Araştırmacılar ortaya koydu: Çatalhöyük toplumu kadın odaklıydı

Science dergisinde Çatalhöyük hakkında yayımlanan makaleye göre, Çatalhöyük'teki toplumsal yapı kadın odaklıydı.

Kısa Dalga - Science dergisinde 26 Haziran'da yayınlanan iki makale, Konya'da bulunan Çatalhöyük hakkında yeni bulgulara işaret etti. Makalede, Çatalhöyük toplumun yapısıyla ilgili veriler paylaşılırken bu verilerin Çatalhöyük toplumun kadın odaklı olduğunu gösterdiği belirtildi.

400'e yakın iskelet tarandı

SOL'da yer alan habere göre, Makalelerden birinde araştırmacılar, Konya’da bulunan Çatalhöyük’ün toplumsal yapısını, genetik ve arkeolojik verileri birlikte analiz ederek araştırdı. 9 bin ila 8 bin yıl öncesinde iskan edilen büyük bir köy olan Çatalhöyük, aynı zamanda duvar resimleri ve “Ana Tanrıça” diye de adlandırılan kadın heykelcikleri ile UNESCO Dünya Mirası listesine girmişti.

Makale yazarlarından ODTÜ’lü araştırmacı Eren Yüncü, o dönemde ölülerini mezarlık yerine evlerin tabanına gömmelerinin araştırma ekibi için büyük fırsat olduğunu söyledi. Yüncü, “Bu sayede birbiriyle sosyal ilişkilerini tahmin ettiğimiz bireylerin genetik soybağlarını da inceleyebildik” diye konuştu.

Araştırmacılar Çatalhöyük’ten her yaş ve cinsiyetten 400’e yakın insan iskeletini antik DNA içeriği açısından taradılar. Bazılarında DNA korunmamasına karşın 130 bireyden yeterli antik DNA elde edilebildi.

Çalışmanın yazarlarından Kıvılcım Başak Vural, Çatalhöyük kadar eski bir yerleşimin dünyada ilk defa arkeogenetik olarak bu denli kapsamlı analiz edildiğini vurguluyor.

Genetik olarak doğudaki komşuları ile pek karışmamışlar

Ege’de Neolitikleşme konulu ikinci makalede de günümüzden 10 bin yıl öncesine ait Fethiye’de Girmeler Mağarası’ndan bir bireyin genomu elde edildi. Makale yazarı ve şu anda Lozan Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışan Dilek Koptekin, bunun Ege’de bugüne dek üretilmiş en eski insan genomu olduğunu belirtti.

Koptekin, “İlginç biçimde, Batı Anadolu'da tarım öncesinde yaklaşık 6 bin yıllık genetik süreklilik tespit ettik” diye konuştu. “İlk defa ev inşa etmeye başlayan bu insanlar, Orta Anadolu ve Mezopotamya’daki komşularıyla kültürel alışveriş içindeymişler. Ancak genetik olarak doğudaki komşularıyla pek karışmamışlar” ifadelerini kullandı.

Koptekin, bunu takip eden bin yıl içerisindeyse tam ölçekli tarıma dayanan yerleşimlerin Batı Anadolu’da yayılmaya başladığını belirtiyor.

Yine çalışma yazarlarından Hacettepe Üniversitesi doktora öğrencisi Ayça Aydoğan’a göre genetik veriler bunun karışık bir süreç olduğunu gösteriyor:

“Yaygın kabul gören fikir doğudan gelen çiftçilerin yerlileri basitçe yerinden etmesiydi. Ama böyle olmadığını gördük. Doğudan gelen gruplar Ege’deki yerel topluluklarla birleşmiş ve karışmış. Köylerini bir arada kurmuşlar.”

Kız çocuklarına daha fazla hediye

Çatalhöyük konulu çalışmada ise araştırmacılar, evlerin tabanına gömülü bireylerin çoğunlukla baba soyundan değil, anne soyundan akraba olduklarını keşfetti.

Makale yazarlarından ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Sıddık Kılıç “Bu sonucu beklemiyorduk” diye konuştu. Kılıç, “Ama yaptığımız her türlü analiz buna işaret etti. Görünüşe göre nesiller boyu evler kadınlarda kalmış, erkekler haneden ayrılmış. Eldeki veriyle olası senaryo bu" dedi.

Araştırma ekibi ayrıca bebeklere ve çocuklara verilen gömü hediyelerini incelediklerinde, kız çocuklarına erkek çocuklarından beş kat daha fazla hediye verildiğini buldu.

Çalışma yazarlarından ODTÜ’de doktora öğrencisi Ekin Sağlıcan’a göre bu tablo Çatalhöyük’te kadın odaklı bir toplumsal yapıya işaret ediyor. “Şişman kadın heykelcikleri de resmi tamamlıyor” diyen Sağlıcan, yine de Çatalhöyük’e “anaerkil” demek için henüz yeterli veri olmadığını ekliyor:

“Toplumda kararların nasıl alındığını bilmiyoruz. Ayrıca kadın ve erkekler arasında beslenme farkı yok. Öte yandan planlı yerleşim yapısı ve evlerin birbirlerinden farklı olmayışı gibi kimi özellikler açısından Çatalhöyük son derece eşitlikçi duruyor. Belki de kadın merkezli organizasyon eşitlikçi davranışları kolaylaştırdı.”

Avrupa'daki tablodan farklı

Avrupa'daki tablodan farklıÇalışmanın yazarlarından ODTÜ doktora öğrencisi Ayça Doğu, bu tablonun Avrupa’daki Cilalı Taş Devri ve Tunç Çağı topluluklarında görülenden çok farklı olduğunu vurguluyor:

“Aslında Avrupa’daki tarımcı topluluklar Anadolu’dan göçmüşler. Kültürleri de Anadolu’dan geliyordu. Ama bu toplulukların mezarlarında yapılan analizler çoğunlukla erkek merkezli uygulamalara işaret ediyor. Mesela Avrupa’da bu dönemde erkekleri daha zengin hediyelerle gömmüşler, erkek çocuklarına daha fazla et yedirmişler, erkekler yerleşimde kalırken kadınlar tabiri caizse gelin gitmiş. Çatalhöyük'teki durum ise bunun tam tersi.”

Koptekin, bu sonuçların belki de şaşırtıcı olmaması gerektiğini vurguluyor:

“Ege’nin Neolitikleşmesi ile ilgili makalemizde arkeolojik ve genetik verileri birleştirdiğimizde, yerleşimler arasındaki kültürel benzerliklerin genetik değil, coğrafi yakınlıktan kaynaklandığını bulduk. Yani, fikirler insanların yayılıp karışmasından daha hızlı yayılmış. Çatalhöyük’teki ve belki Anadolu’daki kadın merkezli kültürler de zaman içinde değişmiş olmalı.”

Yine çalışmanın yazarlarından Hacettepe Üniversitesi öğretim üyesi Ezgi Altınışık’a göre bu sonuçlar, kültürel değişimin yalnızca göç gibi büyük insan hareketlerine dayanmadığını gösteriyor. Altınışık, “Yerleşik hayata ve tarıma geçiş, farklı bölgelerde farklı mekanizmalarla gerçekleşmiş: kültürel benimseme, hareketlilik ve genetik karışım, ve göç. Geçmiş toplumlar da günümüz toplumları kadar dinamikti" ifadelerini kullanıyor.

Araştırma ekibi, Çatalhöyük’te beklenmedik bir başka sonuca daha ulaştı. 9 bin yıl önce aynı eve gömülü bireyler yakın genetik akraba iken, yüzyıllar içinde bina içine gömülenler aralarındaki genetik soybağı seyreldi.

Çalışma yazarlarından ODTÜ yüksek lisans öğrencisi Elifnaz Eker, “Aynı binaya farklı genetik ailelerden bebeklerin gömüldüğünü bulduk” diye konuştu. “Ama bu bebeklerin diyetleri benzerdi. Yani muhtemelen anneleri de bir arada yemişler" diye konuştu.

Ekin Sağlıcan ise “Günümüz mezarlıklarını düşünürsek, aynı yere gömülmek her zaman birlikte yaşamış olmayı gerektirmez. Ancak benzer beslendiklerine göre birbirleriyle bir sosyal ilişkileri, bir tür akrabalıkları varmış,” diye ekliyor.

Tüm deneyler elle yapıldı

Araştırma ekibi, biyolojik bağa dayanmayan akrabalık ilişkilerinin, evlat edinme örneğinde olduğu gibi dünyada çok yaygın olduğunu vurguluyor. Yüncü, “Bu davranış topluluk içi bağları güçlendirmekte fayda sağlayabilir,” diye vurguluyor. Bu tip gelenekler Çatalhöyük’te eşitlikçi veya kamucu bir sosyal düzenin sürmesine fayda sağlamış olabilir.

Çalışma yazarlarından araştırmacı Damla Kaptan, yüzlerce iskelet üzerinde genetik deneyler yapmanın binlerce saatlik emek gerektirdiğini hatırlatıyor:

“Ankara’da laboratuvar robotumuz olmadığı için tüm deneyleri elle yapmamız gerekti. Ama buna da değdi. Dünyanın en eski tarım köylerinden birinin genetik resmini çekebildik.”

Koptekin’e göre bu çalışmaların uluslararası işbirlikleri ile beraber Türkiye’de yürütülüyor olması, ülkemizde bilimsel kaynakların artırılması halinde nelerin başarılabileceğini gözler önüne seriyor:

“Anadolu gibi insanlık tarihinin en önemli geçiş noktalarından birinde yaşarken, kendi topraklarımızda gizli kalan bilimsel hazineleri açığa çıkarmak için daha çok adım atmamız gerek. Her adım, sadece ulusal değil küresel bilim literatürüne de paha biçilmez katkılar sağlayacak.”

Kültür Sanat Haberleri