Özel: Öcalan’a yapılan çağrı bizi gerçek gündemden uzak tutacak çabadır

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Bahçeli'nin Öcalan'a yaptığı çağrıyı değerlendirdi. Özel, "Gündeme sis etkisi yapacak, gündemi onların eline teslim edecek, gerçek gündemi konuşmaktan bizleri uzak tutacak çabalar olarak görüyorum” dedi.

Kısa Dalga - CHP Genel Başkanı Özgür Özel, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin Öcalan'a yaptığı çağrıyı değerlendirdi.

Özel, "Abdullah Öcalan'a yapılan çağrıyı da, seçimlerden hemen sonra Numan Kurtulmuş eliyle başlatılıp reddettiğimiz yeni anayasa gündemini de gündeme sis etkisi yapacak, gündemi onların eline teslim edecek, gerçek gündemi konuşmaktan bizleri uzak tutacak çabalar olarak görüyorum” dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Ülke Politikaları Vakfı’nın düzenlediği Demokrasi Yoluna Dönüş Forumu’nda konuştu.

Programda konuşan Özgür Özel, şunları söyledi:

Altılı masaya haksızlık etmeyin

“Aslında bu dönemde bazen de şöyle sorulara muhattap kalıyorum. Deniyor ki; CHP ya da altılı masa geçmiş dönemde güçlendirilmiş parlamenter sistem derken bu dönem bunu söylemiyor. Yoksa bu sistemle bir mutabakatı var ve bundan sonraki süreçte de seçimi kazandıktan sonra bu rejimin yetkileriyle devam etmek ve artık gücü nasılsa elimize aldık bundan sonra biraz da biz kullanalım demek gibi bir gayretiniz mi var? Geçen süreçte altılı masaya haksızlık yapmayalım. 2 bin 300 maddelik bir ortak mutabakatı vardı. Ama seçim için sahaya gittiğimizde şu eleştirilerle karşılaştık. 'Milletin karnı aç, siz diyorsunuz güçlendirilmiş parlamenter sistem. Millet diyor ürünümü sataıyorum sen diyorsun parlamenter sistem. İşsizlik var parlamenter sistem. Yoksulluk var parlamenter sistem. Siz esas milletin derdini niye konuşmuyorsunuz?' Bu büyük bir haksızlık ama çağın algıyla olgunun yer değiştirdiği zorluğunu ve algı böyleylse olgunun ne olduğunun önemsizleşmesi gerçekliğini görmemiz lazım.”

Bir şey bulalım iki taraf kutuplaşsın

“Bizim Türkiye İttifakı dediğimiz ve yerel seçimlerde büyük bir destek gören sürecimizin kendisi de ya da bir partinin genel başkanına bulunduğu makamdan şahsından ziyade, onu seçenlere hürmetten dolayı gösterilen diyalog ya da onu seçenlere hürmetten dolayı kendisiyle sıkışılan bir elin normali budur dediğimiz, sonra normalleşme diye markalaşan, sonra da bazen hiç olmayan gerçeklikleri taşıyormuş gibi eleştirilmeye çalışılan meselenin özünde de şu var; ülkeyi yönetenler, sayın başbakanın ifadelerinden burada belki biraz kopacağım. Bu ülkede fay hatlarını görünür kılma ile ilgili bir çaba 22 yıllık AK Parti iktidarının hep tercih ettiği bir mesele. Bir farklılığın üzerinde önce bir tepişmek, onu belirgin kılmak. O bazen işte dini nikah-resmi nikah ayrımı. Tutmadı mesela o tartışma. Ama bazen Kürtler ve Türkler, bazen Aleviler ve Sünniler, cemevi cümbüş evi... Ama bir şey bulalım üstünde tepinelim. Önce o ayrılık görünür olsun sonra taraflar birbirinden uzaklaşsın. İki taraf kutuplaşsın. Karşı kutup şeytanlaşsın, bizim taraf arkamda kalabalıklaşsın. Bugün de işin özü şu; Sayın Erdoğan, seçmenin kulağına şunu söylemeye çalışıyor; 'Evet biliyorum, açsın, yoksulsun, işsizsin, güvencesizsin ama tehlike büyük bir kez daha benim arkama geçmelisin.' Biz tarafların birbiri ile bağrıştığı, sanki evde anne ile baba bağrıştığında çocuk refleksini hatırlatırım. Çocuğun kulaklarını tıkayıp 'İkinizi de duymak istemiyorum' dediği bir sürece bu ülkenin ihtiyacı yok. Bizim o çocuğun kulağını açıp dinlemesine ihtiyacımız var. Sayın Erdoğan duymasın istiyor. Çünkü ben o çocuğun kulağına mesela o kavga bitip de kulaklar açıldığında o seçmenin kulağına örneğin çiftçiyse ÖTV’siz-KDV’siz mazotu, gayri safi milli hasıladan kanunen hak ettiği yüzde 1’lik desteklemeyi anlatmak, emekliye asgari ücret düzeyinde en düşük emekli maaşını söylemek, asgari ücretliye hiç değilse bu iktidar, Erdoğan’ın partisi ilk iktidar olduğundaki 7-8 çeyrek altın alabilen asgari ücreti teklif etmek ve bu ülkeye de kuvvetler ayrılığının, hukukun üstünlüğünün Türkiye'ye hem yabancı sermaye açısından, uluslararası saygınlık açısından, Türkiye’nin yatırım alma kapasitesini artırması açısından yaratacağı toplam iyilik halinin Türkiye'ye orta ve uzun vadede çok iyi gelebileceğini anlatmak istiyorum. O yüzden de tüm bu tartışmalardan çıkmak lazım.”

31 Mart'ta devletle millet yarıştı, yine millet kazandı

“15 Temmuz askeri darbe girişiminde, kanlı darbe girişiminde devletin damarlarına giren, farklı yollardan aynı menzile ilerleyenlerden Amerika’da olanın ele geçirdiği devlet, milletin karşısına dikildiğinde ve onun seçtiğine ve seçtiklerine, ben onu bütün bir parlamento olarak göğüslemek için parlamentonun açılmasını savunmuştum. Çünkü sadece hükümete karşı bir darbe yapıldığını düşünmek o gün için darbecilerin işine gelirdi. O hükümet karşıtlığından darbe desteği üretebilirdi. Bunu bütün partiler parlamentodan göğüsleyelim ve bu hepimize yapılan, çünkü başardığında zaten parlamentoyu hedef alacak. 15 Temmuz’da da bu millet, devleti ele geçirenlere karşı bir galibiyet kazandı. 28 Şubat sürecinde örneğin devleti yöneten askeri bürokrasiden, orduevlerine, torununun nişanına sokulmayan teyzeler olduğunda bu millet teyzelerin arkasında yer aldı, anneannenin, babaannenin, ninenin arkasında durdu ve millet kazandı. 31 Mart tarihinde de bu Anadolu Ajansı, Atatürk’ün cepheden doğru haber kursun, hızlı haber yollasın diye kurduğu Anadolu Ajansı, bir partinin ajansına dönüştü, hepimizin vergileri ile fonlanan TRT kurumu bir ittifakın kurumu oldu, muhalefete dört dakika, iktidara 2 bin 600 dakika süre ayırdılar. Valiler içlerindeki bir kısım devlet adamı gibi davranan ve her fırsatta halen daha değiştirdiği kişileri tenzih ederim, valilerin il başkanı, kaymakamların ilçe başkanı refleksine dönüştüğünde 31 Mart'ta devletle millet yarıştı, yine millet kazandı."

Gerçek gündemi konuşmaktan uzak tutacak çabalar

"Bundan sonraki süreç kendilerinin çok istemesine rağmen onların gündeminin yerine ülkenin gerçek gündemine bu ülkeyi çekmek için sürdürdüğümüz gayreti güçlendireceğimiz bir süreç olacak. Örneğin son günlerde belediyelere atanan kayyumları da, son günlerde Abdullah Öcalan'a yapılan çağrıyı da, hemen evvelsinde kapalı bir oturumla teşhir ettiğimiz İsrail, Türkiye'ye saldıracak korku gündemini de ya da seçimlerden hemen sonra Numan Kurtulmuş eliyle başlatılıp reddettiğimiz yeni anayasa gündemini de birbiriyle ilintili ve gündeme sis etkisi yapacak, gündemi onların eline teslim edecek, gerçek gündemi konuşmaktan bizleri uzak tutacak çabalar olarak görüyorum. Bizim gerçek gündemimizde kayyumlara karşı olmak var, olacağız, demokrasiyi savunacağız. Parti ayrımı yapmaksızın kayyum politikasının karşısında olacağız. Kendi belediye başkanımızı da savunacağız. Son günlerde suni bir tartışmayı, aslında yerindelik denetimi yapamayacakları bir süreci, belediyelerin mali ve yönetimsel özerkliği bir yerde duruyorken sadece hukuka uygunluk denetimi yapabileceklerken, kendi kaybettikleri ahlaki zemin bizim sahip olduğumuz ahlaki üstünlüğü tartışmaya açmak üzere atılan adımları da görmek ve bu konuya dikkat çekmek gerekiyor.

Türkiye İttifakı'nın iktidar olmasını bekliyoruz

Bizim gündemimizde hep birlikte Türkiye ittifakının kazanacağı, yani Türkiye'nin sosyal demokratlarının, muhafazakar demokratlarının, milliyetçi demokratlarının, Kürt demokratlarının demokrasi için ve kendilerinin ortak ve iyi gelecekleri için hem zengin hem güvenceli hem de güvenlikli bir ülkenin geleceğine kullanacakları oylarla Türkiye İttifakı'nın Cumhuriyet'in ikinci yüzyılında yeniden iktidar olmasını bekliyoruz. Bir dönemi kapatıp yeni bir dönem açacağız hep birlikte. Bunu yaparken ülkenin gerçek gündeminden sapmadan, yoksulluğu, işsizliği, gençlerin ümitsizliğini ve ülkenin demokratik yoksulluklarını hep birlikte anlatarak, yürüdüğümüz yolda kurulan basit siyasi kumpaslara ya da büyük siyasi mühendisliklere teslim olmadan, gerçek gündemlerden sapmadan ilerleme sorumluluğumuz var. Bu noktada bir kararlılık içindeyiz, hem Sayın Başbakan'ın (Ahmet Davutoğlu) hem diğer muhalefet liderlerinin bu kararlılıklarını görüyoruz.

AKP'nin bir adaylık sorunu vardır

Bugün iktidarın tek umudu muhalefetin parça parça olmasıdır, tek umudu muhalefetin savrulmasıdır, tek umudu muhalefetin birbiriyle tartışmasıdır. Bundan sonraki umudu da muhalefet partilerinin kendi içlerinde yapabilecekleri lüzumsuz tartışmalardır. Örneğin, AK Parti'nin Genel Başkanı, 'Seçimsiz 4 yıl var' derken, elde de YSK'nın o kararı dururken, yani 'Bu Cumhurbaşkanı'nın ikinci dönemidir, seçimler Meclis tarafından yenilenmezse bir daha aday olamamaktadır. Yenilenirse son bir kez aday olabilmektedir.' Bugünkü erken seçim çağrılarına, 'Erken seçim yok, gününde yapılacak' denmektedir. O zaman kendisi aday değildir. AK Parti'nin bir aday sorunu vardır. Mevcut İçişleri Bakanı mı bir önceki mi, mevcut MİT Başkanı mı bir önceki mi ya da mevcut damatlardan hangisi soruları ortada dururken işiyle gücüyle meşgul ve son derece başarılı CHP'li belediye başkanlarını adaylık tartışmasının içine sokmak, ikili bir tartışma yaratmak, parti içi gündemler yapmak sadece ve sadece sarayın ve onun destekçisi Devlet Bahçeli'nin hesabına gelen bir meseledir. Biz parti içinde adaylık tartışmalarını bir kenarı bıraktık. (Haber Merkezi)

Gündem Haberleri