YAĞMUR KARAGÖZ
Okuru çağlar arası bir yolculuğa çıkaran ilk romanı “Devridaim”le 2022 Turgut Özakman İlk Roman Ödülü ve 2024 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Ezgi Tanergeç’in ikinci romanı Geç Kalanlar Kümesi, İthaki Yayınları’ndan okuyucuyla buluştu.
Tanergeç ile geçmişin pişmanlıkları, travmaları ve zaafları gölgesinde bir araya gelen dört arkadaşın şimdiki ve geçmiş zamanda ilerleyen yolculuğuna odaklanan kitabı Geç Kalanlar Kümesi’ne dair konuştuk...
Geç Kalanlar Kümesi, vicdan azabının gölgesinde yıllar sonra tekrar bir araya gelen dört eski arkadaşın yolculuğuna odaklanıyor. Eski pişmanlıklarla travmalar, sıra dışı tesadüfleri ve yenilerini de beraberinde getiriyor. Böyle bir hikâyeyi kaleme alma fikri nasıl gelişti? Yazım süreci nasıl ilerledi?
İlk romanım Devridaim yayımlandıktan bir süre sonra tekrar bir yazma güdüsü sardı bünyeyi. Bu kez tabii farklı bir şey yazmak, yeni bir şey deneyimlemek istedim. Birinci şahıs anlatımıyla dört arkadaşın yıllar sonra buluşup bir şarkıdan yola çıkarak başkalarının hayatına sızmalarını anlatmaya başladım.
Kurguyu geçmiş ve şimdiki zaman olmak üzere iki farklı zaman diliminde birbirine paralel olgu ve durumlarla ilerleterek düzenledim. Ama bu kez çağlar arası bir yolculuğa çıkmak yerine yalnızca kahramanlarımızın on beş yıl öncesine gidip geliyoruz ve görüyoruz ki aynı maceranın o günün koşullarındaki bir versiyonunu daha önce de yaşamışlar. En sonda iki zaman birleşiyor, benzer bir noktada final yapıp Yasemin’in iç sesinde buluşuyor.
Romanı Erkin Koray’a ithaf ettiniz. Sanatçının Akrebin Gözleri şarkısının kitapta önemli bir yeri var. Bu şarkıyı seçmenizin özel bir nedeni var mı?
Bu romanda Akrebin Gözleri şarkısı yan karakter gibi oldu. Gidişatı etkileyen bir şarkı gerekiyordu, bunun özel bir şarkı olmasını istedim. Dört karakterin de sevdiği, sevebileceği bir şarkı ne olabilir, diye düşündüm. Bu aynı zamanda benim de çok sevdiğim, lise yıllarında çok dinlediğim bir şarkı olmalıydı.
Erkin Koray çok önemli bir sanatçı, müziği bence dünya standartlarında. En sevdiğim şarkısı ise “Akrebin Gözleri” Ayrıca şarkı, ismiyle, anlamıyla bir metafor olarak da çok uygun düştü. O yüzden bu şarkıyı seçtim. Hem şarkıyı dinleyip durdum, hem yazdım. Belki bir gün Erkin Baba da okur kitabı diye düşündüm ama bu süreçte maalesef kaybettik sanatçıyı. Ben de romanı ona ithaf etmek istedim.
Simge, Eylül, Nesrin, Heves, Hamiyet... Romanda Yasemin dışındaki kadınlar evli ve evlilikleri kırılgan. Ya aldatıyorlar, ya aldatılıyorlar ya da korkuyorlar… Sahte profillerin, kaçamak arayışlarının, çocukların gölgesinde mutsuz evliliklerini sürdürmeye çalışan kadınlar görüyoruz. Yasemin görece istediği hayatı yaşamayı başarabilmiş bir kadın ancak onun da manipüle edildiği bir ilişkiden çıktığını anlıyoruz. Kadın olmaya dair bu kadim sorunları işlerken nelere dikkat ettiniz?
Bu romanda ana tema “başkalarının hayatı” kavramı. Ama ben genelde tek bir şey anlatmıyorum. Dediğiniz gibi romanda bazı kadınlık durumları da işleniyor. Benzer sorunların kadınların hayatında ortam, zaman fark etmeksizin yaşanıp durduğuna dikkat çekmek istedim. Etrafımızdaki kadınlara baktığımızda evlilik müessesesi içinde ezildikleri, hakarete uğradıkları, aldattıkları ya da aldatıldıkları, manipüle edildikleri sık görülüyor. Ben burada fiziksel şiddete girmedim bile. Bunlar yaşandığı için de “başkalarının hayatı”na daha farklı bir gözle bakıyoruz. Kadınlar kendi hayatlarından kaçmak için başkalarının hayatına bakarken yine kendileriyle karşılaşıyorlar. Bazen hemcinsleri, bazen yakın arkadaşları onlara ayna tutuyor ve kendileriyle yüzleştiriyor.
Kitaptaki herhangi bir anı ya da olay, gerçek yaşamdan bir deneyime dayanıyor mu?
Kitap gerçek yaşam deneyimlerine dayanmıyor. Her şeyi hayal etmeye ve özgün hikayeler yaratmaya inanıyorum. Benimle hiç ilgisi olmayanlarla empati yapabilmek daha çok ilgimi çekiyor. Gerçeklik ise belki küçük anekdotlarda olabilir, parmaklarla sirtaki yapılan ajans görüşmesi gibi. Onun dışında kediler gerçek karakterler, kedilerin davranış kalıplarını ve özelliklerini anlatırken yer yer gerçeklerden esinlendiğimi söyleyebilirim.
Yasemin ve arkadaşlarının dostluklarının tekrar imtihanı ve geçmişin tekerrürü bu sefer umulmadık bir sonla bitiyor. Üstelik tüm olasılıklar içinde hiç akla gelmeyenle. Karakterlerin büyüme yolculuklarını, sınanan yaşamlarını siz nasıl tanımlarsınız? Karakterlerin gelişimlerini nasıl kurguladınız?
Bütün karakterler hem kendi yolculuklarına çıkıp rotalarını belirliyorlar hem de birbirlerinin hikâyelerine konuk oluyorlar. Birbirlerini de etkileyip değiştiriyorlar.
Karakterlerin hikâyesini anlamak için aradan geçen on beş yıl mevhumu oldukça avantaj ve gerçekçilik sağlıyor anlatıma. Çünkü hikâyelerin kırılma noktaları genelde bizim karakterlerde de olduğunu gibi lise dönemine denk gelir. O yaşlarda şekillenir birçok özellik. Yalnızca aile, doğuştan gelen özellikler, hastalıklar ya da eksiklikler gibi değil aynı zamanda kişi aldığı bazı kararlarla da hayatına yön vermeye başlar. Kişinin ilk gerçek kararları aldığı yerdir lise. Örneğin romanda Yasemin’in bölüm seçiminde hangi etkilerle nasıl bir karar aldığına şahit oluyoruz. Günümüze geldiğimizde de bu tercihin onun hayatını ne şekilde değiştirdiğini görüyoruz.
Tabii hikâyemizde karakterleri kendi tercihleri dışında etkileyen başka bir unsur daha karşımıza çıkıyor: Yapay zekâ… Kahramanlarımız hem kendi adımları ve kararlarıyla hem de yapay zekayla sınanıyorlar. Yapay zekanın kestirilemez gücünü vurgulamak için hikâye finale kadar bu şekilde ilerledi.
Dörtlünün merak dürtüleri de tekerrür ediyor. Di’li geçmiş zamanda meraklarının izinde bilmedikleri sokaklara sürüklenirken, şimdiki zamanda internette hiç bilmedikleri profillerin peşine düşüyorlar. Yapmaya çalıştıkları hacker’lık kendi kuyruklarına dolanıyor. Hikâye bu noktada bir kırılma da yaşıyor. Hikâyenin bu yönü ile ilgili ne söylemek istersiniz?
Başkalarının hayatını neden merak ederiz? Yalnızca merak mı yoksa kendi hayatında bir kaçış çabası mı, bu soruları soruyoruz. Bu çabanın da o kadar basit bir eylem olmadığının altı çiziliyor. Başkalarını izleme, günümüz teknolojisi, sosyal medya, hackerlık ve yapay zeka sebebiyle “kolay”laştığı için aynı zamanda “basit” ve sıradan bir eylemmiş gibi gelmeye başladı ama romanda öyle olmadığını kahramanlarımızın yaptıklarının ayaklarına dolanmasından anlıyoruz.
Diğer yandan karakterler bu konuda kendi yaptıklarını da aslında tam olarak beğenmiyor, savunmuyorlar. Yalnızca birtakım bahanelerle yine “basit”e indirgemeye çalışıyorlar ya da sorumluluğu sürekli birbirlerine atıyorlar. Bence bu anlamda kendileriyle yüzleşmeleri de -bilhassa Yasemin’in- daha çarpıcı ve gerçekçi bir yerde duruyor.
Son olarak üzerine çalıştığınız, okuyucularınızı bekleyen yeni bir proje var mı?
Geç Kalanlar Kümesi’ni tamamladıktan bir süre sonra yine bir yazma arzusu beni yoklamıştı ve farklı bir türde, şimdilik yalnızca “gerçeküstü” olarak tanımlayabileceğim bir roman üzerinde çalışmaya başlamıştım fakat Geç Kalanlar Kümesi’nin yayına hazırlık süreci başlayınca ara verdim. Yavaş yavaş ona dönmek istiyorum. Beni epey uğraştıracak gibi duruyor. Heyecanlıyım… Hem hala devam eden Orhan Kemal ödül heyecanını hem yeni çıkan romanın tatlı telaşını, hem de henüz şekillenmeye başlayan, gelecekteki romanımın heyecanını bir arada yaşıyorum.