşmeye başlayınca, insanların can-mal güvenliği sağlandığında ve bu ülke kurucumuzun gösterdiği hedeflere yürürken hem ekonomide doğru işleri yaparak hem de zaten demokrasinin geldiği bu güzel ülkeye her yönüyle yatırımın arttığı, herkesin güvenle gelip yatırım yapabildiği, paranın buralarda değerlendirildiği, yoksulluğun hem acil sosyal devlet tedbirleriyle hem de kalkınma ekonomisiyle tarihe karıştığı gün o zaman biz zaferi kazanmış, kendimizi kutlamayı hak eder durumda göreceğiz.
"Yarın çorlu’da annelerin arkasında mahkeme salonuna yürüyeceğim, beni seven arkamdan gelsin”
Milletin yüzü gülmeden sevinmeye hakkımızın olmadığını biliyoruz, bu sorumlulukla davranıyoruz. ‘Milletin sesini duyarak siyaset yapacağız, meydanda olacağız, hak arayan kimse yanında olacağız’ demiştim. Yarın 25 Nisan, Çorlu tren kazasında canı yanan olmaya gideceğiz. Birileri seçimden önce o kararı açıklamaya cesaret etmediler. Yarın Çorlu’da sabah 09:00’da Santral Park’ta buluşarak annelerin arkasında, onların haykırışlarına eşlik etmek için onlarla mahkeme salonuna doğru yürüyeceğim. Çorlu’ya yakın olan herkesten ricamdır yarın Çorlu annelerini yalnız bırakmayın. Beni seven arkamdan gelsin. Bundan sonra hiçbir suni gündemle meşgul değiliz. Çok yakında Türkiye’deki bütün emeklilerle birlikte mitingdeyiz, eylemdeyiz. Emekliyle, staj, çıraklık mağdurlarıyla, emeklilikte kademe bekleyenlerle birlikteyiz. Bu Meclis’in şimdilik ana muhalefet partisi olarak onlarla birlikte yürümeye, seslerini duyurmaya, haklarını almaya geliyoruz. CHP ayağa kalkmıştır, Türkiye’yi ayağa kaldıracağız ve biz kazanacağız, Türkiye kazanacak.” (Kısa Dalga)