Kısa Dalga - İYİ Parti Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Buğra Kavuncu, partisindeki istifalar sonrası özeleştiri yaptıklarını belirterek, “Muhalif olarak oy alıp iktidar saflarına katılsaydım kendimi haysiyetsiz hissederim” dedi.
Erken seçim tartışmaları hakkındaysa, seçimin hemen şimdi yapılmasının gerektiğini söylerken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 2025 Kasım ayına dair erken seçim tarihi açıklamasını siyaseten “amatörlük” olarak nitelendirdi.
Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda açıklama yapan Buğra Kavuncu, her partinin genel başkanının doğal aday olduğunun altını çizmekle birlikte, Mansur Yavaş’ın parlamenter sistemi dile getirdiğini, İYİ Parti için de bunun önemli olduğunu belirtti.
Ekrem İmamoğlu hakkında siyasi yasak istenen “ahmak” davası hakkında da konuşan Kavuncu, “Ahmak davası, abesle iştigaldir, tutulur tarafı yoktur” dedi.
"Devlet adamlarından beklenen tavır tehdit etmek değil"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında Sinan Ateş cinayeti ile ilgili CHP’yi, Özgür Özel’i, Ateş Ailesini Halk TV’yi ve Halk TV de Kayda Geçsin programını yapan 4 gazeteciyi hedef aldı: “Kapımızın önünde baykuş öttürmeyiz. Kanat çırpan akbabaların kanatlarını yollarız. Halk TV ve CHP ayağınızı denk alın. 4 soytarı muhabir ile MHP'yi sorgulayamazsınız” dedi. Sizin bu çıkışa yorumunuz ne olur? Buradan başlayalım isterseniz…
Buğra Kavuncu: Sadece Sinan Ateş konusu değil. Her konuda biz yargının üzerinde siyasetin eli olsun istemiyoruz ve böyle bir işte korkutma, gözdağı verme veya işte tehditle insanların veya hukukun incelemesi, araştırması gereken konularda da imtina edilmemesini istiyoruz. Herhangi bir suç işlenmiş ve bu suçla alakalı kimin nasıl bir bağlantısı varsa, sonuna kadar takip edilmeli. Hatta bu süreçleri devlet adamları rahatlatmalı, yani önünü açmalı. Sonuna kadar gidilmesi için de yargıyı, hukuku, gazetecileri yüreklendirmeli. Aksi takdirde yerini bulmamış adalet, sonraki dönemlerde çok daha büyük sıkıntılara, facialara yol açacaktır. Devlet adamından beklenen tavır, bu tür soru işaretleriyle dolu konuların, dosyaların, cesaretle üzerine gidilmesini teşvik edecek ve bunları cesaretlendirecek, yüreklendirecek adımların atılmasına sağlamaktır. Tehdit etmek veya işte gözdağı vermek değil.
"İYİ Parti’den istifalar konusunda özeleştiri yapıyoruz"
İYİ Parti'deki istifalara geçelim isterseniz. Beklenmedik sayıda bir istifa süreci, dalgası yaşandı. Siz bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Durdu mu artık yoksa devam edebilir mi?
Kavuncu: Bu çok soruluyor. Sorulacak da sorulması da normal. Ben gazeteci olsam ben de benim gibi birisini yakaladığımda muhakkak bu soruyu sorarım. Bu tabii ilk söylenmesi gereken tercih ve tespitlerde bir özeleştiri yapmamız gerekiyor, parti olarak. Sadakat konusunda, seçmenin vermiş olduğu oyu kavrayamama, o sorumluluğu idrak edememe ve hakikaten etik olmayan, benim de hiçbir şekilde artık itibar duyamayacağım davranışlar içerisine girecek bu kadar insanı nasıl aday yaptık. Bununla ilgili partinin kendi içinde öz eleştirisini yapması lazım. Yani şimdi bu tarafı bize ait olan kısmı. Bundan da kaçmak ileride yapılabilecek başka hataları da beraberinde getirir. Dolayısıyla işin bize, partimize bakan yönünü, -tabii bunu bir kişiye yüklemek de çok doğru değil. Çünkü bir kısmı teşkilatların yaptığı ön seçimlerle geldiler. O ön seçimlerin ne kadar sağlıklı, ne kadar doğru usullerle yapıldığına kadar hani özeleştiriden kastım bir kişinin bu tercihleri yanlış yaptığı varsayım üzerinden gitmek o da sorumluluktan kaçmak veya bir hatalar zincirini görmemek gibi bir yola da bizi sevk eder, iyi niyetle atılan adımlar, belki doğru sonuçlar vermemiş, öyle gözüküyor.- Bunu biz kendi içimizde konuşuyoruz, konuşmaya da devam edeceğiz ve bir sonraki dönemde, en sağlıklı doğru yolun bulunması için bunların sükunetle konuşulması lazım.
"Gidenler belediye imkanlarının çok olduğu yere gidiyorlar"
Fakat öteki veçhesine, yani kopan arkadaşları ilgilendiren boyutuna geldiğimiz zaman, hani biz giden hiç kimseyle ilgili kötü bir cümle kurmadık. Genel başkanımız o konuda hepimize örnek oldu. Kurmamaya da özen gösteriyoruz ve fakat altını çizebileceğim 2 nokta var. 1 gidenler zaten ya iktidar partisine ya da işte ana muhalefete, yani belediye imkanlarının çok olduğu yerlere gidiyorlar. Biz, zorlu bir mücadeleye soyunduk. Bizleri de zorlu bir mücadele bekliyor. Ama şunun da farkındayız; Türkiye'deki Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği ittifak yapma mecburiyet ve zorunluluğunu biz seçim zamanları kullandık, kullanmaya da teşebbüs ettik. Ama şunu fark ettik, Türkiye'de bu yapı, Türkiye'yi 2 kutuplu ya da işte 2 ana siyasi parti etrafında şekillendirme çabası var ve AK Parti'nin ya da Cumhuriyet Halk Partisi'nin elinden eteğinden tutarak, İYİ Parti’nin kendine bir gelecek çizmesi, doğru değil, artık mümkün de değil. İttifak ayrıdır fakat bu partilerin uydusu yanı, yancısı gibi bir tavırla da bir partinin kendi dünya görüşünü hayata geçirmesi çok zor. Bu meşakkatli bir yol, zorlu bir yol ama bizler için kutlu bir yol, inandığımız bir yol. Ben hani giden arkadaşlarla ilgili şu cümleyi çok net kurarım, zorlu, meşakkatli ama samimi, özveri gerektiren, fedakarlık gerektiren, kendi kişisel siyasi ikbalini bir tarafa bırakmayı gerektiren bu yolu tercih etmemişlerdir. Daha kolay, kendilerince belki kendileriyle alakalı konuları merkeze alarak bir tercihte bulundular.
"İktidar partisine gidersem kendimi haysiyetsiz hissederim"
Kendileriyle ilgili bir şey söylemek istemiyorum. Kendi üzerimden son bir örnek vereyim. Konuyla ilgili yaklaşımı anlatmak açısından… 850, 900 bin insanın vebali var benim omuzumda. Bana oy veren seçmenin, bana verdiği görevi; Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, İYİ Parti çatısı altında iktidara muhalefet etme görevini bir kenara atıp, iktidara, AK Parti'ye gitmek, bu bir şeref haysiyet meselesidir benim için. Yani muhalif seçmenin oyunu alıp, sonra iktidar partisine gittiğim zaman ben kendime haysiyetsiz, itibarsız ve kendine saygısını kaybetmiş bir insan olarak, kirlenmiş bir insan olarak hissederim veya muhalefet partisine gittiğim zaman da çok haklı bir gerekçeyle seçmene bunu anlatabilmem lazım. O da nedir mesela, İYİ Parti muhalefet etme çizgisinden sapmıştır. O nedenle diye bir cümleyle kendinizi size oy veren seçmene ifade eder ve bunu da anlatabilirseniz belki anlaşılabilir. Bunun dışındaki, efendim işte, “ben şunu istemiştim olmadı, bunu istemiştim olmadı.” Bunlar belki ortaokul döneminde yaşanan hezeyanların benzeri hezeyanlardır. Arzu ettiği olmadığı, istediği olmadı diye hoplayıp zıplayarak ben parti değiştirmeyi kendime saygısızlık, bana oy veren seçmene de büyük bir ihanet kabul ederim.
"2025 Kasım’ın bir mantığı yok"
CHP Lideri Özgür Özel, geçim sıkıntılarına dikkat çekti ve dedi ki, “İşçiler, emekçiler geçinemiyor, sıkılacak diş kalmadı. Kasım 2025’de seçim olmalı” dedi. Siz nasıl bakıyorsunuz bu tartışmalara? Olmalı mı, olmalıysa ne zaman sizin bakış açınızdan?
Kavuncu: Tartışmanın bu şekilde yapılması rahatsız edici, doğru değil. Erken seçimi gerektiren şartlar eğer ortadaysa, onun tarihi bugündür. Yani neden 2025 Kasım? 2025 Kasım’ın bir mantığı yok ki. 2026 Mart ya da 2027 Ocak, bir küremiz mi var bizim böyle 2025 Kasım’da her şey çok kötü olacak ve o tarihte artık insanların beli bükülecek ve biz erken… Erken seçim bugün isteyelim ya da erken seçimi zamanında isteyelim. Ancak 2025 Kasım'daki erken seçimin, bugünkü Cumhurbaşkanımızın tekrar seçilebilmesinin önünü açacak bir tarih olduğu da net, aşikar. Şimdi erken seçim artık ülkenin dayanamayacak, halkın dayanamadığı, ekonominin çöktüğü efendim olağanüstü durumların olduğu bir süreçte meclise verilmiş olan bir yetkidir. Meclis çıkar bir erken seçim kararı alır. Budur bunun doğalı.
"Erdoğan’ın seçilmesinin önünü açacak bir tuzağa düşerseniz..."
Ama siz erken seçime. Bir takım öne gerekçeler koyarak bir kişinin 3. defa cumhurbaşkanı adayı olmasının önünü açacak bir tuzağa düşerseniz, bunu anlatamazsınız millete. Erken seçimin şartları haiz olduysa, bununla ilgili tarih vermezsiniz zaten onu bugünden görüyorsanız demek ki o şartlar bugün, o zaman gelin bugün yapalım erken seçim. Bugün isteyelim, erken seçim. Verecek mi AK Partili milletvekilleri erken seçimle ilgili rey, vermeyecekler. 2025 Kasım’da verecekler. Niye verecekler gerçekten erken seçimle ilgili durum şartlar, ekonomik koşullar… Hayır!
Genel başkanlarının tekrar cumhurbaşkanı adayı olabilmesi için bu reyi verecekler. Gelelim genel başkanlarının tekrar aday olabilmesi konusuna, o konuyla ilgili hüküm, kanun nettir. Kanunun ruhunu, mantığını aslını bir tarafa bırakıyorlar. Türkiye bir hukuk devletidir. Türkiye'de anayasal demokrasiyi biz var etmek zorundayız. Cumhurbaşkanı ile ilgili konulmuş 2 dönem kuralının sebebi çok nettir. O da şudur, cumhurbaşkanları ya da işte başkan üçüncü dönem tekrar aday olmasın ki, ikinci dönem artık görev süresinin son döneminde son 2-3 yılında popülist politikalar uygulamasın. Bir başka sebebi güç zehirlenmesi olmamasıdır. Güç zehirlenmesi, körlük getirir, kurumsal körlük getirir. Şimdi. 3. dönem bir kişinin cumhurbaşkanı olmamasının sebepleri bu kanun maddesinin gerekçesi bu kadar netken ve erken seçim kararını parlamentonun hangi koşullarda ve neden alması gerektiğini bütün dünya halen biliyorken.
"Sanki pazarlık edilmiş de 2025 Kasım’da erken seçim kararı alınacak"
Sanki böyle el ele verilmiş de işte bir sanki pazarlık edilmiş de biz, 2025 Kasım’da işte erken seçim kararı alalım. E ne olacak tekrar 3. dönem aday olacak. 3. dönem adam aday olduğunda da kazanma ihtimali bana göre yok.
Ya devlet, anayasa, kanun, nizam uyulması için var. Bir insanın niyetine teslim edemezsiniz bu ülkeyi. Dolayısıyla ben hakikaten çok çok üzülüyorum, eleştiriyorum ve anlayamıyorum bu tavrı. 2025 Kasım için erken seçim tarihi vermek, açıklamak bana göre siyaseten samimiyetsizliktir, amatörlüktür.
"Her partinin genel başkanı doğal cumhurbaşkanı adayıdır"
Geçtiğimiz günlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın bir açıklaması oldu, “Partimiz aday gösterirse aday oluruz, gayet açık konuşuyoruz” dedi. Hatta bunu 2 kere ayrı ayrı söyledi. İYİ Parti'nin Yavaş’ın adaylığına bakışı nasıl olur?
Kavuncu: Bizim önceliğimiz şu anda partimiz. Zorlu bir süreç yaşadık. Yerel seçimler bizim için yıpratıcı oldu. Toparlanma sürecindeyiz. Toparlıyoruz da. Bizdeki anketler bütün yaşadığımız ağır koşullara rağmen, partimizin toparlanma sürecinde olduğunu, genel başkanımızın, Müsavat Dervişoğlu'nun gün geçtikçe Türkiye'de en net muhalefeti yapan, en net söylemlerde bulunan ve tercümeye ihtiyaç duyulmayan beyanlarıyla, halkın duymak istediği birçok konuyu gündeme getirdiğini ve bunun da karşılığını gün geçtikçe almaya başladığımızı görüyoruz. Buraya çok odaklanmış durumdayız. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, cumhurbaşkanına çok üstün yetkiler veriyor ve öyle bir durumdayız ki, partilerin kurumsal yapılarının da önemsizleştirilmeye çalışıldığı bir durum. Popüler adayların, partiye ihtiyaç duymadan, cumhurbaşkanı seçilebilmesinin de önünü açar ve bunun da aslında çok büyük riskleri olan, yani o kurumsal yapıların lağvedilmesi, işte popülist ve popüler kimliklerin tabanı, yapısı, teşkilatı, organizasyonu, bir ekibi, ülkeyi yönetecek bir kadrosu olmadan bile aday seçilebilme imkanının olduğu beraberinde çok büyük risklerin getirdiği bir yapı.
Tabii beraberinde de İstanbul Belediye Başkanı, Ankara Belediye Başkanı, Türkiye'deki 2 ilin belediye başkanı kim olursa olsun bunların popüler olmama ihtimali yok. Çünkü Türkiye’nin en büyük 2 kenti, buraya aday olacak ve muvaffak olacak. Seçilen belediye başkanları elbette de tanınan bilinen isimler olacak. Tabii Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi tasarrufudur, kendi kararıdır. Cumhuriyet Halk Partisi, kendi adayını belirleyecektir. Biz de kendi adayımızı belirleyeceğiz. Kendi adayımızı belirleyeceğiz derken, elbette ki oturacağız partimizin ilgili kurulları, cumhurbaşkanlığı konusunda ne yapacağını, nasıl hareket edeceğini konuşacak, değerlendirecek. Doğaldır her partinin kendi genel başkanı, doğal cumhurbaşkanı adayıdır.
Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha uzun bir süre var. Bu sürenin sonunda da elbette bir karar verilecek. Cumhuriyet Halk Partisi kendi tercihini yapar. Cumhuriyet Halk Partisi kendi tercihini yaptıktan sonra, adayların 100 bin imzayı alıp bağımsız aday olabilme imkan ve ihtimalleri vardır? Bizim partimiz içinde de çok kıymetli arkadaşlarımız var ama bu işi en layık kişi bizim Genel Başkanımızdır. O konular değerlendirilir. 100 bin imza alıp aday olanlara bakılır ve sonuçta bir karar verilir. Biz, her 2 belediye başkanı adayıyla ilgili bir çağrı yapmıştık. O zaman bize denmişti ki, “İşte Cumhuriyet Halk Partisi'nin kendi meselesi, kendi işi.” Halbuki bir memleket meselesi, bir ülke meselesiydi. Elimizdeki anketlere, yapılmış olan çalışmalara bakarak bu çağrıyı yapmıştık. Geçmiş geçmişte kaldı önümüze bakıyoruz. Çok politik bir cevap verdim, farkındayım.
"Yavaş’a itiraz etmemiz için çok fazla neden ve gerekçe yok"
Mansur Yavaş konusunda peki, hani biraz yakınlığı da biliniyor Mansur Yavaş’ın daha sağ politikalara. Yakın bir isim olarak da biliniyor ki İYİ Parti de öyle. Daha merkezde kendi konumlandırmasıyla birlikte. Mansur Yavaş herhalde İYİ Parti'ye çok aykırı gelmez diye düşünüyorum.
Kavuncu: Bizim Mansur Yavaş’a bir soğukluk duymamız veya itiraz etmemiz için çok fazla neden ve gerekçe yok. Belki işte tek bir gerekçe neden olabilir. O da, Cumhuriyetin 100. yılında, işte 2023 yılında hani bir çağrımız vardı. O çağrıyla ilgili olumlu bir cevap vermesini arzu ettik biz. O da o bu şekilde değil başka şekilde olursa ancak olabilirdi. Belki onunla ilgili tek bir hani, o da geçmişte kalmış bir hadise.
Onun dışında hani yaklaşım olarak, fikri olarak, parlamenter sistem vurgusunu şu anda Türkiye’de bizim gördüğümüz, benim gördüğüm, en fazla gündeme getiren İYİ Parti ve İYİ Parti ile beraber Mansur Yavaş. Israrla Türkiye'nin önünü açacak yapının, parlamenter sistem olduğunu, bunu acilen geri dönülmesi gerektiğini söyleyen 2 nokta, 2 merkez burası bu kıymetlidir, bu önemlidir. Yani bu açıdan benzerlikler elbette ki vardır. Fikri olarak yakınlıklar vardır ama dediğim gibi konunun muhattabı ilgili kurumlar. Ben Buğra Kavuncu olarak hissettiklerimi, hatta geçmişteki beklentilerimiz de içine katarak şu andaki duygularımı da çok net olarak ifade ettim.
"Aday tercihimizde parlamenter sistem önemli bir rol oynayacak"
Sistemin değişikliğine yönelik irade, bizim için gerçekten bakın önümüzdeki süreçte çok önemli olacak. Onun altını çizeyim. Belki aday tercihimizde de bu çok önemli bir rol oynayacaktır. Çünkü bu mevcut yapı, içinden bir diktatör çıkarmaya çok müsait bir yapıdır. Bu Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi, çok otokratik ve despot bir lideri, bir diktatör haline getirebilecek her türlü imkana sahiptir. Yapı o yapıdır. Onun için sistem vurgusu, sistemin değişmesi gerektiği bizim için çok önemli. Ben eminim Genel Başkanımızın bu konudaki duruşunu da çok net biliyorum. Partimizin bu konuyla ilgili yaklaşımını da biliyorum. Bizim tercihimizde bu ciddi şekilde rol oynayacak. Yanlış anlaşılmasın, kimseyi diktatör olmak ya da olabilme suçlamasıyla yargılamıyorum ama şunu söylüyorum, bu yapı, kötü niyetli veya savrulma ihtimali olan liderlerin eline geçerse, diktatörleşme potansiyeli taşıyan, hatta çok kolay oraya evrilen bir yapıdır. Buradan acilen Türkiye geri dönmeli. Önceliğimiz odur. Cumhurbaşkanlığı ile alakalı da çok önemli bir kriter olacaktır bu bizim için.
"Ahmak davası, abesle iştigaldir, tutulur tarafı yoktur"
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na siyasi yasak getirilmesi konusunda bir ahmak davası var. Kendisi, “Ahmak ifadesini kime söylediğim bellidir. Milletimiz bu tuzakları bozacaktır” diyor Sizin bu davaya ve siyasi yasak istenmesi konusundaki yorumunuz nedir?
Kavuncu: Ben o davaları da takip etmiştim. O davalara da gitmiştim. Destek olmak için. Yarın gene imkanım olursa gene giderim. Ekrem İmamoğlu'nu bu davalarda yalnız bırakmamak, destek olmak için, hukuk adına, adalet adına orada bulunurum. Çünkü bu abesle iştigaldir, tutulur bir tarafı yoktur. Dava tamamen siyasidir.
"İmamoğlu'na yargı eliyle bir haksızlık yapılmaktadır"
Ekrem İmamoğlu içinde, fikri görüşü ne olursa olsun herkesin vicdanına yaralar. Adaletsizlik olduğunda bakın şu çok tehlikelidir. Ekrem İmamoğlu’na, yargı eliyle bir haksızlık, hukuksuzluk yapılmaktadır. Biz bunu tasvip etmediğimizi zaten geçmişte de gösterdik. Dediğim gibi, o zamanlarda o mahkemelerde destek olmak için bulunmuştuk. Bir adaylık sürecim oldu benim. Bir ittifak olduğunda nasıl destek olduysak bu da ne kadar takdir gördü ve doğal karşılandıysa, ayrı bir tüzel kişilik olarak ayrı adaylar çıkartma konusunda partimin verdiği karara ve partimin verdiği göreve icap edip, üslubuyla hakaret etmeden, incitmeden belediyecilikle ilgili kendi projelerimi anlattığım için de biz birbirimize düşman olmayız, olamayız. Bunu bu şekilde okuyanlar da yanlış okurlar. Bu sadece Ekrem İmamoğlu için değil, o süreçte aday olan bütün adaylar için geçerlidir.
"Ekonomik bunalım beraberinde çeteleşmeyi getiriyor"
Polis memuru Şeyda Yılmaz’ı öldüren kişinin 26 suç kaydı ortaya çıktı. Geçtiğimiz günlerde o isim tutuklandı. Siz de bu olay olmadan kısa bir süre önce çetelerle ilgili bir soru önergesi verdiğiniz Meclis’e. Ki haberlerde çok fazla duyuyoruz; silahlı saldırıların yaşandığını Türkiye'de. Daha da artıyor… Türkiye’de çeteleşme boyutları nedir? Sizin araştırmalarınız ne gösteriyor bu son dönemde?
Kavuncu: Bir cevap almadık, soru önergelerimize ama bu konuda yayınlanmış çok kaynak var. Çok fazla yayın var. Benim danışman arkadaşım Enes'in hazırlamış olduğu güzel de bir dosya var. Orada bütün çıplaklığıyla bu konunun detayları ordada anlatıldı, anlatılıyor. Dikkatinizi çekmek istediğim 2 nokta var. Birbirine çok bağlı, yani bunlar birbirine çok bağlı. Hani bir günde 2 günde çökmez, toplumlar, yapılar veya ülkeler, devletler. Sıkıntıya 2 günde 3 günde girmez. Böyle 5 yıllık 10’ar yıllık periyotlardır ve yavaş yavaş etkilenir, zehirlenir. İşte hukuksuzluk, beraberinde ekonomik buhran, çaresizlik… Bunlar beraberinde ahlaki yozlaşmaları getirir. Sosyal olarak yıpranmaları getirir, umutsuzluk, ümitsizlik, çaresizlik insanları, kısa yoldan para kazanmaya teşvik eder. Kısa yoldan para kazananların yozlaşan toplumda el üstünde tutulması, rol model olarak gösterilmesi işte bu Dilan Polatlar hadiselerini hatırlayın. Bunlar bir toplumu, yavaş yavaş kemirir ve artık yanı başımıza gelir kapımıza dayanır. Canımız yanmaya başlar. O zaman biz felaketin büyüklüğünü anlarız. Ekonomik bunalım beraberinde çeteleşmeyi getiriyor.
"Gürcistan Türkiye’nin Meksika’sı haline geldi"
Ülkeye dışarıdan para çekmek uğruna, vergi afları “getir kardeşim paranı nereden getirdiğini sormayacağım.” yaklaşımları, Türkiye'yi adeta bir kara para cenneti haline getirdi. Türkiye'ye dünyanın en büyük suç örgütlerinin liderleri, yurt dışında tutamadıkları, anlatamadıkları paralarını getirdiler. O paralarla, bu paraların sahibi de Türkiye'ye geldi ya da ilişkilendi ve taşeron kullanmaya başladılar. 14, 15, 16, 17 yaşındaki çocuklarımızı kendi pis emellerine alet ettiler. Çeteleşmeler böyle başladı ve ekonomik problemlerin yarattığı çaresizlik, beraberinde saçma çözümleri getirdi. Türkiye gri listeleri boşuna girmedi. Evet işte Gürcistan Türkiye'nin Meksika'sı haline geldi. Para burada, hakkında suçu olan işte gidiyor. Gürcistan'a giriyor, çıkıyor geliyor. Yani bu tehlike artık çanları çalmıyor, tehlike kapımızda ama acil bir zihniyet, iktidar değişikliği ile bütün bu zehirlenmiş ortamın temizlenmesi pırıl pırıl hale getirilmesi lazım. Ne kadar geç, o kadar tehlike büyür. Mesela bakın bu, bir erken seçim sebebidir.
NOT: Röportajın tamamını, podcast ve YouTube kanallarımızdan dinleyip, izleyebilirsiniz.