Çevirmenlerin devrimine giriş: Babil

Babil, sadece büyülü bir fantastik macera değil; duvarları yıkan güçlü bir toplumsal eleştiri. Kurumlar içeriden değiştirebilir mi, yoksa devrim her zaman şiddet mi gerektirir?

YAĞMUR KARAGÖZ

Fantastik edebiyatın sevilen isimlerinden Rebecca F. Kuang’ın son romanı Babil, Güneş Becerik Demirel çevirisiyle İthaki Yayınları’ndan okuyucuyla buluştu.

Yıl 1828. Kolera salgını nedeniyle ailesini kaybeden Çinli bir çocuk ölmek üzereyken Profesör Richard Lovell tarafından kurtarılıp Kanton’dan Londra’ya getirilir ve burada Lovell’ın himayesinde yetiştirilir. Anadilini her zaman hatırlaması ama köklerini unutması istenilen bu çocuğun adı artık Robin Swift’tir ve Çince ismini asla öğrenemeyiz.

Robin, Oxford Üniversitesi’nin prestijli Kraliyet Çeviri Enstitüsü diğer adıyla Babil’e hazırlanmak için sıkı bir eğitime tabi tutulur. Yıllar boyunca Latince, Antik Yunanca ve Çince öğrenir. Salgın bir hastalıktan ölmek üzereyken kurtarılan bu yetim çocuğun hayatı bir anda tersine döner. Ve hayal edemeyeceği bir eğitim hayatı, burslar, yemekler, güzel bir ev önüne sunulur. Tüm bunlar ne içindi? Kendi seçimi olmayan bu yaşam neden ona altın tepsiyle sunulmuştu?

Gümüş külçelerin büyüsü

Profesör Lovell’ın yanında aldığı eğitimin ardından Babil’e giden Robin, burada hem çeviri eğitimi alır hem de gümüş işlemeyi öğrenir. Alternatif tarih ile fantastik unsurları ustaca harmanlayan Kuang’ın zekasına tam bu noktada hayran kalıyoruz. Bu romanda sihri yapanlar çevirmenler. Gümüş işleme çevirmenlerin gümüş külçelere farklı dillerde çeviri eşleştirmeleri yaparak hazırladıkları bir tür büyü. Yazarın yarattığı bu büyü evreni, romanın en güçlü yönlerinden biri, daha önce karşılaşmadığımız özgün bir fikir.

Dünyanın dört bir yanından Babil’e kabul edilen çokdilli öğrenciler ve akademisyenler gümüş külçeleri etkili hale getirebilmek için çalışırlar. Gümüş külçelere işlenen kelimeler hayatın her alanında kullanılır. Gemiler daha hızlı, silahlar daha etkili, binaların temelleri daha güçlü, güller daha kırmızı. Gümüş külçeler ile doğru kelimeleri bir araya getirebilirseniz görünmez olabilirsiniz ya da külçe ile birini öldürebilirsiniz. Hatta Lovell, Robin’in hayatını da gümüş külçeye işlediği kelimeler sayesinde kurtarır. “Ön cebinden ince bir gümüş külçe çıkarıp oğlanın çıplak göğsüne koydu. Metal tenini buz gibi yakınca oğlan irkildi. Profesör önce Fransızca, ‘Triacle’ dedi. Sonra da İngilizce, ‘Pekmez’ dedi.” Gümüş işleme sayesinde küresel bir güç haline gelen Britanya ise en yenilmez ülkedir. Büyülü külçeler ile ordusunu güçlendiren Britanya sömürge projelerini gittikçe ilerletir.

Ahlaki ve politik çatışma

Robin’in yolculuğuna tıpkı onun gibi ülkesinden kopup gelen Haitili Victoire, Hindistanlı Rami ve İngiltereli Letty eşlik eder. Robin, Victoire ve Rami için başlangıçta her şey mükemmeldir.

Oxford’daki diğer öğrenciler onları dışlayıp sadece ülkelerine hizmet eden kalifiye köle olarak görürken dört genç aynı çatı altında birbirlerinin sığınağı olur. Öyle ki maruz kaldıkları ırkçılık bile onların mutluluğuna gölge düşürmez.

Başlangıçta her şeyin mükemmel göründüğü bu serüven, Babil’in gerçek amacının ortaya çıkmasıyla bir çöküşe ya da bir devrime dönüşür.

Robin’in ilk sorgulamaya başladığı şey kendisini kurtaran külçenin neden annesini ve diğer salgından ölen insanların kurtarmadığı oldu. Gümüş işleme, Britanya’nın sanayi, iletişim ve askeri alanlarda üstünlüğünü sağlarken, bir yandan da zengin halkın lüks ihtiyaçlarına da karşılık veriyordu Külçeler insan hayatını kurtarabiliyorsa niçin bu amaç uğruna kullanılmıyorlardı?

Öğrencilerin, Babil kulesinin emperyalist düzeni ayakta tutan bir araç olduğunu ve ülkelerinde geride bıraktıkları insanlara zarar verdiğini fark etmeleri çok uzun sürmez. Britanya, gümüş ve afyon ticareti üzerine Çin ile savaşa giriştiğinde ise artık bir karar verme zamanı gelir. Robin ve arkadaşları, onlara fırsat ve eğitim sunmuş enstitüye mi yoksa kendi halklarına mı hizmet edecekler? Babil’i gerçekten içeriden değiştirebilirler mi?

Karakterlerin gelişimlerini ince ince işleyen Kuang, onların dönüşümlerini, aidiyet hislerini, çaresizliklerini, öfkelerini, umutlarını, içsel yolculuklarını, siyah- beyaz olmayan bir düzlemde okuyucuya aktarıyor. Eserin bir diğer başarısı da kuşkusuz karakterlerin bu derinliklerinden geliyor.

Babil, sadece büyülü bir fantastik macera değil; aynı zamanda duvarları yıkan güçlü bir toplumsal eleştiri. “Kurumlar içeriden değiştirebilir mi, yoksa devrim her zaman şiddet mi gerektirir?” sorusunu soran kitap son ana kadar temposunu düşürmeden okuyucuyu merak içinde bırakıyor. Nebula En İyi Roman, Locus En İyi Fantastik Roman ve İngiliz Kitap Ödülü Yılın Kurgu Kitabı Ödülü’ne sahip Babil, sömürgecilik, dilin gücü ve çevirinin politik işlevi üzerine düşündüren bir başyapıt.

Konuk Yazar Haberleri