Sivil toplumu cendereye sokan yasa

“Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” teklifine hukukçular da, sivil toplum da itiraz ediyor. Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, teklifin Anayasa’ya aykırı olduğunu söylerken, MLSA ve İHD’den teklifin geri çekilmesi çağrısı var.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (BMGK) kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının yasaklanmasına yönelik yaptırım kararlarının uygulanması amacıyla 45 AKP’li milletvekilinin imzasıyla TBMM’ye sunulan “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” teklifinin içerisinden sivil toplum örgütlerinin faaliyetlerini kısıtlayacak darbe niteliğinde maddeler çıktı.

Teklifte sivil toplum örgütü yöneticilerinin “terör” soruşturması geçirmesi halinde görevden alınacağı ve yerine kayyum atanacağı maddesi yer alıyor. Kanun teklifine göre İçişleri Bakanlığı’nın dernekler üzerindeki yetkileri artırılacak. Örneğin, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, hakkında terör soruşturması başlatılan dernek ve dernek üyeleri üzerinde yaptırım uygulayarak kapatma kararı alabilecek. Dernekler Kanunu’na eklenmesi önerilen yeni madde ile haklarında terör, uyuşturucu ve malvarlığı değerlerini aklama suçlarından soruşturma başlatılan kişiler görev yaptığı derneklerden İçişleri Bakanı emri ile uzaklaştırılabilecek.

“Torba yasa önerisi biçim ve usul bakımından Anayasa’ya aykırı”

Tasarının içeriğini ve Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa Hukukçusu ve aynı zamanda CHP Anayasa Komisyonu Üyesi İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu şöyle değerlendiriyor:



“Burada “Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun” teklifi ile karşı karşıya bulunuyoruz. Başlık bu. Bu yasa önerisi kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine meşru bir amaç taşıyor. Esasen bu düzenleme Birleşmiş Milletler düzenlemeleri ve kararları doğrultusunda yapılıyor ve herhangi bir sorun yok. Fakat esas sorun bu başlık altında öngörülen yasanın, düzenlemenin 43 maddeden oluşması ve bu maddelerin çok azının kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine ilişkin olması. Ama buna karşılık maddelerinin çoğunun başka konulara ilişkin olması. Bunlar nedir, bunlar dernek özgürlüğüdür, yardım toplamadır, savunma hakkıdır, mülkiyet hakkıdır. Ama esasen bu işin omurgasını dernek özgürlüğü ve dernekler oluşturuyor. Şimdi bu özelliğiyle bu öneri bir torba yasa önerisidir. Oysa torba yasa önerisi öteden beri öne sürdüğümüz gibi biçim ve usul bakımından anayasaya aykırıdır. Bu açıdan bu öneri de anayasaya aykırı bir düzenleme olarak karşımıza çıkmış bulunuyor. Bu nedene Anayasa Komisyonu’nda buna yoğun itirazlar yapıldı. Bu usule ilişkin yönü.”

Kaboğlu: “Yasanın sonuçları ağır olacak”

“İçeriğe gelince, içerik açısından incelediğimiz zaman da maddi bakımdan da anayasaya aykırı olduğunu görüyoruz. Bana Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dediniz, buna hayli hayli aykırı ama öncelikle dernek özgürlüğünü düzenleyen anayasa madde 33’e aykırıdır. Haliyle tabi ki Avrupa Sözleşmesi madde 11’e aykırıdır. Bu açıdan bu aykırılıklar bugüne kadar karşımıza çıkan aykırılıklarla karşılaştırılamayacak derecede yoğun ve çok yönlüdür. Geçen aylarda dernekler kanununda bir düzenleme yapıldı. 7226 sayılı ekleme ile esasen dernek üyelerinin kimlik bilgilerinin İçişleri Bakanlığı’na bildirme zorunluluğu getirilmişti ve biz buna karşı çıkmıştık ve bizim önerilerimiz reddedilince sonrasında biz bunu Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Dernek üyelerinin aslında dernek üyeleri gizli değil, tabii ki bir derneğe saydam bir şekilde üye olunur fakat o bilgilerin İçişleri Bakanlığı’na bildirilmesinin dernek üyeliği açısından caydırıcı etki olarak ele aldık ve Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. Şimdi bu açıdan bu öneri ile getirilen değişiklikler esasen önceki 7226 sayılı yasa ile yapılan değişikliklerle karşılaştırılamayacak bir biçimde yoğun değişikliklerdir, sonuçları ağır olacak değişikliklerdir. Çünkü, burada bu önerilen esasen derneklerin denetimi ile ilgili olup kayyum atamaya kadar uzanan bir süreci kapsamına almaktadır.

“Örgütlenme özgürlüğüne, demokratik devlet kuralına aykırı”

“Bu getirilen bu düzenleme ya da meclis genel kurulunda görüşülecek olan öneri derneklerin doğası ile derneklerin bir özel hukuk tüzel kişisi olma özelliği ile bağdaşmamaktadır. Çünkü bunlar bir özgürlük alanını temsil eden birimlerdir, bunlar kamu kuruluşları değildir. Bu bakımdan bu tamamen anayasaya aykırıdır, bu örgütlenmenin doğasına aykırıdır. Ama bu aykırılık böyle teknik ve hukuki aykırılıkla sınırlı kalmayıp aynı zamanda anayasanın 13. maddesi yani hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının ölçülü olacağı, hak ve özgürlüklerin sınırlanmasının demokratik toplum düzenine aykırı olamayacağı, laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı ve özüne dokunulamayacağı biçimindeki güvencelere aykırıdır. Haliyle demokratik toplum düzenine aykırıdır, çünkü demokratik toplum demek çoğulcu toplum demektir, farklı düşüncelerin, farklı fikirlerin, akımların, görüşlerin belirli gruplar altında örgütlenebilmesi demektir. Böyle bir düzenleme esasen anayasa madde 2 demokratik devlet kuralına da aykırıdır.

Veysel Ok: “İktidar yaptıklarını legal bir zemine taşımak istiyor”

Peki buna düzenlemenin hedefindeki Sivil Toplum Örgütü temsilcileri ne diyor? Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Yöneticisi Veysel Ok “Şu anki iktidar yıllardır yaptıkları bu hukuksuzluğu, legal bir zemine kavuşturmak istiyor” diyor:

“Şu anki iktidar yıllardır yaptıkları bu hukuksuzluğu, legal bir zemine kavuşturmak istiyor. Hukuki olmayan ama görevden alma, el koyma gibi yetkilerin yasalaştığı bir sistem inşa etmek istiyor. Kanun teklifinde hakkında terör soruşturması bulunan dernek yöneticisi ve sivil toplum örgütü yöneticisinin görevden alınması ve gerektiği takdirde yerine kayyım atanması söz konusu. Şimdi masumiyet karinesine, Anayasaya, örgütlenme özgürlüğüne aykırı olan bu hükümden ne anlamalıyız. Hakkınızda kesinleşmiş bir mahkeme hükmü olmadan soruşturma açılması sizin görevden alınmanıza yeterli oluyor. Türkiye’de zaten birçok sivil toplum örgütü yöneticisinin hakkında bir soruşturma mevcut. Çünkü demokrasi mücadelesi, hukukun üstünlüğünün korunması mücadelesi çeşitli dönemlerde bedeller vermeyi gerektirir. Hem en büyük örgüt olan İnsan Hakları Derneği’nde hem Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda, Barolarda birçok örgütte hakkında hukuka aykırı olarak dava açılmış ya da ceza almış birçok çalışan var ki yargının bağımsız olmadığı bir Türkiye’de herkes hakkında bir terör soruşturması açılması ihtimali var. Yani bir tweet’ten bir haberden bir basın açıklamasından hakkınızda bir terör soruşturması çok rahat açılabilir. Bu durumda hem işinizi hem de örgütünüzü kaybetme riski ile karşı karşıya kalırsınız.

Türkdoğan: “Çok tehlikeli bir kanunla karşı karşıyayız”

Teklifte aslında STK’ların en çok karşı çıktıkları başlık elbette “terör”. Zira bizim ülkemizde attığınız bir tweet’ten kaynaklı da terör örgütü propagandası yapabilirsiniz, yazdığınız bir haber ya da katıldığınız bir basın açıklamasından da. Yıllardır ülkemizde insan hakları alanında mücadele yürüten İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan da tam bu konuya dikkat çekiyor:

Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine ilişkin Kanun teklifi özellikle dernekler kanununda ve yardım toplama kanununda çok önemli değişiklikler gerçekleştiriyor. Bu değişiklikler Anayasaya aykırı olduğu gibi esasında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca güvence altına alınan örgütlenme özgürlüğüne açık bir müdahale niteliği taşıyor. Tabii kanunun ismi ve içeriği oldukça çelişkili. İçerikte kar amacı gütmeyen derneklerle ilgili terörün finansmanının önlenmesi ile ilgili kanun kapsamında işlemler yapılabileceği düzenleniyor. Esasen bu özel kanuna baktığımızda bu kanunda sadece uluslararası sözleşmeler tanımlanmamış aynı zamanda terörle mücadele kanununda yer alan terör suçları uyarınca da soruşturma açılabileceği ve bu soruşturma kapsamında özel kanunun çalıştırılabileceği düzenlenmiş. İşte tam da bizi kaygılandıran nokta burası, çünkü Türkiye’de terörle mücadele kanununda terör tanımının belirsizliği sorunu vardır. Türkiye’de her yıl yüz binlerce insan terör örgütü üyeliği soruşturması geçirmektedir. Şayet bu soruşturma kapsamında dernek yöneticisi ise ve derneğin gelir ve giderleri ile ilgili olarak aynı zamanda bir mali inceleme yapılırsa işte o zaman terörün finansmanının önlenmesi hakkındaki kanun kapsamında soruşturma olduğu kabul edilebilir ve hemen İçişleri Bakanı kararı ile görevden alınabilirsiniz. Görevden almayla birlikte, dernek faaliyetinin geçici olarak durdurulması ve derneğe kayyum atanması süreçleri işletilecektir. Bakın, görünüşte çok basit gibi geliyor ama kanunların içeriğine baktığınızda ne kadar tehlikeli bir düzenlemeyle karşı karşıya olduğumuz anlaşılacak. ”

Fonlara da denetim geliyor

Alanda faaliyet gösteren birçok örgüt bu faaliyetlerini Avrupa Birliği fonlarıyla ya da büyükelçiliklerinin destekleri ile sürdürmeye çalışıyor. İşte sunulan bu tasarı ile İçişleri Bakanlığı bu fonları da denetleyebilecek.

Tüm dernek ve vakıflar, yurt dışına yaptıkları ve yurt dışından aldıkları yardım ve ödemelerle ilgili İçişleri Bakanlığı’nı bilgilendirmek ile yükümlü olacak. 7 bin lirayı aşan her türlü gelir, tahsilat, gider ve ödemelerini bankalar aracılığıyla yapmayana idari para cezası verilecek.

Teklif ile Dernekler Kanunu’nda da önemli değişiklikler yapılması öngörülüyor. Mevcut kanuna göre derneklerin bildirimde bulunmak şartı ile yurt dışından yardım almasına ilişkin durum genişletildi. Dernekler artık yurt dışına yapacakları yardımlardan önce bildirim yapacak.

Cezalar katlandı

Meclise sunulan torba yasa teklifi ile yardım toplamaya yetkili kişi ve kuruluşların denetlenmesine ilişkin usul ve esasları düzenleyen Yardım Toplama Kanunu’nda değişiklik yapılması öngörüldü. Denetim ile görevlendirilen makamlar, kamu kurum ve kuruluşlarından banka hesabı da dahil bilgi ve belge isteyebilecek. Teklif ile izinsiz yardım toplayanlara verilen para cezaları da artırıldı. Mevcut kanunda en fazla 700 TL ceza kesilirken, yeni teklif ile 5 binden 100 bin TL’ye, internet ortamından izinsiz yardım toplayanlara da 10 bin TL’den 200 bin TL’ye kadar idari para cezası kesilmesi öngörülüyor.

Hem İHD hem de MLSA sivil toplum örgütlerinin aldıkları fonların İçişleri Bakanlığı tarafından denetlenmek istenmesinin altında sivil alanın yok edilmesinin yattığını dile getiriyor.

MLSA’dan Veysel Ok: Yine terör  finansmanı diye garip bir kavramla mülkiyet hakkına el koyma hakkı veriliyor. Terörün tanımının yeterince açık olmadığı bir Türkiye’de, terörün tanımının AİHM içtihatlarının, standartlarında olmadığı bir Türkiye’de herkes bu baskıyla karşı karşıya kalabilir. Yardım toplama, yurtdışından para alma gibi konularda denetimler artıyor ve İçişleri Bakanlığı’na sürekli bir mali denetim yapma yetkisi veriliyor. Nedir bu? Sürekli olarak baskı altına alma, korkutma, sindirme, ceza ile korkutma gibi bir iş yapamaz hale getirme niyeti taşınıyor. Şu an ne yapılması gerekir? Bu teklif hukuk reformunun konuşulduğu bir dönemde çıktı. Türkiye’nin AB ve AİHS standartlarına bir hukuk reformu yapacağı tartışmasıyla ortaya çıktı. Bu bir çelişki ortaya koyuyor.”

Türkdoğan: “Gezi ve Kavala iddianamesi ile sivil örgütlere karşı bir önyargı geliştirildi”

İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan: “Tabii bir diğer problem özellikle fon kaynaklarının kullanılması konusu. Uzun zamandan beri bu iktidar Türkiye’de sivil alanda, özellikle Avrupa Birliği’nden ve Avrupalı çeşitli yardım kuruluşlarından fon temin edip demokratik kitle örgütü faaliyeti yürüten, çeşitli proje çalışmaları yürüten sivil örgütlere karşı bir önyargı geliştirdi. Bunu maalesef Osman Kavala ve Gezi iddianamesinde çok açık bir şekilde görebiliyoruz. İşte burası bizi kaygılandırıyor. Halbuki Birleşmiş Milletler terörün finansmanının önlenmesi hakkında sözleşme ve kanunların dünyada kabul edilen terör örgütlerine fon sağlayan kuruluşlarla ilgili işletilmesini istiyor. Güvenlik konseyi kararı ile terör örgütü olarak ilan edilen cihatçı çete yapılanmaları, radikal dinci yapılanmaları ve diğer kabul edilen terör örgütleri ve onlarla bağlantılı kişilerle ilgili faaliyet yapılmasını talep ediyor. Oysa dönüp Türkiye’ye baktığımızda BM Güvenlik Konseyi kararlarının çok dışında hemen hemen herkesin terörist kabul edilebildiği bir mevzuat çıkıyor karşımıza. Böylesi belirsiz bir ortamda özellikle İçişleri Bakanı’na bu kadar geniş yetkiler tanınması kesinlikle anayasaya aykırı çünkü anayasa 13. maddede hakkın özüne dokunulamayacağı açık bir şekilde düzenlenmiş durumda, getirilen bu kanun teklifi ölçülü değil, öngörülebilir değil, hakkın özüne dokunuyor ve örgütlenme özgürlüğünü neredeyse ortadan kaldırıyor. Bütün bu gerekçeler bizim en önemli karşı çıkış gerekçelerimiz. Tabi yardım toplama ile ilgili de maddelere baktığımızda özellikle yurtdışından fon sağlanması konusunda faaliyet yürüten vakıflar bu vakıflarla bağlantılı derneklerin çok sıkı bir şekilde denetleneceği anlaşılıyor. Böylesi bir iktidar anlayışı noktasında bu kadar açık anayasaya aykırı kanunlar yaptığınızda doğrusu sivil alanın daraltılacağı, buraya çok ciddi müdahale edileceği ve tam bir vesayet denetimi kurulacağı sonucu ortaya çıkıyor.”

“Bu yasa Demokles’in kılıcı olacak”

Olağanüstü hal döneminde olağan hale getirdiği kanun hükmünde kararnamelerle hukuk örgütlerinden kadın hakları örgütlerine, çocuk hakkı örgütlerinden çevre örgütlerine kadar birçok örgüt kapatılmıştı. Yasayla bu yeniden mümkün mü? Anayasa hukukçusu Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’na kulak verelim:

“Bu durum onları da aşan bir durum olacaktır. Çünkü anayasa madde 33 derneklerle ilgili dernek özgürlüğünün nasıl sınırlanacağına ilişkin kurallar koymaktadır. Dernekler, dernekler kanuna göre hakim kararı ile kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Sonra devam ediyor milli güvenlik kamu düzeni suç işlenmesi ve suçun devamı gibi hususlar varsa o zaman faaliyetten alıkonulması istisnai olarak kanunu yetkili kıldığı merci tarafından faaliyetten alıkonulması düzenlenmiştir. Bu merci kararı da 24 saat içerisinde görevli hakimin onayına sunulmaktadır. Bu hakim de 48 saat içerisinde kararını verir. Yani görüldüğü gibi bu yargıcın, mahkemelerin güvencesi altındadır ve yönetim, idari makamlar, kamu makamları sadece geçici önlem olarak faaliyetten alıkoyabilir. Şimdi bu yapılan düzenlemede bunlarla ilgisi olmayan bunları çok aşan, bunlara yabancı olan dernekleri kamusal kuruma dönüştüren düzenlemelerdir. Bu bakımdan tabi ki, eğer bu şekilde yasalaşır ve yürürlüğe girerse o zaman yönetimin kendisine göre muhalif addettikleri derneklerin Çağdaş Hukukçular Derneği’nden Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Gündem Çocuk Derneği’ne kadar birçok derneğin İçişleri Bakanlığı görevlilerinin denetimi soluk almaz hale geleceklerdir. Onların tepesinde bu bir tür Demokles’in kılıcı olarak sallanacaktır. “

“CHP, teklif yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacak”

Teklif hem CHP’nin hem de HDP’nin koyduğu muhalefet şerhleriyle Anayasa komisyonundan geçti. CHP Anayasa Komisyonu üyesi Kaboğlu teklifin yasalaşması halinde zaman geçirmeden Anayasa Mahkemesi’ne yasanın iptali için başvuracaklarını söylüyor:

Biz zaten CHP olarak 27. yasama döneminde bir yandan anayasaya aykırı olan yasaları Anayasa Mahkemesi’ne götürdük, öbür yandan anayasaya aykırı olan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. İşte bu da yasalaşması halinde Anayasa Mahkemesi’ne zaman geçirilmeden götürülmesi gerek bir yasal düzenleme olacaktır. Özellikle bu değindiğiniz konular açısından dernekler ve savunma hakkı açısından, mülkiyet hakkı açısından ve Anayasa Mahkemesi’ne hemen götüreceğimiz gibi yürürlüğünün durdurulması için de talebimizi ortaya koyacağız. Çünkü bu sadece anayasaya aykırılıkla sınırlı değil son derece demokratik toplum açısından sakıncalı bir düzenleme olacaktır.”

STK’lar “teklif derhal geri çekilmeli” diyor 

İHD  Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ve MLSA Yöneticisi Veysel Ok  da yasanın hukuksuzluğunun halka anlatılması ve yasaya karşı topyekün bir muhalefetin örülmesi gerektiğinden yana.

MLSA Yöneticisi Ok: “Muhalefetin buna itiraz etmesi lazım çünkü, yargı kontrol altına, parlamento kontrol altında başkanlık sistemi ile parlamentonun birçok yetkisi kısıtlandı. Barolar kanun değişikliği güçsüzleştirilemeye çalışıldı.Şimdi sivil alan, hukukun üstünlüğümü, demokrasiyi savunan, bunun için mücadele eden, dünya ile işbirliği içersinde olan sivil alan iktidarın hedefinde. Bunun yasalaşmasını engellemeliyiz. Hem sivil toplum örgütleri hem muhalefet bu hukuksuz, bu anayasaya, masumiyet karinesine aykırı, örgütlenme özgürlüğüne aykırı yasa teklifinin meclisten geri çevrilmesi için elinden gelen tüm çabayı sarf etmeli, etmeliyiz. Zira sivil alan yok edilmesi Türkiye’de hukuka ve demokrasiye olan umutları da yok edecektir. Örgütlenme özgürlüğünü yok edecektir sivil alanın yok edilmesi. Sivil alanın yok edilmesi Türkiye’de raporlar hazırlayan, hak ihlallerini belgeleyen alanların yok edilmesidir. Bu da iktidarın daha fazla insan hakları ihlali yapmasına neden olacaktır.”

İHD Eş Başkanı Türkdoğan: “İnsan Hakları Derneği olarak biz Türkiye’nin en bağımsız ve tarafsız kuruluşuyuz. Yıllardır faaliyetlerimizi yürütüyoruz ve bütün dünyada çok tanınan ve bilinen bir insan hakları örgütüyüz. Olağanüstü hal koşullarını geçirdik. Olağanüstü hal koşullarında birkaç defa denetlendik ve bu denetimler sonunda ufak tefek bazı eksiklikler dışında bir eksikliğimiz yok Siyaseten iktidar bizi eleştiriyor o da zaten ilgili yetkili merciler henüz hiçbir davaya dönüşen işlem gerçekleştirmediler. Biz bu konuda kendimizle ilgili kaygılı değiliz ama Türkiye’deki tüm sivil alanın bu kanundan olumsuz etkileneceğini özellikle muhafazakar camiadaki derneklerinin, kadın derneklerinin, spor kulüplerinin yine bu strateji adı altında faaliyet yürüten dernek statüsündeki kuruluşların bu yasadan çok ciddi etkileneceğini söylemek istiyorum. İktidara yakın çevreler sessiz kalmamalıdır, çünkü bugün onlar var yarın yok bu yasa kalıcı hale gelirse Türkiye’nin bütün sivil toplumu zarar görecektir. Bütün bu sebeplerle karşıyız. Biz bu yasa içerisindeki bu maddelerin geri çekilmesin i istiyoruz.”

Araştırma Haberleri