Radyo ve Televizyon Üst Kurulu “Sadakatsiz” dizisine “evlilik dışı ilişkileri normal gösterdiği” gerekçesiyle idari para cezası verdi. Benzeri birçok diziye de ardı ardına ceza verilmesi, RTÜK’ün tarafsız davranmayarak, yayıncı kuruluşa veya kanala göre ceza verdiği tartışmalarını tekrar gündeme getirdi.
Time code 16.38: “Şu an ki siyasi iktidar toplumsal olarak Türkiye’de ne yapmak istiyorsa RTÜK de ekranda onu yapmak istiyor. Kendilerinin içinde yer almayı planladıkları siyasal, düşünsel ve dinsel bir motifi-gömleği deyim yerindeyse televizyonlara giydirmeye çalışıyor RTÜK şu anda” (RTÜK üyesi İlhan Taşçı)
RTÜK’ün yapısal ve hukuksal işleyişini ele aldığımız, Time Code’un bu bölümünde sorularımızı RTÜK üyesi İlhan Taşçı, Senarist Ayhan Sonyürek ve Akademisyen Ceren Sözeri cevapladı… Bugün dosyaya katkı sağlayan isimlerden RTÜK üyesi İlhan Taşçı’nın değerlendirmelerine kulak veriyoruz.
Kimin “milli ve manevi” değerleri?
Düzenleyici bir üst kurul olarak RTÜK, dizilere ve televizyon programlarına en çok, 6112 sayılı yasanın 8. Maddesinde belirtilen yayın ilkelerinden;
“Toplumun milli^ ve manevi^ degˆerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz” maddesini gerekçe göstererek ceza veriyor.
Fakat 8. maddenin 1. bendinde yer alan benzeri birçok yayın ilkesi, muğlak ifadelerden oluştuğu için benzeri yayın içeriklerinde farklı kararlar çıkabiliyor. RTÜK üyesi İlhan Taşçı, ortaya çıkan bu tutarsız kararların RTÜK’ün siyasi tutumuna göre karar vermesinden kaynaklı olduğunu belirtiyor:
“Şu an ki RTÜK yasası, maddeleri olabildiğine subjektif, ucu açık ifadelerle dolu. Dolayısıyla objektif, net bazı kavramlar olmadığı için çoğunluk nereye doğru çekiştirmek istiyorsa, oraya doğru çekiştirebiliyor. Örneğin, “milli ve manevi değerlere aykırı” denilerek, Amerikan orijini iki diziye mesela RTÜK ceza kesti. Ama aynı RTÜK mesela bugün, özellikle yayıncı ismini söylemeyeceğim ama saraya yakın kendini konumlandırmış olan bazı kanallarda, sabahtan akşama kadar küçücük çocukların DNA testleri açıklanıyor, canlı yayınlarda. Biyolojik babaları araştırılıyor. Annelerin ne yaptığı, yetişkin insanların nikahlı nikahsız ne yaptığı bizleri ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendirmesi gereken şey şu; bu çocukların hakları var. Bu çocukların gelişimlerini ve ilerleyen dönemdeki yaşamlarını etkileyecek boyutlarda travmalara neden olacak içerikler var. Ama mesela RTÜK bunu görmezden gelebiliyor. Bu şimdi baktığınız zaman, yasada çok açık bir şekilde “çocukların fiziksel-ruhsal gelişimini etkileyecek” yayınların yapılması suç olarak tanımlanıyor. Maalesef bunu RTÜK kendine göre değerlendiriyor. Yani siyasi tutumuna göre, yaklaşımına göre bir tavır alıyor.”
“Siyasi iktidar toplumda ne yapmak istiyorsa RTÜK de onu yapıyor”
Belirtilen yayın ilkeleri referans alınarak iki farklı kanalda benzeri içerikler yayımlandığı halde birine ceza verilirken diğerine ceza verilmeyebiliyor. İlhan Taşçı bu tutarsızlıkları ortadan kaldırmak ve belirli bir ideolojiye hizmet etmeden kararların alınabilmesi için RTÜK yasasının düzenlemesi gerektiğini söylüyor:
“Yayın ilkelerine baktığınızda “genel ahlaka uygun olmak zorundadır” Şimdi genel ahlak, kime göre, neye göre… Hangi toplum için söylüyoruz veya toplumun hangi kesimi için söylüyoruz. Bunların hepsi kocaman soru işaretleri ve aslında RTÜK yasasının topyekün bir elden geçirilmesi gerekiyor bu anlamda. Daha objektif kavramlar ve ölçütler konulmalı ama daha büyük fotoğrafa baktığımızda şu an ki siyasi iktidar toplumsal olarak Türkiye’de ne yapmak istiyorsa RTÜK de ekranda onu yapmak istiyor. Kendilerinin içinde yer almayı planladıkları siyasal, düşünsel ve dinsel bir motifi-gömleğini deyim yerindeyse televizyonlara giydirmeye çalışıyor RTÜK şu anda.”
Kafalar en çok da burada karışıyor… Milli ve manevi değerler, toplumun ahlakına aykırı davranışlar, genel ahlaka aykırı sahneler… Herkese göre değişen bu kavram ve değerler, toplumda belli bir kesime uyarken bir diğerine ters gelebilir. Bir kesim için ahlaka aykırı görülen davranışlar, başka bir kesim için olması gereken olağan davranışlar olarak kabul görebilir. Bu karışıklığın giderilmesi için İlhan Taşçı’nın belirttiği gibi RTÜK yasasının düzenlenmesi gerekiyor. Ama bir taraftan da RTÜK gibi benzeri düzenleyici ve denetleyici kurumların, tarafsızlık ve bağımsızlık ilkesinden uzaklaşmamaları gerekiyor.
RTÜK yasal işleyişe uyuyor mu?
Tüm bu kafa karışıklığının ötesinde RTÜK’ün elbette yasalarca belirlenmiş belli bir işleyişi var. Belirli kurallar çerçevesinde belirlenen bu yasal işleyişi İlhan Taşçı, şöyle açıklıyor:
“Şöyle ki, bizim özellikle televizyonları izleyen, “izleme uzmanı” dediğimiz yaklaşık seksen kişiden oluşan bir ekip, sürekli olarak 7/24 bütün ekranları takip ediyorlar. Buradaki amaç şu; RTÜK’ün kendi özel yasasının da içerdiği yayın ilkelerine uygun yayıncılık yapılıyor mu yapılmıyor mu? Uzmanlar bunu denetliyor aslında. Ve bu denetimleri sonucunda eğer yasaya aykırı, yayın ilkelerine aykırı bir tutum sergileyen bir yayıncı söz konusuysa, bir program olabilir bu, bir film olabilir, televizyon dizisi olabilir. Yani ekrandaki bütün içeriklere bakıyor ve bu çerçevede yasaya uygun bir şekilde bir rapor hazırlıyor. Ve bu raporu da RTÜK Başkanlığı’na iletiyor. Çünkü RTÜK’ün kendi özel yasasına göre, RTÜK Üst Kurulu’nun gündemini belirleme yetkisi yasayla maalesef yalnızca RTÜK Başkanına verilmiş. Dolayısıyla RTÜK Başkanı da önüne gelen bu izleme raporlarını üst kurulun gündemine taşıyor ve 9 kişiden oluşan üst kurul yaptığı müzakere sonucunda o yayınla ilgili ne tür bir yaptırım uygulanacağı, o yaptırımın oranını, yüzdesini-miktarını, idari bir para cezası mı uygulayacak veya bir program durdurma mı veya daha da ileriye taşıyacak ekran karartma mı ona dönük kararlar verecek ve kararlara imza atarak sonuçlandırıyor.”
Tabi cezaya konu olan yayınlar sadece izleme uzmanlarının ekran takipleriyle belirlenmiyor. Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi yani CİMER üzerinden de uyarılar geliyor. Ya da RTÜK iletişim merkezlerine gelen izleyici tepkileri, şikayetleri de dikkate alınıyor. Fakat gelen bu şikayetler her zaman aynı refleksle değerlendirilmiyor. Aslında prosedürde RTÜK’ün bir yayının yayın ilkelerine uygun olup olmadığına incelerken “özne”yi yani yayını yapan kişiyi veya kanalı görmezden gelerek karar vermesi gerekiyor. Fakat Taşçı uygulamada bunun böyle olmadığını belirtiyor:
“RTÜK şuan ki mevcut üye yapısı nedeniyle, çoğunluğun iktidara yakın olması nedeniyle, sayısal çoğunluk, sandalye çoğunluğu nedeniyle bazen görmezden geldiği yayınlar söz konusu olabiliyor. Kamuoyunda en çok bilinen somut örnek bir hanımefendinin televizyon yayını sırasında cebinde elli kişilik bir ölüm listesi olduğunu ve komşularının da öldürülecekler listesinde olduğuyla ilgili bir değerlendirmesi olmuştu. RTÜK Başkanı öncelikli olarak bunun çok da büyütülmemesi gerektiğini söyledi. Aslında birazcık o yayını kendi düşünsel dünyasına yakınlığı nedeniyle görmezden gelmeye, birazcık o yayının toplumda oluşan tepkisini geçiştirmek istedi. Ama sosyal medyadaki o yoğun tepkiler, sosyal medyada başlayan ve giderek büyüyen toplumun pek çok kesiminde, siyasal iktidarı da içine alacak şekilde rahatsızlık yaratmasının ardından yaklaşık bi 20 günlük gecikmeyle RTÜK bu dosyayı gündemine aldı. Ve görüşmeler sonucu o kanalla ilgili bir yaptırım kararı çıktı.”
Bahsi geçen kişi, yani Sevda Noyan, Ülke TV’de katıldığı “Arafta Sorular” programında şöyle demişti:
“15 Temmuz kursağımızda kaldı, yani vallahi yapamadık istediklerimizi. Böyle birazcık şeye denk geldik, boş bulunduk. Ama ben şey yapmayayım, yanlış anlaşılmasın, doğru anlaşılsın. Bizim aile şöyle bir elli kişiyi götürür yani. Onu söyleyeyim yani. Biz çok donanımlıyız bu konularda, maddi ve manevi olarak. Biz liderimizin yanındayız ve asla yedirmeyiz yani onun için ayaklarını denk alsınlar. Bizim hala sitede böyle üç-beş var. Benim listem hazır açıkçası.”
Sevda Noyan’ın tehdit ve nefret söylemi içeren bu sözleri çok tepki almasına rağmen RTÜK Başkan’ı Ebubekir Şahın konuyla ilgili “Darbe sevicileri sevindirecek bir karar almayız” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu.
Daha sonra sosyal medyada tepkilerin artması üzerine Ülke TV’ye üç kez program durdurma cezası verilmişti.
Twitter bir yargı organı değil!
Son zamanlarda herhangi bir konunun sosyal medyada gündem olması veya tepki alması resmi makamların kararlarını da etkiler oldu.
Devletin medya denetleyicisi ve düzenleyicisi konumundaki RTÜK’ün de yukarı da bahsi geçen Sevda Noyan örneğinde olduğu gibi bazı kararları sosyal medyada oluşan kamuoyu tepkilerine göre belirlediğini görüyoruz.
Fakat sosyal medyada oluşan kamuoyu baskısıyla çeşitli konularda kararların alınması, cezaların uygulanması veya uygulanmaması genelde sosyal medyayı özelde ise Twitter’ı bir yargı mekanizmasına dönüştürüyor. Zaman zaman adaletin yerini bulduğunu düşündüren kararların çıkması sevindirici olsa da bu durum hukuk sisteminin zedelendiğini gösteriyor.
Cümleyi tersten okursak ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek veya eleştiri sayılabilecek ifadelerin sosyal medyada oluşan kamuoyu tepkisi referans gösterilerek cezalandırılması “kamuoyu baskısını” suistimale açık hale getiriyor.
Nitekim İlhan Taşçı’nın RTÜK Üst Kurulu’nun 2019 faaliyetlerini ele aldığı raporun detaylarında da bunu görebiliyoruz.
Taşçı, raporunda gelen şikayetlerin değerlendirilmesinde tutarsızlıkların olduğuna dikkat çekiyor:
“Geçen yıl, kadına yönelik şiddet nedeniyle RTÜK’e gelen şikayet sayısı 16 bin idi. Ama buna karşılık bir tane bile dosya görüşülmemiş RTÜK’te. Ama öbür taraftan bakıyorsunuz, bir yayınla ilgili bu basın özgürlüğü kapsamında olabilir, ifade özgürlüğü olabilir. Hatta ve hatta şu olabilir, çok sert bir biçimde mevcut iktidarı eleştiren bir yayın olabilir. Veya Cumhurbaşkanını, sarayı eleştiren bir yayın olabilir. Altını çiziyorum, eleştiren diyorum ısrarla, hakaret eden demiyorum. Mesela bakıyorsunuz, bir tane iki tane bilmediniz on şikayet gelmiş “efenim yurttaşlardan gelen, izleyicilerden gelen tepki var, o nedenle gündeme aldık” deniyor. Baktığınız zaman bir tarafta binlerle, on binlerle ifade edilen bir şikayet varken o görmezden gelinebiliniyor. Öbür taraftan göstermelik üç-beş şikayetle işlem yapılıyor. Burada bir tutarsızlık, ikilik var.”
“RTÜK idari para cezalarıyla kanalları hizaya getirmeye çalışıyor”
Selçuk Üniversitesi, İletişim Fakültesi öğretim üyesi Hülya Öztekin, “Neo-Liberal Toplumlarda Düzenleyici Devlet Anlayışı ve Görsel-İşitsel İletişim Alanında Bağımsız Düzenleyici Üst Kurullar: RTÜK Örneği” makalesinde bağımsız düzenleyici bir üst kurul olarak RTÜK’ün görevlerinden bazılarını şöyle sıralıyor:
- Du¨zenleme
- Denetim ve Go¨zetim
- Yaptırım Uygulama
- Hakemlik ve Danıs¸manlık
Öztekin, ayrıca RTÜK’ün radyo ve televizyon alanında c¸ogˆulculugˆu ve c¸oksesliligˆi sagˆlamak, ifade o¨zgu¨rlu¨gˆu¨nu¨ ve kamunun bilme hakkını garanti altına almak gibi işlevlerinin olduğunu da belirtiyor.
RTÜK üyesi İlhan Taşçı, bu görev ve sorumluluklara ilişkin şöyle bir değerlendirme yapıyor: “RTÜK’ün iki misyonu var, yasayla kendisine verilmiş iki görevi var. Birincisi denetleyici misyonu, verdiği cezalar nedeniyle kamuoyu genelde bu yönüyle biliyor. Oysa bana göre RTÜK’ün gelişmiş demokrasilerdeki gibi, asıl misyonu düzenleyici olması. Yani yayıncılık sektörünü düzenlemesi gerekiyor. Ne için ifade özgürlüğünün önünü açmak için, ifadenin yayılmasını sağlamak için, özgürce tartışma ortamının yaratılabilmesi için. RTÜK’ün bütün bunlar için çaba sarf etmesi gerekirken bakıyorsunuz, RTÜK tam tersi bir misyon yükleniyor. Siyasi bir saikle ve siyasi bir ikballe, bazen de iktidardan gelen tazyikle, bir bakıyorsunuz basın özgürlüğünün önünü tıkayan, yayıncılık dünyası için söylüyorum, düşüncenin yayılmasını, ifadenin dile getirilmesini, hem de Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden tutun kendi ulusal yasalarını da hiçe sayarak bütün özgürlükleri neredeyse kısıtlayan, önünü tıkayan bir anlayışı uygulamaya çalışıyor. Zaten şu anda yayıncıların da RTÜK’ten en çok şikayet ettikleri konuların başında bu geliyor. Bir diğeri de siz bazı yayıncıları koruyup kolluyorsunuz, ama kimi yayıncıları da abone olmuşlarcasına her hafta ardı ardına ceza kesiyorunuz. Yani ekonomik kesilmiş idari para cezalarıyla aslında kimi yayıncılar, iktidar tarafından hoşlanılmayan, RTÜK’teki çoğunluk tarafından beğenilmeyen, eleştirileri hakaret kabul edilen, sorgulayıcı yaklaşımlarından rahatsızlık duyulan kanallarla ilgili ardı ardına idari para cezaları uygulayarak tabiri caizse onları hizaya getirmeye çalışıyorlar.”
RTÜK artık “isteğe bağlı” yayınları da denetliyor
Ağustos 2019’da yürürlüğe giren ve 24 maddeden oluşan “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” gereği
Netflix, BluTV ve PuhuTv gibi “isteğe bağlı” dijital yayıncılık platformlarında yer alan içeriklerin denetlenme yetkisi de RTÜK’e verildi.
Kullanıcıların ancak, ücretli üyeliklerle içeriklerine ulaşabildikleri bu platformlar, yönetmelikle birlikte RTÜK’ün uygun bulmadığı yayın içeriklerini Türkiye kataloğundan çıkarmak durumunda.
Nitekim RTÜK tarafından bu yönde müdahaleler de gecikmedi.
Türkiye kataloglarında bulunan bu içeriklere yapılan müdahaleyi RTÜK üyesi İlhan Taşçı şöyle değerlendiriyor:
“Şimdi yayınları ikiye ayırmak gerekiyor. Bir, 18, 18 üstü ve 18 altı
Neden, yetişkin bir bireyin, neyi izleyeceğine, neleri izlemeyeceğine sadece bir kişi karar verebilir o da kişinin kendisi. Bunu bir kamu otoritesi olarak RTÜK’ün “hayır bu senin izlemene uygun değildir” denilmesi kadar yanlış ve bir o kadar absürt bir durum olamaz. Çünkü yetişkin birisinin ne izleyeceğine kamu niye karışsın, devletin nesine… İsteyen istediğini izler. Hele hele “isteğe bağlı yayınlar” açısından baktığımızda, yani işte sizin ifade ettiğiniz Netflix, sonuçta insanlar oraya abone oluyorlar, üyelik yapıyorlar, bir ücret karşılığında. Ve oradaki kataloğun içerisinde o platformun film kataloğunda, yapım kataloğunda nelerin olduğunu ve neler almak istediğini bilerek üye oluyor insanlar buraya zaten.
Sonuçta, dediğim gibi, çocuk kısmını ayırıyorum. Ki pek çok platformun zaten çocuk kitleri var. Yani ebeveyn kontrollerinin yapılabildiği sistemler de geliştirilmiş durumda.
Aslında uluslarası bütün evrensel kurallar itibariyle yayıncılığın temel birkaç tane kırmızı çizgisi vardır. O da şudur: Pornografi, organ kaçakçılığı, insan kaçakçılığı, narkotik suçları, uyuşturucu gibi bütün toplumlarda suç olarak tanımlanmış, bütün toplumların kendilerine toplumsal zararı olduğunu değerlendirdiği kavramlardır. Bunun dışındakiler insanların tercihleridir.”