Bu zamana kadar NBA ile ilgili yazdığım bütün yazılarda NBA’in düzeni ve işleyiş biçimini övdüm. Bence günümüz spor organizasyonları veya ligleri arasında NBA’den daha iyi iş çıkaran kimse yok. Ama bu NBA’in kusursuz bir sistem yarattığı anlamına gelmiyor.
NBA’in değer olarak büyümesini sağlayan en önemli faktör yıldız oyuncuları. Fakat bu oyuncular NBA’in sahip olduğu en büyük değer olsa da, bu oyuncular büyük bir belirsizliğin kaynağı. Oyuncuların ligi haline gelerek başarılı olan NBA’de yıldız oyuncular sahip oldukları gücün sınırlarını bir yaptırım olmadan zorlayabiliyor.
Burada ‘yıldız’ ibaresine dikkat çekmek isterim.
Zira anlatacaklarım genel NBA kamuoyunda bütün oyuncuların sahip olduğu bir ayrıcalıkmış gibi yorumlansa da durum öyle değil. Günün sonunda basketbolda sizi şampiyonluğa götürecek ana faktör yıldız oyuncunuzdur ve geri kalan her şey ikincildir plandadır. Bu onları değersiz yapmaz ama hiyerarşi belli. Dediğini yaptırma gücüne sahip olanlar sadece ‘yıldız’ kategorisine girebilecek olan sınırlı sayıdaki kişilerdir.
Bir oyuncunun bütün kariyerini tek bir takımda geçirmesini beklemek günümüzde bir hayal. Taraftarların aksine, yönetimlerin böyle bir beklenti içinde olma hakları yok. Oyuncu ve yönetim arasındaki ilişki en azından ideal olarak bir iş birlikteliği olarak görülmeli. Eğer iş partnerlerinden birisi anlaşmanın kendisine düşen tarafını yerine getirmiyorsa diğer taraf bu birlikteliği sona erdirmek isteyebilir. Yönetimlerin üzerine düşen kısım, yıldız yeteneğinden maksimum verimi alabilecek ortamı yaratmaktır. Oyuncunun görevi de amiyane tabirle çıkıp %100’ünü vermektir. Oyuncular nasıl saha içinde kazanmak için eşsiz bir efor harcıyorlarsa benzerini saha dışında yönetimlerinden beklemeleri son derece doğal.
Lakin, günümüzde bu ilişki partnerlikten çok, tek taraflı bir alışverişe döndü. Artık oyuncuların takımlar üzerinde sahip oldukları güç saha dışına taştı. Yıldız oyuncular, normalde genel menajerin işi olan, takım dizaynında karar verici olmayı, yanlarında oynayacak oyuncuları ve koçları kendileri seçmeyi talep etmeye başladı. İşin daha da fenası çoğu takımın bu taleplere boyun eğdiğini söyleyebiliriz.
Peki niye takımlar yer yer kendilerini zora sokacak olsa bile yıldız oyuncusuna yönetimin iplerini bırakıyor? Bunun en büyük sebebi serbest piyasa. Bu taleplere açık olan bir takım, olmayan takımdan doğal olarak daha cazip hale gelebiliyor. Oyuncular takımı kendi arzularına göre kurduktan sonra takımlarını şampiyon yapana kadar çabalıyor diye düşünüyorsanız da yanılıyorsunuz.
Günümüz NBA’inde bir takım oyuncusuna, imkanları dahilinde verebileceği her şeyi verse bile günün sonunda o oyuncuyu kaybedebilir. Oyuncular, mevcut durum ve sözleşmelerinden bağımsız gitme kararı alabiliyor. Yakın zamanda bunun çokça örneğini gördük: Carmelo Anthony, Kyrie Irving, Anthony Davis, James Harden, Ben Simmons ve yine James Harden. Bu halkaya son ekleme Kevin Durant olacak gibi görünüyor. Bu yazıyı yazdığım tarihte Durant hala Brooklyn Nets’in oyuncusu fakat daha geçen sezon sözleşme yenilemesine rağmen bu yaz takasını istedi.
Bir takımdan takasını talep etmek olağan dışı veya yeni bir şey değil. Lakin geçmişten farklı olarak günümüzde takas talepleri, talepten çok ültimatom değeri taşıyor. Birçok oyuncunun takas olma taleplerinin derhal karşılanmadığı takdirde mevcut takımlarında oynamayı reddettiklerini ve takımı protesto ettiklerini görüyoruz. Böyle bir durum söz konusu olunca da takımların pazarlık masasındaki avantajları azalıyor. O yüzden yıldız oyuncusu için zamanında her şeyi feda eden takımın yeniden yıldız oyuncusunun isteğine boyun eğdiğini görüyoruz.
Durant’in durumu da buna benzer. Kevin Durant serbest oyuncu olarak Brooklyn Nets’e gelirken, Nets’in Kyrie Irving ve DeAndre Jordan’ı alması şartıyla geldi. Sonraki sezon, sezonun ortasında takımın başarılı olarak atfedilen koçu Kenny Atkinson’ı göndertip yerine Steve Nash’i getirtti. Bir sonraki sezon Oklohoma günlerinden eski takım arkadaşı James Harden Houston Rockets’tan takasını isteyince, Durant Brooklyn’in Harden’ı almasını istedi. Harden, önemli genç yetenekler ve yüklü bir draft hakkı karşılığında Brooklyn’in yolunu tuttu.
Bütün bu hamlelerle Brooklyn’in NBA’i domine eden bir yıldızlar karmasına dönüştüğünü düşünebilirsiniz. Fakat günün sonunda bütün hamleler Kevin Durant’in buyruğuna göre yapılmış olmasına rağmen Durant, kendi dizayn ettiği takımdan istediğini bulamayıp, arkasında büyük bir maddi yük altına girmiş ve geleceğini ipotek etmiş bir takım bırakıp Brooklyn’den takasını istedi.
Sözleşmesi olan oyuncuların herhangi bir sağlık engeli yokken sadece gitmek istedikleri için oynamamaları profesyonelliğe yakışmayan bir durum. Aynı zamanda sözleşmeleri değersizleştiriyor. Eğer 3-4 yıl daha sözleşmesi olan bir oyuncu zorla takasını sağlamak için oynamama resti çekecek ve herhangi bir ceza almayacaksa takımların oyuncularla sözleşme yapmasının ne manası var? Oyuncuların önce büyük kontratı alıp sonra o takımdan herhangi bir yaptırım olmadan gitmelerinin sıradanlaşması NBA açısından iyi bir görüntü değil. Özgürlük ve kontrolsüzlük arasında bir fark var.
Günümüz dünyası ve doğal olarak basketbol, uzmanlıklar üzerine gittikçe derinleşmiş halde. Her şeyin sürüyle farklı alt dalı var ve bu her alt dalın kendisine ait uzmanları var. Bu uzmanlıklar sayesinde basketbolu algılama biçimimiz gelişti. İyi şut tanımının değişmesinin getirdiği özgürlük sayesinde, saha içerisinde yapabildikleri bakımından eşsiz bir çeşitliliğe sahip olan basketbolcular görüyoruz. Bu gelişimi mümkün kılan şey çeşitli dalda sayısız uzmanın olmasıyken bazı yıldız oyuncuların her şeyi en iyi bilen olma mentaliteleri biraz çağ dışı kalıyor.
Elbette her yıldız oyuncu bütün gücü kendi elinde istiyor gibi bir durum yok. Fakat ortalığı ateşe verip istediği takımın yolunu tutan ve bunu rahatça yapabilen kötü örneklerin sayısı artıyor. NBA’in burada takım sahipleri adına daha adil bir düzen yaratması gerek. Sadece bu olayla ilgili şu an için belki de tek pozitif şey, geçmişe dönüp bakınca sürdürülebilir başarıya ulaşan organizasyonların, yıldızlarının taleplerine boyun eğenler değil, yıldızları ile ortak çalışanlar olması. Stephen Curry’nin Golden State’i, Tim Duncan’ın Spurs’ü ve Michael Jordan’ın Bulls’u. Bu mega yıldızlar da her daim idari kademe ile aynı fikirde olmasalar da onların uzman olarak yetkinliklerine güvendiler ve günün sonunda bu oyunun gördüğü en büyük şampiyonlar olarak tarihe geçtiler.