Ümit Akçay’la son kitabını konuştuk: Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl

Doç. Dr. Ümit Akçay’ın, yeni kitabı Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl'ı Kısa Dalga'ya anlattı.

Kısa Dalga - Doç. Dr. Ümit Akçay’ın, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl isimli kitabı yayımlandı. Akçay, kitabında Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanmasını da kapsayan beş yıldaki ekonomik gelişmeleri tartışıyor.

Muhalefet tarafında bu döneme ilişkin yanlış analizlerin, bu yanlış kavrayışlara dayanılarak geliştirilen siyasi stratejilerin “büyük bozgunda” etkili olduğunu ileri sürüyor.

Akçay’a göre seçimi kaybettiren; “Altılı Masa muhalefetinin toplumsal sorunları depolitize eden, teknikleştiren ve geniş kitleleri pasifize ederek, seçimleri neredeyse iktidara armağan eden tutumuydu” dedi.

Akçay, kitabı ile ilgili olarak Kısa Dalga’nın (KD) sorularını yanıtladı...

"Belirli dönemdeki ekonomi politikaları, iktidar bloğunun önceliklerini yansıtır"

KD: Kitap için tebriklerimizi iletmek isteriz. Bilimin, teorinin sakin uzun yollarında ilerlemek, kılcallarında dolaşmak ihmal edilemez elbette ama akademisyenlerin günümüzü, anı, zamanı anlamak bakımından dönüp bize yardım etmeleri de çok kıymetli. Size birkaç sorumuz var. Öncelikle, okumayanlar için, bu kitabın ileri sürdüğü fikirleri birkaç paragrafta özetleyebilir misiniz?

Kitap, 2018-2024 dönemindeki temel ekonomi politikası değişikliklerinin ya da popüler tabirle ekonomi politikasındaki ‘U-dönüşlerinin’ nedenlerini araştırıyor. Ve bu konuda yaygın olarak ileri sürülen görüşleri sorugulaması gerektiğini vurguluyor. Bu kitabı okuyanlar, geçtiğimiz beş-altı yılda yaşanan sorunları değerlendirirken, ‘Nas ekonomisi’ ya da ‘bir inat uğruna’ gibi anahtar kelimelerden hareketle yapılan kolaycı açıklamalardan neden uzak durulması gerektiği konusunda kapsamlı bir fikir sahibi olacaklar.

Kitapta, kavramsal çerçeve olarak, eleştirel siyasal iktisat yaklaşımını kullandım. Bu yaklaşım bize ekonomik gelişmelerle siyasi olayları birbirinden ayrı olarak değerlendirerek yapılan hatalardan korunmayı sağlıyor. Bir başka ifadeyle, kitap 2018-2023 dönemini sadece aktör düzeyinde inceleyen siyasi indirgemeci analizlerle, yine aynı süreci sadece yapısal dinamikler çerçevesinde inceleyen ekonomik indirgemeci analizlerin eleştirisini sunuyor. Bunun yerine iktidar bloku kavramını analizin odağına yerleştiriyor. İktidar bloku, farklı sermaye fraksiyonları, bürokrasi ve devler ile siyasi iktidar ve genel olarak siyasi alandan oluşur. Belirli bir dönemdeki ekonomi politikaları, iktidar bloğunun önceliklerini yansıtır. Dolayısıyla ekonomi politikalarındaki değişimi anlamak için iktidar bloku-içi güç dengelerinin değişimine bakmak gerekir. Kitap bunu yapıyor ve 2021’deki düşük faiz politikasının nedeninin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dini görüşlerine indirgemenin gerçeği açıklamakta yetersiz olduğuna, dahası bu tespite dayanarak geliştirilen siyasi stratejilerin nasıl büyük bozgunlarla sonuçlandığına işaret ediyor.

"Bu dönemde yaşanan hayat pahalılığı krizidir"

KD: KKM’nin döviz kuru tarafında, ücret – maaş zamlarının tüketici (seçmen) güveni tarafında etkili olduğu üzerinde duruyorsunuz. Bunun üzerine düşük faizi koyan hükümetin büyüme ve istihdam artışı elde ettiğini, seçimi kazandıran tablonun bu olduğunu söylüyorsunuz. Ücret artışlarının etkili olduğu muhakkak ama kayıpları telafi etmediğini akılda tutarsak, geriye hükümetten alacaklı bir seçmen tablosu da kalıyor… İstihdam konusunda daha yakın dönemi, deneyimlenmekte olanı yoklamak bakımından seçim öncesi 5 ayı aldığımızda ((istihdam sayısı (rakamların tartışmalı oluşu bir kenara) seçim öncesi ocaktan mayısa gerilemişti, oranı düşmüştü, Atıl işgücü oranı artmıştı, işsizlik oranı değişmemişti.)) tablo hükümete yardımcı görünmüyordu. Bu konuda ne dersiniz?

2023 seçimleri öncesindeki manzara şudur: Enflasyon zirve noktasından sonra yarı yarıya gerilemiştir, istihdam artmaktadır, asgari ücret artışı, sosyal yardımlar ve EYT ile geniş kitlelerin alım gücü kaybı kısmen telafi edilmiştir; dolayısıyla muhalefetin ileri sürdüğü gibi bir kriz altmosferi yoktur, aksine canlı bir ekonomik büyüme söz konusudur. Gerek bieysel anektotlar, gerekse kitapta detaylarını ele aldığım makroekonomik veriler bu yöndedr. Dahası, halkın ekonomik beklentileri gelecek 12 ayda işlerin düzeleceği yönündedir, genel ekonomik durumun ise 12 ay öncesine göre daha iyi olduğu düşünülmektedir. Bu tablo şunu gösteriyor: Altılı Masa muhalefetinin ve onunla bağlantılı olarak hareket eden yorumcuların ileri sürdüğü ‘kriz atmosferinin’ sokakta bir karşılığı yoktu.

Ancak bu her şeyin güllük gülistanlık olduğu anlamına gelmiyor elbette. Bu dönemde yaşanan ‘hayat pahalılığı krizidir’. Alım gücünün hızlı ve yüksek oranlı gerilmesi olarak tanımlanabilir; temel dinamiği ekonomi yönetiminin uyguladığı politikalar sonucunda oluşan konut ve gıda fiyatlarının hızlı artışıdır. 2023’te hayat pahalılığı krizi büyük ölçüde büyükşehirlerde odaklanmışken, 2024’e gelindiğinde bu etki Anadolu’nun küçük kentlerine yayılmıştır. 2023 seçimleri öncesindeki bu politika, reel ücretlerin baskılanması yoluyla istihdamın artmasını; yani daha fazla kişinin daha düşük ücretlere çalışmasını içeriyordu. Bu politikadaki çarpıklık siyasetin odağına yerleştirilebilirdi; ancak muhalefetin tercihi bu olmadı.

Kısacası, kitap, seçimlerde ekonominin oynadığı role değiniyor ve bu konuda Altılı Masa muhalefetin yaptığı vahim bir hata olarak ‘ekonomik sorunların iktidarı götüreceği’ tezinin yanlış olduğunu belirtiyor. Zira bu teze dayanarak kurulan muhalif strateji, siyaset yapmayı geri plana atan, siyaseti teknokrat uzmanların bir alanı olarak tanımlayan, parlamenter sisteme dönüş ya da merkez bankası bağımsızlığı gibi insanların gündelik dertlerinden uzak talepleri öne çıkaran bir hat, büyük bir hüsranla sonuçlandı.

KD: Bu tabloya bağlı olarak -sizin fikriniz de öyle- “boş tencere” teorisinin çalışmadığı da söylendi. Ama bunun “tencerenin dolu olmasından” değil, (saha araştırmaları da yapan bazı hocalara göre) AKP seçmenin, partisinin söylemini (“dış güçler ekonomimize saldırıyor”) satın almasından kaynaklandığını ileri sürdüler. Bu algı da etkili olmuş olabilir mi?

Kitapta 2023 seçimleri öncesinde tencerenin 2024’teki kadar boş olmadığını anlatıyorum. Dahası, önceki soruya yanıtlarken belirttiğim gibi, 2023 baharında ekonomik zorlukların telafisi için atılan adımların etkili olduğunu ve ekonominin iktidar açısından seçim kaybettirecek bir konu başlığı olmaktan çıkarılabildiğini ileri sürüyorum. Bunda da muhalefetin yaptığı hatalara işaret ediyorum. Sizin belirttiğiniz konu, yani iktidarın stratejisinin etkili olup olmadığı, kitapta ele alınmıyor. Bu konuda söyleyebileceğim; iktidarın propagandasının etkili olup olmasının sınırını çizecek olan da muhalefetin stratejisidir. Burada yapılan hatalar 2023 seçim hezimetini getirmiştir.

"KKM detay bir tartışmadır"

KD: KKM’nin kur şokunu önlediği üzerinde duruyorsunuz. Etkili olduğu muhakkak ancak bunun pahası üzerinde pek durmuyorsunuz. Hazine + MB + vergi teşviki ile birlikte 1,5 trilyon lira tahmin edilen toplam maliyetinden öte, - bilmiyorum, yanlış mı düşünüyorum- MB’nin politika faizinin yanı sıra, faiz tavanı konulmuş KKM’nin düşük faiz politikasının temeline yerleştiğini, %50 – 60 – 70 enflasyon şartlarında TL vadeli mevduata 30 – 40 puan negatif faizle, büyük bir servet transferi gerçekleştirmenin aracı olduğunu düşünmek yanlış mı duruyor? (Bir iktisatçı bu araçlarla 350 milyar dolarlık servet transferi gerçekleştiğini ileri sürmüştü!)

KKM konusunun ana akım muhalif kesimlerce çoğu zaman hatalı değerlendirildiğini düşünüyorum. KKM, 2021 sonrasındaki düşük faiz politikasının ve dolayısıyla da AKP’nin 2023 seçim zaferinin gerisindeki temel mekanizma olduğu için ana akım muhalif kesimlerde bir öfke nesnesi haline geldi. Bu duygusal arka plan nedeniyle, objektif değerlendirmeler yapılamıyor.

Eğer KKM’den faydalanan kesimlerle yüksek faiz politikasından faydalanan kesimler farklı olsaydı, KKM’nin daha önce mevcut olmayan bir kaynak transfer aracı yarattığı ileri sürülebilirdi. Oysa Türkiye’de büyük mevduat sahipleri aşağı yukarı belli, bu kesimlere KKM ile mi yüksek faiz ile mi yoksa teşviklerle mi kaynak aktarıldığı tartışmasını anlamlı görmüyorum. Kitapta öne çıkardığım konu, bir bütün olarak ekonomik modelin geniş toplum kesimlerine refah ve mutluluk getirip getirmediği. Bu bağlamda KKM detay bir tartışmadır; özel bir dönemde iktidarın düşük faiz politisını sürdürebilmek için kullandığı bir mekanizmaydı ve işleyişi politika yapıcılar açısından başarılı oldu. Maliyet meselesine gelince, farklı hesaplamalar var ancak miktarı ne olursa olsun bu meblağ Hazine’den TCMB’ye aktarıldığında, TCMB’nin bu miktarı çeşitli araçlarla monetize etmesi mümkündür.

Kısacası, KKM’ye karşı çıkanların tutarlı olduğunu düşünmek için başka servet transfer mekanizmalarına da karşı çıkmaları beklenir. Ancak bunu göremiyoruz. Daha çok Altılı Masa muhalefetinin ve onun çevresinde hareket eden yorumcuların önerdiği ‘ekonomik sorunlar AKP’yi düşürecek’ önermesinin yanlışlanması nedeniyle bu kesimlerde görülen mahçubiyetin öfkeye dönüşmesiyle oluşan bir KKM eleştirisini görüyoruz. Oysa kitapta belirttiğim gibi, esas konu KKM değildi, Altılı Masa muhalefetinin toplumsal sorunları depolitize eden, teknikleştiren ve geniş kitleleri pasifize ederek, seçimleri neredeyse iktidara armağan eden tutumuydu. (Haber Merkezi)

Özel Haber Haberleri