Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Sözcüsü Ayşegül Doğan, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Gündemdeki gelişmeleri değerlendiren Doğan, Mezopotamya Dil ve Kültür Araştırma Derneği (MED-DER), Payîz Pirtûk adlı kitapçı ile Anka Dil ve Sanat Eğitim Kooperatifi'ne yapılan polis baskına tepki göstererek İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'ya seslendi.
"Peki ne yapıyor gözaltına alınan insanlar? Kürtçe dil kursunda eğitmenlik yapıyorlar. Bu gözaltı ve tutuklamalardan önce İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Diyarbakır’da şöyle dedi; 'Feqiyê Teyran’ın Ey Dilberêsî de Kürtçe de bizimdir.' Ey Dilberê’yi referans göstererek ardından dün Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Şırnak’a gitti. Şırnak’ta Kürtçe şarkı eşliğinde karşılandı. Ne yapmaya çalışıyorsunuz? Hani Kürtçe sizindi? Hani en çok sizin iktidarınız döneminde Kürtçeye dönük saldırıların önü alınmıştı ve Kürtçe artık herkesin konuşabildiği bir dil haline gelmişti? Bu soruların artık yanıtlanması gerekiyor. Çünkü toplum yaptığınız açıklamalara güvenmiyor, hiçbir şekilde samimi bulmuyor”
Eskiden tamamen kopmuş bir anayasa
Yasaları uygulamayan bir hukuk devletinden bahsediyoruz. Hukuk devleti olduğunu iddia eden, AYM kararlarını yok sayan, AİHM kararlarını hayata geçirmeyen bir iktidardan bahsediyoruz. Son zamanlarda Cumhurbaşkanı ara ara, Meclis Başkanı, AKP sözcüleri temsilcileri ve diğer siyasi partiler de bazı açıklamalar yapıyorlar. Belli ki önümüzdeki süreçte bu konu, tekrar tekrar gündeme getirilecek. Bu durumda partimizin nasıl bir tutum alacağı da çok merak ediliyor. Halbuki DEM Parti bu konuda en ilkeli en tutarlı yaklaşıma partidir. Çünkü DEM Parti onlarca yıldır Türkiye’de yeni bir özgürlükçü demokratik bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söyleyen, bunun için mücadele eden ve mücadelesinin varlık gerekçesini eksiden tamamıyla kopmuş yepyeni bir anayasayı, toplumsal bir mutabakatı işaret ediyor.
Anayasa bizim için her şeyden önce gerçek bir eşit yurttaşlık temelinde toplumun bütün kesimlerini kapsayacak bir muhtevaya sahip olmalı. Toplumsal ve siyasal çoğunluk vasfını da mutlaka içermelidir. Erdoğan BM Genel Kuruluna seslendi ama ne yazık ki hukuk devletine geri dönüleceğine dair ya da kutuplaştırıcı politikalardan vazgeçileceğine ilişkin tek bir ipucu bulamadık. İki gün önce yaptığı bu konuşmada yıllardır duyduğumuz bir konuşmanın yer yer volümünü yükseltip yer yer düşürdü. Sloganlardan, hamasetten öteye geçmeyen Filistin meselesini, konuşmasının ana merkezine oturtan, ama burada da çözüm önerisi olmayan bir politika var.
Kürt meselesi ile ilgili tek bir cümle kurmadı
Yine Kürt meselesinin satır araları dışında mevzu edilmediğini gördüğümüz bir konuşma. Tek bir satır dahi bahsedilmedi. Hangi konuları merkezine almıştı? Irak’ta istikrar, uluslararası toplumu ilgilendiren kalkınma yolu projesinin sağlıklı yürümesi. Ama bunları anlatırken tüm bunların PKK ile mücadeleden geçtiğinin özel olarak altını çizdi. İran'dan Ukrayna Rusya savaşına Ermenistan’dan Azerbeycan’a, Balkanlardan doğu Akdeniz Kıbrıs, Libya, Sudan Orta Asya gündemine kadar hatta öyle bir devri alem Çin’e kadar hızlı bir tur yaptı konuşmasında. Ama Filistin sorunu kadar Ortadoğu’nun temel sorunlarından biri olan Kürt meselesi ile ilgili tek bir cümle kurmadı. Fakat çok açık bir şekilde kutuplaştırıcı siyasete devam, nefret söyleminde volümü artırmaya devam, müdahaleci dış politikada militarizmin ve ekonomik adaletsizliğin bu kadar derinleşmesinde Türkiye’de bu iktidarın hiçbir rolü yokmuş gibi davranmaya devam etti.