Bu hafta neler olabilir? Bayram tatili bitti, piyasalar açıldı…
Şimdi bir kere seçim öncesi ile sonrasındaki farka batığımızda, gidişatı bir miktar kestirebiliyoruz…
PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY’E TIKLAYINIZ
AKP, seçim öncesi dolar kurunu 20 TL’nin altında tutmak istedi, seçime yaklaşırken 50 milyar dolar rezerv satarak, yetmediği yerde “dostlardan” döviz bularak bunu başardı. Böylece döviz kuru kaynaklı kriz algısını önledi.
Bu arada hem baz etkisi hem de dövizin tutulması enflasyonu da tuttu. Ucuz kredilerle ekonomi kısmen canlı tutuldu.
Sorunlar, stres birikimi seçim sonrasına aktarıldı.
Ödemeler dengesi krizinin eşiğinde politika değişikliğine gidildi. Ekonomide yönetim de politika da değiştirildi. Bu kapsamda kurlar, kontrollü olarak serbest bırakıldı. Ve dolar 26 TL’nin üzerine çıktı. 4 haftada yüzde 30 artış oldu.
Bütün odak yabancı döviz girişini, sıcak para gelişini sağlamak.
Enflasyon bile değil, döviz girişi sağlamak…
Bunun için de şart, kuru yukarı doğru rahat bırakmak.
Böylece sıcak para girişinin birinci koşulu sağlandı
Ama 2 koşul daha var: Kurun istikrar kazanması… (Yabancı 26 TL’den girip 28 – 30 TL kurdan çıkmak istemiyor. Böyle olursa faizden kazandığını geri verecek çünkü. Ve MB’nin rezerv biriktirmesi de önemli. Çıkarken döviz bulabilmek ve gerekirse kuru belirli bir seviyede tutabilmek için MB’nin cephanesi olması gerekli. MB rezerv biriktirmeye de başladı. Son bilanço verisine göre 8 işgününde toplam 11.93 milyar dolar aldı.)
Faizin yeterli, cazip düzeyde yüksek olması…
Politika faizinin yüzde 15’e çekilmesi henüz cazip bir nokta değil. Dolar borçlanırken yüzde 10’a yakın faiz veren bir ülkeye TL’ye yüzde 15 faizle girmek pek akıl karı değil.
Dolayısıyla iki koşul henüz sağlanmış değil. Sıcak para biraz daha nazlanacak gibi göründüğünden bu arada döviz ihtiyacının yine eski usullerle, dostlardan temini yolu da deneniyor. Şimşek ilk yurtdışı ziyaretini BAE’ye yaptı.
Böylece yeni bir konjonktür oluştu. Kura müdahale zayıfladı, hatta yok denilebilir. Üstüne MB’nin döviz biriktirme çabası geldi ve MB de piyasada alıcı pozisyona geçti.
İhracat dövizi, turizm dövizi geliyor. KKM’den döviz girişi yavaşlamakla beraber devam ediyor.
Dengeler henüz oturmadı. Önümüzdeki dönemde dalgalanma devam edecek.
Belirtiğimiz gibi ekonomi yönetiminin önceliği de enflasyondan çok sıcak para girişini sağlamak.
Çünkü 100 milyar doların epeyce üstünde bir döviz girişine ihtiyaç görünüyor.
Tablomuz şöyle
Önümüzdeki tablo şöyle özetlenebilir:
Kurun biraz daha yükselmesine izin verebilirler. İhracatçının, sıcak paracının talebi bu yönde.
Kurun yükselmesi enflasyonu azdıracak, zam yağmuru devam edecek.
MB politika faizini yükseltmeye devam edecek.
Piyasa faizleri de bir miktar yükselecek.
Toplamda talep yavaşlayacak.
Ekonomide bir bütün olarak yavaşlama tablosu izleyeceğiz gibi görünüyor.
En önemli sorun bir çıkış programı yok ortada.
Ekonomistler olup biteni arkadan takip ederek “Haa, demek ki şöyle yapıyorlar, yapmak istiyorlar” şeklinde yorum yapıyor.
Oysaki tersi olmalıydı.
Beklenti yönetimi açısından da bu önemli.
Bir yol haritasına ihtiyaç var ama yok.
Yol belirsizliklerle dolu.
Ekonomide bozulma çok yönlü. Her tedbir başka arızalar yaratıyor veya derinleştiriyor.
Faiz artışı yüksek olursa ekonomi yavaşlıyor. Düşük olursa enflasyonu çıpalamak yönünden de bir işe yaramıyor
Kuru tamamen serbest bıraksalar enflasyonu azdırıyor.
Kuru tutmaya kalksalar rezerv biriktiremiyorlar.
Kar çekişli enflasyon tartışması büyüyor
Bu arada özellikle asgari ücret zammından sonra önemli bir tartışma başladı.
Ortodoks iktisatçılar tarafından dile getirilen şu ünlü “ücret, maaş artışları enflasyon yaratır” tezinin doğruluğu – yanlışlığı tartışılıyor.
Ben de “Ortalama bir evin kirası etmeyen asgari ücret yerine azami kârları mı tartışsak?” başlıklı yazımda, Dr. Menekşe Yılmaz’ın analizine yer vererek konuya değinmiştim ve sormuştum: Bizdeki enflasyon “aşırı kar çekişli” olabilir mi? Bu yazıda ECB raporlarında da “Şirket karlarının enflasyonda ücretlerden daha fazla etki oluşturduğu”na yer verildiğini söylemiştim.
Geçtiğimiz hafta Prof. Dr. Korkut Boratav, “Asgari ücret artışı ve karlar” başlıklı bir yazı yazdı ve “Kârların sürüklediği enflasyonun” keşfedildiğine işaret etti. Hoca yazısında, “Fiyat hareketlerini ayrıştıran bir dizi araştırma kârların sürüklediği bir enflasyonun varlığını tespit etti. Arz kaynaklı şoklar, kâr katsayılarının artırılması için bir fırsat olarak kullanılırsa bir maliyet enflasyonu başlayabiliyor. Geçen yüzyılın ikinci yarısında enflasyonu sınıflar-arası mücadele perspektifi içinde inceleyen iktisat yazını (örneğin Michal Kalecki) yeniden keşfedildi” diye yazdı ve bu tartışmanın derinleştirilmesi gerektiğine işaret etti.
Bu arada Independent Türkçe’den Gökçen Tuncer’in "Enflasyonun en büyük nedeni artık maaş zamları değil, şirket kârları" başlıklı haberinde de konu ele alındı.
Haberde, konunun giderek daha fazla tartışılan bir mesele haline geldiği, IMF analistlerine göre de şirketler ürün fiyatlarını katlarken ücretlerin aynı hızda artamadığına ilişkin bulguları aktarıldı. Haberde özetle şöyle denildi:
“IMF'nin son raporuna göre Avrupa'daki enflasyonu en çok artıran kalemlerin başında son iki yıldır şirket kârları geliyor. Bunun ana nedeni ise şirketlerin fiyatları, roket hızında yükselen enerji ithalatı maliyetlerinden daha fazla artırması. IMF yetkilileri, Avrupa Merkez Bankası'nın 2025 için koyduğu yüzde 2 enflasyon hedefinin tutturulması için şirketlerin daha düşük kâr oranlarını kabul etmeleri gerektiğini söylüyor. Zira çalışanlar, ücretlerinden feragat etmeyecekler.
IMF analistleri Niels Jakob Hansen, Frederik Toscani, Jing Zhou'nun 23 Haziran tarihli raporuna göre 2022'nin başından bu yana fiyatlardaki artışın yüzde 45'i şirketlerin kâr artışından kaynaklı. “Daha yüksek enflasyon, daha yüksek kârları ve ithalat fiyatlarını yansıtıyor’ diyen analistlere göre ithalat, yüzde 40 oranında, işçi maliyetleri ise yüzde 25 oranında enflasyona etki ediyor. Vergilerin ise çok az miktarda bir deflasyonist etkisi var. ‘Peki ücretler daha önemli ölçüde artırılmalı mı?’ sorusuna ise IMF analistleri şu örneği veriyor: Reel ücretlerin 2024 sonuna kadar pandemi öncesi seviyelerine dönmesi için yüzde 5,5 artış gerekli. Böyle bir durumda, enflasyon hedefinin tutturulması için, şirketlerin kâr oranlarının, 1990'lardan bu yana en düşük seviyeye çekilmesi gerekebilir.”