KEMAL GÖKTAŞ
Türkiye’nin en önemli insan hakları savunucularından eski İHD Genel Başkanı ve eski milletvekili Akın Birdal, avukat Türkan Aslan ile birlikte İzmir’de DEM Parti’nin eş belediye başkan adayı… Birdal, partisinin ısrarlarını kırmayarak girdiği seçim kampanyasında kaynakların yetersizliği başta olmak üzere birçok sorunla baş etmeye çalışsa da sonuçlardan ümitli. Özellikle Tunç Soyer’in aday gösterilmemesi nedeniyle kırgın olan CHP’li seçmen açısından alternatif haline geldiklerini söyleyen Birdal, CHP yönetimine de tepkili ve CHP’nin seçimden büyük bir hüsranla çıkacağını düşünüyor. İzmir’deki iddiasını partisinin kalelerinden Diyarbakır ile kıyaslayan ve ‘Amed (Diyarbakır) kadar iddialıyız' diyen Birdal, seçim sonuçlarının yeni gelişmelere kaynaklık edebileceğini düşünüyor.
“1 Nisan'da farklı bir Türkiye'ye uyanacağımızı düşünüyorum. Taşların yerinden çok oynayacağı bir seçim olacak. DEM’in alacağı oy yüzdesi bu bağlamda önemli olacak. Yeniden böyle bir görüşmenin (çözüm süreci) kapısını aralayabilir diye düşünüyorum ben” diyen Birdal, Kürt illerindeki 54 bin sahte seçmen kaydı konusunda muhalefetin sessizliğine de tepki gösteriyor.
Kemal Göktaş: Akın Bey, öncelikle seçimler dışında bir konuyla başlamak istiyorum. Çünkü yakın zamanda Mehmet Ağar, İbrahim Şahin, Korkut Eken'in de sanıklar arasında olduğu bir aile meçhul cinayetler davası beraatle sonuçlandı. İstinaf da bunu onadı. Ama orada bir hakim, 160 sayfalık bir manifesto şeklinde bir karşı oy yazısı yazdı. Siz daha önce bu çete ve bu çetenin devamı niteliğindeki bir takım unsurlar tarafından suikast girişimine maruz kalmıştınız. O günleri hatırlayanlar bilir, çok ciddi bir suikast girişiminden doktorların çabası ve biraz da şansın yardımıyla kurtuldunuz. Bu beraati nasıl değerlendiriyorsunuz? Karşı oya baktığınızda bir cinayet şebekesinin varlığı net ortada, delilleriyle ortada ama beraat verilmiş. Bugünün Türkiye'sinden bakınca 90'lı yıllarda işlenen bu vahim insanlığa karşı suçların cezasız kalması sizde nasıl bir duygu uyandırıyor? Tabii kendi yaşadığınızı da mutlaka bunun içinde görüyorsunuzdur.
Akın Birdal: Evet, şimdi NATO üyesi ülkelerde hep hukuk dışı yapılar var. Kiminin adı Gladyo, kimisinin kontrgerilla... 1950'de bizde de Türkiye'nin NATO'ya girmesiyle beraber bu darbeci, suikastçı, hukuk dışı yapılar oluştu. Önce Sovyetler'e karşı tahkim edilmiş bir güç gibi görünüyordu ama Sovyetler dağıldıktan sonra bunlar bölgesel ve kendi ülkelerinde bu tür darbeleri, suikastleri, cinayetleri işlemeye devam ettiler. Sovyetler dağıldıktan sonra Avrupa Konseyi üye ülkelerde, örneğin NATO ya da üyesi ülkelerde hemen hemen bu ülkelerin birçoğunda bu yapılar minimize edildi, hukuka bağlandı. Üç ülkede, özellikle iki ülkede var olduğu, hala kendisini koruduğu söyleniyor.
Bunlardan biri Almanya, ikincisi de Türkiye. Şimdi, tabii yüzyıllık Cumhuriyet tarihi biraz da siyasi suikastlar, cinayetler, katliamlar tarihi ne yazık ki. Ve bununla yüzleşilmeden bir demokratik cumhuriyete ne yazık ki Türkiye erişemeyecek. Aslında geçen yıl 4-5 Şubat 2023'te HDP bir demokratik cumhuriyet sempozyumu düzenlemişti.
Gerçekten hem bu yüzyılla bir yüzleşmeye zemin hazırlamak hem de demokratik cumhuriyetin nasıl inşa edilebileceğine dair bilim insanları çok değerli bildiriler sundular. Ama ne yazık ki 6 Şubat'ta deprem felaketiyle karşılaşınca bu gündeme taşınamadı.
Şimdi bizim suikastte de İnsan Hakları Derneği tabulara dokundu. Hedef gösterilmesi bu nedenledir. Ve ben de derneğin başkanı olduğum için bu saldırı bana yöneldi. Ve işte orada Türk Gladyosu açığa çıktı aslında. Başka bir değişiklik, kontrgerilla, MİT'te görevli olanlar, muvazzaf askerler, mafya mensupları ve tetikçiler… Bu 13 kişi 9 ile 19 yıl arasında hüküm giydiler.
Sonra da 2,5 yıl sonra Rahşan affı adı altında hepsi salıverildiler. Ve şimdi onlar aramızda. Ne yazık ki onları koruyan mekanizma da aynen duruyor.
Mehmet Ağar, Susurluk davasından mahkum olduğunda resmen bir konuk evinde gibi ağırlandı. 15 Temmuz darbe girişiminden önce de sonra da AKP'nin bu kesimlerle ilişkileri hep böyle iyi oldu sanki. Özellikle 15 Temmuz'dan sonra bir konsensus, bir ittifak var gibi değil mi?
Evet, tam da öyle görünüyor. Bunlarla tabii yüzleşebilmesi için gerçekten demokratik bir iktidar olması gerekiyor. Çünkü bunlar İttihat Terakki'nin geleneğini devam ettiriyorlar. Adı değişik olabilir, AKP'dir, CHP'dir ya da bilmem nedir. Ama İttihat Terakki'nin tekçi anlayışını sürdürüyorlar.
Bakın Cumartesi Anneleri eylemlerinde 799. haftasına giriyor. Adalet ve hakikat arıyorlar. Aslında failleri belli. Arkadaşlarımız her hafta kaybedilmiş, gözaltında kaybedilmiş birinin hikayesini anlatıyorlar. Araba plakaları belli, gözaltına alanlar belli. Sorunumuz demokrasi ve hukuk üstünlüğü ve gücünün tamamen kaybedilmiş olması. Zaten biraz askıdaydı
ama Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yasama-yargı-yürütme kuvvetler ayrılığı ortadan kalkınca hukukun gücünün ve üstünlüğünün tamamen yok edilmiş olması bu yapıları cesaretlendiriyor. Bırakın onlarla yüzleşilmesi, hesap sorulması, ne yazık ki cesaretlendiriliyor. İşte Mehmet Ağar karşılıyor şimdi Cumhurbaşkanı’nı… Bodrum'da verilen fotoğraflar... Sorun insan hakları, demokrasi ve adalet aslında…
ZOR SORU PODCASTİNİ DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Seçim gündemine geçelim. Siz nasıl görüyorsunuz bilmiyorum ama İstanbul'daki yarış dışında biraz cansız, biraz 14 Mayıs'ın gölgesi düşmüş, biraz muhalefetin parçalı yapısı nedeniyle seçmende umudun azaldığı bir seçim oluyor. 2019'da şöyle bir umut vardı: Belediye seçimlerini muhalefet alırsa genel seçimleri de alır... Şimdi sadece İstanbul'u İmamoğlu'nu alması, İmamoğlu'nun olası bir cumhurbaşkanlığı adaylığı bakımından çok önemseniyor sanırım. Onun dışında bir lakaytlık var sanki. Siz nasıl görüyorsunuz seçmenin ruh halini?
Evet, doğru gözleminiz. Ama emin olun şu son 10 günde İzmir için bunu söyleyemeyiz. Büyük bir heyecan dalgası yayılıyor. Çünkü kendilerinden olan adayların gösterilmiş olması bir heyecan yarattı. Biliyorsunuz bizde eş başkanlık sistemi var. Benim insan hakları mücadelesinde yol arkadaşım, Türkan Arslan avukat arkadaşımla beraber eş başkan adayıyız.
Son ana kadar Ankara'da DEM ve CHP Genel Merkezi'nde Kent Uzlaşısı adı altında görüşmeler sürüyordu. Adana, Mersin, İstanbul gibi birtakım kentler için, İzmir de bunlardan biriydi. DEM Genel Merkezi'nden Tunç Soyer ismi üzerinde bir destek bildirilmişti. Ama sonra, biliyorsunuz, Cemil Tugay, Özgür Özel'e genel başkanlık yarışında destek verdiği için aday gösterildi. Ama İzmir'de Tunç Soyer'e yönelik bir beklenti vardı, sempati vardı. Halkın arasında olması, vaatlerinin bir kısmını da yerine getirilmesi… Bu (Soyer’in aday gösterilmemesi) CHP'de bir yarılmaya ve kırılmaya neden oldu. Sadece kendi tabanımız mobilize olmadı, bizim adaylık açıklandıktan sonra, seküler kesimde CHP'ye oy vermeyeceğini ve sandığa gitmeyeceğini söyleyenler, şimdi kendilerine seçenek yaratılmış olmasından ötürü bize teşekkür telefonları açıyorlar.
Yani siz bir kısım CHP seçmenin önünde oy alacağınızı düşünüyorsunuz.
Evet, evet. Yani düşünmüyoruz, onlar bize bunu gelip ifade ediyorlar, teşekkür ediyorlar, ziyaret ediyorlar.
Cemil Tugay'a itirazınız neden? Çünkü onun bir takım ihale ilişkileri ya da işte Beşli Çete'ye birtakım kıyaklar çektiğine dair rivayetler var. Buna mı itiraz ediyorsunuz, yoksa ideolojik mi?
Benim itirazım sadece Cemil Tugay’a değil, CHP genel merkezindeki zihniyete, anlayışa. Bakın, siyaset tamam, pragmatik yaklaşımlar şu olur, bu olur ama ideolojik olarak bazı ilkeler vardır. Örneğin Bolu'da ısrarla Tanju Özcan’ın getirilmesi. Ondan sonra Antalya'da Muhittin Böcek, Hatay’da deprem felaketindeki kayıplarda büyük bir payı olan Lütfü Savaş’ın getirilmesi…. Peki şimdi üstüne üstlük Afyon’da grup başkan vekili olan Burcu Köksal'ın hezeyanı nedir? Yani grup başkan vekili ve gerçekten demokrasi düşmanlığı bu. Bir Kürt düşmanlığı. Ayrımcılık, eşitliğe, özgürlüğe karşı düşmanlık. Ben o gün, emin olun tüylerim diken diken bunu izledim. Ertesi gün sabah hemen sosyal medyaya girdim, görevden alınmış olabileceği umuduyla. Bırakın alınmayı, işte sürçülisan, dil sürçmesi gibi falan şeylere girdiler. Olmaz. İşte ben bu anlayışa, bu zihniyete karşıyım. Yoksa Cemil Tugay'ın bir usulsüzlüğü olmuşsa mahkemelerde bu görülür, konuşulur falan. Ama Tunç Soyer'in ‘İzmir’i insan hakları kenti yapacağım’ yaklaşımı kabul görmüştür ve her kimlikten, kültürden, inançtan, farklılıklara kapısını aralamıştır.
Burcu Köksal’ın sözlerine ilişkin olarak bazı gazeteci arkadaşlarımız ısrarla bunun bir provokasyon olduğunu söyledi. Siz Burcu Köksal'ın bunu neden söylemiş olabileceğini düşünüyorsunuz?
Gerçekten bunların adını iyi okumak gerekir. Sizin de bildiğiniz gibi rastlantı değil bu. Değişimden dönüşümden demek ki anladığı bu. Ama bunlar hüsrana uğrayacaklar, biliyor musunuz? Bu ısrarcı, tutumcu, grupçu, dar anlayışının ne demokrasiye, ne şu anda toplumun gereksinmesi olan barışa, huzura, adalete hiçbir faydası yok. Sadece sözde kalıyor.
Hangi saikle, nasıl koruyorlar Burcu Köksal'ı? Yani bu kabul edilebilir durum değil. Demokrat CHP'lilerde büyük bir burukluk yarattı bu. Sayın İmamoğlu buna hemen karşı tepki koydu ve doğru bir tepkiydi. Ya kendisine iş bulmalı ya da başka bir parti bulmalı diye. Ve dün de katıldığı bir toplantıda yine 6-7 milyon ou olan, ya da seçmen olan bir kitleye hain mi diyeceğiz diye sordu ama oradan yine bir kadın arkadaş kalktı ''Evet' dedi. Şimdi gerçekten bizim galiba bir demokrasi ve barış kültürüne ve bir arada yaşama kültürüne bir gereksinmemiz var.
Çözüm sürecine toplumda büyük bir destek vardı. AKP ve MHP koalisyonunda toplumdaki bu barış alevi, barış inisiyatifi zayıfladı mı, yoksa gölgeleniyor mu, yoksa bastırılıyor mu? İktidar kaynaklı olmayan bir barış talebini toplumdan yükseltme olanağı hala var mı sizce?
Evet, özellikle 1 Nisan'da farklı bir Türkiye'ye uyanacağımızı düşünüyorum ben. Ve bu seçimler salt, kimin belediye başkanı ya da il genel meclisi üyesi olacağından çok taşların yerinden çok oynayacağı bir seçim olacak. DEM’in alacağı oy yüzdesi bu bağlamda önemli olacak. Yeniden böyle bir görüşmenin kapısını aralayabilir diye düşünüyorum ben. Çünkü bir olgu, önemli bir sonuç alınacak. Zaten bölgede bu (DEM’in başarılı olacağı) biliniyor..
Ama tabii yine seçimlerin demokratikliğine, güvenliğine büyük bir gölge düşürülüyor. Bakın bölgede 54 bin sahte seçmen kaydı taşındı oraya. Bu olacak bir şey değil ve bu sadece DEM’in sorunu olmamalı.
Yani demokrasi isteyen diğer toplumsal ve siyasal muhalefetin de gündemine girmeli ve karşı çıkılmalı.
Ortadoğu’daki gelişmeler ve uluslararası neoliberal kapitalist sistemin yaklaşımı ve Ortadoğu'daki emperyal emellerini talih etmek gerekiyor. Türkiye'de her şey olabilir. Olmaz olmaz… O nedenle umutlu olmak gerekiyor.
Peki biraz da seçim çalışmalarına bakalım sizin. Nasıl gidiyor? CHP seçmeninden bir teveccüh gördüğünüzü anlattınız. Neye hedefliyorsunuz? Sizin için ne başarı olur?
Valla biz kazanacağız diye emin olun. Her gün umudumuzu güçlendiren tepkiler alıyoruz. Sadece Kürt halkı değil, buradaki barış, demokrasi, emek güçleri de şu anda yüzünü bize çevirdiler. Çünkü hepimizin sorunu bu kentte yaşayanların ve bu ülkede yaşayanların doğrudan demokrasi ve katılımcı, yerinde bir yönetim çok önemli. Yani şimdi biz tek adam sisteme karşı çıkarken belediyelerde burada tek adam modeli çıktı. Herkes bu yönetim sürecine katılacak, meslek odaları, emek örgütleri, kadın örgütleri, ekolojistler, ki şimdi böyle bir çalışma gruplarımız var, birlikte işte nereye gidersek oraya dair oranın sorunlarına ilişkin görüşü taşıyoruz. Ve onların da yine gittiğimiz yerde insanların da önerilerini alıyoruz. Ama biz emin olun Amed (Diyarbakır) kadar iddialıyız diyoruz. İzmir'de.