Seçimlere 13 gün kala iktidar kanadından tartışmalı açıklamalar geldi. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ "şampanya patlatarak kutlayacaklar" dedi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu önce 14 Mayıs seçimlerini "darbe" olarak nitelendirdi. AKP Genel Başkanvekili Binali Yıldırım ise "Bu seçimler işgalcilere karşı istiklal mücadelesi verenlerin seçimi” dedi ve tepki çeken bu sözlerinin de arkasında olduğunu söyledi.
T24'ten Cansu Çamlıbel, son günlerde peş peşe gelen bu açıklamaları ve cemaatlerin AKP'ye desteğini Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) bünyesinde kurulan Ortadoğu ve Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü’nün direktörlüğünü de yapan ilahiyatçı Prof. Dr. Hilmi Demir'le konuştu. Çamlıbel'in söyleşisi özetle şöyle:
2020 araştırması ve gençler
" "Atatürkçü müsün?" ya da "İslamcı mısın?" gibi sorular yöneltmedik. Ama o soruları doğrudan soran başka bir 2020 araştırması var. Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nun (TGSP) ‘Türkiye’nin Gençleri" isimli araştırması bu açıdan önemlidir. TGSP’nin iktidara yakın bir kuruluş olduğunu da hatırlatayım.
18-30 yaş grubu arasında, 34 ilde, yaklaşık 8200 kişi ile yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılan bir araştırmadır. Bu araştırma 18-30 yaş arası genlerin sadece yüzde 6,8’inin kendisini ‘İslamcı’ olarak tanımladığını ortaya koydu. 18-30 yaş arasındaki gençlerin yüzde 23,5’u kendisini ‘Atatürkçü’, yüzde 21,1’i ‘milliyetçi’, yüzde 7,7’si ise ‘muhafazakâr’ olarak tanımlıyor kendisini. Yani Türkiye’deki gençler arasında en geniş sosyolojisi olan kimlik Atatürkçülük. Hemen arkasından milliyetçilik geliyor.
"Türkiye dindarlaşamıyor"
Bu tablo toplamda bize şunu söylüyor; gençlerin büyük bir kısmı kendisini seküler kesim içinde tanımlıyor. Bir de tabii dindar olduğunu söyleyenlerin ne kadarı koyu dindar? Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Türkiye’deki gençlerin büyük bir kesimi kendisini ‘koyu dindar’a yakın bir yerde görmüyor. Bu önemli bir şey. Ben bunu neredeyse 2005’ten beri söylüyorum. Türkiye sekülerleşiyor, dindarlaşmıyor.
Sekülerleşme din karşıtlığı ya da dine düşman olmak değil. Sekülerleşme bireyin hayatındaki tutum ve davranışlarla ilgili, laiklik ise devletin tutum ve davranışlarıyla ilgili. Laiklik hukuksal ve devletin rejimiyle ilgili bir şey. Sekülerlik ise bireysel, bireyin yaşamıyla ilgili.
(...) Demokratikleşme ile sekülerleşme eş zamanlı yürümüyor. Sekülerleşme sonunda demokrasi getirir mi? Bilmiyorum. Getirmeyebilir. Çünkü demokrasinin gelmesi için başka şeylere ihtiyacımız var.
Son dönemde bazı ülkelerde yaşanan demokrasi sorununa bakın. Çok seküler bir toplumda ya da demokrasisi olgun dediğimiz toplumlarda totaliter liderler seçim kazanıyor. Evet hatta daha fazlasını söyleyelim; Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’de sekülerleşmeyi hızlandırdı.
Cemaatler
"Bu konuyu bana 2019’daki İstanbul seçimlerinde de sormuşlardı. Ben de o zaman "cemaatlere dayanarak seçim kazanma zamanı çoktan geçti. Artık cemaatler kendi üyelerini konsolide edemez," demiştim. Yine aynı görüşteyim. Siyaset hala eski alışkanlıklarıyla yola devam etmek istediğinden bunu göremiyor kanaatindeyim.
Ama ben bunda AK Parti ya da iktidarlardan daha çok cemaatlerin etkisi olduğunu düşünüyorum. Siyasete koşan aslında cemaatler. FETÖ sonrası cemaatler iktidarla ilişkilerini gözden geçirip daha çok sivilleşmeleri gerekirdi. Bunu yapmadılar aksine FETÖ’den bırakılan boşluğu doldurma yarışına girdiler. Türkiye’de iktidarlar çok güçlü, ellerinde çok fazla kamu kaynağı var. İktidarlara yakın durmak her zaman kazandırıyor.
Hesaplamada hata yapılıyor
Devlet içinde kadrolaşma talebi bence cemaatlerden geliyor. Onlar bu merdiven tipi tırmanma modeline çok sevdiler. Güç asıl onları zehirledi. FETÖ alışkanlıkları bu yüzden kolay terk edilmiyor. AK Parti’yi kendi ontolojik güvenlikleri için vazgeçilmez görüyorlar. Bu nedenle de seçimlerde taraf olmayı seçiyorlar.
Muhtemelen Sayın Erdoğan da bunu bir güç gösterisi olarak görüyor. Ama bence hesaplamada hata yapılıyor.
Değişen bir sosyoloji var; Türkiye toplumu bireyselleşiyor. Cemaatlerin, dini cemaatlerin bireyleri kolektif kimlikleri içinde sıkı biçimde tutma gücü zayıflıyor.
Artık sanayi toplumunda değiliz, enformasyon çağındayız Genç kuşaklar melez kimlikler taşıyorlar. Hem seküler hem Müslüman hem dindar hem Atatürkçü oluyorlar. Cemaatler devlete yaslandıkça daha çok kaybedecekler. Kazandıklarını sandıkları zafer aslında toplumu hızla dinden uzaklaştıran bir zafere dönüşecek. Cemaatler politik alanı istila etmeye ya da devlet içinde devlet olmaya, kalkarsa kavga çıkar. Bir süre bu konfor onlara kazandıklarını düşündürebilir ama günün sonunda kaybeden onlar olur.
"Dindardan zarar gelmez" algısı artık yok
Kazandırmaz. Seçim propagandasındaki din dozu 15 Temmuz travmasını yaşamış bir toplumda karşılık bulmayacaktır. "Dindardan zarar gelmez" algısı artık yok. Dini söyleme dayalı bir seçim iletişimi toplumda belirli bir kesimi kendine çeker. Bu seçmen de zaten AK Parti’ye oy veriyor. AK Parti kendi kemik seçmenine ulaşacak bir seçim iletişimini değil, ulaşamadığı kitlelere yönelik bir strateji benimsemeliydi. Ama bunu tercih etmedi. Bu dil, AK Parti’ye seçim kazandırmaz. Tam aksine endişeli-seküler-milliyetçi seçmen kitlesinden kaybettirir." (Kısa Dalga)