Geçen hafta önemli gelişmeler oldu. Konjonktür değişmeye başladı. Dolar kuru ve altın fiyatları artışa geçti. Faizlerde, borsada da artış oldu. Dolar ve altındaki artış özellikle dikkat çekici. Vatandaş, seçime doğru dolar ve altına park etme eğiliminde görünüyor.
Dolardaki artışı birçok yönden görebiliyoruz. Birincisi, talep yönünden… Kurun çıkışı bunu yansıtıyor zaten. Hükümetin 100 milyar dolardan fazla rezerv satarak uzun zaman 18.3 civarında tuttuğu dolar kuru, son bir ayda yükselmeye başladı ve serbest piyasada 20 lira seviyesi de görüldü. MB’nin kuru tutmak için kullandığı kaynakların (swap, borç vs) daraldığı, artan rezerv kaybına rağmen doları tutmakta zorlandığını söyleyebiliriz. Son üç haftada 7 milyar dolar rezerv sattığı hesaplanıyor. Bana kalırsa hükümet seçim öncesi “Dolar 20’yi geçti” manzarasından kaçınmak istiyor ama ne kadar başarabilecek, bekleyip göreceğiz.
PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
Döviz talebinin arttığını gösteren iki önemli gösterge daha var. Birincisi DTH denilen döviz mevduatı miktarı, ikincisi Kur Korumalı Mevduat. Döviz mevduatında düşüş eğilimi son haftalarda tersine döndü. Geçen hafta 3.2 milyar dolar artış oldu.
Özellikle şirketlerin döviz mevduatındaki artış daha fazlaydı. Kur Korumalı Mevduat da (KKM) bilindiği gibi aslında dolar mevduatı, dolara çıpalı TL mevduat. Dolayısıyla KKM’deki artış da yine dolar mevduatındaki artış olarak görülmeli. KKM’de bir haftada 70 milyarlık artış oldu ve toplamı 1 trilyon 770 milyar lirayı geçti. Tek bir haftada bu kadar yüksek artışı açıklayan iki unsur var: Birincisi faiz tavanının kalkması ile vatandaşın daha yüksek faiz alma olanağına kavuşması, ikincisi de seçime doğru dolara parketme eğilimi… Özetle, seçime bir aydan daha kısa bir zaman kala vatandaşın dolarda kalma, dolara geçme eğiliminde olduğunu olduğunu görüyoruz.
Altın talebi artıyor. Altın ithalatı rakamlarından görülüyor ki Türkiye son 1 yılda 30 milyar dolarlık, son üç ayda 11.5 milyar dolarlık altın ithal etmiş. Vatandaşın altına talebinde yine güvenli yatırım araçlarına parketme eğilimini sezebiliriz ama dış faktörler de var. Hatta altın fiyatlarını yukarı iten asıl neden dış faktörler… ABD merkez bankası, faizleri artırarak enflasyonu dizğinleme hedefinde önemli ölçüde başarı kazandı, enflasyon gerilemeye başladı. Dolayısıyla aynı süreçte faizler yükseldi diye bankalar batarken, ABD ekonomisi yavaşlarken, enflasyonla baş edilmesi konusunda da kısmen başarı kazanılmışken FED’in yüksek oranlı faiz artışlarına, parasal sıkılıştırmaya fazla da devam etmeyeceği beklentisi oluştu. Bu beklenti doları zayıflattı haliyle. Doların zayıflaması alternatifi altına yaradı. Altın ons fiyatı 2040 dolar seviyelerine çıktı. 2100 – 2.200 seviyeleri konuşuluyor. Uzmanlara göre 2.075 direnci kırılırsa bu rakamların görülmesi imkansız değil.
Kredi piyasası sıkıştı
Hükümetin ucuz kredi ile ekonomiyi hareketlendirme amacı ters tepmeye başladı. Bankalar, “ucuz kredi ver, şu oranın üstünden verirsen düşük faizli devlet tahvili almak zorundasın” baskısından kaçmak için kredi vermeme eğilimine girdi. Dolayısıyla ucuz kredi peşindeyken kredi piyasasının sıkıntıya girmesi gibi bir durum ortaya çıktı.
Hükümet, bankalara “şirketlere düşük faizli kredi ver” baskısı yaparken, MB’nin bankalara yüzde 8.5 politika faizinden ucuz fon sağlamasına dayanıyordu. Yine faiz tavanı nedeniyle bankalara KKM’den de piyasanın yarısı düzeyinde faizlerden kaynak geliyordu. Ancak KKM tıkanıp çözülmeye başlayınca apar topar faiz tavanını kaldırmak zorunda kaldılar ve KKM’den bankalara akan kaynak pahalandı. Şirketlerin ucuz kredi verebilecekleri tek kaynak MB’nin fonlaması kaldı. O da 1 trilyon civarında ve çok yetersiz. Dolayısıyla bankalar yüzde 25 – 30 hatta 35’ten mevduat toplarken şirketlere en fazla yüzde 18.5 gibi bir orandan kredi verirlerse zarar edeceklerini gördüler ve kredi vermekten kaçınmaya başladılar. Bu kaçınma mevduatın krediye dönüş oranını da yüzde 100’ün bir hayli altına çekti.
Yabancı bankalar Türkiye’yi yakından takip ediyor
Bilindiği gibi batılı kreditörlerin, bankaların Türkiye’den 450 milyar dolar alacakları var. Türkiye’deki bankacılık sektörünün yarısı yabancıların elindedir. Borsada bir dönem yabancıların payı yüzde 70 seviyelerinde idi. Hazine’nin bono ve tahvillerinde yabancıların payı yüzde 20’nin üzerindeydi. AKP’nin akıl ve bilim dışı politikaları, keyfi, kredi baskıları, keyfi uygulamaları, dayatmaları, mülkiyet hakkında tereddüt oluşturan el koyma olayları yabancıları ürküttü. AKP’nin mizansen “hukuk reformu” işe yaramadı. Borsadan, tahvil piyasasından çekildiler. 60 milyar dolardan fazla yabancı para çıkışı oldu. Bu çıkış içeride kuru patlatırken, Türkiye’nin artan risk primi yüzenden borçlanmasını güçleştirdi ve oldukça pahalı hale getirdi.
Şimdi seçimler yaklaşırken, bu büyük pazara yeniden dönüp dönemeyeceklerini anlamak isteyen büyük yatırım bankalarından peş peşe Türkiye raporları geliyor. Citibank geçen hafta açıklanan raporunda, “doğru politikalara dönülmesi” halinde (ortodoks, serbest piyasacı, veya piyasa dostu bilinen politikalar kastediliyor) Türkiye’ye 12 ay içinde 45 - 50 milyar dolar portföy yatırımı gelebileceğini, TL’nin önce bir miktar değer kaybettikten sonra bu döviz girişleri ile birlikte bir yıl içinde yüzde 12 değerleneceğini tahmin etti.
ABD’li yatırım bankası JP Morgan’ın geçtiğimiz günlerde açıklanan Türkiye değerlendirmesi de dikkat çekici. Sonuçları ne olursa olsun seçimlerin ardından makro politikalarda ayarlama gerekeceğine ve enflasyonu düşürmek için faiz oranlarının artırılması gibi daha ortodoks politikalara bağlılığın derecesine dayalı olarak iki senaryo gelişebileceğine dikkat çekilen raporunda özetle şöyle deniliyor:
- Eğer seçimlerin ardından mevcut geleneksel olmayan (Bakan Nebati’nin “epistemolojik kopuş, heterodoks anlayış” diye anlattığı mevcut politikalar kastediliyor) ekonomi politikalarında sadece ılımlı bir değişim olursa, dolar 30 liraya yaklaşabilir.
-Seçim sonrası ortodoks politikalara dönülse dahi yüksek volatilite nedeniyle TL’de değer kaybedecek. Şirketlerin döviz talebi ve Merkez Bankası’nın rezervlerini artırma hedefi gibi etkilerle Dolar/TL ’de 24-25 seviyeleri görülebilir. Sonrasında ortodoks makroekonomik politikalara dönülecek bir senaryoda Lira’da gerçek bir değer kazancı trendi görülebilir.
Merkez Bankası’nın ortodoks politikalara dönülmesi durumunda yılın 3. çeyreğinde politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 30’a yükseltmesi beklenebilir. Faizin yüzde 40’a yükselme ihtimali de dışlanamaz. 3. çeyrekte yeterli faiz artışı olmazsa makro dengesizlikler artabilir ve daha fazla faiz artışını gerektirebilir.