Burak ALTINOK
Kısa Dalga - Türkiye’nin 2024 yılında Avrupa Birliği ülkelerine ihraç ettiği ve yasaklı madde kullanımı veya aşırı doz nedeniyle sınırda reddedilen gıda ürünleri, 487 bildirim aldı. Bununla birlikte Tarım ve Orman Bakanlığı’nın taklit veya tağşiş yapılan gıdalar ve sağlığı tehlikeye düşürecek gıdalar listesi de 3 ayda 1000 bildirime ulaştı.
Gıda güvenliği konusunda ortaya çıkan tablo birçok soru işaretini beraberinde getirirken, Kısa Dalga üreticiler ile konuştu. Üretici Alican Ocak organik tarıma dikkat çekerken, Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu üreticilerin tarım ilaçlarına mahkûm edildiğini söyledi. Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak ise üreticiler üzerinde yapılmış pestisit anketinin sonuçlarını açıkladı. Anket sonucuna göre çiftçilerin sadece %30,8’i pestisitlerin insan sağlığına zararlı olabileceğini düşünüyor.
“Ekosisteme müdahale ediyoruz”
Giresun’da fındık üretimi yapan Alican Ocak, kimyasalların topraktaki canlı organizmalar, bitki örtüsü ve böcekler dahil olmak üzere tüm ekosisteme zarar verdiğini açıkladı. Ocak, “Yakın zamanda Giresun'da kahverengi kokarca adı verilen bir zararlının üreme hızı arttı. Bu böcek, ürünlerimize ciddi zarar vermeye başladı. Bunun, kimyasalların etkisiyle oluştuğunu düşünüyoruz. Tarım ilaçları veya suni gübre gibi kimyasal maddeler kullandığımızda ekosisteme müdahale ediyor, zararlı böceklerin bir kısmını yok ediyor veya onları başka bir hale evriltiyoruz” dedi.
“Tarım ilaçları ekosisteme zarar veriyor”
Karadeniz bölgesinde, fındık tarımında yaygın olarak kullanılan ısırgan ilacı gibi kimyasalların bölgedeki ekosistemi yok ettiğini vurgulayan Ocak, üreticilerin bunu sadece daha hızlı üretim için yaptığını açıkladı.
Ocak, “Isırgan ilacı gibi maddeler, bahçelerin altındaki bitki örtüsünü kurutmak için kullanılıyor. Eskiden tırpanla yapılan bu yöntem, günümüzde motorlu tırpanlarla yapılıyor; ancak maliyetli ve zaman kaybına yol açtığı düşünülerek tüm üreticiler tarafından kullanılmıyor. Bunun yerine tarım ilaçlarına yöneliyorlar ancak kimyasal bir ilaç kullandığınızda böcekler ölüyor, ekosistem yok oluyor” dedi.
“Organik tarım mümkün”
Ekoloji mücadelelerinde yer aldıktan sonra bilinçlenerek organik tarıma yöneldiğini bildiren Ocak, organik tarımın mümkün olduğunu şu sözlerle açıkladı:
“Tarım ilacı kullanan meslektaşlarımız genellikle verimliliği artırmak ve üretimde hız için bu yola başvuruyor; ama ben organik yöntemlerle yapılan tarımda verimliliğin ve hızın çok da farklı olduğunu düşünmüyorum. Hatta organik tarımda verimimiz daha yüksek. Üstelik ürünümüzü daha yüksek fiyatlara da satabiliyoruz. Bu nedenle komşularımıza ve diğer üreticilere organik tarımın avantajlarını anlatmaya çalışıyoruz.”
Tarım ilacı: Zorunluluk mu, istek mi?
Kısa Dalga’ya konuşan Çiftçi-Sen Genel Örgütlenme Sekreteri Adnan Çobanoğlu, çiftçilerin tarım ilaçlarına mahkûm edildiğini açıkladı. Çobanoğlu, “Ürünlerde bir hastalık oluştuğunda, üreticiler ilaç bayilerine gidiyor ve onlar da çözüm olarak kimyasal ilaçları öneriyor. Hal böyle olunca da geleneksel bilgileri unutmuş üreticilerin çoğu, ilaç bayilerinin dediklerini yapar hale geliyor. Bitkiler bu ilaca direnç gösterdikçe ilaç bayiler yeni kimyasallar öneriyor. Sonu gelmeyen bir döngü gibi” dedi.
“Tarım ve Orman Bakanlığı kimyasal önerdi”
Tarımsal Araştırma Enstitülerinin 2000’li yılların başlarında işlevsiz hale gelmesiyle, gıda güvenliğindeki araştırmaların özel şirketler tarafından yapıldığını belirten Çobanoğlu, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın fındık üretiminde görünen kahverengi kokarcaların çözümü olarak kimyasal önerdiğini açıkladı. Çobanoğlu, “Tarım ve Orman Bakanlığı, fındık üretiminde görünen kahverengi kokarcalara çözüm olarak kimyasal önerdi. Bu kimyasalların bir işe yaramadığını görünce de yeni arayışlar içine girdiler ve samuray arısı denilen bir arı türü geliştirdiler. Rondrop ilacı dünyanın birçok yerinde yasakken, Türkiye’de de yasaklanması için yapılan davaya müdahil olduk. Tarım ve Orman Bakanlığı “bilinçli kullanılırsa sıkıntı yok” diyerek savunma yaptı. Sistemde genel bir problem var. “Bir bağımlılık söz konusu” ifadelerinde bulundu.
“Kim bu döngünün kırılmasını ister?”
Dünyada tarımsal üretimi üç gıda sisteminin şekillendirdiğini açıklayan Çobanoğlu, birinci gıda sisteminin II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönem olduğunu, ikinci gıda sisteminin II. Dünya Savaşı’nın neoliberal politikaların görüldüğü dönem olduğunu, üçüncü gıda sisteminin de şirketlere bağımlı halde üretilen ve şu an içinde bulunduğumuz dönem olduğunu belirtti. Üçüncü gıda sisteminde sözleşmeli tarımın öne çıkarıldığını bildiren Çobanoğlu, bu durumu şu sözlerle açıkladı:
“Üçüncü gıda sisteminde üretimden pazarlamaya kadar olan bütün süreç şirketler tarafından denetlenir. Bu da gıda güvenliğini yok eder. Örneğin, rüzgâr enerji santralleri bizlere temiz, yenilebilir enerji olarak pazarlanıyor. Karaburun’da o kadar çok rüzgâr enerji santrali var ki arı ve yarasa popülasyonu neredeyse ortadan kalkmış durumda. Yarasalar, zeytin böceklerinin en önemli düşmanı. Yarasa popülasyonu azaldıkça, zeytin böcekleri çoğalıyor ve buna çözüm olarak kimyasal öneriyorlar. Bu bir döngü gibi ilerliyor. Bayer, dünyanın en büyük tohum şirketi olan Monsanto’yı satın aldı. Bir şirket hem tohum hem kimyasal hem de zehirlenen insanların tedavisi için kullanılan ilaçlar satıyor. Kim bu döngünün kırılmasını ister?”
Araştırmalar doğruluyor: İlaç bayileri üreticileri yönlendiriyor
Pestisit kullanımı konusunda yapılan çeşitli anket çalışmalarının sonuçlarını açıklayan Gıda Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Uğur Toprak, çiftçilerin kullanacakları tarım ilaçlarından, uygulama dozuna kadar ilaç bayilerine sorduklarını bildirdi. Toprak, anket sonuçlarını şu sözlerle açıkladı:
“Çeşitli anket çalışmaları incelendiğinde, çiftçilerin uygulayacakları pestisitleri seçerken (%35,8), uygulama dozu (%33,3) ve ilaçlama zamanını (%38,3) belirlerken ilaç bayilerine sordukları görülüyor. Bu bakımdan üreticilerin büyük bir çoğunluğunun pestisitleri satın aldığı ilaç bayilerinin önerilerine uydukları, çoğunluğun teknik olarak konunun uzmanı olan kişilerden bilgi almadan uygulayacakları pestisitleri seçtikleri, uygulama dozunu ve zamanını belirledikleri söylenebilir. Çiftçileri yönlendiren ilaç bayilerinin ise eğitim seviyesinin düşük olduğu gözleniyor. Çiftçilerin büyük çoğunluğunun kullandıkları pestisit kalıntılarının yağmur veya ürünlerin yıkanması ile kaybolacağını (%45,8’i), üründe pestisit kalıntısı bırakmayacağını (%18,3) belirtmesi, pestisit kalıntıları ile ilgili bilgi eksikliklerinin olduğunu gösteriyor. Hatta öyle ki çiftçilerin sadece %30,8’i pestisitlerin insan sağlığına zararlı olabileceğini düşünüyor.”
“Gıda Güvenliği Endeksi’nde Türkiye düşüşte”
The Economist tarafından derlenen Küresel Gıda Güvenliği Endeksi 2022 raporunda Türkiye’nin 49’uncu sırada yer aldığını söyleyen Toprak, 2020 raporunda Türkiye’nin 47’nci sırada olduğunu da hatırlattı. Toprak, “Küresel Gıda Güvenliği Endeksi raporu gıdaya erişebilme, kalite ve güvenlik unsurlarını içeriyor. Türkiye geriye gidiyor. Gıda ve ziraat mühendislerinin bilgi birikiminden faydalanarak bu geri gidiş engellenebilir. Bunun için de kamuda ve özel sektörde istihdamın artırılması gerekiyor. Bununla birlikte çiftçilerimize belirli aralıklarla eğitimler verilmeli. Gıda egemenliğine dayalı, kamucu tarım ve gıda politikaları inşa edilmeli, doğa ve çevre dostu tarım uygulamaları ivedilikle uygulanmaya başlanmalıdır” dedi.
Yarın: Türkiye nasıl besleniyor? Sağlıklı beslenmek ve sağlıklı gıdaya erişim mümkün mü? Türkiye’nin tarım politikaları halkın beslenme alışkanlıklarını değiştiriyor mu? Gıda güvenliği hukuksal düzlemde korunuyor mu?