Alican Uludağ
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Muğla'da üniversite öğrencisi Şerzan Kurt'u 14 yıl önce kaçmaya çalışırken sırtından vurarak öldüren polis memuru Gültekin Ş.'ye "haksız tahrik altında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma" suçundan verilen ve bu süreçte kesinleşen 7 yıl 6 ay hapis cezasını bozdu. Sanık polisin eylemini 8 yıla kadar hapis cezası öngörülen "bilinçli taksirle ölüme neden olma" olarak nitelendiren Yargıtay, "Öleni tanımayan sanığın ölene yönelik kasten öldürme veya kasten yaralama suçunu işlemek maksadıyla ateş ettiğine ilişkin şüpheden uzak somut bir delil de bulunmadığını" savundu.
Bu kararla polis Gültekin Ş.'nin daha düşük bir ceza almasının önü açıldı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı sonucunda 17 Ocak 2024 tarihinde bozma kararına imza atan Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 17 Ocak 2024 tarihli kararında sanığın eyleminin "cezası daha az olan" bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturduğuna hükmetti. Karar, 8'e karşı 17 oyla alındı. Böylece davanın görüldüğü Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, bu suçtan yeniden yargılama yaparak sanığa 2 yıl 8 aydan 8 yıla kadar bir hapis cezası verebilecek. İyi hal indirimi uygulanmasıyla birlikte polisin daha önce aldığı 7 yıl 6 aydan daha düşük bir cezaya çarptırılması bekleniyor.
Şerzat Kurt polis kurşunuyla nasıl vuruldu?
Yargıtay'ın kararında olayların nasıl çıktığı ayrıntılı olarak anlatıldı. Buna göre 12 Mayıs 2010 gecesi saat 00.30 sıralarında Muğla il merkezinde Akyol Parkı girişinde yolda yürümekte olan iki kız öğrenciye İstanbul Birahanesi'nde bulunan kişiler tarafından sözle tacizde bulunuldu. Muğla Üniversitesi İktisat İşletme Bölümü 1. sınıf öğrencisi 21 yaşındaki Kurt'un siyasi düşüncesine yakın ve ortak arkadaş grubundaki bu kız öğrencilerin, durumu arkadaşlarına haber vermeleri üzerine arkadaşlarının olay yerine geldikleri, bu şekilde kalabalıklaşan ve karşıt siyasi görüşlü gruplar arasında taş ve sopaların da kullanıldığı kavganın başladığı belirtildi.
Kararda polisin müdahalesi sonrası ilk kavganın sonlandırıldığı ve bazı öğrencilerin şikâyetçi olmaları üzerine ifadelerinin alınması maksadıyla karakola götürüldükleri, arkadaşlarının karakola götürülme haberini alan şahısların toplanması ile şehir merkezinde gruplaşmaların ve ara ara kavgaların başladığı ifade edildi. Dosyada yer alan bilgiye göre saat 02.30 sıralarında Kurt'un da aralarında bulunduğu kalabalık bir grup Recai Güreli Caddesi üzerinde yürümeye başladı.
Yol kenarındaki bir iş yerinde sayıları 20'ye yakın karşıt gruptan olan kişinin bulunduğu ve bu iki grup arasında tekrar kavga başladığı belirtilen kararda, grupların birbirlerine taş attığı, Kurt'un da mensubu olduğu grubun daha kalabalık olması nedeniyle karşı gruptakilerin caddenin diğer tarafına, polislerin olduğu yöne doğru kaçmaya başladıkları aktarıldı. Kararda daha sonra Kurt'un arasında bulunduğu grubun polislerle karşı karşıya kaldığı, olay gecesi göreve çağrılan sivil polis memurları tanık O.K. ve sanık polis Gültekin Ş.'nin tabancalarını çıkartarak ölenin yer aldığı gruba doğru koştukları ve havaya doğru ateş etmeye başladıkları anlatıldı.
Kararda, Kıbrıs Pastanesi önünde sanık polisin koşar vaziyette ateşe devam ederken silahından çıkan merminin Şerzan Kurt'un sol omzunun arkasından girip sağ omuz başından çıktığı ifade edildi. Kurt'un mermi ile yaralanması sonrasında caddeye düşerek başının sağ frontal bölgesini asfalta çarptığı ve silahlı mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı her iki akciğer yaralanması ile küt kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bunların müşterek komplikasyonları sonucu hayatını kaybettiği belirtildi.
Yargıtay'ın kararı bozma gerekçesi ne?
Şerzan Kurt'un içerisinde olduğu grubun uyarılara rağmen taş ve benzeri cisimleri, aralarında sanığın da yer aldığı görevli polislerin bulunduğu yöne savurdukları anlatılan kararda, sanık polisin, havaya uyarı atışları yaparken koşu hâlinde bir anlığına elini dik tutamaması sonucu yaptığı atışlardan birinin ölenin de içinde bulunduğu grubun kaçış istikametine doğru yapıldığı savunuldu.
Kararda, "Olaylarının boyutu, ortamının koşulları birlikte değerlendirildiğinde, olay tarihi itibarıyla 17 yılık polis memuru olan ve silah kullanma konusunda yeterli eğitim almış olması gereken sanığın, ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırı kast olmaksızın aştığı, silah kullanımındaki dikkatsizliği nedeniyle öngördüğü ancak istemediği şekilde ölüm neticesine bilinçli taksirli davranışıyla yol açtığı kabul edilmelidir" denildi.
Kurt Ailesi'nin avukatı: Karar utanç verici
Şerzan Kurt'un ailesinin avukatlarından Batman Barosu Başkanı Erkan Şenses ise DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, "Şerzan Kurt Davası, Türkiye yargısının bir öldürme vakasının nitelemesini 14 sene boyunca yapamadığı bir vaka olarak hukuk tarihindeki yerini şimdiden almıştır. Yargı, vakanın kasten öldürme mi, kastı aşan suretle öldürme mi, bilinçli taksirle öldürme mi olduğu konusunda 14 yıldır kesin bir karara varamamıştır. Bu durum bile başlı başına utanç verici bir durumdur" dedi.
Bu karar sonrası sanığın 2 yıl 8 aydan 8 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacağını belirten Şenses, bir eylemin "kast, olası kast, taksir ve bilinçli taksir kapsamında işlendiği konusunda sanık beyanlarının hayati derecede önem kazandığını" belirterek "Sanık ilk günden beri Şerzan Kurt'u vuran kişinin kendisi olmadığını iddia etmesine rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, hayır sen vurdun ama olsa olsa bilinçli taksirle vurmuşsundur anlamındaki kararıyla sanığın kastının olmadığına işaret etmiştir" eleştirisini yöneltti.
Şenses, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun "…öleni tanımayan sanığın ölene yönelik kasten öldürme veya kasten yaralama suçunu işlemek maksadıyla ateş ettiğine ilişkin şüpheden uzak somut bir delil de bulunmaması karşısında sanığın kastla hareket ettiğinden bahsedilemeyeceği" şeklindeki gerekçesini de eleştirdi. Yargıtay'ın bu gerekçeyle toplumsal olaylarda polisin daha rahat silah kullanmasının önünü açtığını savundu.
Yargıtay'ı "süper temyiz mercii" gibi çalışmakla suçlayan Şenses, "Özellikle kolluk görevlilerinin yargılandığı dosyalarda eylemin nitelendirmesinde oldukça geniş lehe değerlendirmelerde bulunarak yargısal cezasızlık sonucuna yol açmaktadır" ifadesini kullandı.
14 yılda Şerzan Kurt davasında neler oldu?
Öğretmen bir baba ve devlet memuru bir annenin oğlu olan 21 yaşındaki Şerzan Kurt, o dönem Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü 2. Sınıfında okuyordu. Kente iki kız arkadaşının taciz edilmesi sonrası olay yerine gelen Şerzan Kurt ve arkadaşlarına yönelik başka bir grup ırkçı saldırıda bulundu. Karşıt görüşlü grupların kavgasına dönüşen olaylara müdahale eden polislerden Gültekin Ş.'nin açtığı ateş sonucunda Şerzan Kurt, 12 Mayıs 2010'da sırtından vurularak ağır yaralandı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne kaldırılan Kurt, 19 Mayıs'ta yaşamını yitirdi.
Davanın güvenlik gerekçesiyle taşındığı Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık polise 2012 yılında "olası kastla nitelikli öldürme suçuna yardım"dan 8 yıl hapis cezası verdi. Yargıtay 1. Ceza Dairesi, bu kararı 2014 yılında "Sanığın eyleminin haksız tahrik altında kasten öldürme suçunu oluşturduğu" gerekçesiyle bozdu. Eskişehir'deki mahkeme, bozma kararının ardından sanık polisi bu suçtan 16 yıl hapis cezasına çarptırdı.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 2016 yılında karara itiraz etti. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, kararı "hükmün katılma istemi reddedilen Uluslararası Baran Tursun Vakfı temsilcisine tebliğ edilmemesi" nedeniyle usulden bozdu. Bu eksikliği gideren Yargıtay 1. Ceza Dairesi, 2018 yılında sanık polisin eyleminin "haksız tahrik altında kasten öldürme" şeklindeki görüşünden vazgeçerek suçun "TCK'nın 87/4. maddesinde ifade edilen neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" olduğunu savundu. Sanık hakkında haksız tahrik ve iyi hal indirimi de uygulanmasını isteyen Daire, tutuklu sanık polisi de tahliye etti.
2019 yılında davayı yeniden ele alan Eskişehir 1. Ağır Ceza Mahkemesi, sanığın haksız tahrik altında kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçundan 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetti. Yargıtay 1. Ceza Dairesi de bu kararı 2021 yılında onadı. Ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 18 Mayıs 2021 tarihinde bir kez daha karara itiraz etti. Başsavcılık, ısrarla polisin eyleminin "bilinçli taksirle ölüme neden olma" iddiasıyla yeniden Ceza Genel Kurulu'na başvurdu.