“Vitamin, mineral, antioksidanlar doğal gıdalardan alınmalı” görüşüne karşı “Kent yaşamında, besin öğelerini yeterince alamıyoruz. Takviye gıdalar bu eksikliği tamamlar” savunması yapılıyor. Hangi görüş, ne kadar doğru? Dengeyi nasıl bulmalı?
Vitamin ve mineraller faydalı mı? Kim, ne zaman, nasıl almalı? Pandemi günlerinde nelere dikkat etmeli? Çocuklara vitamin verilmeli mi? Yanıtları bu dosyada…
Takviye gıdalar, dengeli ve sağlıklı beslenmenin, mis gibi kokan taze sebze -mevyenin yerini tutar mı? Vitamin ve mineraller nasıl kullanılmalı? “Vitamin, mineral, antioksidanlar elbette çok önemli ama klasik formda alınmalı yani doğal gıdalardan!” görüşüne karşı “Günümüz kent yaşamında, ihtiyacımız olan besin öğelerini yeterince alamıyor, tüketemiyoruz. Takviye gıdalar bu eksikliği tamamlar” savunması yapılıyor.
Gıda Takviyesi ve Beslenme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Samet Serttaş, Kalp-Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu ve Hematoloji ve İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Çetiner’le, gıda takviyelerinin ilk kullanımından günümüze kadar olan sürecini, sağlığa etkileri ve işe yarayıp yaramadığını konuştuk.
Gıda takviyesi bir gıdadır
Gıda Takviyesi Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Samet Serttaş, gıda takviyesinin ne olduğunu şöyle anlatıyor:
“Gıda takviyesi her şeyden önce bir gıdadır. Gıdaların mevzuatlarını yapan BM nezdinde çalışan FAO’nun bir alt organizasyonu olan Kodeks Çalışma Grubu var. Ve Kodeks bize bunun bir gıda olduğunu ve gıda olarak mevzuatların içerisinde tanımlanması gerektiğini söylüyor.
Doz olarak üretilmesi şart
Gıda takviyeleri kapsül, tablet gibi, aslında sizin çok da gıda olarak tüketmeye alışmadığınız formlarda. Gıda dediğinizde aklınıza içecek, yemek geliyor. Ama tablet, kaşe gibi formlar sadece ilaç formu gibi düşünülüyor. Ama gıda takviyesi bu formlarda kullanılmak zorunda. Dozajlı form diyoruz biz buna. Doz ile satılması gereken ve bir fonksiyonel faydası olması gereken gıda olarak tanımlanır.”
1800’lü yıllardan günümüze
Serttaş, gıda takviyelerinin ilk ortaya çıkışını şöyle aktarıyor:
“Gıda takviyeleri bir ihtiyaçtan ortaya çıkmış. İlk ortaya çıkışı mineral ve vitaminlerin keşfedilmesiyle başlıyor. 1800’lerden itibaren, bir gemici hastalığı olarak bilinen iskorbüt hastalığıyla vitamin ve minerallerin günlük beslenmemizde ne kadar önemli olduğu keşfediliyor. Günümüzün kent yaşamında ise hepimizin ihtiyaç duyduğu, eksik kalan besin öğelerinin tamamlanması fonksiyonunu yerine getiriyor. Hepimizin bildiği A,B,C,D diye devam eden vitaminler, kalsiyum, magnezyum gibi mineraller olabiliyor.
İşlenmiş ürünlerde vitamin, mineral kaybı oluyor
Serttaş, “Her besin öğesinin içinde vitaminler varsa peki biz neden ihtiyaç duyuyoruz bu takviyelere?” sorunu ise şöyle yanıtlıyor:
“Çünkü yeteri kadar tüketmiyoruz. Şehir hayatında ürünlerin ve yemeklerin hazırlanmasına yeteri kadar zaman ayıramıyoruz. O yüzden de bir yere kadar işlenmiş ürünleri tercih ediyoruz. Ürünlerin her bir işlenmesinde belirli bir miktarda vitamin ve mineraller kayboluyor. Siz bunu evinizde ya da fabrikada da işleseniz bir miktar kayba uğranıyor. Aslında şehirleşmenin, daha stresli bir yaşamın getirmiş olduğu ihtiyaçlar diye düşünüyorum.
Protein tüketiminin yoğun olduğu, et, balık, tavuk gibi proteince zengin gıdaların yoğun tüketildiği ülkelerde bile insanların alması gereken vitamin ve mineral eksik olduğu görülmüş.”
Besleyici gıdaya erişmek zor
İnsanların gıdalara erişebilirlik sorunun da bu takviyelere olan rağbeti artırdığına inanıyor Serttaş, şöyle devam ediyor:
“Vitamin ve mineralce zengin gıdalar dünyanın her yerinde olduğu gibi ülkemizde de oldukça pahalı. Bunlar ne diye baktığımızda meyve, sebze, et, süt ve protein içeren besinler. Yağ ve karbonhidratça zengin ürünler, dünyanın her yerinde ucuz. Bugün günde 5 öğün meyve yiyen, yanında kuru yemiş de tüketen, öğünlerinde et ve süte yer veren bir insanın belli bir maddi gelirinin olması gerekiyor. Türkiye’de bademin kilosu yaklaşık olarak 130 lira. Bir fıstığın kilosu 130-140 lira. Dolayısıyla bunlara her zaman erişemiyoruz. Herhangi bir sebze meyvenin kilosunu 5 liranın altında satın alamıyorsunuz. Örneğin birçok ülkede süte D vitamini, ekmeğe demir ekleniyor. Ama hiçbir zaman gıda takviyeleri normal gıdanın yerine geçebilecek ürün değil. Nokta. Adı üstünde takviye.”
“En sağlıklı toplumlar Akdeniz usulü beslenenler”
Kalp-Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu da mevsimsel ve içgüdüsel beslenildiği takdirde vücudun başka hiçbir ek besine ihtiyaç duymadığına vurgu yapıyor. Elbette olağan dışı durumlar hariç:
“Normal şartlarda beslenen insanlarda, dengeli beslenen kişilerde vitamin eksikliği görülmez. Çocuk olsun, büyük olsun eğer dengeli besleniyorsa ekstra takviyelere gerek yok. Ancak diyelim ki çocukta kan tahlilleri sonucu bazı şeyler eksik görüldü o zaman desteklenebilir. Ama boyu uzasın diye biraz şunu verelim denmesi biraz zorlama. Artık yok ama Türkiye’de bundan 40 sene önce hamile kadınlarda toprak yeme alışkanlığı vardı. Demir içeriği yüksek olan toprak yiyorlardı ve tıp literatürüne geçti. Bu durum bize metabolizmamızın mükemmelliğini gösteriyor.
En sağlıklı toplumlar Akdeniz usulü beslenenlerdir. Domates bittiğinde domates yenmez. Mevsimsel yediğimiz zaman doğa bize almamız gereken şeyleri dikte ediyor. Çocuğunuzun C vitamini almasını mı istiyorsunuz. Günde bir portakal bir elma yedirin yeter! Gıdalarla aldığımız fitokimyasallar, minarallerin hap şeklinde kullanımı esasen normal şartlarda pek gerekli olmuyor.”
Salgın döneminde D vitamini önemli
Prof. Dr. Yörükoğlu’nun alınmasını önerdiği gıda takviyelerinin başında D vitamini var:
“D vitamini, hücrelerimizin reseptörlerine yapışarak bağışıklık sistemini aktivite ediyor, o nedenle önemli şu dönemlerde. İlle bir tetkik yaptırmak gerekmiyor, eğer balık yemiyor güneşe maruz kalmıyorsanız zaten eksik oluyor. Türk halkında D vitamini düşük. Eksikliğinin bir belirtisi yok. Önerdiğimiz doz, idame dozu dediğimiz günde 400 – 1000 ünite arasında. Bu düzeyde bir dozun yan etkisi, zararı yok, zehirlenme diye bir şey söz konusu değil. Normal dahi olsa özellikle Covid döneminde almakta fayda var.”
D vitamini kalsiyumla alınırsa inme riski var mı?
D vitamininin kalsiyumla alındığında inme riskini artırdığı iddialarına da şöyle açıklık getiriyor Prof. Dr. Yörükoğlu:
“Onlar teorik olarak doğru. Çok yüksek dozda D vitamini kalsiyumla alındığında, D vitaminin geleneksel görevi kemik yapımındaki rolüdür. Kalsiyumla birlikte kemik yapımına neden oluyor ama yüksek dozda alındığında böbrek taşı, safra taşı ve damarlarda kireçlenme yapabilir ama bunlar çok ekstrem durumlar. Çok uzun durumda D vitamini ve kalsiyum alındığında görülebilir ama bu yan etkilerini düşünerek kullanmamak doğru değil. Endişelerinizde haklısınız insanlar bazen D vitamini faydalı dendi diye alınması gereken dozun 10 kat fazlasını alıyor. Bir şey iyi diye daha fazlası daha iyi değildir.”
Doktorunuza danışın
Kimi araştırmalar, gıda takviyelerinin ilaçlarla alındığı takdirde o ilacın vücut tarafından alınmadan dışarı atılmasına neden olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Yörükoğlu, bu bilginin teorik olarak doğru olduğunu belirterek şöyle tamamlıyor cümlesini:
“Ama pratikte doğru değil. Herkesin yılda bir defa check-up’tan geçmesinde fayda var. Magnezyum, D vitamini, B12 gibi vitamin ve minerallerin düzeyine bakıyoruz. Devamlı kullandığınız ilaçlar varsa bunlar arasındaki etkileşim konusunda doktorunuz uyarır. Ancak çok yüksek doz, avuç avuç vitamin almanın manası yok ama günde bir tane multivitamin alıyorsanız bunun hiçbir ilaçla ciddi etkileşime girmesi mümkün değil. Bu dönemde önerdiğim magnezyum ve çinko. Bu iki mineral de bağışıklık siteminin çok önemli unsurları.”