Tuzla’daki Orhanlı Sanayi Bölgesi’nde 3 katlı vernik ve boya fabrikasında 29 Nisan'da patlama sonrası yangın çıkmıştı. Üç işçi hayatın kaybederken, 9 kişi de yaralanmıştı.
Patlamaya ilişkin Anadolu 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Mustafa Umut Bıçak, İlkin Günçavdı ve Onur Dağdelen cezaevinden getirilirken, tutuksuz sanık Songül Öztürk geldi.
Kazada hayatını kaybedenlerin aileleri ve taraf avukatları da duruşma salonunda hazır bulundu.
'Ruhsatımız yoktu'
Duruşmadaki savunmasında patlamanın meydana geldiği fabrikanın sahibi Mustafa Umut Bıçak, şunları söyledi: "Olay günü, günlük ofis işleri yapmak üzere ofise gitmiştim. Bir ara işçilerin olduğu yere indim. Daha sonra tekrar ofise çıktıktan yaklaşık yarım saat sonra şiddetli bir sarsıntı duydum. Dışarı baktığımda, fabrikanın tavanının bir kısmının olmadığını gördüm ancak, işçilerin bulunduğu yeri göremedim. Dolayısıyla ilk etapta herhangi bir yaralanma olup olmadığını bilemiyorum. Ofis bölümünde bulunan camdan dışarıda bulunan birtakım eşyaların da yardımı ile bahçeye çıkabildik. Bahçeye çıktıktan yaklaşık 40 saniye sonra da ikinci patlama oldu. Patlama olunca zaten herhangi bir şey yapma şansımız olmadı. Bir anda her yer alev aldı. Tuzla'daki fabrikaya taşınınca yeniden ruhsat almamız gerekti. Biz de bu nedenden dolayı gerekli başvuruları yapmıştık. Ruhsat süreci uzun bir süreçtir. ÇED raporunu aldık ve bunun üzerine üretim yapmaya yetkimiz olmuştu. Pandemi nedeniyle itfaiyeden alacağımız belgelerin süreci de çok uzadı. Ancak buna ilişkin tüm eksiklikleri giderip hazırlıklarımız yapmıştık.
'Eksiğimiz yoktu'
Fabrikada hiçbir eksiğimiz yoktu. Üzerime atılı suçlamayı kabul etmiyorum. Ben ruhsatsız bir işyeri çalıştırmak isteseydim, organize sanayi bölgesine gitmezdim. İş güvenliği uzmanlarının bize söylediği her şeyi harfiyen yerine getiriyorduk. Hiçbir kimyasal madde herhangi bir tepkime olmadan kendiliğinden patlamaz. Ben bu olayda sitede bulunan diğer fabrikaların atıklarını kanalizasyona vermelerinden kaynaklandığını düşünüyorum. Biz fabrika atıklarımızı bertaraf tesislerine gönderiyorduk ve bizden başka da gönderen fabrika yoktu" dedi.
Sanıklardan kimyager Onur Dağdelen, "Patlama sırasında orada değildim. Aynı sanayi sitesinde bulunan ikinci fabrikadaydım. Patlama olan fabrikada sorumlu olduğum tek alan Ar-Ge idi. O gün üretim de yoktu" şeklinde ifade verdi.
İş Güvenliği Uzmanı İlkin Günçavdı, "Vefat edenlerin ailelerine baş sağlığı diliyorum. Meslek hayatımda ilk defa böyle bir şey yaşıyorum. Fabrikada yarı zamanlı çalışıyordum. Fabrikada tespit ettiğim bir eksiklik yoktu. Patlama neden oldu bilmiyorum" dedi.
İş Güvenliği Şirketinin Sahibi Songül Öztürk ise, suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
Mahkeme heyeti soruşturma ve kovuşturma aşamalarında alınan bilirkişi raporları arasında çelişki olduğundan yeniden rapor alınmasına ve tutuklu bulunan 3 sanığın da tahliyesine karar verdi.
Duruşma sonrası gazetecilere açıklamalarda bulunan müşteki avukatlarından avukat Yurdagül Sezgin, "Sayın mahkeme heyeti İSKİ'nin görüşünü dikkate almadı. Eğer kanalizasyonda bir sorun olsaydı İSKİ zaten görüş bildirmezdi. Bu kadar bariz işverenin kusuru ortadayken ve 3 insan hayatını kaybetmişken, müştekilerin müdahillerin gözünün içine baka baka tahliye kararı verilmiş olması hem hukuka aykırı hem de vicdanları yaralayıcı. Biz buna itiraz edeceğiz, gereğini yapacağız" dedi.
Patlamada ablası Çiğdem Aydın'ın eşi, eniştesini kaybeden Gülden Meral, "Eniştemin yüzünü bile göremedik. Toprağa koyduk. Bir can ya, bir can kaybı bu kadar basit olmamalı. İçimiz yanıyor. Kanalizasyondan olduğunu söylüyorlar ama, öyle değil. Çünkü eniştem 10 gün önce ramazanda bize geldi, "Gülden bunlar bizim başımıza belaya sokacak. Ellerime bak" dedi, ellerini gösterdi. Olay yaşanmadan bir gün önceden patronu ve annesiyle görüştüğünde onlara da "Bir gün patlayacağız. Bu malları buradan kaldırın" diyor" diye konuştu.
'Göz göre göre geldi'
Patlamada hayatını kaybeden Tayfun Aydın'ın eşi Çiğdem Aydın ise "Eşim defalarca uyardı. Hatta 'En son bunlar bizi patlatacaklar' demişti. Patronun annesine de söylediğinde, 'Patlarsak ne yapacağız Tayfuncuğum? Öyle bir şey olursa arkanı dönüp dua edip kaçacaksın' demişti. Bu olay göz göre göre geldi. Ama sanık Mustafa Umut'un çıkması hak değil. Ben adalet istiyorum. Savcıma, hakimime yalvarıyorum. Bizi görün. Ben Mustafa Umut'a şunu demek istiyorum. Benim eşim toprağın altında ben nefes alamıyorum. Senin vicdanın rahat mı? Sen nefes alabiliyor musun?" dedi.
Müşteki avukatlarından Esra Yüksel ise bunun bir iş kazası değil, cinayet olduğunu sanıkların özellikle işverenin tahliyesinin vicdanları yaraladığını söyledi.
İddianamede ne deniyor?
Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, 29 Nisan 2022'deki patlamada iş yerinde çalışan 3 kişinin öldüğü, birçok kişinin yaralandığı ve çevredeki fabrikaların zarar gördüğü belirtildi.
Bilirkişi raporuna da yer verilen iddianamede Messer Kimya'nın sahibi Mustafa Umut Bıçak'ın asli derecede, Onur Dağdelen ve İlkin Günçavdı'nın ikinci derecede kusurlu bulunduğu vurgulandı.
İddianamenin değerlendirme kısmında ise her ne kadar bilirkişi raporunda şüpheli Songül Öztürk'ün bir ihmalinin olmadığı belirtilmişse de, Öztürk'ün Kuzey Çevre Teknoloji İş Sağlığı ve Güvenliği Danışmanlık Limited Şirketi'nin yetkilisi olduğu ve patlamanın meydana geldiği Messer Kimya isimli firmaya iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili olarak hizmet verdikleri hatırlatıldı.
Patlamanın gerçekleştiği iş yerinin güvenliğine dair hazırlanan raporların şirkete gönderildiği vurgulandı. Şirket yetkilisi Songül Öztürk'ün de söz konusu patlamada sorumluluğunun ve ihmalinin bulunduğu iddia edildi.
Şüpheliler Mustafa Umut Bıçak, Onur Dağdelen, İlkin Günçaydı ve Songül Öztürk'ün "Taksirle birden fazla kişinin ölüme neden olmak" suçundan 2 yıldan 15'er yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılması istendi. (DHA)