Kısa Dalga - DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan yeni yasama yılının ilk grup toplantısında konuştu. Muhalefete anayasa çağrısı yapan Bakırhan “Tutucu davranırsanız da mevcut anayasanın kötü bir kopyası ile karşı karşıya kalırız. “
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan yeni yasama yılının ilk grup toplantısında konuştu. Bakırhan, özetle şunları söyledi:
Kötü bir kopya ile karşı karşıya kalırız
“Buradan muhalefete de seslenmek istiyoruz. Son günlerde kimi pratikleri ve söylemleri toplumu şaşırttığı gibi bizleri de şaşırtıyor. Değişim iddiasında mısınız? Eğer değişim iddiasındaysanız anayasa konusunda tutucu davranmamalısınız. Tutucu davranırsanız da mevcut anayasanın kötü bir kopyası ile karşı karşıya kalırız. İlk yüzyılın halklara getirdiği tekrarı yaşatma siyasetini savunamasanız. Yeni ve demokratik anayasa konusunda herkese açık çağrımızdır: Herkes önyargılarını ve tabularını bir kenara bıraksın. Biz çoktan hazırız, varız. Demokratik bir anayasa yapmak için çalışmaya da konuşmaya da tartışmaya da varız.”
Anayasanın şifresi Kürt meselesi
“Yeni ve demokratik bir anayasanın şifresi Kürt meselesine yaklaşımdır. Demokratik anayasanın ilk şartı Kürtler başta olmak üzere, ülkede yaşayan halklar ve inançları kapsayan, eşit yurttaş olarak kapsayan bir anayasa yapmaktır. İkinci yüzyılda demokratik anayasanın hayata geçmesinin yolu Kürt halkına statü sağlamaktır. Halkların ve inançların sömürülmesine izin vermeyen bir toplumsal sözleşme imzalamaktır. Türkiye’de Kürt meselesinin çözüm yeri, muhatabı Ankara’dır. Türkiye’de devlet, iktidar ve halklar artık bir karar vermelidir. 60 milyon Kürt yaşıyor dünyada. En yoğun olarak da Türkiye’de yaşıyor. Devlet, iktidar ve kurumlar şuna karar vermelidir. Kürtlerle hasım mı olacaksınız, hısım mı olacaksınız? Tekrar buradan soruyoruz. 21. yüzyılda, yeni bir yasama döneminde Kürtlerle hasım mı, hısım mı olacaksınız? Bir zahmet kararınızı verin. Biz nerede mi duruyoruz? Biz Kürtlerle hısım olmanızın, Kürtlerin bu ülkede bütün halklar ve inançlarla ortak bir zeminde yaşamasının taraftarıyız. Hasım olursanız da Türkiye’de yaşamış olduğumuz mevcut mutsuzluğu, mevcut olumsuzlukları, kötü süreçleri tekrar bize yaşatmış olursunuz. Hısım olmayı seçerseniz, emin olun ki Türkiye refaha ve mutluluğa ulaşır. Sadece Türkiye refah ve mutluluğa ulaşmaz, aynı zamanda Türkiye Ortadoğu’daki bu çatışmalara, savaşa ve yok sayma politikalarına karşı model bir ülke olabilir. İstikrarlı bir ülke olarak, Ortadoğu’da halkların istikrarlı bir şekilde yaşamasına da katkı sunabilir.”
Sembollerle sorunumuz yok
“Sık sık bize sorulan kimi sorular var, son kez cevap veriyorum. Isıtılıp ısıtılıp önümüze konulmasın. Hem iktidar hem muhalefet hem de medya kulağını açıp iyi dinlesin: DEM Parti olarak bizim hiçbir kesimin sembolleriyle ve değerleriyle bir sorunumuz yok. Ama bu ülkede herkesi bir etnik kimliğe sığdıran bir anayasayı da kimse bize kabul ettiremez. Yeni bir yurttaşlık tanımının bu süreçte, başta parlamento olmak üzere, toplumda cesurca yapılması gerekiyor. Bizim ülkenin başkenti ve diliyle bir sorunumuz yok. Ama siz de kabul edersiniz bu ülkede çeşitli halklar yaşıyor. Bu halkların kendi anadilini konuşması, kendi anadilinde eğitim görmesi herkese anne sütü kadar helaldir. Cumhuriyetle bir sorunumuz yok ama kimse tekçi ve inkarcı bir cumhuriyetle yüz yıl daha yaşayın diye bize bir anayasa yaptıramaz. Biz demokratik bir cumhuriyet istiyoruz. Halkların ve inançların kendi varlıklarıyla yaşadığı, farklılıklara saygı duyulan demokratik bir cumhuriyetin mücadelesi yürütüyoruz. Kimse bize “Ankara’da otururum, şah da benim padişah da benim anayasası” yazdıramaz. Asla böyle bir şey yapmayız. Yerel demokrasinin olmadığı her anayasa, 12 Eylül ruhunu taşıyan bir anayasa olur. Yerelin söz hakkını yok sayan, yerel demokrasiyi çiğneyen bir anayasaya dokunmadan yeni bir anayasa yapılmaz. Açıkça söylüyoruz: Mevcut anayasanın kötü bir kopyasını yapmak ne yeni bir anayasa olur ne de demokratik bir anayasa olur. Anayasanın mevcut bütün yasalarının tamamında 12 Eylül’ün ruhu ve kokusu geliyor. Kalıplara sığınmadan, önyargının arkasına sığınmadan Anayasanın tamamını önümüze alıp yeniden tartışmamız gerekiyor. Bu ülkenin refahı ve kardeşliği için, bu ülkede huzur ve barış için bunu yapmamız gerekiyor.”
Kürt-Türk barışı bir gün bile ertelenmemeli
“Dünyada barış isteyen ve bölgedeki gerilimin ürettiği risklere karşı bu ülkeyi düşünen herkes Türkiye’de de barış istemeli. Bu konuda cesur olmalıdır. Bu konuda yapılan her açıklamayı, söylenen her sözü, atılan her adımı değerli ve kıymetli buluyoruz. Ve böyle olması gerektiğini düşünüyoruz. Tarihi Kürt-Türk barışının bir gün bile ertelenmeden hayata geçirilmesi gerekiyor.”
Bölge ülkeleri izliyor
“Ortadoğu yine kan gölü. Filistin ve İsrail arasında yürüyen savaşta bugüne kadar 40 binin üzerinde insan yaşamını yitirdi, binlercesi kayıp. En önemlisi de Gazze’de iki buçuk milyona yakın Gazzeli insan küçük bir alana hapsedilmiş durumda. Neredeyse açık bir cezaevinde yaşamak zorundalar. İki buçuk milyon insanın abluka altında aylardır yaşamasına maalesef dünya sessiz. Özellikle bölge ülkelerinin tamamı bu durumu izliyor. Sadece eleştirilerini dile getiriyorlar. Aslında Beyrut’un yaşadığı durum Ortadoğu’nun mevcut fotoğrafını ortaya koyuyor. Göç, yıkım, cinayet, hepsi Beyrut’ta yaşanıyor. Tam da Feyruz’un dediği gibi Beyrut hüzünlü ve kederli bir şekilde bu savaşın içerisine sürüklendi. Ortadoğu resmen bir ateş çemberi içerisinde. Lübnan’da devam eden bu savaşın Suriye ve İran’a sıçrama ihtimali çok yüksektir. Füzeler ateşleniyor, kentler bombalanıyor. Belli ki bunlar durmayacak.”
Aynı Türkiye değil
“Gittiğimiz her yerde de bir sefalet, bir itiraz tablosuyla, bir yoksulluk tablosuyla karşı karşıyayız. Ama dönüp hükümete, dün Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmaya bakılırsa cari açığımız kapanıyormuş, borcumuzu bitirmek üzereymişiz, Türkiye’de maşallah dolar ve eurodan geçilmiyormuş, herkes refah içerisinde yaşıyormuş. Bir anda şaşırdım. Çünkü AKP’nin tarif ettiği Türkiye ile TÜİK’in “ekonomi güven veriyor” değerlendirmesi ile bizim yerellerde yaptığımız buluşmalardaki tablo birbirine benzemiyor.”
İnsanların cebinden vergi alma peşindeler
TBMM bu konuda bir sorumluluk almalıdır. En büyük sorumluluk Meclis’e düşüyor. Türkiye Saray koridorlarından yönetilmeye devam ettikçe ekmek teknesi daha fazla batacak, adalet daha fazla çürüyecektir. Yerliyiz ve milliyiz diyorlar ama nasıl bir yerlilik ve millilik ise insanları kuyrukta sebze ve meyve alma noktasına getirdiler. Nasıl bir yerlilik ve millilikse insanların ceplerinden vergilerle para almanın peşindeler. Yerlilik ve millilik bize yoksulluk ve felaket getirdi. Gerçek yerlilik ve milliliğin sanırım ne olduğunu bilmiyorlar. Bu soygun ve talan düzeninden Meclis artık hicap duymalıdır. Meclis halka karşı sorumluluğunu artık yerine getirmelidir. Yeni yasama döneminde Meclis daha fazla adalet, daha fazla eşitlik ve daha fazla barışı sağlayacak yasalar getirmelidir, bunları tartışmalıdır. Meclis bu ülkenin gelmiş olduğu bu hale göz yumamaz. Eğer sorumluluk almıyorsa da çıkıp bunu itiraf etmelidir.”
Meclis, Narin cinayetini araştırmalıdır
"Bu ülkede 8 yaşında Narin katledildi. Üzerinden neredeyse aylar geçti. O cinayet daha aydınlatılmadı. Ankara’nın bu karanlık dehlizlerinde diğer cinayetlerde olduğu gibi bu konuda da bence pazarlıklar yapıldı. Katledilen sadece Narin değildi. Türkiye’nin vicdanı bu cinayetle birlikte katledildi. Tüm bürokrasi, tüm devlet aygıtı 8 yaşındaki bir kız çocuğunun ölümü üzerine anlaştılar. Kimse zaman geçer unutulur, kirli işlerimizi çevirmeye devam ederiz düşüncesine asla düşmesin. Bu cinayetin peşini asla bırakmayacağız. En kısa sürede başta Meclis’in bu cinayeti araştırması, bütün detaylarıyla açığa çıkarması için adım atacağız. Türkiye’deki demokratik kitle örgütleri ve çocuk kurumlarıyla birlikte bu cinayeti işleyenlerin açığa çıkarılması ve hesap sorulması için de yoğun bir çaba içinde olacağız. 8 yaşındaki bir çocuğu kurtlar sofrasına atan bir iktidar meşruiyetini yitirmiştir. Gezdik, gördük. Emin olun ki iktidarın toplumsal meşruiyeti kalmamıştır. Bizim buluşmalarımıza en çok AKP’ye oy verenler katılıyordu. En çok AKP'ye oy verenler dizlerini dövüyordu, büyük eleştiriler yapıyordu. Eğer çocuklar güvende değilse, en az ülkenin yarısı başını yastığa aç koyuyorsa, çete-mafya ilişkileri almış başını gitmişse o ülkede demokratik değişim kaçınılmazdır." (Haber Merkezi)